Bu çeviri iki askeri darbe gördü

Etkinlikler
Kaya Genç’in kitap kritiği; Tektaş Ağaoğlu, Charles Dickens’ın ilk romanı Mister Pickwick’in Serüvenleri’ni Türkçeye çevirmeye başladığında 35 yaşındaydı. 1969 yılında başlayan...
EMOJİLE

Kaya Genç’in kitap kritiği;

Tektaş Ağaoğlu, Charles Dickens’ın ilk romanı Mister Pickwick’in Serüvenleri’ni Türkçeye çevirmeye başladığında 35 yaşındaydı. 1969 yılında başlayan bu serüven geçtiğimiz haftalarda, kitabı çevirmeye başlamasından 42 yıl sonra Mister Pickwick’in yayımlanmasıyla sona erdi. Genç parlamento muhabiri Dickens’ın ilk tefrika edilmeye başladığında henüz 24 yaşında olduğu ve onu İngiliz edebiyatının en merak edilen yazarlarından birine dönüştüren romanının Türkçe çevirisinin öyküsü, yalnızca uzunluğu nedeniyle değil, sürekli yaşadığı askeri müdahalelerden dolayı da ilginç.

Oradan oraya savrulan dosya

Ağaoğlu’nu eşiyle birlikte yıllardır oturdukları, Mecidiyeköy’deki evlerinde ziyaret ettim. 1934 doğumlu Ağaoğlu’na kendimi “genç bir meslektaşı” olarak tanıttım; bu çevirisi kadar Türkiye sosyalist hareketindeki belirleyici ve önemli rolü ve katkıları dolayısıyla da hep tanışmayı istediğim biriydi. Demokrat Partili eski milletvekili ve başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu’nun oğlu olan Tektaş Ağaoğlu’nun Mister Pickwick çevirisinin öyküsü, salonunda oturup sohbet ettiğimiz evin öyküsüyle iç içe giriyordu. “1969’da başladım çeviriye. O zamanlar Türkiye İşçi Partisi üyesi genç bir adamdım. İlk başta 200 sayfa kadar çevirdim, sonra 12 Mart patladı,” diyor 1971 yılında yaşanan askeri darbeyi hatırlatarak.

Darbeden sonra Mister Pickwick’in 200 sayfalık ilk el yazması “oradan oraya” savruluyor, tıpkı Ağaoğlu’nun kendi siyasi faaliyetleri gibi. “Türkiye’de yeni bir siyasi hayat başlamıştı. Ben de Türkiye Sosyalist İşçi Partisi yöneticisi oldum. İyice politikaya daldık ve çeviriyle yeniden uğraşmaya zamanım da olmadı.” Peki genç bir çevirmen olarak, neden böyle büyük bir kitabı çevirmek istemişti? “Ben İngiltere’de üniversite tahsili gördüm. İngilizceyi iyi bilirim ve İngiltere’de Pickwick’in ne kadar ünlü olduğunu da gözlemlemişimdir. Shakespeare İngiliz kafasını ne kadar etkilemişse, benzer bir etkiyi Dickens bu kitabıyla yapmıştır,” diyerek Oxford’da hukuk eğitimi aldığı yıllara dönüyor. Oxford yıllarında henüz okumadığı kitabı yanında (hâlâ muhafaza ettiği ve bana gösterdiği, çok okunmasına karşın parçalanmamış bir Penguin edisyonu) İstanbul’a getiriyor. “Pickwick’i ben de çevirdikçe okudum. Arada 150 sayfalık başka ufak kitaplar çevirdiğim de oldu ama onların hiçbiri böyle bir çevirinin sunacağı tatmini sağlayamıyor. Biraz da geçinmek, para kazanmak için yapıyorsun onları. Bunu ise geride kalacak bir eser olarak düşündüm.”

