Saat değil vakit önemli

Edebiyat
Türk Edebiyatı dergisi temmuz sayısında Dolmabahçe Sarayı saat ustası Şule Gürbüz’le bir röportaj gerçekleştirilmiş. Saatlerin mekaniği kadar felsefesine de vâkıf olan Gürbüz, "Eski h...
EMOJİLE

Türk Edebiyatı dergisi temmuz sayısında Dolmabahçe Sarayı saat ustası Şule Gürbüz’le bir röportaj gerçekleştirilmiş. Saatlerin mekaniği kadar felsefesine de vâkıf olan Gürbüz, "Eski hayatımızda saat değil de belki vakit önemliydi. Günün, hatta insanın vakti önemliydi. Bir şeyi vaktinde yapmak önemli ve kıymetliydi, vakti geçirenin de yazıklanması sahici idi. Şimdi hiçbir şeyin vakti geçmiyor, belki gelmiyor da." diyor.

"Orta masası üzerinde dört tarafı kesme billur kapaklı bir eski saat, yaşına rağmen çok taze, şen kalmış sesiyle rahat rahat, hayatından ve yalnızlığından memnun işliyordu.

Ayarlı idi de: Dördü altı geçiyordu. Şemsi’nin aklı bu saate takıldı. Yıllardan beri iyi bakılmış, yerinden pek kımıldamamış olan o saatle bazı kenar antikacı dükkânında gördüğü hurdalanmış, mineleri çatlayıp akrep ve yelkovanları kopmuş benzeri saatler arasındaki farkı düşünüyor: "Hele şuna bak, düşkünlüğe uğramamış, başa neler gelebileceğinden habersiz, değişmeyen rahat âleminde yaşayıp gidiyor!" Refik Halid Karay’ın ‘Bu Bizim Hayatımız’da anlattığı çarkları tıkır tıkır işleyen saatler değişmeyen rahat âlemlerini birer birer terk ettiler. Şanslı olanları çalışmasalar bile antika ya da hatıra niyetine kendilerine birer sığınacak yer bulurken kimileri dünyadan tamamen silindi. Artık teknoloji devri, üstünlük dijital saatlerde. Çoğumuz içinse cep telefonları, televizyon ekranının köşesindeki gösterge yeterli zamanı öğrenmek için. Oysa ne havalı şeydi saat takılı sol kolu ileri uzatıp sağ elle gıırç gıırç diyerek kurma düğmesini çevirmek. Edebiyatımızda bile saatlerin yeri ayrıydı. Bundan hareketle Türk Edebiyatı dergisi temmuz sayısının kapağını ‘Saatler, Zaman ve Edebiyat’ konusuna ayırmış.

"Takvim ve saat sistemindeki değişiklik, dünyaya bakışımızda, hayat tarzımızda ve zaman idrakimizde köklü bir dönüşüm arzu ve iradesini temsil ediyordu. Hicrî takvim ay yılı esasına dayandığı için "sene-i devriye"ler hep başka günlerde ve mevsimlerde idrak edilirdi. Dinî hayatımızı hâlâ eski takvime ve saat sistemine göre tanzim ediyoruz, yani eski zaman idrakimizi bütünüyle kaybetmiş değiliz. İşte yaz Ramazanları gelip çattı. Biz de hem Ramazan’ı, hem de Topkapı Sarayı Müzesi’nde Divit Odası’nın Saat Seksiyonu olarak düzenlenip ziyarete açılması vesilesiyle bir mini dosya hazırlamaya karar verdik." diyor derginin önsözünde Beşir Ayvazoğlu. Dosya kapsamında Dolmabahçe Sarayı saat ustası Şule Gürbüz’le bir röportaj gerçekleştirilmiş. Saatlerin mekaniği kadar felsefesine de vâkıf olan Gürbüz, "Eski hayatımızda saat değil de belki vakit önemliydi. Günün, hatta insanın vakti önemliydi. Bir şeyi vaktinde yapmak önemli ve kıymetliydi, vakti geçirenin de yazıklanması sahici idi. Şimdi hiçbir şeyin vakti geçmiyor, belki gelmiyor da." diyor.

Beşir Ayvazoğlu’nun yazarlarımızın eserlerinde hâlâ işleyip duran saatlere göz attığı dergide Hülya Atakan "Başkent’te Zaman Avcılığı" başlıklı denemesinde Ankara’nın ruhunu arıyor. Geçen ay kaybettiğimiz iki önemli isimden Abdurrahim Karakoç’u Bahtiyar Aslan değerlendiriyor. Cemal Aydın ise Moritanyalı bir entelektüelin Garaudy ile yaptığı son röportajı tercüme ediyor. Cafer Gariper, Tanpınar’ın evliliğe bakışını; A. Didem Uslu, Mahmut Yesari’nin Pervin Abla adlı romanını; Funda Özsoy, Erdoğan Sevgül Yılmaz’ın ilk romanı Gizli Vadi’yi inceliyor. Bu sayının şairleri ise Mustafa Ruhi Şirin, Mehmet Aycı, Mehmet Narlı, İsmail Aykanat, Muhammed Hüküm, Abdurrahman Şimşek, Sabri Kaplan, İlker Nuri, Mehmet Özdemir ve Mehmet Yılmaz.

Zaman