Muhammed Hamidullah’ı Ne Ağlattı?

Etkinlikler
Yerel televizyonları takip edenler bilir ki binlerce köy derneği vardır ve bu köy dernekleri sair zamanlarda horon, halay, çiftetelli türü oyunların oynandığı çeşitli programlar düzenlerler. Sonra üç ...
EMOJİLE

Yerel televizyonları takip edenler bilir ki binlerce köy derneği vardır ve bu köy dernekleri sair zamanlarda horon, halay, çiftetelli türü oyunların oynandığı çeşitli programlar düzenlerler. Sonra üç beş kuruş bir televizyon kanalına vererek bu eğlencelerini uydu vasıtası ile dünyaya izletirler.

Sinop Boyabat’ın Tepeköy Köyü Derneği ise Kur’an ve Namazla Diriliş Programı düzenleyerek hayat kitabımıza olan ilgiyi artırmak için bir faaliyet düzenlemiş. Diğer köy derneklerine örnek olan bu derneğimizi ve tüm Tepeköylüleri gönülden tebrik ediyor, hayırlı faaliyetlerinin devamını diliyoruz.Hüseyin Akman

Geçtiğimiz cumartesi günü yapılan panel Tepeköy Derneği Başkanı Hüseyin Akman Bey’in kısa ve samimi konuşmasıyla başladı. Hüseyin Akman Bey yapmış olduğu konuşmada gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden örnekler vererek toplumumuzun içine düştüğü acı durumu çok güzel bir şekilde özetledi. Bu durumdan kurtulmanın çaresinin Kur’an ve sünnete sıkı sıkıya sarılmak olduğunu ifade eden Hüseyin Akman Bey, programa katılmayan hemşerilerine ise küçük bir sitemde bulundu. “Bir şarkıcıyı getirseydik, bu salon gibi üç salon daha doldururduk” diyen Hüseyin Akman Bey, “Bir dahaki Kur’an’la ve namazla diriliş programında buluşmak üzere” diyerek sözlerine son verdi.

Hüseyin Akman Bey’in konuşmasından sonra küçük kızlarımız şiir ve ilahilerini seslendirdiler. Ardından Abdullah Yıldız ve Ahmet Bulut Hocalar paneldeki konuşmalarını icra ettiler. İlk olarak söz alan Abdullah Yıldız Hoca şunları söyledi:

Kur’ân’dan sorumluyuz

Biz bir tek kitabı anlamakla sorumluyuz. Diğerlerini anlamasak, kavramasak Rabbimiz sormaz. Allah bizi bir tek kitaptan yani Kur’an-ı Kerim’den sorumlu tutuyor. Onda Hz Adem’den beri gelen bütün peygamberlere gelen vahyin ana mesajı var. Kitapların anası, sonuncusu ve mütekamili olan bir kitaptır. Zuhruf Suresi’nin 44. ayetinde bu kitaptan sorulacağımız açıkça ifade edilmektedir. Bu sorguyu geçemezsek, yani anlamaz ve onu yaşamazsak Allah korusun sonuç çok korkunç: Nar; Cehennem; Sakar… Bunun için değerli kardeşlerim Kur’an’ı okuyacağız, anlayacağız ve tevhidin hakikatini kavrayacağız. Peki, tevhidin hakikati nedir?

Allah’ı ilah olarak tanımak

Ebu Cehil ve diğer müşrikler Allah’a inanmıyorlar mıydı? İnanıyorlardı. Onlar “La haliga illallah” yani “Allah’tan başka yaratıcı yok” diyorlardı. Ama sorun ne idi öyleyse? Hayatlarında Allah’ın otoritesini kabul etmiyorlardı, Allah bize karışmasın diyorlardı. Hayatımıza yön verme ve her alanını belirleme hakkı Allah’ın Ömer Lütfi Meteolmasın diyorlardı. Günümüzde de demiyorlar mı, Allah’ı siyasete karıştırmayın, ekonomiye, hukuka karıştırmayın?…  Allah yaşatır ve yönetir. Yönetmesine razıysanız La ilahe illallah’ı anlayıp benimsemişsiniz demektir. Karı koca ilişkilerinden, iş hayatına kadar, eğitim hayatından basın yayın hayatına kadar her alanının kurallarını Allah belirler. Bu otoriteyi kabul etmiyorsa insan, “La ilahe illallah Muhammedur resulullah”ı kelime olarak söylemesinin bir manası yok.

