‘Kadın yazar ötekileştiriliyor’

Etkinlikler
Ümran Avcı’nın röportajı Behçet Çelik edebiyat dünyasının kendini kanıtlamış yazarlarından. 1989’da Akademi Kitabevi Öykü Başarı ödülünü kazanan Çelik, 2008’de de “Gün Ortasınd...
EMOJİLE

Ümran Avcı’nın röportajı

Behçet Çelik edebiyat dünyasının kendini kanıtlamış yazarlarından. 1989’da Akademi Kitabevi Öykü Başarı ödülünü kazanan Çelik, 2008’de de “Gün Ortasında Arzu” kitabı ile Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görüldü. Altı öykü kitabının ardından “Dünyanın Uğultusu” adlı romanıyla okurla buluşan Çelik, yeni kitabı “Diken Ucu”nda yine öyküyü tercih etti. Yekta Kopan’ın deyimiyle “kalem – neşter kullanarak edebiyat yoluyla insanın içini açan” Behçet Çelik ile öykü, roman ve edebiyatı konuştuk.

Öykülerle yola çıktınız sonra bir roman geldi. Ardından yine bir öykü kitabı. Siz derdinizi en iyi hangisinde anlatıyorsunuz?

İkisinin de yeri ayrı. Bugüne kadar öykü kitabı yazıp tek roman yazmış olmam bir anlamda kendimi öyküyle ifade ettiğim anlamına gelebilir. Uzunca bir süre roman yazabileceğimi düşünmüyordum. Sonra yazmaya başlayınca da roman yazmanın öykü yazmaktan çok daha farklı olanaklar sunduğunu, çok farkı tatlar verdiğini gördüm. Bu tabi öykünün tadtlarını azaltmıyor ama roman da yazmış olduğum için memnunum. Çünkü derdimi başka şekilde anlatmanın başka bir yolunu daha bulmuş oldum.

2009’da yayımlanan “Dünyanın Uğultusu” romanının ardından romanla devam edersiniz düşüncesi doğdu ama siz öyküde ısrar ettiniz. Hem de öykünün inişe geçtiği bir dönemde.

Yazmaya başlarken öyküyle başladığım için belki de hayata baktığımda olgular bana öykülerini gösteriyordu ya da ben olgular içerisindeki öyküleri görüyordum. Öğrendiğim tarz öykü olduğu için öyküyü sürdürdüm. Başladığım yıllarda öykünün şansı daha azdı aslında. 90’lar öykünün daha yükselişe geçtiği bir dönemdi ama 2000’in sonlarına doğru öykü eski ilgiyi yeniden yitirdi. Yazdıklarımı yayımlatabilir miyim düşüncesinde olmadım, “Bunun öyküsü yazılır” dediğim zaman yazdım. Daha sonra aklıma gelen başka bir konuyu ancak romanla anlatabileceğimi fark edince roman yazdım. Romana geçmem belki biraz benim bakış açımın genişlemesiyle ilgili bir şeydi. Romandan sonra tekrar bir öykü kitabı çıkartınca bazı arkadaşlarım şaşırmışlar. Bundan sonra romanda devam ederim diye düşünmüşler. Öyle olmadı. Belki alışkanlık, belki kendimi daha iyi ifade ettiğim, belki hayatın ritmi içinde bana daha uygun geldiği için tekrar öykü kitabı hazırladım.

‘YAZARLAR ARASI KISKANÇLIK BİZİM KUŞAKTA KIRILDI’

Tolga Meriç sizin için övgü dolu sözler söyledikten sonra, “Bu soydan yazarların yapıtları için sempozyumlar düzenlenmez. Kitap hakkında kısacık bir yazı yazmak bile enikonu zordur” diyor ve genelde bir suskunluk, dilsizlik olduğunu söylüyor. Katılır mısınız buna?

