Bizim Yunus’u Şerh Eyledi!..

Etkinlikler
Röportaj: Yılmaz Yılmaz Yunus Emre şiirlerini bir külliyat şeklinde ve ilk defa edisyon kritiğini yaparak yayına hazırlayan, Yunus aşığı Dr. Mustafa Tatçı hocamız ile Bizim Yunus’u, şiirlerini v...
EMOJİLE

Röportaj: Yılmaz Yılmaz

Yunus Emre şiirlerini bir külliyat şeklinde ve ilk defa edisyon kritiğini yaparak yayına hazırlayan, Yunus aşığı Dr. Mustafa Tatçı hocamız ile Bizim Yunus’u, şiirlerini ve çalışmalarını konuştuk.

Yunus Emre Külliyatı bir ilk. Bu külliyat entellektüel ve akademik çevrelerden yeterince ilgi gördü mü?

Maalesef gördüğü söylenemez.1990 senesinde yapılan ilk baskısından bugüne 19 sene geçti, ciddî birkaç okuyucunun dışında okuyucu görmedim.

Görmedi ise adeta her yayınevi için can simidi olan Yunus Emre hakkında yapılmış böylesi bir çalışmaya ilgisizlik normal midir?

Bu ilgisizlik tabii ki normal değildir. Sonra bir yayınevi için böylesine masraflı bir kitap, bırakınız can simidi olmayı külfet bile sayılabilir. Bu zorlu işi H Yayınları üstlendi. Kendilerine teşekkür ederim.
Diğer taraftan Yunus anlaşılmadan anlatılmaya çalışılan, hele hele okullarımızda birer ödev malzemesi olarak değerlendirilen bir kişidir. Aydınlar ve öğretmenlerimiz Yunus’a yeniden kafa yormalıdırlar. Yunus sıradan bir aşk adamı değil, varlığı derinden yorumlayan ve kendini gerçekleştiren bir kişidir. İnsanlığın kemâlinin zirvelerinde dolaşan bu zat okundukça hiç şüpheniz olmasın insanlar kendi gerçekleriyle burun buruna geleceklerdir. Bu az bir şey midir? Bendeniz Yunus anlaşılsın diye dîvândan seçtiğim bazı şiirleri külliyatın birinci cildinde çözümlemeye çalıştığım anahtar kavramları kullanarak Yunus yorumlarına başladım. “İşitin Ey Yarenler” ve “Aşk Bir Güneşe Benzer” (H yayınları İst. 2008) adlarını taşıyan bu eserler okununca Yunus’un ne kadar anlaşılmadan okunduğu anlaşılacaktır. Parantez içinde burada bir mevzuyu daha dile getireyim. Biz toplum olarak her şeyi tüketiyoruz. Bu manâda yazık ki Yunus ve Mevlânâ gibi değerlerimizi de tükettiğimiz söylenebilir. Evet biz Mevlana’yı da Yunus’u da anlamadan tükettik. Buna izin vermemek gerekir. Bu nasıl olacak denirse, kaliteyi artırarak olacak, derim. Yunus birkaç cümleyle anlatılabilecek sıradan bir şair değildir. Kendi ifadesiyle Onun halka sattığı meta’lar, “tuz değil, cevherdir.” Cevherin değerini sarraf bilir. Yunus’a ilgisizlik, esasen insanın kendisine karşı ilgisizliğidir. Allah eğitimcilerimize, idarecilerimize firaset versin de Yunus’u yeniden okuyalım. Her eve bir Yunus dîvânının girmesini, her gencimizin bir Yunus olmasını sağlayacak faaliyetlerde bulunalım. Bunun için valiliklerin, belediyelerin ve sivil kuruluşların destekleri önemlidir.

Burada yeri gelmişken İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş. yetkililerine bendeniz adına Altunizade Kültür Merkezinde açtıkları ve 2005 senesinden beri devam eden “Yunus Emre Okulu” için teşekkür ederim…

Külliyatın ilk cildinde Yunus’un dünyasına dair anahtarlar sunuyorsunuz. Okuyucu açısından bu anahtarların önemini bize anlatır mısınız?

