Nisan ayı dergileri yine dopdolu…

Edebiyat
Nisan ayı dergilerinde neler var, birlikte bakalım… UMRAN: “YERELDEN CUMHURA: TÜRKİYE SİYASETİ” Umran Dergisi’nin Nisan ayında yayınladığı 236’ıncı sayısı  “Yerelden Cumhura: Türkiye Siyaseti” b...
EMOJİLE

Nisan ayı dergilerinde neler var, birlikte bakalım…

UMRAN: “YERELDEN CUMHURA: TÜRKİYE SİYASETİ”

Umran Dergisi’nin Nisan ayında yayınladığı 236’ıncı sayısı  “Yerelden Cumhura: Türkiye Siyaseti” başlığıyla çıktı. Umran’ın bu sayısında hangi konular var? Birlikte bakalım…

Umran dergisi Nisan sayısında en hareketli, manipülasyonların, iftiraların, kumpasların, düşük seviyeli üslupların zirve yaptığı, devasa mitinglerle meydanların dolup taştığı, paralellerle Türkiye’ye dev operasyonların çekilmek istendiği, kadife darbe mühendisliklerinin devreye sokulduğu, değerlerin göz ardı edildiği 2014 yerel seçim sürecini siyasi, ahlaki, dini boyutlarıyla,  çıkarılması gereken  derslerle ele alıyor.

Korkulan olmadı ve AK Parti, karşısındaki bütünlüklü ittifaka rağmen 30 Mart seçimlerinden büyük bir zaferle çıktı. AK Parti’nin 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Türkiye genelinde aldığı oy oranı yüzde 46’ya yakın. 2009 yerel seçimleriyle kıyaslandığında, AK Parti oylarında hatırı sayılır oranda bir artış var. Geride bıraktığımız 2014 yerel seçimleri, “yerel” nitelikli olmasına karşın, belki tarihinde ilk defa bu kadar dozu yüksek bir olağanüstü nitelik kazanmıştır. Bu durum, meselenin hem uluslar arası boyutlu hem de devlete yönelik olması gibi iki boyutun ön plana çıkarılmasını sağlamıştır. Diğer yandan, şu anda devlet ve yargı organlarının zafiyet içinde olmaları, hukuk sisteminin dağınıklığı, siyasi hesaplar vb. iddia edilen birçok konular, seçimlerin olağan üstülük dozunu arttıran diğer etkenlerdir.

Bu seçimin en önemli bir başka özelliği de, parlamento dışı bir faktör olarak Gülen hareketinin ve onun lideri Fethullah Gülen’in AK Parti karşısında bir cephe savaşına girmiş olmasıdır. Kendi tabanının düşüncesi ile asla uyuşmayan CHP’ye, AK Parti karşısında destek vermesi, kadrolarını bir CHP kadrosu gibi cepheye sürmesi, ev ev dolaştırması, bu seçimin en çok konuşulacak yönlerinden biridir. Seçimlerde AK Parti’nin değil daha çok Recep Tayyip Erdoğan’ın hedefte olmasından dolayı AK Parti teşkilatları karizma odaklı bir seçim stratejisi uygulamış ve istenen neticeyi elde etmiştir.

Muhalif cephe Türkiye’nin farklı katmanlarına dair taleplerin hiçbirini, siyaset düzlemine yükseltecek bir ufuk ve vizyonu gösterememiş, tam tersine bütün zafiyetlerine rağmen AK Parti’nin bu konudaki performansının daha güçlü olduğu bir defa daha görülmüştür. Kelamı kibar sadedinde bir söz “Halkın gözü terazidir” der. Bu söz, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin sonuçlarını anlamak bakımından son derece önemlidir. Gezi Parkı olaylarıyla başlayan sürecin gölgesi altında yapılan bu seçim, toplumsal mühendislik stratejilerinin yoğun bir şekilde uygulandığı bir seçim dönemi olarak tarihe geçecektir.

“Hırsızlık ve vatan hainliği” düzleminde yürütülen bir seçim kampanyasının, genel olarak ülkeye, millete ve özel olarak da İslâmcılara maliyetinin ne olduğu/ne olacağı, Türkiye’nin ne kazanıp ne kaybettiği, önümüzdeki günlerde sorgulanması gereken en hayati konulardan biridir. Şimdi AK Parti’ye düşen en önemli görev, artık kutuplaşmayı bitirecek yeni söylemler geliştirmek, gerilimin dozunu düşürmek ve en önemlisi toplumun çok farklı kesimlerini dinlemeye ve onların taleplerini siyaset katına yükseltmeye çalışmak olmalıdır.