Rahmetli Ömer Lütfi Mete kardeşimiz vardı, çok kıymetli bir insandı. Beş vakit namazlarını da kılardı. Çok yoğun işleri olduğu için namaz platformuna katılamadı ama bu hayırlı işte benim de imzam olsun diyerek kitapçıkta yer aldı. Rahmetli, Allahsız Müslümanlık diye bir kitap çıkartınca bazı tepkiler almıştı; böyle şey olur mu falan diye… Bu kitapta “Allah bizi yarattı ama hayatımıza karışmasın” anlayışını eleştiriyordu. Bizi yedirsin, içirsin, nimetlerini versin, biz ona itaat etmeyelim, namaz kılmayalım, böyle şey olur mu diyordu.

Bizi Kur’an’dan ayırmak için neler yapmadılar!

Lort Gladson’u hatırlayalım. Kimdi bu adam? Afrika’dan Amerika’ya kadar uzanan dünyanın dört bir yanında sömürgeler elde eden İngiltere’nin sömürgelerden sorumlu bakanı. Yani bir nevi dünya valisi gibi bir şey… O dönemde İngilizlerin sömürgelerine baktığımızda en çok Müslümanların olduğu ülkeler olduğunu görüyoruz. Tabi o dönemde İngilizler, Müslümanları kendimize nasıl daha güzel kul köle ederiz diye sürekli kendi içlerinde tartışıyorlar. Bu konunun konuşulduğu özel bir toplantıda Lort Gladson çekmeceye elini atıyor ve bir kitap çıkartıyor. Bu kitap Kur’an-ı Kerim. Diyor ki: “Bu elimde gördüğünüz kitap Müslümanların elinde kaldığı sürece biz Müslümanları kesin olarak mağlup edemeyiz. Ne yapıp yapacağız bu kitabı onların elinden alacağız ki onlar üzerinde hâkim olabilelim.” Zaten bu amaçla çalışmaları olan bu insanlar bu hedeflerine ulaşmak için hala çalışmaya devam ediyorlar. Müslümanların nasıl bu kitapla arasını açarız diye düşünüyorlar.

Bu konuşmasında Lort Gladson diyor ki “Onları öyle bir hale getireceğiz ki okuyacaklar ama anlamayacaklar.” Şimdi bu adamın yaptığı bu konuşmada bir keramet mi gösterdi? Dünyanın çeşitli yerlerindeki Müslüman kardeşlerimizle görüştüğümüzde bu hedefe büyük ölçüde ulaştıklarını maalesef müşahede ediyoruz. Son olarak yaptığım Arnavutluk, Makedonya ve Kosova gezimde bunu çok iyi gözlemledim. İnsanlar dininden bilinçli ve programlı olarak zorla uzaklaştırılmışlar.

Süleyman Efendi, Kur’an tedrisatını bırakmadıAbdullah Yıldız

Biz de birçok sıkıntılar yaşadık zamanında. Bırakın Kur’an öğretmeyi, dini neşriyatı evinde bulundurmanın yasak olduğu dönemler yaşadık. Bizim bütün üstatlara hürmetimiz var. Bediüzzzman Said Nursi, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Zahit Kotku, Gönenli Mehmet Efendi, Mahmut Efendi;  hepsinden Allah razı olsun. Bunlardan birisi olan Süleyman Hilmi Tunahan o sancılı dönemde gizli Kur’an kursları açtı. Takibat, jandarma, polis üçgeninde tedrisatını sürdürdü. On tane tren bileti aldı, öğrencileri ile kompartımanı doldurdu. Takur tukur sesler arasında Kur’an eğitimini o şekilde gizli gizli verdi. Bu ülkede bunlar yaşandı.

Muhammed Hamidullah’tan bir anı

Muhammet Hamidullah var büyük alim,  Allah gani gani rahmet eylesin. Bu zat o dönemde hacca gitmiş. Osmanlının torunları Türkler nerede diye düşünmüş ve onları bulmuş. Altınoluğun karşısına doğru giderken bakmış tüm hacıların ellerinde Kur’an var, bakmış ki bizimkilerin ellerinde Kur’an yok. Türkleri çok seviyor ya hüsn-ü zan etmiş: “Herkes Kur’an’ı yüzünden okuyor Türkler ise herhalde hepsi hafız; ezberden okuyorlar” diye düşünmüş. Sonra bu düşüncesini bizimkilerden birine söylemiş. Bunu duyan hocalarımız kızarmışlar bozarmışlar ve “Hocam maalesef durum bildiğiniz gibi değil, ülkemizde uzun yıllardır Kur’an okumak ve okutmak yasaktı, bizimkiler Kur’an okumayı bilmiyorlar” demişler. Hamidullah Hoca bunu duyunca: “Vah Osmanlı’nın torunları demek siz bu hale düştünüz” diyerek hüngür hüngür ağlamaya başlamış. O bizim halimizi görmüş ve ağlamış ama biz bugün kendi halimize ağlamıyoruz. Sıkıntı burada…

Dünya Bizim