Bir Osmanlı ailesinde temsil, kimlik ve hafıza

Etkinlikler
“Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.” Türkiye’nin Nobel ödüllü romancısı Orhan Pamuk, daha sonra Çukurcuma’da bir müzeye dönüştüreceği romanı Masumiyet Müzesi’nin...
EMOJİLE

“Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.”

Türkiye’nin Nobel ödüllü romancısı Orhan Pamuk, daha sonra Çukurcuma’da bir müzeye dönüştüreceği romanı Masumiyet Müzesi’nin kahramanı Kemal’e bunları söyletmişti. Masumiyet Müzesi’ne on dakikalık yürüme mesefesinde bulunan SALT Galata’da 23 Mart’a kadar devam eden bir sergi de, bir nevi masumiyet müzesi sunuyor.

Ama bu defa müzenin kahramanı bir kurmaca kişiler değil, erken Cumhuriyet döneminden bir isim olan Mehmet Said Bey.

/

1865-1928 yılları arasında yaşayan Said Bey’in kişisel eşyası, mektupları, tuttuğu günlükler ve fotoğraflarından oluşan arşiv, sıra dışı bir biçimde düzenlenmiş. Bir yandan Said Bey’in plak koleksiyonundan şarkılar dinliyor, öte yandan eşinin sürdüğü lavanta parfümü mekana yayılıyor.

Bugün Galatasaray Lisesi olarak bildiğimiz Mekteb-i Sultânî mezunu olan Said Bey, Bâb-ı Âli’de tercüman olarak çalışmış. Hayatının ilerleyen yıllarında Şişli’de bir apartman dairesinde oturan bu Osmanlı beyefendisinin hayatına dair pek çok ilginç malzeme, Said Bey’in dördüncü kuşak torunu Hititolog Hatice Gonnet Bağana tarafından SALT’a bağışlanmış.

Said Bey üst orta sınıfa mensup ve hayatının büyük bölümünde günlük tutmayı ihmal etmemiş biri. Ancak SALT’taki sergiyi gezme deneyimi, onun defterlerini okumak, hayatıyla ilgili ansiklopedik bilgi edinmekle tarif edilemeyecek kadar renkli.

/

Arşivi Parçalamak

Zaten serginin adı da, bir çağdaş sanat etkinliğini akla getiriyor:

“Arşivi Parçalamak: Bir Osmanlı Ailesinde Temsil, Kimlik, Hafıza”.

SALT’ın “Açık Arşiv” projesi kapsamında geliştirilen serginin kavramsal çerçevesi, geçmişte yaşamış figürlerin özel hayatlarına, ‘mikro tarih’ denilen alan üzerine kafa yoran genç bir tarihçiye, Ece Zerman’a ait.

Zerman, 2008 yılında bir gün kendisini hocaları François Georgeon ve Edhem Eldem’in hazırladığı “Jön Türklerin Paris’i” sergisinde bulmuş.

/“Jön Türkler aileyi, kadını modernize etmeye çalışıyorlardı, öte yandan Paris’te gördükleri kadınların rahatlığı onları şok ediyordu ve ülkelerinde kendi eşlerinin böyle olmalarını istemiyorlardı. Bu durum benim çok ilgimi çekti, onların ‘ev hallerini’, bu paradoksu merak ettim ama bu konuda neredeyse hiçbir şey bulamadım,” diyor Zerman.

Paris’te değişim öğrencisi olarak bulunduğu 2009 yılında bir hocası, arkadaşına ait bir arşivden söz etmiş. Böylece Hatice Gonnet Bağana’nın evinde sakladığı aile arşivi ile tanışmış. Bu belgeler Bağana tarafından, o dönemde Osmanlı Bankası Müzesi’ne bağışlanmış. SALT’ın açılmasıyla, Sinem Gülmez tarafından özenle kataloglanan bütün belgeler, yazı ve fotoğraflar dijitalleştirilmiş.

Said bey

SALT’ın “Açık Arşiv” projesi, arşivleri dijitalleştirme, erişime açma, demokratikleştirme konusundaki çabası bir başka sergileme biçimi üzerine düşünmesi için bir kapı açmış.

