Kadın Eli Tefsire Değemez Mi?

Etkinlikler
Semra Kürün Çekmegil, "derdim Kur’an’ı anlayarak okumaya teşvik etmek" diyor. Çekmegil, "Tefsir alanında söz sahibi olmayı bırakın, kadının hemen hemen her yönüyle, giy...
EMOJİLE

Semra Kürün Çekmegil, "derdim Kur’an’ı anlayarak okumaya teşvik etmek" diyor.

Çekmegil, "Tefsir alanında söz sahibi olmayı bırakın, kadının hemen hemen her yönüyle, giyimi kuşamı ve hatta tabiatı bile erkekler tarafından belirlenen dünyada bir kadın, ilmin kadınlar tarafından da yapılabileceğini gösteriyor, özellikle İlahiyat Fakültelerinde üretilen dilin eril yapısına çomak sokuyor, bu çalışmasıyla. Çekmegil, Müslüman kadının öznelliğini ve özerkliğini bu çalışmasıyla, bugün pek çok tartışmanın odağında eril iktidar tarafından sahası yönlendirilen bu erke meydan okurcasına güne haykırıyor. Çalışmanın içeriğinden ziyade ortaya çıkması bile İslam tarihi açısından çok ama çok önemlidir" diyor ve ekliyor:

"Günümüzde Müslüman kadın yazarların çoğunun iktidar erkiyle aynı söylemi paylaşmaları, kendilerinden ziyade başkalarını konuşmaları ve akabinde kendi sorunlarını bile erkeklere emanet etmeleri büyük bir problem. Müslüman kadın yazarların böylesi erki ürküten (tefsir, fıkıh, tarih vs.) yayınlara ihtiyaçları var."

Semra Kürün Çekmegil, adı bir ekol olarak anılan ve 60’lı, 70’liyıllarda bugünün İlahiyat akademisinin daha on yıl öncesine kadar ulaşamadığı tespitleriyle akademiye yön vermiş olan Said ÇekmegiTin kızıdır. Kızı Çekmegil de aynı ilim mirasının sürdürücüsü şüphesiz. Said Çekmegil’in Sünnet-i Seniyye adlı çalışması bugün bile dini akademide aşılmış değil. Sivil bir aydının, sivil bir müfessir ve entelektüel kızı, bu çalışmasıyla, (her ne kadar mütevazı bir adla sunulsa da her tefsir bir yorumdur neticede) İslam tarihine adını altın harflerle kazımıştır.

Öncelikle tefsir çalışmanızdan ötürü sizi tebrik ederek başlayalım konuşmaya; tefsir gibi bir sahada eser vermeye sizi iten saikler nelerdi? Biraz bahsetseniz.

Öncelikle selamlar, ilginizden dolayı teşek-kür ederim. Hayatımıza yön verecek olan Kitap’ımızı anlamadan okumanın yanlışlığını, ilmi verilerle anlatarak; anlayarak okumaya teşvik etmekti derdimiz. Malum, ekser Müslüman’lar; "bu Kitabı herkes anlayamaz, onu ancak Rasihunlar anlar ve anlatır siz de onlara uyarsınız; hatta sakın böyle bir şeye tevessül etmeyin, küfre düşersiniz" gibi telkinlerle, anlamadan Kur’an okumaya razı olmuşlardır. Kuranı anlayarak okumanın önüne aşılması zor engeller koyulmuştur. Bu anlayışın, Rabbin muradına aykırı bir görüş olduğunu, bilakis, Müslümanların müminliğe terfi etmeleri, ilahi mesajı anlayıp sorumluluklarını yerine getirmeleri için düşünerek okumanın bir vecibe olduğunu, anlama gayreti göstermeden okumanın ise vebal olacağını, vahyî verilerden anlıyoruz.

Sahih bir okuyuşa sahip olarak doğruyu anlamak, büyük bir ciddiyet ve sorumluluk gerektirir. Taraflı, takıntılı peşin kabullerle; grup, meşrep, mezhep ve tarikatçılık taassubuyla yapılan okumalar sağlıklı okumalar değildir. Bu nedenle orijinal Kitabımızın dışında bütün eserler tenkit ve tashih ibadeti içerisinde okunmalıdır ki verilen mesaj anlaşılsın. İnsanı konuşmaya da yazmaya da iten bu şuurla yanlışlarımın düzeltileceği, eksikliklerimin tamamlanacağının verdiği cesaretle ve samimi ilmi her gayretin mükâfatlandırılacağı umuduyla bu çalışmaya koyuldum. Doğrular Allah’tan yanlışlar bizdendir.

Şu an 8 cildi yayımlanmış durumda, diğer ciltler de önümüzdeki aylarda çıkacak sanırım. Ne zaman başladınız yazmaya, biraz bu yazma sürecinden bahsetseniz, nasıl bir deneyim Kur’an’la bu derece iç içe muhatap olmak?

