Prof. Dr. İsmail Kara: Felsefesiz İlahiyat olmaz!

Edebiyat
Geçen ayın en çok tartışılan konularından biri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu tarafından İlahiyat Fakülteleriyle ilgili olarak oy çokluğuyla alınan karardı. İsmi de İslami Bilimler Fakültes...
EMOJİLE

Geçen ayın en çok tartışılan konularından biri, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu tarafından İlahiyat Fakülteleriyle ilgili olarak oy çokluğuyla alınan karardı. İsmi de İslami Bilimler Fakültesi olarak değiştirilen bu fakültelerde bütünüyle kaldırılmak istenen felsefe dersleri, bazı üyelerin kararlı muhalefeti sayesinde kısmen kurtarılmıştı. Bu hasbıhali yazarken YÖK Genel Kurulu’nun iptal ettiğini öğrendiğimiz karar etrafında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Dr. İsmail Kara’yla konuştuk. Sorularımızı, hem ilahiyatçı, hem siyaset bilimi doktorası yapmış bir bilim adamı, hem de felsefeyle çok yakından ilgilenen bir aydın olarak vukufla ve samimiyetle cevaplandıran İsmail Bey, tartışmalara ciddi bir katkı olduğunu düşündüğümüz bu röportajda, hülasa olarak “Felsefesiz İlahiyat olmaz!” diyor, ama meselenin köklerine inerek…

ESKİ MEKTEP HATIRALARI

Bu sayımızda, yeni öğretim yılının başlaması dolayısıyla, eski ve yeni okulların ve bu okullarda verilen eğitimin edebiyatımıza nasıl yansıdığını araştırdık. Yayın Kurulu üyemiz Alâattin Prof.Karaca’nın ciddi katkılarıyla hazırlanan dosya, Sezai Coşkun’un eski usul mektepten modern mektebe geçiş sürecini anlattığı yazısıyla başlıyor. Coşkun’un önemli tespitlerinden biri, modern mekteplerle ilgili hatıraların genellikle öğrenilen şeylerde, eski mektep hatıralarının ise ritüellerde yoğunlaşmasıdır. Bu ritüellerin en önemlisi olan mektebe başlama töreni, yani “Âmin Alayı” Türk ressamları tarafından çok sevilen bir konuydu. Sayfalarımızda üç önemli ressamdan üç güzel “Âmin Alayı” tablosunu göreceksiniz.

Namık Açıkgöz, Fuzulî’nin Leyla vü Mecnun adlı mesnevisiyle Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ındaki mektep sahnelerini anlattı. Bilindiği gibi, çocukluklarında Leyla, Mecnun’un, Hüsn de Aşk’ın sınıf arkadaşıdır.

Muallim Nâci ve Ahmet Râsim, mahalle mektebi hatıralarını çok ayrıntılı bir şekilde anlatan iki önemli yazarımızdır. Nâci’nin Ömerin Çocukluğu, Ahmet Râsim’in de Falaka adlı eserleri bu konuda bilgi edinmek isteyen herkesin okuması gereken klasikleşmiş eserlerdir. Umut Düşgün’ün bu eserleri ele aldığı yazısında, Malik Aksel’in “Falaka” adlı yağlıboyasıyla Nevhatü’l-Uşşak adlı taş baskısı eserden eski mektep hayatının tasvir edildiği dört resmi kullandık.

Beyhan Kanter, Halit Ziya, Ali Ekrem Bolayır, Mehmet Rauf ve Hüseyin Cahit’in hatırat kitaplarına dayanarak Servet-i Fünun neslinin okul hatıralarını; Alâattin Karaca da Sezai Karakoç’un parasız yatılılık yıllarına anlattı.

Bu sayının ilgi çekici yazılarından birini de Selçuk Karakılıç yazdı. “Sait Faik ve Traji-komik Bir Sürgün Hikâyesi” başlığını taşıyan bu yazıda, 1925 yılında, İstanbul Erkek Lisesi’nde Arapça mualliminin sandalyesine iğne konulduğu için bir grup öğrencinin başına gelenler ve olayın Çankaya Köşkü’nde bile yankılanan büyük bir “memleket meselesi” haline gelişi anlatılıyor. Ceza olarak Bursa Erkek Lisesi’ne sürülen öğrencilerden biri de ünlü hikâyecimiz Sait Faik’tir.

Selahattin Çitçi’nin “Türk Romanında Ecnebi Okullar” başlıklı yazısı da önemli. Son iki yüzyıllık tarihimizde Türk entelijansiyasının zihin dünyasını şekillendiren yabancı okullar, eğitim, kültür ve düşünce tarihimiz yazılırken asla ihmal edilmemesi gereken kurumlardır. Bahtiyar Aslan da Avusturya Kız Lisesi’nde okumuş bir yazar olan Tezer Özlü’nün “Çocukluğun Soğuk Geceleri” adlı romanını bu açıdan ele alarak değerlendiriyor. Dosyamız, Şener Şükrü Yiğitler’in “Bir Yatılı Okul Klasiği: Hababam Sınıfı” başlıklı yazısıyla sona eriyor, ama gelecek sayıda aynı konuda birkaç yazıya daha yer vereceğiz.

Ben de önemsediğim bir konuyu, Çankaya Köşkü’nde yıllardır depolara gelişigüzel yığıldığı için ciddi zarar gören resim koleksiyonunun Hayrunnisa Gül Hanımefendi’nin özel dikkat ve gayreti sayesinde nasıl kurtarıldığını, zarar görmüş tabloların restore edilerek ömürlerinin nasıl uzatıldığını ve unutulmuş önemli bir ressamın gün ışığına nasıl çıkarıldığını anlattım. Garaudy’nin dilimize Cemal Aydın tarafından kazandırılan ve bu ay Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıkacak olan “İslâm’ın Aynası Camiler” adlı kitabından iki bölüme tadımlık olarak yer verdik. Hülya Atakan’ın geçen sayıda ilk bölümünü yayımladığınız “Nabucco, Babil Asma Bahçeleri ve Rüyalar” başlıklı yazısının ikinci bölümünü gelecek sayıda okuyacaksınız.

Bir de özrümüz var: Geçen sayıdaki “Dört Uyku Bir Ölüm” adlı hikâyenin yazarı Hatice Gökyılmaz değil, Hatice Eğilmez Kaya’dır. Düzeltir, özür dileriz.

Bu sayıda maalesef hikâyeye yer veremedik. Şairlerimize gelince: Cevdet Karal, Mehmet Aycı, Kalender Yıldız, Ziya Paşa Akyürek, Abdurrahman Şimşek, Niyazi Mete Gürgan, Salih Çınar Han, Tarık Özcan, Halil İbrahim Polat ve Mücahit Yılmaz… Tabii Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu…

NOT: Dergiyi, NT ve D&R mağazalarıyla “kitapyurdu. com” başta olmak üzere belli başlı internet kitapçılarından temin edinebilirsiniz.