Yunus’un şiirleri bir hazine sandığı gibidir. Kullandığı kavramlar ise, kendisinin ifadesiyle kuş dili, tasavvufî ifadeyle lügât-ı muglaktır. Yani kilitli sözler. Bir yerde “Benim dilim kuş dilidir, benim ilim dost ilidir” der. Remzî (sembolik) olarak söylenen ve çözümlenmesi gereken bir dildir bu. Burada kuştan maksat erenlerdir. Kuş dili, erenler dili anlamında kullanılmıştır. İşte bu dilin en azından Yunus’un benimsediği dört kapı kırk makam anlayışı çerçevesinde çözümlenmesi gerekirdi. Biz de bunu yaptık. Dîvân’daki terimleri hiç atlamadan kendi içinde belli bir üslupla dört makam açısından yorumladık. Bu yorumlarda, söz konusu kavramın dîvândaki bütün kullanım ve manâlarına yer verilmiştir. Netice itibariyle Yunus Emre Dîvânı-Tahlil I adlı eserimizi okuyan kişiler artık Yunus Dîvânı’na geçebilirler, artık bu anahtarları kullanarak kapalı sandığı açabilirler, diye düşünüyorum.

İkinci cilt olan Dîvân’ı sağlam yazmalara dayalı ve karşılaştırmalı tam ilk yayın olduğu iddiasıyla yayınlandı. Bu ibareden daha önce yayınlananların hatalarla ve yanlışlarla dolu olduğunu anlamak mümkün müdür? Sağlam yazmalardan söz ediyorsunuz. Demek ki daha önce bir takım kimseler zayıf kaynaklarla Yunus dîvânları oluşturmuşlar…

Ben bunun cevabını külliyatın ilk cildinde vermiştim. Yine de kısaca belirteyim. Yunus Emre Dîvânı konusunda taşbaskı ilk yayından itibaren Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Faruk Kadri Timurtaş ve Cahit Öztelli gibi şimdi hepsi rahmetli olmuş uzmanların çalışmalarının her biri kendi içinde bir merhaledir. Bendenizin ortaya koyduğu tenkitli metin için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Bu yayın da bir merhaledir. Bizim yayınladığımız “Tenkitli Metin” geldiğimiz noktada dîvânların en mükemmelidir denebilir ama tam bir metindir, denemez. Yani henüz dîvân konusuna nokta konulmamıştır. Metnin tam olmaması, bizden değil, dîvânın yazmalarından kaynaklanmaktadır. Yazma dîvânlar şifahî kaynaklardan derlenerek yazıldığı için eksiklikler ve yazım hataları çoktur. Mevcut yazma dîvânlar tek tek kelime kelime, mısra mısra taranarak yazmalardan karşılaştırılarak, metin yirmi üç senede tarafımızdan bu hale getirilmiştir. Doğal olarak karşılaştırmanın neticesinde bugüne kadar yapılan okuma hataları ve diğer teknik eksiklikler de giderilmiştir. Bendeniz, bizden öncekilerin kullanmadığı yazma metinleri de kullandığım için ortaya koyduğumuz şiirler diğerlerinden oldukça farklıdır. Bir de Bizim Yunus’a ait olmadığını sandığımız diğer Yunuslara ait metinleri ayıklayıp külliyatın 4. cildinde topladım. Bu da Yunus araştırmalarında önemli bir merhaledir kanaatimce…

Bizden öncekilerin kullandığı yazmaların zayıf olduğunu söylemek doğru değildir. Eksik ve yetersiz sayıda yazma kullanılmıştır, denebilir. Biz metin sayısını çoğalttık, yeni bir metin oluşturduk, mevcut kaynaklardan hareketle dîvânın ortaya konulabilecek en mükemmel şeklini ortaya koyduk. Hadise budur. Ancak Yunus’un şiirleriyle ilgili çalışmalar, bundan sonra daha iyi devam edecektir.

