Söz Uçar Yazı Kalır

Etkinlikler
Hüsniye Güngör’ün yazısını okuduğum zaman bunu mutlaka benim okurumla da paylaşmalıyım dedim. Aradan yüzyıllar da geçse, teknoloji de değişse insanın dertleri ve kaygıları değişmiyor, üstelik bu...
EMOJİLE

Hüsniye Güngör’ün yazısını okuduğum zaman bunu mutlaka benim okurumla da paylaşmalıyım dedim. Aradan yüzyıllar da geçse, teknoloji de değişse insanın dertleri ve kaygıları değişmiyor, üstelik bunu ben değil, yazılı bir şekilde günümüze kadar gelmiş tabletler söylüyor. Hadi miladın öncelerine doğru bir tur atalım.

Söz uçar, yazı kalır 
   

 Yıl milattan önce 2000, Kayseri civarları… Hummalı bir ticaret ortamı. Ve iş aktivitelerini kayda dökmek için icat edilen çivi yazılı tabletler günümüze öyle bir ‘İşte İnsan’ öyküsü aktarıyor ki…

Çok değil, bundan binlerce yıl evvel Illi-wedaku adlı bir tüccar Puzur-Assur adlı başka bir tüccara mektup yazıyor. Mektupta “Niçin beni orada meslektaş ve arkadaşlara şikayet edip duruyorsun… Unutma, ne hileciyim ne de kötü. Yalnızca paranı gönderemiyorum. Bu nedenle bunları söylüyorsun…” diyor. Ticaretin içinde olanlar için bu cümleler hiç de yabancı değil. Üstelik piyasada nakit para sıkıntısının çekildiği bugünlerde e-posta kutularına düşen bu ve buna benzer e-postaların ardı arkası kesilmiyor. Girişte bahsettiğimiz mektubun bunlardan tek farkı ise milattan önce (M.Ö) 19’uncu yüzyılda, kil bir tablet üzerine, Eski Asur dilinde yazılmış olması. Yani aslında ne insanlar farklı, ne de ticaretin yapılış biçimi… Hatta ne Kayserililerin ticaretteki mahareti, ne kadınların iş hayatındaki konumu, ne de dersten sıkılan tembel öğrencinin tavrı günümüzden farklı değil.

Nereden mi biliyoruz? Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen tabletler zamanın yazışmalarına ilişkin ipuçları verirken, çevirilerin sahibi Sümerolog Veysel Donbaz ise yaşam biçimine ilişkin bilgi veriyor… İşte çağlar öncesinde iş aktivitelerini kayda dökmek için icat edilen yazının günümüze aktardığı bir ‘İşte İnsan’ öyküleri…

Tabletler ekonomik içerikli
Çivi yazısının icadı M.Ö. 4 bin yılına kadar gidiyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi Eski Arşiv Şefi ve Sümerolog Veysel Donbaz’ın söylediğine göre, M.Ö. 3200-3000 yıllarına tarihlenen tabletlerin hepsi ekonomik içerikli. Saha ile ilgili uzmanların üzerinde birleştikleri ortak nokta, bunun uzaklarda bulunan ticaret merkezlerini kontrol etmek için kurulmuş bir Sümer kontrol sistemi olduğu.

İlk yerleşim sistemleri herkesin yaptığı işe göre aldığı tayın miktarları esasına göre kurulmuş. Her şeyin din etrafında birleştiği bir sistem. Devletin ya da Sümer sisteminde olduğu gibi şehir beyinin sahip olduğu bütün arazi, hayvanlar, tapınaklar tanrının malı sayılıyor. O şehirde bulunan kral ya da şehir beyiyse tanrının temsilcisi olarak her şeyi idare ediyor. Lonca sistemiyle işleri yapanlar karşılığında her ay belirli buğday, yiyecek ve tayın alıyor. İşte yazı tam da bu iş aktivitelerinin kayda dökülmesi ihtiyacından doğuyor. Bu arada ölenler, yeni doğanlar da her ay kayıtlara geçiriliyor.

Finans sisteminin ilk izleri
Donbaz, M.Ö. 2000’li yıllara ait Akatça ve Asurca tabletlerin aktardığı bilgilere göre o devirde Kayseri (Kültepe höyüğü) ve civarının oldukça organize olduğunu söylüyor. Hatta sistem neredeyse bugün kullanılan sistemin başlangıcı… Örneğin faiz miktarları belli, yüzde 30 ya da 33. Geçerli akçe aynı bugün de olduğu gibi altın karşılığı gümüş. Para basımı yok ama para yerine gümüş parçacıklar kullanıyorlar. İş ortaklıkları, borç alıp verme, kredi var. Donbaz bugünkü bankacılık sisteminin tamamının Asurluların geliştirmiş olduğu sisteme dayandığını belirtiyor.

Tabletlerden edinilen bilgilere göre, Asurlu tüccarların Anadolu’da temsilcileri, avukatları, habercileri bulunuyor. Hatta iş kanunları, iş mahkemeleri ve savcı yerine geçen kişiler var. Örneğin anlaşmazlıklar Kayseri’de halledilemezse Asur’dan bir yetkili geliyor ve krala da danışarak karara bağlıyor.

Anadolu’ya ticaret yapan Asurlular belirli şartları kabul etmek zorundalar. Kaçakçılık, kanunsuzluk yapmayacaklarını, insanlara zarar vermeyeceklerini, vergilerini ödeyeceklerini, sarayın kurallarına uyacaklarını taahhüt ediyorlar. Anadolu da karşılığında mallarına garanti veriyor. Örneğin ticaret kervanlarını eşkıyalardan koruma görevi Anadolu’daki prenslere ait. Buna karşılık Asurlu tüccarlar yeni getirdikleri ürünleri ilk seçme hakkını saraya veriyor ve yüzde 10 kadar da indirim yapıyor. Donbaz, tabletler arasında yapılmış böyle anlaşmalara rastladıklarını söylüyor.