Bir Müslüman’ın Kur’an’la iç içe olması, Rabbiyle beraber olmasıdır. Onu anladıkça bize ne kadar değer verdiğini görüyor ve şükrümüz artıyor. Tüm emir ve yasakları tamamen insanın dünyada onurlu, erdemli yaşaması, ahirette ise ebedi saadete ulaştırması için açıklanmıştır.
 
Rabbimin yardımıyla 8 cildi çıktı. Tüm su-relerinde temeli atıldı elhamdülillah; tabi bu iş sadece sizinle bitmiyor. Mizanpaj, tashih ve matbuat derken bir hayli uzuyor. İçerisine girmedikçe bu işin ne kadar ağır, ne kadar bü-yük bir sorumluluk ve gayret gerektirdiğini anlayamıyorsunuz. Müsveddelerin kaybolması, ilgisayarda işlediğiniz hatalar öyle insanı ıhredercesine üzüyor ki, aylarca Rabbimin bir ıucize ihsan etmesini dilediğim olmuştur. Ama afile. İlk cildi hemen yayınlanmamış olsaydı azgeçebilirdim bu çok zor ve de uzun soluklu işten.

Daha önceleri vakıflarda ve radyoda yaptığımız tefsir sohbetleri için notlar alıyordum. Bazen içerisinden çıkamadığım hususlarda babam Said Çekmegil’e uğrar fikirlerinden yararlanırdım. Ama babam hazırcılığı sevmediğinden puçlan verip araştırmamı isterdi. Tashih edilmesi gereken görüşlerimi "vay vay, hoca hanım!" di­kerek esprili bir üslupla ikaz ederdi. Bende ona; Buyurun müftüm! Siz ne buyurursunuz, bu tonu hakkında görüşlerinizi alayım" derdim, yanl­ışımı düzeltmesi için ve nazlanarak; "sen bizi okutmadın" diye sitemler ederdim. Tatlı sert ikazlarıyla babam sadece benim için değil herkes için öğretmendi. Ama o hep talebeyim derdi. Fakat o, bu çalışmamı görmeden 24.07.2004’te Rabbinin davetine icabet ederek aramızdan ayrıldı. Bu ça­lışmaya 2002’de, büyük hayallerle, kültürel et­kinliklerde bulunmak için Zehra Özbildirici kardeşimle çok mütevazı bir büro açarak; o diz­gisine ben de çalışmamı ciddiye alarak başladık; ama onun işinin çokluğundan dolayı Elif Dolanbay kardeşimle devam ettik. 6 ay sonrada bü­royu kapattık, evlerimizde çalışmamızı sürdür­dük ve ancak 2006’da ilk cildi çıkarabildik.

Tefsir yazmak iddialı ve cesaretli bir giri­şim. Yayımlandıktan sonra kadın yazarla­rın tepkileri ne oldu, merak ediyorum doğrusu?

Henüz tamamlanmadığı için olsa gerek pek bilinmiyor. Ama çevremdekiler "büyük bir cesaret’ diyerek hayretlerini ve takdirlerini belirtiyorlar. Özellikle de insanların bekledikleri manada bir kariyerimin olmaması, hayretlerini bir kat daha artıyor. Bazıları da "Ama nasıl olur, ne cüret!" di­yebiliyorlar. Hatta bir beyefendi, böyle bir çalış­mayı yapmak için aradığı özelliklerin olmama­sı nedeniyle çok sert eleştiriler getirince, oku­dunuz mu?’ sorusuna; "okur da vebale girer mi­yim" diyerek cevap vermişti, belki de nice ve­ballere sessiz kala kala.

Oysa Rabbim, Kuranı şu özelliklere sahip olanlar anlar diye kayıt koymamış, nasıl okuya­cağımıza dair kurallar getirmiştir. (7/204,16/98, 17/106, 38/29) Ve daha birçok ayetlerden anlı­yoruz ki düşünen, doğruya erme gayret ve sa­mimiyeti içerisinde olanlar Kuranı anlar ve anladığını da yaşarlar. Bilmediği hususları daha geniş çaplı araştırma yaparak veya ilim erbap­larına sorarak öğrenirler. Fetva mercii ise başlıbaşına ihtisas, icma ve içtihada dayalı bir çalış­ma gerekir.

İlim kadına ve erkeğe farzdır, denir ancak bunun gerçekliğini bu güne kadar göre­medik, bunu neye bağlıyorsunuz?

