Bir Mütereddidin Hayatı

Etkinlikler
Haber: Selim Sebilci 19. asrın son yılıydı. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa’nın oğlu Peyami Safa, 2 Nisan 1899’da İstanbul Kanatlarımın Altında’da doğar. Sivas...
EMOJİLE

Haber: Selim Sebilci

19. asrın son yılıydı. Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa’nın oğlu Peyami Safa, 2 Nisan 1899’da İstanbul Kanatlarımın Altında’da doğar. Sivas’a sürgüne gönderilen babasını iki yaşında kaybeden Safa bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmaya başlar. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, dokuz yaşında tutulduğu kemik hastalığı ve maddi sıkıntılar yüzünden düzenli bir eğitim göremez. Kemik vereminin fiziksel ve ruhsal bunalımlarını nazik ruhunda ve narin bedeninde bir ömür hisseden koca şair, bu çilekeş günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirecektir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere rastlayabilirsiniz.
Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla düzenli bir eğitim alamamıştır. Bir aralık Eğitim bakanı olan Recaizade Mahmut Ekrem bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi’nde okutma vaadini yerine getiremez ve Peyami Safa hayatını kazanıp annesine bakmak için Vefa İdadisi’ndeki öğrenimini yarıda bırakır.13 yaşında hayata atılarak Posta Telgraf Nezareti’nde memur, 1914-1918 arasında öğretmenlik, 1918-1916 arasında gazetecilik yapar. Hayatını yazıları ile kazanır. Rehber-i İttihat Mektebi’nde öğretmenlik yaparken kendi çabalarıyla Fransızca öğrenir. Öyle ki Fransızcayı, Fransızca gramer kitabı yazabilecek kadar öğrenmiştir Bir yandan çalışır, diğer yandan kendi kendini yetiştirir. Babası gibi şair olan amcaları Ahmed Vefa ve Ali Kâmi’nin yönlendirmesiyle edebiyata başlar. Kardeşi İlhami ile çıkardığı "Yirminci Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın hikâyeleri" başlığıyla yazdığı magazin hikayeleriyle dikkat çeker. İlk uzun hikâyesi Gençliğimiz’i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, annesi Server Bedia Hanım’dan uyarlama Server Bedi müstear adını kullanır. Bu takma adla bol miktarda eser verir. Bunlar arasında en sevilen ve ilgi görenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı roman olacaktır.

Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) adlı dergileri çıkarır. Tasvîr-i Efkâr, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika eder. Sadece geçinmek için değil içindeki volkanı dindirmek için yazan ansiklopedik şair 1961 yılına kadar gazete ve dergilerde kalemini bir silah edasıyla kullanacaktır.

Evlenir, hanımı felç olur. Küçükken geçirdiği Kemik hastalığı ona hiçbir zaman rahat vermemiştir zaten. Ama çektiği bu sıkıntılar onun kalemini ne durduracak ne de yavaşlatacaktır.43 yıl durmadan yazar ve 80’e yakın eser bırakır. Onu en iyi, kendi kaleminden dökülenler anlatacağını düşünerek yazdığı bir paragrafı görelim.

“Yaşadıkça anlarız ki ne yapmak istiyorsak ne yapabileceksek şimdiden başlamalıyız. Ancak şimdiye hâkimiz. Hayat birbiri sıra geçen şimdilerin yekûnudur. Her kaybolan şimdi bir daha gelmemek üzere geçip gitmiştir ve şimdiye anlamayan hayatı anlamaz. Şimdilik durmak değil, şimdiden başlamak.”
Uzun soluklu bir yazar olarak günlük gazete yazıları ile fikrini, duruşunu ve tavrını belli eder ve çok sayıda okuyucusu ile buluşur. Okuyucusunu sürekli aydınlatır, farklı yaklaşımlar ile her konuda okuyanlara ayrı bir tat verir. Romanlarının yanı sıra düşünce yapıtları ve gazeteciliğiyle kendini kanıtlar.Erzurum’da yedek subaylık yapan oğlu Mevre’nin ölümü üzerine beyin kanaması geçiren bu dev yazar, 15 Haziran 1961’de öldüğü zaman Son Havadis Gazetesi’nin başyazarıdır.