Uzunca bir süre yazarlar “genç yazar” olarak kalıyorlar. Yani neredeyse 40 yaşına gelene kadar bir yazar genç yazar olarak kalıyor ve bu bir kategori olarak sunuluyor. Nasıl ki “kadın yazar” kategorisi diye bir kategori varsa ve bu aslında bir ötekileştirmeyi içeriyorsa genç yazarlar için de böyle bir şey var. Bizden önceki kuşağın yazarlarının bizim kuşağa karşı çok ilgisiz olduğu sanmıyorum ama o kadar çok kitap yayımlanıyor ki belki takip etmekte zorlanıyorlardır. Fakat bizim kuşakta çok farklı tarzlarda yazan yazarlar, çok farklı öykü anlayışları var. Bir dönem bu farklı tarzlarda yazan yazarlar birbirleri ile çok iletişimde değillerdi. Herkes kendi kanalında ilerliyordu. Son yıllarda daha fazla etkileşim var. Bu etkileşim etkilenmekten çok onu görüp onun altını çizmek, edebi anlayış yakınlığı nedeniyle bir birliktelik. Aynı yaşta olup, aynı dergilerde görülen bizim kuşaktan yazarlarda birbiri hakkında yazma, birbiri ile ilgili bir şeyler söyleme tavrı var. Aslında hep yazarlar arasında kıskançlık varmış gibi düşünülür. Beğense bile söylememe – durumu bizim kuşakta biraz kırıldı gibi.

"Kadın yazar" vurgusu yapıyorsunuz sık sık. Kadın yazarlar ötekileştiriliyor mu edebiyat dünyasında? Kadri kıymeti bilinmiyor mu?

Bir kere erkek yazar için "erkek yazar" denmeyip, kadın yazara "kadın yazar" denmesi bile bir ötekileştirmedir. Fakat Türk öykücüler 60’larda, 70’lerde bir atılım yapmışsa bu özellikle kadın öykücüler -bunu ben de kullanmak durumundayım çünkü artık böyle yerleşmiş dilimizde- çok belirgin olmuştur. Benim de kendimi ait hissettiğim 80 – 90 kuşağındaki kadın arkadaşlarım da edebiyatta çok nitelikli işler yapmışlardır. Fakat yine de kadri kymeti bilinmemiş yazarlara dönüp baktığında kadınların daha çok olduğunu fark ediyorum. Ayhan Bozfırat mesela. Mübeccel İzmirli tek romanda kalmış ama yakın zamanda neredeyse ilk baskısından 41 – 42 yıl sonra yeniden basıldı. Edebiyatta taşların yerine oturması biraz zaman istiyor galiba. Bazı yazarların değeri biraz geç anlaşılıyor, bunlar içerisinde kadınların sayısı erkeklerden biraz daha fazla gibi.

Taşlar zamanla yerine oturduğuna göre belki yazarın da biraz daha ısrarcı davranması gerekiyor.

Israrcı olmak gerekiyor ama edebiyatçıların çok çabuk kırılması da aslında yaptıkları işle çok ilintili. Yazıp yayımlatmamayı seçenler de vardır tahmin ediyorum. Tamamen yazmayı bırakanlar da var çünkü gördüğünüz ilgi de size çok fazla şey kazandırmıyor. Maddi ve manevi. Bir kırılma yaşadıktan sonra edebiyatı o anlamda bırakmak bana çok olağan geliyor. Geçmişte edebiyatla ilgilenip de, sonradan edebiyattan kopmuş insanlar benim öykülerimde de çoktur. Benim arkadaşlarımda da böyle bir durum söz konusu. Edebiyattan çok çabuk kopulabiliyor. Çünkü hassasiyetle ilgili bir şey edebiyat. Yani kırgınlık eşiği belki biraz daha düşük oluyor edebiyatçıların. Kırıldıktan sonra da "ben bundan sonra yazmıyorum" diyebiliyorlar.

‘NİTELİKLİ ELEŞTİRMEN ÇOK AZ’

Kitaplar üzerine de yazan biri olarak sormak isterim, sizce hakkıya eleştiri yapılıyor mu?

Çok hakkıyla yapıldığını düşünmüyorum. Çok az sayıda nitelikli eleştirmen var. Onların da bütün yayımlanan kitapları takip edip onlar hakkına yazmaları mümkün olmuyor. Üniversiteler de buna çok fazla destek veremiyorlar. Yani bizim edebiyat fakültelerimiz, filoloji bölümlerimiz güncel edebiyatı çok takip etmiyordu. Bu yeni yeni başlamış durumda. Akademik eğitimden gelip de edebiyat eleştirisine iyi ürünler verebilmiş eleştirmen de pek çıkmıyor. [Gazete Haber Türk]