Ancak 1970‘lerde Türkiye siyasetinin aşırı hareketli ortamı, çeviriye devam etmesine engel olmuş. “Çeviri kaldı, kalış o kalış. Bu sefer de 12 Eylül çıktı. Biz de eşimle birlikte apar topar İsviçre’ye gittik,” diyerek Zürih’te geçirdiği yılları anlatmaya başlıyor. “Şimdi 300 sayfaya ulaşmış el yazmasını ise burada bıraktık. Apartmanın bodrumunda bir sandığın dibinde kaldı el yazması”. “İstanbul’a dönünce el yazmasını buldum ve yeniden çalışmaya başladım. Yıl 1989. Çeviriye devam ettim. Ama sonra, yeniden siyasi hayat başladı.” Sosyalist Birlik Partisi’nin kuruluşunda yer alan Ağaoğlu, daha sonra Birleşik Sosyalist Parti ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi’ne (ÖDP) evrilecek siyasi faaliyetlere vermiş kendini. “Çevremde bu kitabı çevirdiğimi bilen çok insan yoktu,” diyor. Ancak son üç senede çeviri üzerinde yoğun biçimde çalışırken Remzi Yayınevi’nin editörlerinden olan dostu Öner Ciravoğlu’na ve sonunda çeviriyi yayımlayacak olan Yapı Kredi Yayınları’ndaki editörlere Pickwick’ten bahsetmiş. Sabahları erkenden kalkarak, üç dört saat boyunca çeviri yapıyormuş. “Kimseden saklamıyordum çeviriyi, ama bahsetmemeyi tercih ediyordum. Kendi kendime, demlendire demlendire çevirdim kitabı,” diyor.

Dickens vicdan sahibi bir adam

Dickens’ın Kraliçe Victoria dönemindeki tuhaf karakterleri tuhaf dil kullanımlarıyla dramatize ettiği romanının üslubu ve dili, çevirmeni için önemli bir mesele olmuş. 42 yıla yayılan bir çeviride (Türkçe bu süreçte büyük değişimler geçirirken) bir üslup ve dil tutarlılığı sağlayabilmek ise şimdi bakınca çok şaşırtıcı görünüyor. “Victoria döneminin diline tekabül edecek, Türkçe içerisindeki Osmanlıca kelimeleri de harcamayarak kitabın sonuna kadar gitmeye dikkat ettim.”

Halid Ziya’nın ‘Mai ve Siyah’ına kadar “bu topraklarda ‘insan’ın neye benzediğini bilmediğimizi” anlatıyor Ağaoğlu ve Dickens’ın erken dönem Victoria toplumundaki insanları nasıl da “alıp yanımıza oturttuğu”ndan hayranlıkla bahsediyor. “Nasıl üşüdüklerine kadar, insanı bütün ayrıntılarıyla bu romanlarda görürsünüz. İnsanlar nasıl yaşadılar, birbirlerine nasıl davrandılar… Oysa mesela 1730‘larda İstanbul’da yaşayan insanlar hakkında bizim tek bilgimiz, buraya gelip giden birtakım seyyahların yazdığı hatıralardan edindiğimiz izlenimlerdir. Bu gözlemlerde de yalnızca kılık kıyafet, insanlar ne yiyor ne içiyor, bunlar var. Oysa insan dediğimiz şeyi göremiyoruz buralarda. Çünkü yazılmamış. Zihinler ve kültür, bununla meşgul olmamış.”

Ağaoğlu sosyalizm açısından ise Dickens’ın çok ilginç biri olmadığını söylüyor. “Vicdan sahibi bir adam. Gördüklerini yansıtmak isteyen biri. Devrimci bir adam değil Dickens. Uzlaşıcı ve uzlaşmacı. Acımasız kapitalizm üzerine, sömürü üzerine pek çok sahne var kitapta ama sonunda bir masal gibi, her şey tatlıya bağlanıyor.” Ve bir Dickens romanı gibi bu öykü de mutlu sonla bitiyor. 42 yıl sonra ‘Mister Pickwick’in Serüvenleri’ Türkçe yayımlanıyor. “Kitabı elime almak hoşuma gitti,” diyor Ağaoğlu. “Ama çok da büyük bir heyecan duymadım doğrusu. Çünkü çok büyük heyecanlara kapılma yaşı geçti benim için.” (Radikal Gazetesi)