Kayıp Ruhlar Kıraathanesi

Etkinlikler
Recep Şükrü Güngör, ilk kitabı Yüreğimin Mevsimi’nden başlayarak öykülerine yaşadığı mekânları çok iyi bir üslupla yansıtıyor. Yazarın yaşadığı şehri, hayatında yer eden mekânları an...
EMOJİLE

Recep Şükrü Güngör, ilk kitabı Yüreğimin Mevsimi’nden başlayarak öykülerine yaşadığı mekânları çok iyi bir üslupla yansıtıyor. Yazarın yaşadığı şehri, hayatında yer eden mekânları anlamak için öykülerini okumak yeterli. Bundan önce Sivas, Kahramanmaraş, İstanbul öykülerini okuduğumuz Recep Şükrü Güngör; son kitabı ile bizleri Adapazarı’nın sokaklarına, caddelerine konuk ederken; şehrin şahsına münhasır kişilerini de bizlerle tanıştırıyor.

Yaşayan Mekânlar, Yaşayan Şahıslar

Kitaptaki öykülerin birçoğu şehrin değişik yerlerinin öyküsü gibi adeta. Yazar okuyucularına öykülerini sunarken aynı zamanda mistik bir şehir turu da attırıyor. Bir ayakkabı ustası ile hasbıhal ederken, bir anda baharatçı dükkânlarının kokusuna kaptırıyorsunuz kendinizi. Şehrin güzide Yeni Cami‘sinde bir secdenin huşusunu yaşıyorsunuz ve Serdivan’dan şehre tepeden bakmanın serinliğini tadıyorsunuz.

Her Şey Çocukluğum Gibi

Recep Şükrü Güngör’ün hayatımdaki yeri çok büyüktür. Şimdi bu cümleleri kuruyorsam bunda payı olan birkaç kişinin başında yer alan biridir Recep Şükrü Güngör. Son öykü kitabı ise benim için çok önemli. Hayatımın yirmi beş yılının geçtiği Adapazarı’nın hikâyelerini şimdi ondan okumak çok anlamlı. Örneğin Serdivan adlı öyküsünü okurken, gözümde canlanan sahne yıllar öncesine dayanıyor. Çocukken evimizden çok uzak olmasına rağmen bisikletlerimizi alıp Serdivan’ın en yüksek yerine çıkıp oradan yokuş aşağı bırakırdık kendimizi. Savrulan çocukluğumuz mu biz mi anlamadan kaptırırdık kendimizi biz rüzgâra.

Recep Şükrü Güngör, Serdivan’ın yanında Hızırtepe, Çark Mesire, Camili, Karasu… Hepsinin hayatımdaki yeri çok fazla. Her karışında kendimden bir iz var. Şimdi buraları Recep Şükrü Güngör’ün kaleminden okumak benim için daha anlamlı.

Hayatın İçinden

Recep Şükrü Güngör’ün öyküleri hayatın içinden fotoğraflar sunması bakımından okuyucuya önemli bir ayna tutuyor. Bu aynadan okuyucu kadar çevresi de nasipleniyor aslında. Her öykünün arkasından “Acaba bu kim!” denecek kadar tanıdık yüzler konuk oluyor öykülere. Sivas yıllarında yazdığı öyküleriyle, üniversite camiasını allak bullak edişine bizzat şahit olmuşumdur. Bu öykülerde de şahıslardan birçoğu yine tanıdık kişiler. Hayat gibi öyküler de gerçek dünyadan sesleniyor bizlere.

Kayıp Ruhlar Kıraathanesi, kendinizi bir anda vakanın içinde bulacağınız metinlerden oluşuyor. Olayların akışındaki doğallık, sağlam kurguyla da birleşince okuyucu bir anda kendini olay kahramanının yerine koyabiliyor.

Cafer Keklikçi’den Şiirler

Kitabın birinci bölümüne yazar, Cafer Keklikçi’den bir şiir alıntısıyla başlıyor. Ayrıca Cafer Keklikçi’den bir alıntı da, kitaba ismini veren Kayıp Ruhlar Kıraathanesi öyküsünün başında yer alıyor. Bu iki edebiyat adamının dostluğunun kitaba nasıl yansıdığını da görmüş oluyoruz. Bu alıntılarla da yazar gösteriyor ki Cafer Keklikçi onun bir hemşerisi olması dışında artık favori bir şairidir de.

Öykücünün Öyküsü

Bir öykücünün gerçek öykülerini okumak için iyi bir çalışma olmuş Kayıp Ruhlar Kıraathanesi. Hayatın ortasından, insanların içinden, sizden, bizden, hepimizden…