‘Akif’i Akif Yapan Duruşudur’

Etkinlikler
Röportaj: Engin Dinç Mehmet Akif, yazdıklarıyla yaptıkları çelişmeyen, Türkiye tarihinin en önemli şair ve düşünürlerinden. İstiklal Marşı’nın yazarı bu önemli şairi, onu en yakından araştıran i...
EMOJİLE

Röportaj: Engin Dinç

Mehmet Akif, yazdıklarıyla yaptıkları çelişmeyen, Türkiye tarihinin en önemli şair ve düşünürlerinden. İstiklal Marşı’nın yazarı bu önemli şairi, onu en yakından araştıran isimlerden biri olan tarihçi-yazar Yavuz Bahadıroğlu’yla konuştuk. İşte günümüz gençliğinin daha iyi tanıması gereken bu büyük şairimiz hakkında önemli tespitlerin yer aldığı söyleşi…

İstiklal Marşımızın Mehmet Akif’i nasıl anlamalıyız? Kişiliği, mücadelesi, eserleri hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Mehmet Akif, öncelikle bir aruz ustasıdır. İyi bir şair olarak bilinir. Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı yazmamış olsa bile iyi bir şairdir ve anılmaya değerdir. Ama Mehmet Akif’in asıl özelliği, ölümünden 75 sene sonra onu yad etmemize vesile teşkil eden özelliği şairliği değildir. Başka şairler de var ama onların hiçbiri hatırlanmıyor. Anma törenleri yapmıyoruz, anlamaya çalışmıyoruz. Onların kitapları en çok okunan listesine girmiyor. Safahat hakikaten neredeyse Kur’an’dan ve hadis kitaplarından sonra en çok okunan kitaplar arasında ve bu 90 yıldır böyle.

AKİF ADAM GİBİ ADAMDIR

Onu anmamıza sebep olan şey ise Mehmet Akif’in duruşudur. Adam gibi adamlığıdır. Açık, nettir. Günümüzün ifadesiyle söylemek gerekirse Akif, bir ahlak manzumesidir. Hangi tavrını alsanız sizi ahlaka, o ahlakın da kaynağına İslamiyet’e götürür. Çünkü çok daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse Mehmet Akif, yüreğini Peygamber yüreğinden geçirebilmiş nadir insanlardandır. Yüreğiyle Peygamber’in yürek vuruşunu yakalamış nadir şairlerdendir. İstiklal Marşı’nın üstündeki ilk mısraın o ‘Korkma’ kelimesi benim kanaatim o ki, Hz. Muhammed Efendimizin (SAV) Medine’ye hicreti sırasındaki sığındıkları Sevr mağarasında Hz. Ebu Bekir’i biraz endişelenen yol arkadaşını teselli için söylediği o ‘Korkma Ey Ebu Bekir! Allah bizimledir!’ ayet meali aynı zamanda. Oradan alınmış bir ifade olsa gerektir diye düşünüyorum. Bu kadar ruhunu Peygamberle özdeşleştirebilmiş bir insandan söz ediyoruz.

Akif, günümüzde çok revaçta olmayan ahde vefanın da timsalidir. Sözü ile özü bir olmak, sözünde durmak anlamında bir hayatı vardır. Hayatına ilişkin pek çok hikaye bunu doğruluyor.

‘SÖZÜNDE DURMAYAN ARKADAŞ İSTEMEM’

Çok bilinen bir örnek var bu konuda; bir arkadaşını yağmurda beklemesiyle ilgili…

Evet. Yanılmıyorsam Fuat Gökmen isimli bir arkadaşı Boğaz’da oturuyor. Yarın bir buluşalım, sohbet edelim, şiir konuşalım diyorlar. Ama ertesi gün büyük bir fırtına kopuyor. Kar yağıyor, ne at arabası, ne gemiler çalışıyor. Binanaleyh arkadaşı ‘Akif artık Vaniköy’e gelmez’ diye düşünüyor ve komşuya gidiyor. Eşine de tembih ediyor; “Delidir melidir Akif. Gelirse 5 dakika beklesin, bana da haber sal” diye. Akif verdiği saatin, verdiği dakikasında tak kapıdadır. Fuat Gökmen’in eşine “Nerede Fuat” diye soruyor. Eşi de, “Bu fırtına da gelemezsiniz diye, komşuya kadar gitti. Hemen çocuk gönderip çağırtayım” diyor. Akif, “Hayır, selam söyleyin” diyor. O karda kışta ısınmadan, ayakları buz tutmuştur, sular içindedir muhtemelen. Zaten doğru düzgün ayakkabı giydiğini, doğru düzgün paltosu olduğunu gören yok. O fotoğraflarda kravatlı, ceketli falan göründüğüne bakmayın. Fotoğraf çekilmek için tuttuğu bir elbisesi var. “Tarihe ayıp olmasın” demiştir. Vefat ettiğinde de hiçbir şeyi yoktu. Onun için çocukları miras kavgası yapmamışlar ama bu millet Akif’e sahip çıktığı kadar çocuklarına da sahip çıkamadı. Maalesef sefalet içinde büyüdüler.