Seçimin hemen akabinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin tartışmaların başlamış olması, bu seçimlerde elde edilen neticenin bir bakıma ilk yarı skoru olduğunu düşündürmektedir. Zira CHP’nin seçimlerde yaşamış olduğu mağlubiyetten ziyade Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak açıklama yapması dikkate alınmalıdır.   Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı için Başbakan Erdoğan ile oturup detaylı bir şekilde konuştuktan sonra bir karara varacaklarını söyledi. Başbakan Erdoğan da, “Cumhurbaşkanımızın, bu konuyu aramızda müzakere ederek karara varırız, kanaatini paylaşıyorum” şeklinde görüş bildirdi. Bu açıklamalar Türkiye’de seçimlerin kritik eşiği olan ilk etabın tamamlandığını ve herkesin artık Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklandığını gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini planlamak, şu anda AK Parti için, aynı zamanda Başbakanlığı, Hükümeti, partiyi ve Türkiye’nin geleceğini planlamak anlamına geliyor.

Bazı Başlıklar:

Erdoğan ile Gülen’in Büyük Meydan Muharebesi                                                                             Burhanettin CAN

AK Parti’nin Seçim Zaferi Nasıl Okunmalı?                                                                                     Sıbğatullah KAYA

“2013 Eşiği”ni Geçerken İslâmcılar                                                                                                 Ercan YILDIRIM

Coğrafyasızlaşmak Versus Avrupalılaşmak: Soğuk Savaş Sonrası NATO                                   Öner BUÇUKCU

Tesettürün Piyasalaştırılması                                                                                                         Büşra SEZEN

Son Açık Mektubumdur -Rasim Özdenören’e-                                                                               Metin Önal MENGÜŞOĞLU

İletişim: www.umrandergisi.com

İTİBAR’IN 31. SAYISINDA NELER VAR?

 

İtibar, 31. sayısı olan Nisan sayısında şair Ercan Yılmaz ve öykücü Akif Hasan Kaya ile yapılmış iki söyleşi de yer alıyor.

İbrahim Tenekeci’nin yönetiminde aylık olarak çıkan İtibar, her zamanki gibi usta çizer Hasan Aycın’ın çizgisiyle açılıyor. Hemen arkasından, Cevdet Karal’ın “Söylesem Kabul Etmezdi” şiiri geliyor. Derginin şiir sayfaları Ali Emre’nin “Dili Yok Acının”, Hüsrev Hatemi’nin “Kayışdağında Gece” ve Mustafa Muharrem’in “Bir Elma Sonraki Cadde” adlı şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise, Suavi Kemal Yazgıç, Nurettin Durman, Orkun Elmacıgil, Ahmet Edip Başaran, Büşra Dilek, Belya Düz, Melih Tuğtağ, Furkan Çalışkan, Adem Turan, Gökhan Ergür, Samed Karataş, Orhan Özekinci, Kâzım Berkay Özkardaş, Zeynep Tuğçe Karadağ, Ebru Bulut, Emrah Tahiroğlu, Rıdvan Tulum, Ali Oturaklı, Tevfik Emre Akın, Güven Adıgüzel ve İsmail Kılıçarslan. Bu sayının arka kapak şiiri ise Süleyman Çobanoğlu’na ait “Bir Ki Üç”.

Günümüz Öyküsünün Nabzı

Nisan sayısının öykü sayfalarında ise Aykut Ertuğrul’un “Mavi Kelebek Etkisi”, Güray Süngü’nün “Derviş”, Alper Gürkan’ın “Bırakan”, Doğukan İşler’in “Bir Şair Sakinlikle”, Meryem Betül Altıntaş’ın “Elçi”, Emre Ergin’in “Prenses” ve Betül Nurata’nın “Snalubma” öyküleri bulunuyor.

Ercan Yılmaz ve Akif Hasan Kaya Söyleşileri

İtibar’ın Nisan sayısında şair Ercan Yılmaz ile Nadir Aşçı konuşmuş. Yılmaz, “Büyük şiir mirasımızı görmezden gelmeyen şairler kalıcı olacaktır” diyor. Bu sayıdaki diğer söyleşi ise ikinci öykü kitabı Ölmüş Oyuncaklar Müzesi geçtiğimiz günlerde yayınlanan Akif Hasan Kaya ile yapılmış. Kaya’yı konuşturan ise başka bir öykücü, İsmail Isparta. Kaya, “Yazarın durduğu yerin, eserinde hissedilmesinden yanayım” diyerek edebiyat anlayışına dair ipuçları veriyor.

