İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kentsel Projeler Direktörlüğü etkinlikleri kapsamında, İTÜ Mimarlık Fakültesi ve PATTU ortak çalışmalarıyla ortaya çıkan “İstanbul’da Tarih ve Yıkım / Hayal-et Yapılar” projesiyle aynı adı taşıyan kent kültürü sergileri İstanbullularla buluştu.
“1834 yılında temeli atılan Çırağan Sarayı, ilk yapıldığı gibi kalsaydı İstanbul nasıl gelişirdi?” sorusunun yanıtı, 14 Eylül – 18 Ekim tarihleri arasında Çırağan Sarayı Heykel Galerisi’nde görülebilir.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kentsel Projeler Direktörlüğü etkinlikleri kapsamında, İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Turgut Saner danışmanlığında, Cem Kozar ve Işıl Ünal tarafından kurulan PATTU’nun çalışmaları ile ortaya çıkan İstanbul’da Tarih ve Yıkım / Hayal-et Yapılar projesiyle aynı adı taşıyan kent kültürü sergileri başladı.
Günümüzde var olmayan, İstanbul’un farklı dönemlerine ait ve farklı nedenlerle yıkılıp günümüze kadar ulaşamamış Antiochos Sarayı, Polyeuktos Kilisesi, Galata Surları, Çandarlı Hamamı, İncili Köşk, Direklerarası, Sadabad Sarayı, Taksim Kışlası, Eski Çırağan Sarayı, Darülfünun Binası, Ayastefanos Anıtı ve Levent İlaç Fabrikası gibi yapıların bulunduğu 12 binadan oluşan bu seçki, gerçekleşecek sergilerin ana çerçevesini oluşturuyor.
PEKİ YA ESKİ ÇIRAĞAN YIKILMASAYDI?
Eski Çırağan Sarayı, II. Mahmut tarafından 1834-1841 yılları arasında yaptırılmıştı. Yapıldığı dönemde İstanbul’da askeri ataşe olan Moltke’nin “ne Asyalı ne Avrupalı” diyerek tanımladığı Saray, ağırlıklı olarak Fransız neoklasik üslupta olmakla beraber harem vb. geleneksel ayrımları da içinde barındırmaktaydı. Ahşap ağırlıklı olan sarayda ayrıca mermer sütunlar ve kaplamalar var. 1857’de Yeni Çırağan Sarayı’nı yapmak için yıktırılmıştı.
Ayasofya’nın doğusunda 19. yüzyılda inşa edilen dev cüsseli Darülfünun Binası yanmasaydı bugün nasıl bir etki bırakacaktı? Böyle bir binanın bugün aynı yerde yapılması kuşkusuz sert tartışmalara sebep olurdu. Peki ilk spor müsabakalarına hatta uçuş denemelerine bile ev sahipliği yapmış olan Taksim Topçu Kışlası yıkılıp yerini Gezi Parkı almasaydı, Taksim Meydanı nasıl bir yere dönüşecekti? Ya da ironik olarak bir başka yıkım sonucu, Atatürk Bulvarı yıkımları sırasında ortaya çıkarılan, Ayasofya ile yaşıt ve en az onun kadar heybetli Polyeuktos Kilisesi günümüze kadar ulaşsaydı?
Bu soruların cevabını Hayal-et Yapılar sergisinde bulabilirsiniz…