Arap Baharı’nda Ne Oldu?

Etkinlikler
Tarih tam bir kırılma noktasının eşiğinde… Şuana kadar diktatörlerin kanını içtiği Müslüman toplumlar şimdi birer birer bu diktatörleri başlarından atıyorlar. Bizler de bu önemli olaylara tanık...
EMOJİLE

Tarih tam bir kırılma noktasının eşiğinde… Şuana kadar diktatörlerin kanını içtiği Müslüman toplumlar şimdi birer birer bu diktatörleri başlarından atıyorlar. Bizler de bu önemli olaylara tanıklık ediyoruz.

Bir tarafta halk menşeli ayaklanmalar diğer taraftan direnen zalim yöneticiler. Hemen yanı başımızda bir Suriye örneği… Mısır’ı, Lübnan’ı, Tunus’u her birisinde benzer zulümler. Müslümanlar ya bu devrime sahip çıkacaklar ya da emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle devrimler başka bir yöne kanalize olacak.

Bu ortamda kafa karıştırmak isteyenler de çok olacaktır. Çeşitli hesapları olanlar, devrimler üzerinden bir şeyleri pazarlayabilirler. Bu dönemde en çok konuşulan konuların başında Arap Baharı denilen bu süreçte Amerika’nın ve diğer emperyalist güçlerin ne derece etkisi olduğu meselesi…

Okuder’de her ay bir yazar

Müslüman ülkelere sık sık seyahatlerde bulunan ve bu ülkeler hakkında geniş malumata sahip olan gazeteci yazar Ahmet Varol Bey’in bu konudaki görüşlerini, geçtiğimiz günlerde Fatih’teki Okuder’de dinleme imkânı bulduk. İnşallah bu derneğimizden ve değerli başkanı Recep SongülBey’den ileriki bir zamanda sizlere bahsedeceğiz.

Okuder’in eğitim sorumlusu Yunus Çelik Bey’den öğrendiğimize göre her ay bir yazar dernekte konuşma yapıyor. Bu ay Hasan Çelik Bey’in yönetiminde yazar Ahmet Varol Bey dernek faaliyetlerine katılan gençlere “Arap Baharı” konulu bir söyleşi yaptı. Konuşmanın sonunda gençler Ahmet Varol Bey’i adeta bir soru yağmuruna tuttular. Sordukları sorular içe kapanık bir topluluk olmadıklarını, dünya meseleleri ile ilgilenen bir topluluk olduklarını ortaya koyuyordu. Ahmet Varol Bey’in bu konuşmasından aldığımız notlar ise şöyle:

Arap Baharının arkasında kim var?Ahmet Varol

Bundan birkaç yıl önceydi bazı arkadaşlarla Cezayir’de buluşmuştuk. Aramızda buraya ticari amaçla gelen bir arkadaşımız vardı. Beş vakit namazında niyazında, bilinçli bir arkadaştı. Medyayı takip eden, gazete dergi okuyan birisiydi. Onunla Amerikan tahakkümü iddiasını tartışmıştık. Diyordu ki: “Amerika’nın müsaadesi olmadan taşı bile yerinden oynatamıyorsun, her konuda Amerika’nın onayını almak zorundasın.” Ona demiştim ki: “Siz bu Amerikan tahakkümü düşüncesini yani Amerika’nın her şeye yön verdiği iddiasını çok fazla abartıyorsunuz. Ben şahsen bu düşüncede değilim.”

Şuan dünyada bir hareketlilik oluyor, hemen “Bu işin içinde Amerika var” deniliyor. Biraz da olayların toplumsal sebeplerini düşünmek lazım… Olayın toplumsal yanını okumadan, psikolojik yanını düşünmeden tek sebep olarak Amerika’yı göstermek biraz da kolaycılık oluyor. Sadece toplumsal ve psikolojik yönünü değil, siyasi ve tarihi yönünü de iyi okumak lazım. Geçmişteki benzer hadiselere de bakmak ve bunlarla irtibat kurmak lazım.

Her şey Allah’ın elinde…

Mekke’de Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem insanlara tevhit inancını tebliğ etmeye başlayınca o bölgede şirk saltanatı hâkimdi ve çevrede de büyük büyük sultanlıklar/imparatorluklar vardı. Böyle bir ortamda İslam hızla yayıldı. Nasıl güneş ışığını tüm kâinata yayıyorsa, İslam  da nurunu çok kısa zaman içinde böyle yaydı. Bunu alan alır, almayan almaz; çünkü bu bir imtihan dünyası. Hanginiz daha iyi amel edeceksiniz diye hayatı ve ölümü yarattı. Hâkimiyet açısından bakarsan mutlak güç ve hâkimiyet Allah’ın gücüdür. Her şeyi Amerika ve emperyalist güçlerle açıklamak haşa Allah’ın gücüne inanmamak anlamına geliyor. Her şey Amerika’nın değil Allah’ın elindedir. Hatırlayalım; Amerikan emperyalizmi Irak’ı işgal ederken büyük hesaplar yapmıştı. Bu hesapların çoğu tutmadı. Eğer hesabı tutmuş olsaydı bugün Amerika ekonomik krizle boğuşuyor olmayacaktı.