İstikrarlı fikriyat yazıları ile dikkat çeken İhsan Fazlıoğlu bu sayıda “Bir Akaidimiz var mı?” diye soruyor. Geçtiğimiz sayılarda İtibar’a katılan Leylâ İpekçi “Derinden Açar Güller”, Kemal Sayar “Bellek ve Yanılsama”, Mehmet Dinç “Aklımızın Gıdası Olarak Sosyal Medya”, Ali Görkem Userin “İyinin ve Kötünün Ötesinde”, Tarık Tufan “Değerli Kâğıt Bedeli”, Atasoy Müftüoğlu “Niceliksel Retorik, Niteliksel Retorik” başlıklı yazılarıyla derginin düzyazı sayfalarında yer alıyorlar. Mustafa Ruhi Şirin, Zeynep Fırtına, Yağız Gönüler, Erol Yılmaz, Fatih Muhammet Atasever ve Afşin Selim, yazılarıyla İtibar’ın Nisan sayısına katılan diğer isimler.

İletişim: www.itibardergi.com

YEDİKITA: ANADOLU’DA HİNDİSTANLI BİR KAHRAMAN ABDURRAHMAN PEŞAVERİ

Yedikıta, Balkan Savaşları’nda Osmanlı’ya yardım için Hindistan’dan, babasının büyük servetini bırakarak gelen ve hayatını Anadolu’nun düşman işgalinden kurtuluşu için feda eden Abdurrahman Peşaverî’nin bilinmeyen hayat hikâyesini yazdı.

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi nisan sayısında Anadolu topraklarının düşmandan kurtuluşu için büyük fedakârlıklar gösteren Hindistanlı bir kahraman Abdurrahman Peşaverî’yi kapak konusu yaptı. Annesinin ısrarlı ‘dön’ çağrısına “Anadolu İşgal Altındayken Dönemem!” sözünü makaleye başlık olarak taşıyan “TBMM’nin İlk Büyükelçisi, Anadolu Ajansı’nın İlk Personeli Anadolu’da Hindistanlı Bir Kahraman; Abdurrahman Peşaverî” vurgusu yapılan önemli makaleyi Mücahit Arslan kaleme almış. İlk defa basında yer alan makalede Abdurrahman Peşaverî ile ilgili şu önemli bilgilere yer veriliyor:

Mücadele’ye Lisedeyken Başladı

Abdurrahman Peşaverî, o devirde Hindistan’ın Kuzey Batı Sınır Eyaleti olan bugün ise Pakistan’ın Haybet-Peştunya Eyaleti’nin başkenti Peşaver’de 1886 yılında doğmuş. Ülkenin en zengin müteahhitlerinden Gulam Samdani’nin oğlu olan Abdurrahman Peşaverî Osmanlı tarihine merakı, Türkler hayranlığı ve sevgisinden dolayı ise “Türkî Lala” lakabıyla anılmış. Hindistan’da Aligah Özel İslam Okulu’nda okurken Birinci Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine Hint Müslümanlarının kurduğu ‘Hilal-i Ahmer Cemiyeti Türk Yardımlaşma Fonu’na yardım için arkadaşlarına önderlik yapmış, öğle yemeği paralarını vererek katkıda bulunmuşlar.

Elbise ve Kitaplarını Sattı Yardıma Koştu

Osmanlı’ya yardım edebilmek için Hindistan Müslümanlarının büyük gayretine hatta bunun için fakir ailenin çocuğunu satışa çıkarmasına gözyaşlarıyla şahitlik eden Peşaverî, büyük bir iştiyakla yardım toplama çalışmalarına öncülük etti. Aynı zamanda, toplanan paraların ulaştırılması ve Osmanlı ordusuna yardım için İstanbul’a gönderilecek Hindistan Hilal-ı Ahmer Cemiyeti Tıbbiye heyetine gönüllü olarak yazıldı. Kendisine engel olacağını bildiğinden ailesinden habersiz yola çıkmış, parası olmadığından ise elbise ve kitaplarını satarak yol masraflarını karşılayabilmişti.