Fuat Gökmen’e öyle bir küsmüş ki, 6 ay filan konuşmamış. “Sen sözünde durmadın Fuat. Ben sözünde durmayan arkadaş istemem” demiş. “Ya Akif, fırtına vardı. Millet elini eteğini çekmişti.” diyor. Akif ise “Söz verdikten sonra bunu çiğnemek tek halde mümkündür. Ölüm halinde” demiştir.

Şimdi bu anlayışı bir içselleştirebilsek, uygulayabilsek, örnek alabilsek, bir defa çeklerimizi öderiz değil mi? Ödeyemeyeceğimiz çek vermeyiz. Efendim, verdiğimiz sözü tutarız. Geleceğiz dediysek, gideriz. Şimdi efendim, 1 saatlik gecikme akademik gecikme sayılıyor. Böyle bir şey yok. Böyle bir dünya yok. Benim hayatımdaki bir saati çöpe atmaya kimsenin hakkı yok. Akif hayatın ne kadar kıymetli olduğunu biliyor ve bu kıymeti kendisi önce yaşayarak gösteriyor.

Akif’in bir önemi de inandıklarını ve söylediklerini hayata geçiren biri olmasıdır. Vatanımı seviyorum dediğiniz zaman – o günün ulaşım şartlarında- bir gün Almanya’da oluyorsunuz, bir gün Necef çöllerinde… Niye? Vatanın ihtiyacı için. Milli Mücadele sonrası bir kavgaya malzeme olmamak için de belli bir süre Mısır’a göçtüğünü görüyoruz. Çünkü o burada olsa ve inançları doğrultusunda bağıra bağıra yürüse –İstiklal Savaşı’nda yaptığı gibi- Ankara’yla çatışacaktır ve Türkiye muhtemelen –çünkü Akif’i sevenler de çoktur- allak bullak olacaktır. Sırf o kavgaya malzeme olmamak için çok sevdiği ülkesinden, kurtuluşuna emek verdiği ülkesinden ayrılmıştır. Bu bakımdan Akif’in kıymeti, Akif’i bugüne saf ve temiz olarak intikal ettiren şey işte bu duruşudur. İmanını, itikadını tavizsiz yaşayan adam olmasıdır. Bugünkü gençlerimize ya Polat Alemdar’ı örnek göstereceksiniz ya da Akif’i örnek göstereceksiniz. Biz Akif’i örnek göstermeyi seçiyoruz. Çünkü Akif’le birlikte hakikate gidilir, Akif’le birlikte adalete, Akif’le birlikte Allah’a gidilir. Bu bakımdan Akif değerlidir, önemlidir.

MEHMET AKİF MİLLİ MÜCADELE’DE CANINI ORTAYA KOYMUŞTUR

Milli Mücadele’de Akif’in çok önemli bir rolü var. Sonrasında Akif’e yeterince vefa gösterilmiş midir?

Milli Mücadele’yi kazananlarla parsayı toplayanlar farklıdır. Bu bütün dünyada da böyle olmuştur, sadece Türkiye’de değil. O bakımdan Akif, Milli Mücadele’de kendi varlığını ortaya koymuştur. Kendinde olan tek şeyi ortaya koymuştur; canı. Ve hayat Allah’ın en büyük ikramı olduğu için de, insanın en büyük servetidir. O servetini ortaya koymuştur, başka parası yoktur.

Gerek İstanbul’da yaptığı, gerek Balıkesir’de yaptığı konuşmalar hakikaten bir hürriyet manifestosudur. Ve bunların tamamını da ayete, hadise dayandırması Ehli Sünnet yolunda önemli bir işaret taşı olduğunu gösteriyor. Bu İstiklal Savaşı döneminin çağlayan sesi, gür sesi 4 senelik Burdur milletvekilliği döneminde tam bir suskunluğa dönüşür. Bilebildiğim kadarıyla Meclis’te 4 senede iki cümle kurmuştur. Birincisi “Pencereyi kapatır mısınız? Cereyan yapıyor”, ikincisi de kürsüdeki hatipin yanlış telaffuz ettiği bir kelimeyi düzeltme tarzında olmuştur. Niye suskunluğa büründüğü çok açıktır. Çünkü Türkiye için tasavvur ettiği kıble haritası Ankara tarafından paramparça edilmiştir. Bu millet mücadele ettiği milletleri taklide zorlanmıştır. Mehmet Akif de, buna daha fazla şahit olmamak bağlamında çok sevdiği ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Bizim bilmediğimiz bir kıymete Mısır’da sahip çıkılması, Osmanlılığın ne kadar o topraklara sinmiş olduğunu da gösteriyor. Verdikleri üniversite hocalığına rağmen geri dönmesinin sebebi ise “Artık hayatımın sonlarıdır. Benim yüzümden kimse çatışmaya girmez. Ben ihtiyarladım, yaşlandım, hastayım. O bakımdan ülkemde öleyim” hasretidir. O yüzden memleketine ve çok sevdiği İstanbul’a döndü.