Yunus’un bir başka eseri de Risaletü-n Nushiyye. Siz bu eserin de tenkitli bir metnini yayınlayıp sonuna bir de Yunus Emre Divanı’nda yaptığınız gibi Yunus’a özel lugat eklediniz. Bu münasebetle şu soru akla geliyor: Yunus Emre’nin kendine has bir terminolojisi var mıdır? Eğer varsa yıllardır onu ortalama kavramlarla düşünen okuyan değerlendiren insanlar hataya mı düşmüştür?

Evet, Risale’nin de beş yazma nüshadan hareketle tenkitli bir metnini yaptım. Sözlük sadece bu metinde değil, belirttiğiniz gibi Divan’da da vardır. Bu sözlük, mevcut sözlüklerden alınarak değil, kullanılan kelimelere sadece Yûnus’un verdiği anlamlar ile oluşturulmuştur; yani rahatlıkla “Yunus Emre sözlüğü” denebilir.

‘Diğer taraftan, Yunus’un kendisine has bir terminolojisi var mıdır?’ diyorsunuz. Tek kelimeyle evet, onun kendine özgü bir terminolojisi vardır. Esasen o, tasavvuf, aşk ve ahlaka dair yeni düşünceler üreten bir kişi değil, konuştuğumuz günlük dili bir aşk ve manâ dili haline getiren kişidir. Bu yönüyle özgündür o! Türkçe onunla bir aşk ve manâ dili haline gelmiştir. Herkes “kuşu, kanadı, uçmak” kavramını bilir ve kullanır. Fakat Yunus bu kelimelerden kuşu âşık, kanadı aşk ve bilgi, uçmak kavramını da manevî yolculuk olarak alır, “Kanatlandık kuş olduk uçtuk elhamdülillah” der. Ortaya yepyeni bir mana çıkar. “Bir ben vardır bende benden içerü” diyerek bir tasavvuf terimi olan ayan-ı sabite için “benden içerü ben” terkibini, makam yerine “kapı” terimini kullanır vs. Bunları çoğaltmak mümkündür. Bendeniz külliyatın birinci cildinde Ona has kavramları yeri geldikçe işaret ettim. Yine “Yunus Emre Yorumları”mızda buna benzer örnekler çoktur. Hülasa, Yunus, Türkçemizde akıl, gönül, nefs gibi soyut mevzular için pek çok kavram geliştirmiştir.

“Onu ortalama kavramlarla düşünen okuyan değerlendiren insanlar hataya mı düşmüştür?” diyorsunuz… Tabii ki, bu kişiler hatalı düşünmüştür denemez. Belki de okuduklarını eksik yorumlamışlardır denebilir. Sonuç itibariyle Yunus’u tam yorumlayabilmek için kelime ve kavramlara yüklediği manâları bilmek gerekir. Yazdığımız kitaplar bu kavramların çözümlemesine yöneliktir…

Külliyatınızda Aşık Yunus’a yer vermenizin sebeb-i hikmetini bizimle paylaşır mısınız? Yunus ile Âşık Yunus arasında karıştırmalar ve yanlış anlamalar dışında ortak özellikler var mıdır?

Bu sorunuza konuşmamızın başında bir nebze cevap vermiştim. Külliyatta bu ikinci Yunus’a ait şiirleri ayrı bir ciltte topladık. Topladık, zira böyle bir kişi yaşamıştır, bu bir gerçektir, dolayısıyla ayrıca bir kitapta toplamak icap ederdi. Kaldı ki, bu şiirleri Bizim Yunus’a ait dîvâna dahil etmek, zaten zamanla karıştırılmış olan bu şiirlerin daha fazla karışmasına sebep olurdu.