Haberleriyle Hem Ağlattı Hem Sevindirdi

Balkan Savaşı’nın hemen ardından Aralık 2012 tarihinde İstanbul’a gelen Abdurrahman Peşaverî, cepheye giderek hastabakıcılık görevlerinde bulundu. Aynı zamanda da cepheden aldığı haberleri Hindistan’a iletti. Hindistanlı Müslümanlar, Peşaverî’nin 26 Mart 1913’te gönderdiği telgrafta “Edirne ellerimizden kaydı gitti. Allah bizleri korusun. Bu menfur hadise karşısında çaresizliğimizi tarif bile edemiyorum. Lakin takdir-i ilahiye kim karşı koyabilir” haberiyle üzüntüden gözyaşlarına boğulurken, 22 Temmuz 2013 tarihinde “Türk ordusu şükürler olsun Edirne’yi kurtardı.” müjdesiyle sevinç gözyaşlarıyla bayram yapmışlardı.

Sultan Reşat Kucaklayarak Tebrik Etti

Hintli Müslümanların yardım heyeti görevlerinin ardından İstanbul’a oradan da ülkelerine dönmüşler. Abdurrahman Peşaverî’nin de bulunduğu heyet dönmeden evvel Sultan Reşat’ın huzuruna çıkarılmış. Padişah, saray mensuplarının şaşkın bakışları altında gözyaşları içinde her tek tek sarılmış her birerini taltif etmiş.

“Anadolu İşgal Altındayken Dönemem”

Hindistan yardım heyetinden bazıları geri dönmeyip Anadolu’nun kurtuluş mücadelesi için İstanbul’da kalmayı tercih etmişler. Bunlardan biri de Abdurrahman Peşaverî olmuş. Rauf Orbay Bey, Peşaverî ile ilgilenmiş onun harp okuluna kayıt yaptırmasına önayak olmuş. Birinci Dünya Savaşı başladığında Gelibolu’da teğmen olarak savaşmış ve üç kez yaralanmış.

Evladının Oğul özlemiyle yanıp tutuşan annesinin “dön” çağrılarına ise her seferinde “Anadolu işgal altındayken dönemem” diyerek karşılıksız bırakmıştı.

Türkiye’nin İlk Büyükelçisi Oldu

İstanbul’un İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmesi üzerine bir süre gizlenen Peşaverî, Anadolu’ya geçerek Kuvayı Milliye’ye katılmış. Burada İngilizce yazışmalarında görev almış ayrıca Anadolu Ajansının ise kuruluş çalışmalarında bulunmuştur. Ajansın ilk personeli olarak kayıtlara geçmiş olan Peşaverî, Yunan mezaliminin dünyaya duyurulmasında büyük çaba sarf etmiştir.

Milli Mücadele’de büyük yararlılıklar gösteren Peşaverî, Ağustos 1920’de Afganistan’a “Fevkalade Murahhas” unvanıyla ilk Türk Büyükelçisi olarak atanmıştır.

Rauf Orbay Zannedilip Şehit Edildi

Haziran 1922 yılında görevi Medine Müdafii ve Çöl Arslanı Fahreddin Paşa’ya devreden Abdurrahman Peşaverî Türkiye’ye dönmüştür. Rauf Orbay Bey’in yanında görev alan Peşaverî, Mayıs 1925 gecesi Beşiktaş’tan Nişantaşı’na evine dönmekteyken silahlı üç kişinin saldırısına uğramıştır. Bekçiler tarafından yaralı olarak hastaneye kaldırılmış ancak bir aylık tedavi çabası sonucunda kurtarılamayarak vefat etmiştir. Ölümü Hindistan’da büyük üzüntüye sebep olmuş olan Peşaverî’nin kabri Maçka Mezarlığı’ndadır.

Günümüzde maalesef, Peşaverî hakkında bugüne kadar ne bir makale ne de bir kitap yayınlanmıştır. Kabrini tespit çalışmaları devam etmektedir.

İletişim: www.yedikita.com.tr

ÜSTAD NECİP FAZIL’IN TURGUT ÖZAL AİLESİ İLE İLİŞKİLERİ DİL VE EDEBİYAT DERGİSİ’NDE

Derginin 64’üncü sayısında Mustafa Yazgan hakkında yazılmış yazıların yoğun bir yer tuttuğu görülüyor. Zübeyir Yetik, M. Atilla Maraş ve Hüseyin Yorulmaz’ın kaleme aldıkları yazılar Mustafa Yazgan’ın kısa bir biyografisini sunarken kültür hayatımızdaki yerini de belirginleştiriyor.

