Bu Coğrafyanın Endişeli Müminleri de Var

Etkinlikler
Sibel Eraslan’ın yazısı Taha Akyol’un,“Bilim ve Yanılgı”sını okurken, dünya atlasına, heyecanla bakan çocukluğuna giden, Sibel Eraslan bilgi ve erişim hızındaki bu sıçraması, g...
EMOJİLE

Sibel Eraslan’ın yazısı

Taha Akyol’un,“Bilim ve Yanılgı”sını okurken, dünya atlasına, heyecanla bakan çocukluğuna giden, Sibel Eraslan bilgi ve erişim hızındaki bu sıçraması, geçmişin çok önemlilerini çarçabuk tüketmesinden duyduğu kaygıyı dile getirdi…

 “Bilim ve yanılgı” İnsanlık maceramız…

“Şiir, yeni bir biçim yaratan ruhtur. Ruh, insanın onurudur.” (Mekanın Poetikası, Bachelard)

Taha Akyol’un, “Bilim ve Yanılgı”sını okurken, dünya atlasına, heyecanla bakan çocukluğuma gittim. Hatırlayabildiğim ilk atlasımız, dört yaşımdayken babamın önüme sererek “hadi bakalım Türkiye’yi bul!” dediği devasa bir şeydi… Kız kardeşimle hayret ederek söylemiştik: “aaa… bu kadarcık mı, minnacıkmış?”

Oysa zaman, genişleyen ve daralan evrimleriyle, kah majör birikimleri “minnacık”laştıran, kah minör aralıklardan kurduğu devasa sentezleriyle kendini yeniden büyüten, (şimdilik) uzun bir şiirdir nazarımda… Bilmek ve yanılmak üzerine kurulu dünya deneyimimiz, tarih içinde medcezirler halinde akarken, insanlığın değiştirdiği uygarlık eksenleri hakkında harika bir kitap: “Bilim ve Yanılgı”…

Aydınlanmadan bu yana modernizmin dayattığı “büyük anlatı”ların tek tek bozuma uğradığı çağımızda, hız ve erişim artık yepyeni bir kariyer dizaynı çiziyor. Dünün göğe yükselmiş devasa fabrika bacaları gelişimin sembolleriyken, bugünün nanolif algısı, insanlığın dününe, ağır bir yük, pahalı bedellerle sırtlanılmış ağır bir yük olarak bakıyor… İnternet ve nanoteknoloji, yepyeni bir bakış görüş devresine geçtiğimizin resimlerini çiziyor… Bilgi ve erişim hızındaki bu sıçrama; eski sınırlar, eski devletler, eski kabuller, eski beğeniler aleyhine çarçabuk çevriliveren yeni bir küreselliği imliyor… İnsanlığa dair o kadim şiir, yeni bir biçim kazanıyor… Buna biçimsizlik diyenlerimiz de olacak, endişe duyanlarımız da… Ki bendeniz de endişe duyanlardanım… Özellikle insanın atomize yapayalnızlığını katmerlendiren postmodern zaman ve tüketim ilişkisi, beni cidden kaygılandırıyor. Yani sadece “endişeli modern”leri yok bu coğrafyanın, “endişeli müminleri” (endişeli mistikler mi deseydim) de var… Küresel değişimlere endişeyle yaklaşan refleksleri, hangi yönden gelirlerse gelsinler, dişil ve anaç bulduğumu da söylemeliyim. Çünkü bu endişe, içinde güç eleştirisini taşımaktadır…

“Bilim ve Yanılgı”; popüler gündemimizdeki “eksen kayması” hadisesini, daraltılmış politik polemiğinden çıkararak, bilimsel tarih izleği üzerinden vardığımız bir insanlık sahili, küresel bir eğilim olarak adlandırıyor… Tıpkı 16.yy’da Akdeniz’i bırakıp Okyanuslara geçen ticari ve siyasal üstünlüğün, o tarihlerde çalıştırdığı eksen değişiminde olduğu gibi… Bugün de benzeri bir ibre değişimi yaşıyor Dünya; ABD ve AB’nin yaşadığı krizlere karşı, Asya’nın yıldızının parlamasına dikkat çekiyor Taha Akyol… Kitabın en ilgi çekici tesbitlerinden birisi Avrupa’nın içe kapanması ve küreselleşmeye karşı sergilediği yalıtılmışlık politikaları… Bizler hep Türkiye’nin AB’ye alınmaması üzerine konuştuk, Taha Akyol’un, AB’nin Türkiye’yi kabul edemeyişini ihtiyarlayan ve içine kapanan Avrupa biçiminde okuması, ciddi bir klişe bozumu olarak çok önemli… Benzeri heyecanı Nilüfer Göle’nin “batı dışı moderniteler” tezini okurken de hissetmiştim…

“Bilim ve Yanılgı”nın en önem verdiği konulardan birisi de üniversiteler… Politikaların esir aldığı, yönetsel erklerin tutuklayıp sınırladığı halleriyle, tarih içinde ne zaman dondurulmuşlarsa, saatlerin de eşzamanlı olarak durduğu, medeniyetlerin çöktüğü, kapandığı en önemli göstergelerdir üniversiteler… Taha Akyol ve kitabı; bilim ve medeniyet, gelişim ve üretim arasında determinist bir ilişki kuruyor gibi gözükse de ilk bakışta… Kitabın isminde yer alan “yanılgı” kısmı, bana rahat bir nefes aldırıyor… Küreselleşme karşısında her daim teyakkuz sirenlerini çalan dişil/anaç duruşum; bilim, üretim, gelişim zikirlerini çekerek kendini çoğaltan paradigmaya karşı, “minnacığa” hayret eden ve minnacığın bile adaletiyle enterese olan insan onurunu, vicdanını önemsiyor… “Masalcı nine” hakkımı kullanarak söylerim ki; şiirde küçüğü gözeten böylesi bir ruh olmazsa, biçim ne kadar mükemmel olursa olsun, aslen fakir bir devden söz ederiz… Devlerin sonuncusu “Uc bin Unuk”; en son Nuh Peygamber’in Gemi’sine binerken görülmüştü. Zevcesi olmadığı için üreyemediği, ama gemideki insanlara kendini pay ettiğine inanılır. İş; içimizdeki devi, vicdana, iyiliğe, adalete, merhamete koşturmakta…

Taha Akyol, Bilim ve Yanılgı, 2010, DK yayınları

Yeni Akit