Yazı hayatına 20. Asır’daki hikâyeleriyle başlayan Peyami Safa, sanat, edebiyat, felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi değişik alanlarda yazdığı yazılarla çok yönlü bir yazardır. Son derece üretken ve verimli bir yazı hayatı olan yazarın ne yazık ki ömrü yoklukla, hastalıklarla ve değişik fikir buhranlarıyla geçecektir. Kendi kendini yetiştiren ve her alanda yeterli bilgisi olan yazar bu özelliğiyle dünyadaki ansiklopedik birkaç yazardan biridir. Peyami Safa, çağın düşünce akımlarıyla ilgilenerek siyasal sorunlar karşısında tavır alır. Bu yüzden Türk basınında derin izler bırakan polemiklere hiç çekinmeden girer. Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin’le yaptığı kalem kavgaları uzun yıllar dilden dile dolaşacaktır. Bunlardan en meşhuru kendilerine ait gazete köşelerinde 20 yıl süren Necip Fazıl KISAKÜREK ile olan tartışmadır ki buna da ancak Necip beyin bitirmesiyle son verir.

 İlk döneminde değişik ilgi alanları içinde sol eğilimli siyasal akımlara ilgi gösterir. Fıkra ve makalelerinde mantık ve inandırıcılığı ön plana çıkaran Peyami Safa, romanlarında  olaydan çok tahlile önem verir. 1930’da basılan ve genç bir hastanın psikolojisini yansıtan otobiyografik romanı "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu"nun ilk baskısını "Nâzım Hikmet"e ithaf etse de 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Nazileri savunur. Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında ise Doğu-Batı sorununu karakterlerde somutlaştırarak işler. Safa bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde son derece başarılı bulunurken düşünceyi öne çıkarması nedeniyle yoğun eleştiriler alır. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyet değişimin yol açtığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı 80 eserinde özgün üslubuyla dile getirir. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işleyen Safa, gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noralya’nın Koltuğu ile mistisizme yönelir.1949’da yayınlanan bu son eser tıp öğrenimi yaparken bunalıma girerek felsefeye yönelen ve sonuçta mistik dünya görüşünde karar kılan bir gencin öyküsüdür.

Ders kitapları da yazan yazarımız asıl ününü romancı olarak yapsa da bazı uzun öyküleriyle dikkati çeker. Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları Hun hükümdarı Atilla’yı aklamak amacıyla aynı adla yazdığı tarihsel romanla bu alanda da usta olduğunu kanıtlar.

Devamlı okumak, düşünmek üzerinde dururken zamanın kıymetini anlattığı yazılarından olan “Şimdi” başlıklı makalesinde yazar şöyle der.
 
“Kendi kendine: Bu dünyada yapacak çok şey var, acele et! Diyen Beethoven gibi bu dünyada az çok bir şey yapmış olabilenlerin hepsi şimdiyi keşfetmiş insanlardır. Anın kıymetini bildiler. Niçin okuyoruz? Bir şey öğrenmek için mi? Fakat bir şey öğrenmenin de gayesi düşünmek ve bir mesele halletmek değilse, bu öğrenilen şeylerin yükten farkı yoktur.”

Peyami Safa yazdığı yazılarıyla ve eserleri ile Türk Edebiyatında yerini aldı bu güne kadar geldi. Bundan sonra da okunmaya devam edecektir.

Romanları
Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959).

İnceleme – Deneme
Türk İnkılâbına Bakışlar (1938) Büyük Avrupa Anketi (1938) Felsefî Buhran (1939)                   Millet ve İnsan (1943), Mahutlar (1959), Mistisizm (1961), Nasyonalizm (1961), Sosyalizm (1961), Doğu-Batı Sentezi (1963), Sanat-Edebiyat-Tenkid (1970), Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970), Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971), Din-İnkılâp-İrtica (1971), Kadın-Aşk-Aile (1973), Yazarlar-Sanatçılar-Meşhurlar (1976), Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976), 20. Asır-Avrupa ve Biz (1976).
Ders Kitapları

Cumhuriyet Mekteplerine Millet Alfabesi (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Alfabe (1929), Cumhuriyet Mekteplerine Kıraat (I-IV, 1929), Yeni Talebe Mektupları (1930), Büyük Mektup Nümuneleri (1932), Türk Grameri (1941), Dil Bilgisi (1942), Fransız Grameri (1942), Türkçe İzahlı Fransız Grameri(1948).

Hikaye
Bir Mekteplinin Hatırası: Karanlıklar Kralı (1913), Siyah Beyaz Hikayeler (1923), İstanbul Hikayeleri, Ateş Böcekleri (1925), Gençliğimiz (1922), Aşk Oyunları, Süngülerin Gölgesinde(1924) Cingöz Recai Maceraları

Oyun
Gün Doğuyor (1932).