Çehov Başyapıtı “Martı” Sahnede

Etkinlikler
Haftaya, tiyatro tarihinin en önemli oyunlarından birine ‘Oyunbaz’ yorumuyla başlamak isterseniz; 17.Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Anton Çehov’a Selam&rdqu...
EMOJİLE

Haftaya, tiyatro tarihinin en önemli oyunlarından birine ‘Oyunbaz’ yorumuyla başlamak isterseniz; 17.Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Anton Çehov’a Selam” başlığı altında sahnelenen Martı, 7 Şubat Pazartesi akşamı, Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü Tiyatro Salonu’nda izlenebilir.

Yönetmenliğini Abdullah Cabaluz’un üstlendiği oyun; Ataol Behramoğlu çevirisi esas alınarak Behçet Necatigil ve Mehmet Özgül çevirilerinden Oyunbaz tarafından derlendi. Oynadığı sezonlarda pek çok olumlu eleştiri alan ve “Vasıf Öngören Özel Ödülü”ne değer görülen Martı, Anton Çehov’un ve Dünya Tiyatro tarihinin en önemli eserlerinden biri kabul ediliyor.

Yıkılmaya yüz tutmuş çarlık Rusya’sının son demlerinde, kentleşme ve sanayileşmenin dayattığı değişimin bunalıma sürüklediği aydınlar ve küçük burjuva sınıfı… Çehov’un “öfkelenerek ve acıyarak bakıyorum” dediği oyun kişileri işte bu sınıfa ait, düşmüş toprak soylularıdır. Eylemsizlik içinde uyurgezer gibi yaşayan bu insanların diyalogları yaşamaya, bir şeyler yapmaya karşı duyulan güçsüzlüğün, can sıkıntısının çevresinde dolanır durur. Ruhları, Konstantin Treplev’in vurduğu martı kadar ölü olan bu insanlar, o zavallı martı kadar şanslı değildirler. Çünkü onlar ne yaşamaktadırlar ne de ölüdürler.

Maksim Gorki’ye göre "Yaşamdaki küçük olguların, önemsiz görünen küçük şeylerin trajik doğasını hiç kimse Çehov kadar açık anlatmamış, onun kadar derinlemesine sezmemiştir. Ve daha önce hiçbir yazar, orta sınıf yaşantısının donuk kaosu içinde, utançlı ve acınası olan her şeyi böylesine acımasız ve aslına uygun bir tablo halinde gözler önüne sermemiştir."

19.yüzyılın sonlarında feodalizmin temelleri sarsılırken Çehov tarafından sezilen bu insanlık durumu bugün devâsâ bürokratik örgütlenmeler, çokuluslu şirketler ve medya tarafından yönlendirilen bir toplum karşısında giderek yalnızlaşan ve güçsüzleşen günümüz insanının tipik kişilik yapısının bir özelliği olarak her an, her yerde görülebilmektedir. İmaj takıntısı, yüzeysellik, güce tapınma, tüketim ve mülkiyet hırsı, yabancılaşma, yalnızlık, anlamsızlık, tatminsizlik, başarı hırsı, aç gözlülük, şöhret hayranlığı, ideal eksikliği, rekabet, mistisizm tutkusu, yaşlanmaktan, hastalanmaktan ve ölümden duyulan korku gibi çağdaş kültürün özellikleri olarak tanımlanabilecek durumlar Çehov karakterlerinin iç dünyalarının günümüze iz düşümüdür adeta.

21. yüzyıl insanları olarak Çehov’un şu sözlerini üzerimize alınmamız yadırgatıcı olmasa gerek:

Havaların güzel olacağı, ürünlerin daha çok olacağı, güzel bir aşk serüvenini yaşayacağımız umuduyla, daha zengin olmak, ya da emniyet müdürlüğüne atanmak umuduyla yaşamaya alışığız; ama akıllanmak umuduyla yaşayan kimseye rastlamadım hiç. Yeni Çarın yönetiminde herşey daha güzel olacak deriz, iki yüz yıl sonra daha güzel olacak deriz, ama kimse bu güzel günlerin yarından başlaması için çaba harcamaz. Yaşam, bütününde, giderek daha karmaşık hale geliyor, kendi keyfince ilerliyor, ve insanlar giderek daha akılsız hale geliyor, yaşamdan soyutlanan insanların sayısı her geçen gün artıyor.