Goethe’nin Eseri Türkçe’de

Etkinlikler
Batı’nın en önemli ışık kaynaklarından biri olan Alman mütefekkir ve şair Goethe’nin “Doğu-Batı Divanı” Türkçe’ye kazandırıldı. Ötüken yayınları arasında çıkan kitap, Goe...
EMOJİLE

Batı’nın en önemli ışık kaynaklarından biri olan Alman mütefekkir ve şair Goethe’nin “Doğu-Batı Divanı” Türkçe’ye kazandırıldı. Ötüken yayınları arasında çıkan kitap, Goethe’nin İslam, Hz. Muhammed (sav), Kur’an ve şark hakkındaki görüşlerini yansıtan çok önemli kaynaklardan biri.

Salih Saygılı’nın haberine göre, 530 sahifelik bu hacimli esere 170 sahife bir giriş yazan mütercim Senail Özkan, Goethe’nin kim olduğunu, ‘Doğu-Batı Divanı’nın nasıl bir ortamda doğduğunu anlatırken okuyucuya adeta kitabı açan bir anahtar takdim ediyor.

İslam dünyasına karşı büyük bir ilgisi olan Goethe’nin, İspanyol seferlerinde savaşmış bir Alman askerden aldığı Kur’an-ı Kerim’den bir sayfadan etkilenerek Doğuya yönelik bir arayışa giriştiği ve bu Divanı kaleme aldığı belirtiliyor.

Bu eserde Goethe, birçok klasik İslam şairi, devlet adamı, sanatkârı ve mütefekkirini klasik şark şiirinin diliyle değerlendirmiş, onları eserleri ve tefekkür tarzlarıyla birlikte Batıya tanıtmaya çalışmıştır; bu açıdan Doğu Batı Divanı, sadece doğuyu ve batıyı değil, Klasik İslam tefekkür ve kültürünü anlayabilmemiz için rehber bir eserdir.

Goethe’nin bu klasik eseri, geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Filistinli ünlü düşünür Edward Said’in oluşturduğu “Doğu-Batı Divanı” orkestrasının da isim kaynağıdır.

İptida aşk vardı

Ah min-el aşki ve hâlâtihi
Ahraka kalbî bi-harârâtihi

Şeyh Galip

(Aşktan ve hallerinden ah,
Sıcaklığıyla kalbimi yaktı)

Sonbahar gelince tabiatta bir mâtem havası hissedilmeğe başlar. Dağların eteklerinden zirvelerine doğru yer yer oluşan bakır renk, gözlerden ruhlara intikal edince dallar arasında saklanmış kuşlar artık ötmez olurlar. Yapraklar kendilerini varoluşun yükünden kurtaracak hafif rüzgârlar bekler. Nicedir gam ile demlenen kuşlar, her nedense şarkılarını hançerelerinin bir yerlerinde gizleyerek başka bir baharı sayıklamaya başlar. İnsanın mukadderatı da bundan farklı değildir: Yaş kemâle erince günler kısalır, hazinleşir, gölgeler uzar… “Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere” ve “İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu”…

Oysa aşk, baharın tomurcuğudur; lirizm gençliğin çiçeğidir. Yaz ortalarında ne tomurcuk ne çiçek beklenir. Tam aksine başaklar sararmaya, çiçekler dökülmeye başlar. Bülbül en güzel şarkılarını ilkbaharda terennüm eder. Bunun gibi dünyanın en büyük şairleri de en güzel, en içli ve en lirik şiirleri hayatlarının baharında yahut olgunluk çağlarında yazmışlardır. Mamafih hayatının sonbaharında lirik şiirler yazmış büyük şairler de yok değildir. Mevlâna, Hâfız ve Fuzûlî gibi Doğunun ulaşılamayan yıldızlarını bir tarafa bırakacak olursak, Batının şairler prensi Goethe de bu semânın en parlak yıldızlarından sayılmalıdır. Hayatı ve şiiri aşktan beslenen ve şekillenen bu büyük ruh, hayatının son döneminde hiç beklenmedik bir şekilde patlayan bir yanardağ gibi, varlığının derinliklerinden aşk püskürtüverir. Byron’dan sonra Batıda “melâl”i, “dünya ıstırabı”nı ilk defa hisseden bu dehâ, hayatının son döneminde lirizme son şeklini vermiş ve aşkı zirveye taşımıştır. Doğu Batı Divanı, Goethe’nin sadece 65 yaşında iken yaşadığı aşkın “bahar soluğu ve yaz ateşi” değil, bilakis belki Batıda tüm zamanların en lirik aşk şiirlerini muhtevî bir “Batı Divanı”dır.