“Arşiv, ancak özel eğitim almış kişilerin eldiven takıp inceleyebileceği korkutucu, ulaşılamaz bir şey gibi geliyor. Arşivi Parçalamak başlığıyla kastettiğimiz, parçalamak istediğimiz, biraz da bu fikirdi,” diyor Zerman ve sürdürüyor: “Daha serbest gezilebilecek, konusunu bize açıklayıcı metinlerle değil, paradokslar, kopukluklarla birlikte sunacak bir sergi olabilir mi?”

Said bey nasıl biriydi?

Said Bey nevi şahsına münhasır biri. Ama tarihe geçmiş bir kişilik olduğu söylenemez. Tarih kitaplarının yazdığı bir sanatçı, siyasetçi, ya da asker değil.

Paris’te eğitim alan ressam Osman Hamdi Bey’den veya 1908 öncesinde Paris’e sığınan Jön Türkler’in önde gelen isimlerinden farklı olarak Avrupa’yı içeriden tanımıyor. 1911 yılında Berlin’e gittiğinde gördüklerinden hareketle yazdığı ve perdeye yansıtılmış bir animasyon eşliğinde okuduğumuz mektuplarında, sıradan bir Osmanlı yurttaşının şaşıracağı şeyleri görmemize olanak sağlayan bir bakış açısı söz konusu. Berlin sokaklarında gördüğü insanlar, henüz İstanbul’a gelmemiş olan elektrik gibi yeni teknolojiler onu şaşırtıyor.

Zerman’a göre Said Bey bir “yerel batılı” kişi ve “içeriden modernleşmiş biri”. Hayatında Jön Türklere hiç yaklaşmamış. 1908’de Kânûn-i Esâsî ilan edildiğinde, günlüğüne, “isyan devam ediyor, sokakta ve Tepebaşı bahçesinde gösteri ve eylemler, dışarı çıkmadım” gibi şeyler yazmış. Padişah iktidardan düştüğünde ise, saraydaki tercümanlık işinden olmuş ve hayatına, mezun olduğu lisede Fransızca öğretmeni olarak devam etmiş.

Bastonundan, çektiği fotoğraflara, kitaplarından, ajandasına ve gümüş sigaralığına kadar, Said Bey’in hayatına yön vermiş, hayatını inşa etmiş pek çok eşya var sergide.

Ancak Ece Zerman, tüm bunlara rağmen Said Bey’in belli konularda tam bir kapalı kutu olduğunu anlatıyor.

“1928’e kadar tuttuğu ajandalarına her şeyi yazmış ama, siyasete dair hiçbir şey yok. Hangi gazeteyi okuduğunu bile bilmiyoruz. O gün kereviz mi almış, çocuklarına bonbon mu getirmiş, kayınvalidesi mi ölmüş, bunlar var günlüklerde.” diyor.

Serginin tasarımını Future Anecdotes Istanbul’dan Aslı ve Can Altay üstlenmiş. Geçişken perdeler, odacıklar, renklerden oluşan heyecan verici tasarım fikirleri onlardan gelmiş.

Zerman, “Bu arşivden neden bir kitap değil de, bir sergi yaptığımız sorusuna bir yanıtımız olmalıydı ve Aslı ile Can, serginin bir deneyime dönüştürülebilmesi, duyulara hitap etmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu çok önemsediğim bir fikir oldu.” diyor.

Said Bey, 1911 Haziran’ında Berlin’den, karısı Adviye Hanım’a mektup yazıyor.

/

Böylece ‘çöp’ sayılabilecek malzemeler anlatıya dahil olmuş. Sergi salonunun çizgisel bir düzlemde ilerlememesi sağlanmış, bazı nesneleri vitrinsiz sergilemek, hatıralarda karşımıza çıkan ve sergide kullanılan lavanta kokusuna yer verme fikirleri gelmiş.

Said Bey’in arşivini bağışlayan 81 yaşındaki Hatice Gonnet Bağana, belgeler ve fotoğraflar dijital ortama aktarıldıktan sonra, SALT’ın malzemeyi kendisine geri verme teklifini kabul etmemiş. Said Bey ve ailesini eşyayla değil, kendi belleğiyle hatırlamayı tercih ettiğini anlatmış.

Ece Zerman, son tahlilde, Said Bey için neler hissediyor?

“Yazarların biyografisini yazdığı kişilere ihanet etmeleri gerektiği söylenir. Ama ben bunu henüz yapamadım. Ben galiba Said Bey’i sevdim…” diyor.