Kara romanın serseri meleği

Etkinlikler
Oylum Yılmaz’ın kitap kritiği; "Hercule Poirot gibi çokbilmiş bir Avrupalı değildir, ama bürosunda gereğinde Proust lafı edilir; Mike Hammer’ın başa çıktıklarıyla pekala başa çıkabili...
EMOJİLE

Oylum Yılmaz’ın kitap kritiği;

"Hercule Poirot gibi çokbilmiş bir Avrupalı değildir, ama bürosunda gereğinde Proust lafı edilir; Mike Hammer’ın başa çıktıklarıyla pekala başa çıkabilir, hem de ‘sıkı’ ve ‘sert’ olmayı onun kadar abartmadan; insan sarrafıdır ama kesinlikle taşralı bir Miss Marple değildir; içinde yaşadığı toplumun yozluklarını, çürümüşlüklerini çok iyi bilir ama Dashiel Hammett’in Sam Spade’i gibi vaaz vermez; hayatın sunduğu zevklere düşkündür ama bir Nero Wolfe gibi orkide cinsinden pahalı takıntıları yoktur, küçük bekar odası, viskisi, satranç takımı ona yeter, hayatında bir kadın –ya da erkek, kedi, köpek, kuş, sekreter, biri- var mıdır yok mudur belli değildir. Birine bağlanması zordur aslında. Şehirleri sever, geceyi sever, özgürlüğü sever; yaratıcısı Raymond Chandler için ‘serseri bir melek gibi yazıyor’ denmiştir. Kendisi Philip Marlowe ise ‘gecenin şövalyesi’ diye anılmıştır.” Bu uzun alıntı, efsanevi dedektif Philip Marlowe’u tam kararında ve kıvamında anlatan Fatih Özgüven’den. Zira elimde onun Türkçeleştirdiği, ilk Marlowe macerası olan klasikleşmiş bir dedektiflik hikayesi var: “Büyük Uyku”.

Daha ilk maceradan derinlemesine tanımaya başlarız, her şeye tepeden ya da dışarıdan bakmayı beceren bu alaycı ve yalnız adamı. Yalnızdır çünkü, kötülüğün, suçun, çirkin çıkar hesaplarının ve ilişkilerinin tam içindedir; bu yozlaşmış dünyanın içinden kendi ahlak kurallarını ihlal etmeden ekmek parası çıkarmaya çalışmaktadır. İş ne olursa olsun “günde 25 dolar artı masraflar”, işte o kadar…

Yine  böyle bir anlaşmayla başlıyor Marlowe’un macerası ilk romanında. Los Angeles’lı bir petrol milyoneri, emekli general Sternwood, kendisine küçük kızı Carmen üzerinden şantaj yapan adamları bertaraf etmesi için tutuyor bu yalnız gezen kurt tadındaki dedektifi. Şantaj meselesi, bir kaza sonucu felç olmuş, ağır ağır ölmekte olan zengin bir adamın baş edemediği kötücül ve çekici kızlarının ve tuhaf bir şekilde ortadan kaybolmuş içki kaçakçısı damadının garip hikayesini perdeliyor. Sırlar ortaya döküldükçe de Los Angeles’ın büyük buhranın hemen ardından kendini fazlasıyla göstermeye başlayan karanlık tarafından suretler bir bir sökün etmeye başlıyor: Küçük çeteciler, büyük dalavereciler ve daha nice kayıp ruh. Burjuva toplumunun yozlukları, sınıfsal eşitsizlik, devletin kurumlarının suçla, suç işleyenlerle kurduğu türlü yakınlıklar bir kahraman olarak Marlowe’un da, “Büyük Uyku”nun da aslında temel meselesi oluyor.

Bir yandan, ellerinde Carmen’in yaşadığı düşkün hayatın belgeleriyle dolaşıp aileye şantaj yapan adamların içyüzlerini öğrenip onları çökertmeye koyulan Philip Marlowe’un yoluna çıkan cesetler, diğer yandan da generalin büyük kızı Vivian’ın onu terk edip sırra kadem basmış kocası Rusty Reagan hakkında dolaşan dedikodular… Rusty Reagan’ın karısıyla kaçtığı söylenen yer altı dünyasının prenslerinden Eddie Mars ve bu nevi dedikodular garip bir biçimde Marlowe’un yoluna çıkmaktadırlar. Şantaj meselesinin arkasında Marlowe’un ısrarla herkese söylediği üzere “aramadığı” Rusty Reagan vardır. Ama neden ve ne şekilde? İşte “Büyük Uyku”nun düğüm noktası…

Polisiyede devrimin ayak sesleri

“Büyük Uyku”, Raymond Chandler’in polisiye kurguda bir devrim başlatan Dashiel Hammet’in izinden gittiğinin resmidir. Bu iki yazar, polisiye kurguyu şatolardan, malikanelerden, saraylardan sokağa, gerçek hayatın içine çekerken türün aktığı yatağı da değiştirmişlerdir. Chandler’in bir katkısı da suça olan yaklaşımındaki farklılık olmuştur. O, suçu bireysel psikolojik dürtülerin kutsiyetinden soyup, yozlaşmış kültürün alanında ele almayı tercih etmiştir; çetelerin egemenliği altındaki sokaklarda, basit ve bayağı çıkar ilişkilerinde, sonradan görme zenginlerin ahlaki çöküntülerinde, uyuşturucunun, fuhuşun, kumarın, kaçakçılığın yeniden var ettiği büyük şehirlerde… Ve işte bu “kara roman”dır; suç ve birey arasındaki karmaşık ilişkiyi açıklamaya çalışan, suçun ekonomik ve toplumsal nedenleri üzerinde yükselen, Amerika’da özellikle büyük buhran sonrası kendini belli etmeye başlayan “roman noir”, “hard boiled”, “kara roman”.

Amerikan polisiyesinin artık klasikleşmiş isimlerinden biri kabul edilen Chandler’i ve onun ölümsüz kahramanı Marlowe’u tanımak için “Büyük Uyku”dan daha şahane bir fırsat olamaz, kanımca. Ayrıca yayınevinin yazarın külliyatını Ahmet Ümit editörlüğünde Türkçeleştirmeye soyunduğu bilgisini de cümle polisiye okurlarına vermeden geçmeyeyim.

www.sabitfikir.com