Bu Defa Katil Uşak Değil!

Etkinlikler
Ajandaya bakıldı! “Müzik ruhun gıdasıdır” dedi yamacımdaki bünye… “Davran hadi! Efkârı demlemeye sonra devam edeceğiz. Ama öncesinde rotada neler var bakalım ve akalım g...
EMOJİLE

Ajandaya bakıldı! “Müzik ruhun gıdasıdır” dedi yamacımdaki bünye… “Davran hadi! Efkârı demlemeye sonra devam edeceğiz. Ama öncesinde rotada neler var bakalım ve akalım geceye de ritim konuşsun sadece” diye de ekledi. (Bazen hani kendi sesinizi dinlemek istemezsiniz de kalabalığa-sokağa karışırsınız. Öyle işte…) Sizi bilmem ama bizde gece mesaisi tam gazdı. Dünyaya ve bünyeye katlanmak için yola döküldük. Gecenin sesini ilk veren ise; “mazeretim var, asabiyim ben” diyen MFÖ oldu. Sonra iki tadımlık ritim meşkinde, “kayıp çocuk masalları” ile Cem Adrian’ın, kaçan aklımızın iplerini toplamak içinse “meczup” ve “şaşkın” şarkılarıyla kafa açtıran, Can Bonomo’nun performansıyla gıda takviyesini tamam ettik.

Ruha üçüncü gözü açtıran müziklerden sonra gıdayı bünyede eritmek mahlasında, düştük yine Galata’dan aşağıya Karaköy yollarına… Her zaman olduğu gibi usulca konuşlandığımız mekân kıvamında, deniz sakin, biz karışık, gece ise bizden uzak ama huzurluydu…

Muhabbet, “Bu gezegende korkmamız gereken tek yaratık insandır” diyen, Freud ve Adler’le birlikte derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biri olan psikiyatr, analitik psikolojinin has adamı Carl Gustav Jung’la başladı. “Rüya Günlüğü” ve “Boş Zaman” kitaplarıyla kütüphanemdeki yerini alan Hakan Bıçakcı’nın, bazen herkesten ve her şeyden ama en çok da kendisinden korkan, boşluğun ve tedirginliğin içindeki karakteri Arif’i anlattığı “Apartman Boşluğu” hikâyesi, Jung’ın bu sözüyle merhaba diyor.

Siz, yaşamaya çalıştığımız şu evrende, kimden korkuyorsunuz yahut ürperiyorsunuz, bilmiyorum ama geçtiğimiz hafta izlediğim, bir kez daha konu insan olduğunda, düşünmemiz gerektiğinin altını çizen bir oyunla-Yastık Adam’la- selam demek istiyorum bugün… Hazır masada herkes yerli yerinde, üç günlük dünya mahlasında iki lafın belini kırıyorken, bende yavaştan oyunun seyrinde daha da şahaneleşmişken; rotası benden, yollara düşmesi sizden diyerek başlıyorum!

“YASTIK ADAM” SONUNDA TALİMHANE SAHNESİNDE

Beylik bir tanıma düşse de bundan sonraki kuracağım cümle, izninizle (10 yıllık tiyatro mesaime istinaden) kuruyorum… Bu sezonun en kıymetli seyirliklerinden bir tanesi; Mehmet Ergen’in sanat yönetmenliğindeki Talimhane Tiyatrosu’nun kıvamında oyunu; “Yastık Adam”… Bakmayın adının yumuşacık bir hissiyat yüklediğine… En insan yerleriniz ağrıyacak oyun sırasında ve sonrasında. Ama baştan söylüyorum bu defa katil uşak değil! (‘Ortaya serpiyorum buyurunuz, izleyiniz’ demiyorum; ‘kaçırırsanız çok üzülürsünüz’ diyorum. Eee öncesinde biraz yolluk mahiyetinde ben döküleyim, siz de toplayın!)

İrlandalı, ödüllü oyun yazarı Martin McDonagh’ın kara komedisi “The Pillowman” – “Yastık Adam”, yine tiyatro ustası Mehmet Ergen’in çevirisi ve yönetimiyle karşımızda. Yazar McDonagh’ı bizler ülkemizde, “Leenane’ın Güzellik Kraliçesi”, “Inishmorelu Yüzbaşı” ve “Inishmaan’ın Sakatı” oyunlarıyla ve “In Bruges” filmiyle tanıyoruz.