Zübeyir Yetik, “Dava’nın yarım asırlık çilekeş hamalı” olarak tanımladığı Yazgan hakkında şunları söylüyor: “Her yaşa hitap eden her türden 50’ye yakın kitap, yüzlerce makale sahibi… Anadolu ve Avrupa’daki konferanslarıyla 50 yılı aşkın bir zamandır insanlara ışık saçan bir kelam erbabı… Daha özlü bir cümleyle tanımlarsak Dava’nın yarım asırlık çilekeş hamalı…”

Atilla Maraş ise, Yazgan ile tanışmasından sonraki süreci anlatırken yakın dönem tarihine de ışık tutuyor. Maraş, Yazgan’ın dinî duyarlılık ve siyasi bir bilinç aşılayan meydan konuşmaları, konferansları ile bir neslin yetişmesine ne tür katkılar sağladığının altını çiziyor. Maraş, yazısını, Mustafa Yazgan’ın gençlere vasiyeti ile bitiriyor.

Hüseyin Yorulmaz ise Necip Fazıl ile Mustafa Yazgan ilişkisi üzerinde duruyor. Yorulmaz, Üstad’ın Yazgan’ı keşfetmesi ve sonraki yıllarda onun yetişmesi için gösterdiği özeni ortaya koyuyor. Yorulmaz’ın yazısında Yazgan’ın, Necip Fazıl -Turgut Özal ilişkisinin boyutlarını gösteren hatıralarına da yer veriliyor. Dil ve Edebiyat okurları, Üstad’ın Özal ailesi ile ilişkilerini Hüseyin Yorulmaz’ın yazısından öğrenebilecekler.

Dil ve Edebiyat dergisinde bu ay dikkat çeken isimler, dergiye şiirleriyle katkı sağlayan Cahit Koytak ve Mustafa Ökkeş Evren… Koytak’ın Kanatlı Kapı adlı şiiri ile Evren’in Darbeci başlıklı şiirleri Dil ve Edebiyat dergisinde…

Mustafa Özçelik ise şiir ırmağımızın köşe taşlarından Fuzulî’nin Su Kasidesi’ni yorumluyor. Özçelik, “su” imgesinin kültürel arka planına da değiniyor.

Son yıllarda bir bağımlılık sorunu haline gelen sosyal medya aynı zamanda “dil” sorunları da doğuruyor. Teknoloji, Bağımlılık ve Dil başlıklı yazısıyla Nevzat Bayhan soysal medyanın Türkçe ve iletişim dili açısından ortaya çıkan sorunlarına dikkat çekiyor.

İletişim: www.tded.org.tr

SÖZ&KALEM’DEN KUTLU DOĞUM KAPAĞI

Kutlu Doğum ayını bu ayki sayısında ana konu olarak işleyen Aylık Gençlik, İlim ve Kültür Dergisi Söz&Kalem dergisinin Nisan sayısı, “Nisan Muhammedi inkılabın müjdecisi olacaktır” kapak manşeti ile okuyucularıyla buluştu.

Nisan ayı boyunca ülkemizin dört bir tarafında çeşitli etkinliklerle kutlanacak olan Kutlu Doğum ayının önemine dikkat çekilen Nisan sayısında, dergi editörü, “Baharın müjdecisi Nisan ayına ulaşmış durumdayız. Bu öyle bir bahardır ki, karanlıklara gark olmuş dünyanın, Nura muhtaç her karışının üzerine Muhammedî güneşin doğduğu, çorak çöllerine ab-ı hayat misali rahmet yağmurlarının yağdığı, bereketli bir bahardır. Bu baharı diğer baharlardan ayıran, İki Cihan Güneşinin Nurlu bidayetidir. Nisan ise, bizim için bu baharın müjdecisidir. Dolayısıyla Nisan ayı bizim için apayrı bir öneme sahiptir.” diyerek Nisan ayını diğer aylardan önemli kılan hususlara kısaca değinmiş.

Söz&Kalem Dergisinin başyazısında ise, bu ay Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine layıkıyla ittiba etmenin yolunun, itaatten geçtiğine vurgu yapılarak, “Efendimizin sünnetini layıkıyla eda edebilmek, onun getirdiklerine mutlak surette itaat edebilmek için, öncelikle O’nun sevgisini gönüllerimize nakşetmemiz gerekir. Zira sevgi olmadan, itaat olmaz, kişi gönülden sevmeden, gönülden itaat edemez. Hem sevgi, itaatin sebebi; hakkıyla iman etmenin neticesidir.” deniliyor.

Başyazının devamında gençlere şu tavsiyelerde bulunuluyor;

“Dosdoğru bir yolda yürüme ve insanlığa dosdoğru bir hayat tarzı sunma gayesi içerisinde olan kardeşlerimiz, sünnete ittiba hususunda son derece tavizsiz, kararlı ve gayretkâr olmak durumundadırlar. Bilinmelidir  ki, aziz İslam davası, ancak bu şekilde önce kendi nefislerimizde daha sonra ise halka halka toplumlara ve bütün bir âleme yayılabilir.