Âşık Yunus Bursalı Emir Sultan’a mensup bir derviş olmakla birlikte Bizim Yunus’tan daha zahittir. Ancak üslubu çok da ayırt edici özelliklere sahip olmadığı için Bizim Yunus’un şiirleriyle iç içe girmiştir. Biz onun varlığından yine bir XV. Asır yazması olan Yunus Emre Dîvânı’ndan haberdar oluyoruz. Bursa Orhangazi Kütüphanesi’nde bulunan bu yazmada Âşık Yunus’a ait şiirler ayrıştırılmıştır…

Nihayet, her iki Yunus’un da işlediği mevzular aynıdır. Daha doğrusu Âşık Yunus, Yunus Emre üslubunu benimsemiş bir şairdir…

Yunus Emre Dîvânı’nan tıpkıbasımını da yayımladınız. Bundan muradınız neydi? Akademik çevrelerin dışında ortalama okur bu nüshadan bir fayda sağlayabilir mi?

Yunus Emre Külliyatı’nın 6. cildi olan tıpkıbasım genel okuyucu için bastırılmadı tabii ki. Bendeniz ilk defa tıpkıbasım yayınlıyor da değilim. Bu külliyatın her yayınında bendeniz bir yazmanın tıpkıbasımını verdim. Bunun birkaç amacı vardır. Bu yeni külliyatın içindeki tıpkıbasım da aynı gaye ile yayınlanmıştır. Şöyle ki, bu tıpkıbasımlar, bizim tenkitli metnimizdeki bazı tercihlerimiz üzerinde kafa yoran kişilerin işine yarayacaktır. Sonra bu tıpkıbasımlar dil araştırmalarımız için çok önemlidir. Yine, Osmanlı Türkçesi öğrenen gençlerimizin temrin yapması için de bu eserlerin yayınlanmasında fayda vardır diye düşünüyorum.

Bir de elbette Yunus şerhleri de apayrı bir ciltte toplandı. Bizim geleneğimizde şerh ne manaya gelmektedir ve lüzumu nedir?

Biliyorsunuz şerh, açmak; yarmak, anlamına gelen bir kelimedir. Bizim edebiyatımızda bir de şerh geleneği vardır. Anlamı genel okuyucuya kapalı olan bazı eserler şerh edilmiştir. Bunları büyük bir bölümü tasavvufî metinlerdir. Klasik şerh geleneğimizde, metinlerdeki anlamlı en küçük birim olan kelime ve kavramlar tek tek ele alınır, sözlük manâlarından kültür tarihi içinde teşekkül eden manâlarına kadar bu kelimelerin bütün anlam boyutları üzerinde durulur; sonra mısra, beyit veya söz konusu metin şu anlama gelmektedir, şeklinde yorumlanır. Bu yorumlar çok da uzun olmaz. Fakat şerhedilen metinlerin istisnaları vardır. Mesnevî-i Şerif şerhleri, Fusûs şerhleri gibi. Bu istisnaî metinlerde genellikle tafsilat vardır… Yunus Emre’nin şiirlerine yapılan şerhler de böyle istisnâî metinlerdendir. Tafsilat vardır, bunlarda. Kaldı ki Yunus şerhleri denince de ilk akla gelen meşhur “Çıktım erik dalına” şiirinin şerhidir. Bizim külliyatımızın 5. cildinde bulunan 12 metinden yedisi bu şiire yapılan yorumlardır.

Şerh kısaca, metni anlamaya yönelik bir faaliyettir.
Bendeniz bu geleneği biraz modern teknikler kullanarak ve bilgisayardan da yararlanarak devam ettirmeye çalışanlardan birisiyim. Son olarak H Yayınları’ndan çıkan İşitin Ey Yarenler ve Aşk Bir Güneşe Benzer adlı eserlerimiz de birer Yunus Emre şerhidir. Bu eserlerde 14 ayrı Yunus metni yorumlanmıştır. Ömrümüz olursa bu yorumların devamını getirmeye çalışacağız.