2003’te, İngiltere ve Amerika’da ödülleri toplayan Yastık Adam’ın şahane oyunculuklarında ise (hiç objektif olamayacağım ne yazık ki, işte bu’dur diyen performanslardı) Serhat Tutumluer, Bekir Çiçekdemir, Murat Garipağaoğlu ve Murat Karasu rol alıyor. Oyun, ilk olarak 2008/09 sezonunda merhaba demişti tiyatro seyircisine ama ilk kez kendi sahnesinde -Talimhane’de- selamlıyor bizleri. Bu bakımdan meşrebi ince tutmak da fayda var kanısındayım…

BİR GARİP İNSAN: BAY KATURIAN

“Yastık Adam”da; Totaliter bir ülkede yazar olan, 400 kısa öyküsünden yalnızca bir tanesi yayınlanmış ama geçimini bir mezbahada çalışarak –keserek değil temizleyerek- sağlayan, ebeveynlerinin enteresanlığı sonucu, göbek adı dahil, tam adı Katurian Katurian Katurian’ın biraz tuhaf, biraz hüzünlü, biraz da komik hikâyesi anlatılıyor. Baş kahramanımız olan yazarı canlandıransa Serhat Tutumluer. (O nasıl bir oyunculuktur öyle. Tutumluer, bir kez daha neden tiyatroya bu kadar hoş bir enstantane yarattığının farkına varmamı sağladı. O yüzden hep tiyatro, çok tiyatro demeye devam…)

Oyun; yazma aşkıyla yanıp tutuşan, aslında yaşadığı sistemde etliye sütlüye pek de karış-a-mayan Katurian’ın ‘iyi’ polis-dedektif Tupolski (oyun yazarı, yönetmen, oyuncu. Ustaya söz söylenmez kıvamında, Murat Karasu) ve ‘kötü’ polis Ariel’in (sahnede ilk defa izlediğim ve başarılı bulduğum Bekir Çiçekdemir) sorgulamasını ti’ye alan bir jargonla başlıyor. Kitaplarının hemen hepsinde, küçük yaştaki çocukların öldürülmesi üzerine hikâyeler yazan Katurian, neden sorgulandığını ilk başta çözemez. Ama sorgulama ilerledikçe, sorular cevaplara yaklaşır ve Katurian anlar ki yaşadığı mahallede üç çocuk, tam da onun hikâyelerinde yazdığı gibi katledilmiştir. Sorgulama sonunda kendinden artık vazgeçmiş, tek derdi yazdığı hikâyeleri yok ettirmemek olan Katurian’ın tek korkusu ise, yan odada sorguya çekilen zihinsel engelli ağabeyi Michal’ın (oyunculuğu ve sahiciliğiyle döktüren Murat Garioağaoğlu) yaşayacağı paniktir.

TİYATRONUN TARANTİNO’SU…

Anne-babalarıyla iletişim problemi yaşayan çocukların uçlardaki hikâyelerini anlatan yazar McDonagh’ın sinema tadındaki kuvvetli ve sürprizi bol virajlı anlatımı takdire şayan… (Bundan mütevellit; The New Republic, McDonagh için yüzyılın en çarpıcı oyunlarını yazan “tiyatronun Tarantino’su” tanımını yapmış.) Ebeveynler ile çocuklar arasındaki grift ilişkileri, şiddet ile masumiyet arasındaki ince çizginin hasarlarını, en basit şekliyle de hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığının altını çizen Yastık Adam’da biz izlekler; sorgulama devam ettikçe, kurgu ile gerçek arasındaki belirsizlikte, sorgulayan ve sorgulanan bireylerin hayatlarına en sertinden bir giriş yapıyoruz. Burada usta Mehmet Ergen’in başarısı, oyunun içine yerleştirdiği mizahi üslupla da karakterlerin insani yönlerini ortaya çıkarttıkça anlıyoruz, insan derin bir kuyu, dibe gömülmedikçe ışığını göremiyoruz.

Oyun ilginçtir ki dehşet dolu hikâyelerden ve alıntılardan dem vursa da bir taraftan biz izlekleri korkutup, diğer taraftan da güldürebiliyor. Bu da sistemi tersten okutmanın başka bir dili olsa gerek! Acımasız ve cesaretli bir oyun, ajitasyon yok, her şey ortada diyen türden! Bu bakımdan da -en karanlık komedi- tanımını sonuna kadar hak ediyor. Neden oyunun adı “Yastık Adam” derseniz de; hadi ama kendinize bir güzellik yapın ve ajandaya Talimhane’yi ekleyin derim. Hiç pişman olmayacaksınız! Biz şimdi bulunduğumuz mevzide, meczupluk ve ariflik arasında gelip giderken, şimdilik benden bu kadar ama kaldığımız güzergâhtan devam… Tel: (212 238 85 09)

BETÜL MEMİŞ / memisbetul@gmail.com