Kardeşlerimiz, Risalet Güneşinin doğduğu kutlu Nisan ayı vesilesi ile, tüm hal ve hareketlerini sünnet filtresinden geçirmeli, sünnete uygun düşmeyen her söz ve fiiliyatlarını değiştirmek için gayret göstermelidir. Ve yine bu vesile ile yaşantılarının geri kalan kısmında sünneti titizlikle tatbik etme konusunda yoğun bir çaba içerisine girmelidirler.”

Astronomiden teknolojiye, Mali’den İslami hareketlere kadar birçok konunun işlendiği derginin Nisan sayısından, yazarlar ve öne çıkan bazı başlıklar şöyle;

“Sünnet Müdafaası” : Bilal Fidancı,

“Asrı Saadette Peygamber Sevgisi” : M. Şerif Durmaz,

“Peygamber Sevdalıları”:  Muhlis Hafızoğlu

“Kutlu  Doğum Şehidi”:  Meva Karakaya

“Yakın Çekimde Marksizm” : Necmettin Erek

Dergide Yusuf Çelik ise,  İhvan-ı Müslimin hareketinin rehberi Şehid Hasan El-Benna’yı anlattı.

Derginin Nisan ayı özel röportajında ise, Doğruhaber Gazetesi genel yayın yönetmeni Mehmet Göktaş Hoca ile “Nisan ayı ve Muhammedi sevda” üzerine gerçekleştirilen söyleşi yer alıyor.

Dergi ayrıca  bu ayki sayısında,  17 Mart 2004 tarihinde terör devleti israil helikopterinden atılan füze ile şehit olan Dr. Abdulaziz Rantisi’nin posterini orta sayfadan vermiş.

İletişim: www.sozvekalem.com

GENÇ İSTİKBAL DERGİSİ BU AY YİNE ÇOK KONUŞULACAK

Genç İstikbal Dergisi bu ay birbirinden değerli şahsiyetlerle yapmış olduğu röportaj ve çalışmalarla bu ay yine çok konuşulacak. Müjdecim, kurtarıcım, efendim- Peygamberim sloganıyla yola çıkan Genç İstikbal Dergisi dosya konusu olarak Hz. Peygamberin gençliğini ele alıyor. Bununla birlikte gençlerin Hz. Peygamberi nasıl anlaması gerektiği ve onun gösterdiği yolda nasıl bir genç olunabilir konusu üzerine değiniliyor.

Prof. Dr. İhsan Süreyya SIRMA   “ O Zaten Yaşlanmadı”  başlıklı röportajda Hz. Peygamberin gençliğindeki önemli olayları, Resulullah’ın  risaletten öncede aynı ahlak üzere olduğunu ve bunu örneklerle aktarıyor. Müslüman bir genç olmanın ancak Resulullah’ı okumakla-tanımakla mümkün olduğunu anlatıyor. Yine Mustafa Soykök Peygamberimizin izinde nasıl kâmil bir genç olunmalıdır sorusuna cevap veriyor ve konunun ne kadar önemli olduğuna değiniyor.

Dergi dosya konusu haricinde dünyanın gelmiş-geçmiş en iyi mimarlarından Mimar Sinan’ı ele alıyor. Eşsiz dehasını, çalışmalarındaki başarıyı, bu başarılardaki sırrını ve İslami Mimariye katkılarını Prof. Dr. Suphi Saatçi ile yapılan röportaj ve Fatih Çağran’ ın yapmış olduğu çalışmayla en açık bir şekilde okurlarına sunuyor.

Ve Derginin kültür-sanat bölümünde İslami Sinemada ün yapmış ve bu yolda birçok eser vermiş yönetmen Mesut UÇAKAN var. Ünlü yönetmenle yapılan Sinema ve Gençlik üzerine yapılan röportajda İslami Sinemanın durumu üzerinde duruluyor. Günümüz sinemasının eksikliklerini, ticari pazara dönüşmesini ve Müslüman toplumların hassasiyetlerine sinema sektöründe değinilmemesi üzerine çok önemli noktalara değiniliyor. “Ahlakın olmadığı yerde ne ideal bir sinema olur ne de ideal bir toplum” diyen yönetmen sinema ile alakalı olan gençlerin toplumsal hassasiyetlerin farkında olmaları ve bunun sorumluluğuyla birlikte kameralarını ahlaksızlığa karşı birer mitralyöz gibi kullanmaları gerektiğini ifade ediyor.