Kadın-erkek aynı hamurdan yaratılmış; (4/1, 6/2-98) Allah’a muhatap olmada eşit (51/56, 3/102, 33/36), birbirlerinin de velileridirler. (9/71,16/97) Hayata beraber başlayarak, bera­ber imtihana tabi tutulacaklar ve yükümlülük­leriyle kendilerine verilen halifelikten dolayı aynı şekilde hesaba çekileceklerdir. Beraber hata işlemiş, beraber yeryüzüne halifeler olarak bilgi ile donatılarak indirilmişlerdir. (2/30-37, 6/165)

Kadınların ilimden uzak kalışları, bazı me­aller ve din hakkında yapılan açıklamalar beni çok düşündürmüş olduğundan, çevremdeki ilim ehline sorduğumda, onlarda; "bu hususta hep erkeklerin yazdıkları ve önemli eserlerin tercü­melerinin de yapılmadığından kaynaklanıyor ola­bileceği" gibisinden açıklamalar yaparlardı. Ger­çekten Kur anı anladıkça, halk arasında yaşanan dinin ters yüz edilmiş olduğunu görüyorsunuz. Haklan dininden ziyade ekseriyet, mollaların ve halkın telkinlerine dayalı şuursüz, ritüelleşmiş bir din anlayışıyla hareket ediyorlar. Kolayına, işi­ne geldiği gibi yaşayan, şuurdan, düşünce ve mu­hakemeden uzak toplumlar, ilerleyemedikleri gibi ilahi rahmet ve merhameten de mahrum kalı­yorlar. Bu nedenle kadın-erkek ayırımına gir­meden mükellefiyetlerimizi ve önceliklerimizi öğ­renerek münevver bir toplum inşa etmeye bir­birimizi teşvik edelim.

Bu tefsiri mevcut tefsirlerden ayıran en be­lirgin özellik nedir sizce?

Kıssaları günümüz olaylarıyla ele almaya, ili­min, cihadın önemine, cehaletin içerisine dü­şüreceği tefrika, hurafe, körü körüne atalara uyma ve dinde ruhbanlar edinmenin vahim sonuçla­rını açıklamaya ağırlık verdim. Belki diğer tef­sirlerden ayıran bir diğer özellikte; çalışmamda yelpazenin çok geniş olmasıdır. Ağırlıklı olarak Esed, Mevdudi, Seyyid Kutub ve Celal Yıldırım olmakla beraber otuza yakın tefsir, ansiklopedi, Kuran Kelimelerinin Anahtarı (Mu’cem) ve birçok kitap ve dergilerden yararlanarak yazıl­mış olmasıdır da diyebilirim. Tabi bu çalışmayı diğer tefsirlerden ayıran özelliğini ben değil okuyucular/sizler yapacaksınız inşallah.

Bir de bugün Kur’an’la kurulması gereken ilişki biçimi nasıl olmalıdır?

"Kuran, sana ve kavmine bir öğüttür. İlerde ondan sorguya çekileceksiniz." Onu başka gaye ve amaçlar için değil, sadece ‘Rabbim ne buyu­ruyor, yerine getireyim’ duyarlılığı içerisinde oku­malıdır. Mümin kitabını başucu kitabı edinmeli, onu okumanın önüne hiçbir engel getirmeme­lidir. 24 saatin en az on, on beş dakikasını Rab- binin Kitabıyla şuurlu bir şekilde, en müsait za­manda buluşmaya çalışmalıdır. İlla anlamak, illa anlamlı buluşmalıyız Kitabımızla.

Yine Türkiye’de Müslüman kadm hare­ketlerinin, öncüllerin olmamasmı neye bağlıyorsunuz?

"…Ne de az iman ediyorsunuz?" "…Ne de az düşünüyorsunuz?" (69/41,42) gerçeğinden kay­naklanan bir geride kalma olsa da; hem dünya hem din adına kadınlara çok kısıtlamalar geti­rilmiştir. "Bir kadın beş vakit namazını kılar, na­mahremden korunur, kocasına itaat ederse cen­nete girer" gibi telkinler, yine fıkhi görüşlerini ayetlere dayandırarak kadının sesinin, kadının dışarı çıkışının haramlığına dair yanlış fetvalar ile kadınlar sosyal hayattan tecrit edilmişler. Ka­dının okumasını dahi çirkin yakıştırmalar sebebi ile engellemişler. Sahte, softa hocaların bu dine yaptığı zararı ancak herkesin dinini kaynağından öğrenerek telafi edebiliriz.

Kadınlar çoğunlukla, gerek dini dayatmalarla, gerek ataerkil ruhuyla beslenmiş duygularla hep tahakküm altına alınmış, yer yer kaba güç­ler de devreye sokularak kadınlar korkutulup, sin­dirilmişlerdir. İşin bu boyutu bir tarafa, şuurlu kadınlar yetiştirdikleri şuurlu evlatlarıyla, eşine desteğiyle hayatın her karesinde yerini almaktadır. Kadınlar eş ve anne gibi ağır sorumluluklar al­tında oldukları için öncülerden değil gibi zan­nedilir ama onlar sessiz kahramanlardır. Ayrıca dinini dava edinen her kadın; ayağını merkez­den kaydırmadan, edep ve vakarını koruyarak sosyal hayatın her alanında etkinliklerde bu­lunmalıdır. Sayıları az da olsa bunu yapan ka­dınlar olmuştur ve hep de olacaktır. Mesele ka- dın-erkek olarak değil de, şuurlu-şuursuz, davalı – davasız olarak değerlendirilmelidir. Hep beraber ümmet olma, ümmet yetiştirme duasıyla.

Özgün Duruş