Mehmet Akif’in Hayatı Film Oluyor

Etkinlikler
Gazeteci-Yazar Şen, 2011’in Mehmed Akif Ersoy yılı ilan edildiğini, bu nedenle ilgili her kuruluşun çeşitli projeler ve organizasyon yapmak için çalışmalar yaptığını belirtti. Gençlerin, ya...
EMOJİLE

Gazeteci-Yazar Şen, 2011’in Mehmed Akif Ersoy yılı ilan edildiğini, bu nedenle ilgili her kuruluşun çeşitli projeler ve organizasyon yapmak için çalışmalar yaptığını belirtti.

Gençlerin, yaşanan bazı olumsuz olayların etkisiyle tarihe daha fazla ilgi ve yakınlık gösterdiğini, öğrenmek için araştırmalar yaptığını kaydeden Şen, gençlere kaliteli, iyi, dürüst hazırlanmış eserlerin verilmesi gerektiğini, bu konuda devlete büyük iş düştüğünü vurguladı.

Başbakanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığının da, Mehmed Akif Ersoy yılı için çalışmalar yaptığını, etkinliklerle ilgili kendisiyle de istişare edildiğini ifade eden Şen, şunları söyledi:

”Bizim kanaatimiz, görüşümüz, mutlaka kalıcı bir şeyler yapmak yönündedir. Bu tip insanları anlatmak noktasında biyografi çalışmalarda görsel sanatların hepsinden istifa etmek lazım. Bu noktada Akif hakkında çok iyi tiyatro eserleri yazılmalı, tiyatro oyunları oynanmalı.

Biz de 3 yıldan beri, Mehmed Akif Ersoy’un hayatını filme almak için bir hazırlık içerisindeyiz. Bunu son noktaya doğru getiriyoruz. Kısmet olursa bu yıl içerisinde Akif’in hayatını anlatan filmi çekmeyi, vefatının 75. yıl dönümü olan 27 Aralık’ta gösterime girmesini amaçlıyoruz. Çok güzel bir çalışma olacağını düşünüyoruz.”

AKİF’İN HAYATI

Şen, 1873 yılında Fatih’in Sarıgüzel semtinde dünyaya gelen Mehmed Akif’in, çağının dini ve müsbet ilimlerini çok iyi öğrendiğini, Osmanlı’nın son yıllarıyla, çok sancılı geçen Cumhuriyet’e geçiş döneminin ”en iyi şahitlerinden”, yaşadığı sıkıntılı dönemi eserlerine en iyi şekilde yansıtan bir şair olduğunu, Safahat’ı okuyan insanların, Osmanlı’nın yıkılış sebeplerini ve Cumhuriyet’in kuruluş öncesindeki aşamaların hepsini gördüğünü vurguladı.

Akif’in, edebi alanda mükemmel bir gözlemci olduğunu dile getiren Şen, şunları söyledi:

”Gözlemlerini herkesin anlayacağı biçimde, mahalle kahvesinde konuşurcasına rahat ve aruzla yazan bir sanatçı. Çocukluk ve gençlik dönemine baktığımızda, Osmanlı’nın yıkılış sürecinde olduğunu, toprak kayıplarının yaşandığını, toprak kayıplarının Osmanlı insanları üzerinde çok büyük yıkıntıya sebep olduğunu biliyoruz. Mehmed Akif’in kişiliği, hemen hemen bu ortamda kendini gösteriyor, gelişiyor, şekilleniyor. İster istemez yaşadığı sıkıntılar, eserlerine yansıyor.

Onun için Akif’in eserlerinde milli duyguyu, milli heyecanı, gördüğümüz gibi, büyük bir hüznü de görüyoruz. Akif’in sanatında milli, vatan, millet, bayrak duygusu ve sevgisi yanında önemli bir hüzün de hakimdir. Bu duyguları, onun kadar iyi yansıtan, belki de daha önemlisi, samimi olarak yansıtan hemen hemen başka kimse yok.”

”PAZARLIKSIZ, SAMİMİ, İÇTEN SADECE VATANINI DÜŞÜNÜYOR”

Ersoy’un, ”Neden daha duygusal şiirler yazmadığı ve ailesini pek düşünmediği” şeklindeki bir soruya, ”Vatan yanıyordu, onları düşünecek zaman değildi” karşılığını verdiğini kaydeden Şen, ”Öyle bir ortamda son derece pazarlıksız, samimi, içten sadece vatanını düşünüyor. Mehmed Akif’in konuşmalarından, vaazlarından anladığımız bütün bunları sadece bir tek düşünceyle yapıyor. O da ‘imanımın gereği bu. Vatanım için her şeyi yapmak zorundayım.

Bunun pazarlığı, pazarı, mevkisi olmaz’ diyor. Bazı kişilerin özellikle Cumhuriyet’ten sonra hemen Ankara hükümetine yanaştıklarını, makam, unvan peşinde koştuklarını görüyoruz, Akif ise İstanbul’un işgal altında bulunduğu dönemde, milli mücadeleye destek veriyor ve hiç bir karşılık beklemiyor” diye konuştu.

MISIR’DA GEÇEN 11 YIL

Ersoy’un ikinci mecliste milletvekili olarak atanmadığını, o dönemde milletvekillerinin atamayla göreve getirildiğini belirten Şen,”Bunun üzerine İstanbul’a dönüp, dergisini çıkarmak istiyor. Ancak o günün şartlarını göz önünde bulundurursak, çıkartılan bir kanunla matbuatın tamamı kapatılıyor.

Matbuat kapatılınca dergisini çıkartamıyor. Başka bir mevki, makam da Ersoy’un isteyeceği bir şey değil. Buradan iyice ümidini kestiğinde, Mısır’da dersler vermeye başlıyor” ifadelerini kullandı.

Şen, Mehmed Akif’in, 1925 ve 1931 yılları arasında Mısır’da yaşadığını, Kahire Üniversitesi’nde dersler verdiğini dile getiren, o dönemi şöyle anlatıyor:

”Mısır’da kalışında bir kırgınlık söz konusu. Kendisi bir şey beklemiyor ama yakınlarının ifadelerinde var. İstiklal Marşı’na karşılık konulmuş olan 500 lira parayı almış olsaydı, yine ömrünün sonuna kadar rahat içinde yaşayabilirdi. ‘Milli Marşa para alınmaz’ diyerek, o parayı almayı reddeden bir insan. Bir anda dergisini çıkaramaz, yazı yazamaz haline gelen şairin kişiliğine, bir başkasının kapısına gitmek uymuyor.

Ekonomik nedenlerden dolayı Mısır’a gidiyor. O ortamda bir kırgınlık da yaşıyor. Bu kanun sadece Mehmed Akif’i değil, bütün insanları etkiliyor. Sadece Akif’in engellenmesi söz konusu değil. Çıkan kanunla herkes gibi o da dergisini kapatmak durumda kalıyor.

O dönemde, kendilerine makam mevki edinmek isteyen kimi insanların, Akif’e zorluk çıkarttıklarına dair çeşitli şeyleri okuyoruz. Bunlar da Akif’in zoruna gidiyor, ona üzüntü veriyor. Kıymeti bilinmedi diyebiliriz.”

Mısır’da hastalanan Akif’in 11 yıl sonra memleketine döndüğünü, Ağustos ayında dönen Akif’in bir süre tedavi gördüğünü, ancak 27 Aralık’ta hayatını kaybettiğini anlatan Şen, şairin hayatını kaybetmesinde vatan hasretinin de etkisi olduğunu düşündüğünü sözlerine ekledi.

AA