Arap Baharı bir emr-i vakidir

Arap Baharı denilen hadiseye gelelim. Bu da Amerika’nın bir taktiğidir deniliyor. Bir kere olayın başlangıç noktasına göz atmak gerekiyor. Bu hadise bir kurgu olmuş olsaydı önceden hesaplandığı gibi bir akışının olması gerekirdi. Bir kere olayın başlangıcı bir emr-i vakidir. Bir tertip bir düzenleme değil. Tunus’ta bir gencin kendini yakması üzerine insanların meydanlara dökülmesi bir emr-i vakidir. Bu emr-i vakiyi hazırlayan bir toplumsal enerjinin varlığını da unutmamak lazım. Orada insanlar yıllardan beri zulüm görüyor, eziyet çekiyor ve bu eziyet bir yerde bir kişinin şahsında patlıyor. Zulüm rejimi burada bir mayına basıyor bir bakıma… Bu mayının patlaması sadece orada değil bütün toplumda bir patlamaya yol açıyor. Çünkü öbür tarafta da bir yığılma, bir potansiyel var. Bu yığılma insanların meydanlara dökülerek; “Artık biz bu zulümden kurtulmak istiyoruz” demelerine yol açmıştır. Ve ondan sonra uluslararası emperyalizm şu endişeyi dillendirmeye başladı: “Acaba bu hadise bir domino taşı etkisi yapar mı?”Ahmet Varol

Niye bu sıkıntıyı yaşıyor? Çünkü kendisinin orada kurmuş olduğu belli düzenler var ve bu yapı kendi çıkarlarına hizmet ediyor. Hüsnü Mübarek rejimi Amerika’ya hizmet etmiyor muydu? Kaddafi kabadayı gibi görünüyordu ama o da uluslararası emperyalizmin bir halkasını oluşturuyordu. Zeynelabidin Bin Ali zaten Avrupa’nın bir karakolu vazifesini görüyordu. Bu isimlerin hepsinin bir menfaat çetesinin mensubu olduklarını görüyoruz. Emperyalist güçler bunları kaybetmek istese yerine daha sağlıklısını getirmek istemez mi?  Yani yıllarca bir eşeğin sırtına binmiş gidiyor. Bu eşek artık bu yükü taşımıyor ne yapacak? Ondan daha iyi bir eşek bulacak ki eski eşeği dereye yuvarlasın.

Müslüman hareketler değişimde öncü rolde

Şuan Arap dünyası bir değişim yaşıyor ve bu değişimde Müslüman hareketler öne çıkıyor. Bu Müslüman hareketler, Siyonist işgalcilere, emperyalistlere bir garanti vermiyor. “Biz sizin menfaatinizi koruruz” diye söz vermiyor. Yani Yahudi Siyonistler bu durumdan memnun değil. Bizzat kendileri Arap Baharının İsrail için kış olacağını ifade ediyorlar.

İsrail, Siyonizm’in en önemli kışlası olduğu için İsrail’in bütün pisliklerini kapattılar, göz yumdular. Çünkü onun o bölgede güçlü olmasını istiyorlar. Avrupa ülkelerinden araştırmacılarla bir araya geldiğimde hayret ediyordum. İsrail’in haksızlıklarını anlattığımızda bize onay veriyordu. Fakat İsrailsiz bir çözümün olmayacağını söylüyorlardı. Yani İsrail’e sahip çıkma dürtüsüyle hareket ediyorlardı. Ne şekilde olursa olsun İsrail’in siyasi varlığını dikkate alacak şekilde düşünüyorlardı. Bu durumlar da gösteriyor ki şuan İsrail için risk oluşturan bir sonucu Amerika’nın belirlemesi imkânsızdır. Bu Amerika’nın hesabına uygun değildir. Yıllardan beri Amerika, Müslüman hareketi bir tehdit olarak görmüyor mu? Bugün kalktı da risk olarak gördüğü Müslüman hareketle birlikte mi hareket etmeye başladı?

Amerika İran gerginliği kime yarar?

Kur’anî perspektiften baktığımızda günlerin insanlar arasında dönüşümlü olduğunu, kimsenin dünyadaki saltanatının ebedî olmadığını biliyoruz. Tarihte de hep böyle olmuştur. Nice saltanat devrilip gitmiştir. Moğol hâkimiyetini biliyoruz, Roma krallığını biliyoruz, bunlar hep tarihe karışmıştır. Yani diyebiliriz ki herkesin bir hesabı vardır ama Allah’ın da bir hesabı vardır.

Şuan Amerika kendi kabuğuna çekilme sürecine girmiştir. Ekonomik olarak da ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Ekonomiyi en iyi açacak çözüm silah ticaretidir. Sen bir kilo pirinç satıyorsun bir dolar, o tank satıyor 5 milyon dolar…  Şuan körfezdeki Amerika İran gerginliği de bu işe yarıyor, orta doğudaki mezhep fitnesi de bu işe yarıyor. 

Dünya Bizim