Necip Katırağ “Avrupa’nın Faşist Yahudisi” adlı yazısında tarih boyunca yol açtıkları karışıklıklardan, dini ve sosyal sebeplerden dolayı sevilmeyen ve aşağılanan bir kitle olarak yaşayan Yahudileri sosyolojik açıdan inceliyor. Yahudilerin tarih boyunca sistem içerisinde nasıl var olmaya çalıştıklarını ve tarih boyunca dışlanmışlıklarını diğer milletlerden seçkin ırk ideolojisi doğrultusunda nasıl çıkardıklarını anlatıyor.

Rıdvan Salman, Ernst Alexander Rauter’ in kaleminden çıkan  “Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşturulur”   kitabının tahlilini çok başarılı bir şekilde kaleme alıyor. Albert Einstein’ın “Eğitim, insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalandır” sözünü destekler nitelikte olan bu kitabın tahlil yazısında yazar insanların kendilerine ait bir fikirlerinin olması gerektiği, başka düşünceleri akıl süzgecinden geçirmemiz gerektiğini ve bunun bu gibi gerçeklerin çarpıcılığını açık ve yalın biçimde anlatan kitaplar okuyarak gerçekleşebileceğini ifade ediyor.

Genç İstikbal Dergisi bu ay ki konu çalışmalarıyla diğer Dergilerden çok farklı. Kendi prensipleri doğrultusunda ödün vermeden yoluna devam Dergi her zamanki gibi göz kamaştırıyor.

İletişim: www.gencistikbal.com.tr

DÜNYALI DERGİ’NİN İKİNCİ SAYISI YAYINDA!

Aylık genel kültür dergisi Dünyalı, yayın hayatında ilk ayı geride bıraktı. Birinci sayı çıkar çıkmaz, koşa koşa gittin, dergiyi alıp okudun, beğendin. Bir ay boyunca dergimiz için söylediğin güzel sözler için teşekkür ederiz sevgili okur.

Şimdi sırada yepyeni bir sayı daha var. Dünyalı Dergi, Nisan 2014 sayısında yine dopdolu bir içerikle karşında:

Bu ayın dosya konusu “Reklamlar bize ne yapar?” Her gün yüzlerce reklama maruz kalıyoruz. Peki reklamlar hakkında ne kadar düşünüyoruz? Reklamlar hayatımızı nasıl etkiliyor? reklamcıların kullandığı teknikler neler? Reklamlar salt doğruyu söyleseydi ne olurdu?  Reklam dosyasını okuduktan sonra reklamlara bakış açın değişecek, Dünyalı.

Tüketmemek ya da Tüketmemek… Mercan Yurdakuler Uluengin’in “Eko -Yaşam” köşesinde tüketim alışkanlıklarını sorgulayacaksın.

Bu ay yeni bir bölümümüz var: “Düşünce Balonu”. Ege Erim’in yazdığı, Ezgi Keleş’in resimlediği bölümde reklamlar ve tüketim konusu bir kez daha tartışılıyor: “İstek mi, ihtiyaç mı?”

Geri dönüşüm sadece biz insanlara özgü bir yaklaşım değil. Bazı hayvanlar az tüketme, geri dönüştürme ve yeniden kullanma konusunda uzmanlaşmışlar. “Hayvanlar Âlemi” bölümünde altı canlının uyguladığı ilginç yöntemlerini okuyacaksın.

Nisan ayı tüm dünyada “Otizm Farkındalık Ayı” olarak kabul ediliyor. Otizmli bir insanın neler yaşadığını, neler hissettiğini anlamak istiyorsan “Otizmi Fark Et” adlı yazıyı okumalısın.

Gezgin-Çizer Beyhan İslam “Gezi” sayfalarında Vietnam’da dolaşmaya devam ediyor. İslam, bu sayıda Mekong Deltası’nın ilginç hayvanları ve mimarisinin yanı sıra, Vietnam Savaşı’nın bugüne yansıyan izlerini anlattı.

Nihal Elvan Erturan, “Güncel Sanat” sayfalarında bu kez “Yeryüzü Sanatı” ve bu akımın en tanınmış isimlerinden Andy Goldsworthy’den söz etti.

Yeryüzü demişken, 22 Nisan Dünya Günü‘nü de unutmadık. Yeşilist bizim için pet şişenin öyküsünü anlattı.

Bu ay Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun 50. yılı kutlanıyor. Dünyalı’da hem yarışın etaplarından söz ettik; hem de senin için güzel bir poster hazırladık.

İnsanoğlu gerçekten Mars’a gidip koloni kuracak mı? Peki Mars’ta bizi ne bekliyor? Sibel Ekdemir Kaya, Mars One projesini anlattı.

Bu ay “En tuhaf…” serimizin konusu “En Tuhaf Binalar”. Tepetaklak evlerden dev bir sepete, ayakkabı biçiminde bir evden dan eden binalara kadar ne ararsan var!

Origami sanatçısı Nazan Tacer bu ay baharın gelişini kâğıttan bahar dallarıyla aylarıyla kutluyor. Hüdayi Cilasun’un hazırladığı   “Laboratuvar” ve “Saksıyı Çalıştır” köşelerinden yine eğlenceli bilmece ve deneyler var. “Acar Hafiye Mahmut Sütlaç” bu kez kendini karışan bavulların ortasında buldu. “Sağlık” köşesinin bu ayki konusu ise “Kabızlık”.

“Başka Gezegenin Çocukları” adlı çizgi roman kaldığı yerden devam ediyor.  Şapşal Kuş Piyu, Piko ve Tokaçcan ile yine çok eğleneceksin.

Dünyalı Dergi’de bu ay 5 ayrı armağan var: İlk bölümü geçen ay yayımlanan Miyase Sertbarut imzalı “Sarı Maymun”un ikinci bölümü, iki poster ve sevimli uzaylılarımız Tütü ile Mo’nun kağıt maketi.

Dünyalı Dergi bütün bir ay boyunca seni meşgul edecek, Dünyalı. İyi okumalar!

İletişim: www.dunyalidergi.com

GENÇ DERGİ’DE BU AY NELER VAR?

Genç Dergi nisan ayında yayınlandığı 91. sayısıyla okuyucularının karşısında. Sözü fazla uzatmadan, Yusuf Toprak’a kulak verip, Genç Dergi’de neler birlikte bakalım…

Editörümüz sizleri “Yüreğimizi Paylaşmaya Devam” diyerek karşılıyor.

Süleyman Ragıp Yazıcılar, Sorduk-Öğrendik sayfasında sizden gelen soruları cevaplamaya devam ediyor. Bu ay, bize ulaşan sorular:

Arkadaşıma GENÇ Dergisi aboneliği hediye etmek istiyorum, caiz midir?

GENÇ’e bahar gelmiş. GENÇ’te artan bir enerji var, hikmeti nedir?

Ayrıca, yine siz, değerli okurlarımızdan, değimiz hakkındaki yorumlar, Sorduk-Öğrendik sayfamızda…

Türkiye ve Dünya`nın Kalbi GENÇ`te Atıyor!

İbrahim Özkahyaoğlu, Türkiye Gündemi’nin nabzını tutmaya devam ediyor. Nisan sayımızdaki başlıkları:

“Büyük Türkiye” Yürüyüşü Sürecek, Nasıl Bir Seçim Süreci Geçirdik?, Yatırımlar Hız Kesmeden Devam!, İstemedin Değil Nasibin Yokmuş, Mavi Kuş Artık Ötmüyor, STK’lardaki Çeşitlilik Ne Zaman Artacak?

Dünya Gündemi ise her zamanki gibi Beytullah Demircioğlu’ndan soruluyor. Bu ay, şu başlıklarla gündemi sizlere sunuyor:

Yeni Soğuk Savaş: Batı mı Rusya mı?, İnsanlık Dramı 4. Yılında, Körfezde “Terörist” İlan Edilme Kriterleri, Sisi’nin Gazzelilere Yaptığını Mübarek Bile Yapmadı, ABD ve İngiltere ‘İnternet Düşmanları’nda Liste Başı.

Nisan sayımızın Dosya konusu: Samimiyetime Dokunma!

Samimiymiş gibi görünüp, samimiyetimizi siyasi emellerine alet edenlere sitem!

Dosya konumuzu Mehmet Lütfi Arslan kaleme aldı.

Samimiyetle alakalı kalemini oynatan bir diğer yazarımız Bilgehan Eren. Samimiyet nedir, samimiler kimlerdir, samimiyetin müşahhas timsalleri var mıdır? Başlık: Samimiyet İçin Samimilerle Birlikte Ol!

Nisan sayımızın ilk röportajı da samimiyet hakkında… Çağımızın fikir üreten nadir âlim-mütefekkir isimlerinden Bedri Gencer, “Samimiyet ve Cana Yakınlık Öze Dönerek Oluşturulabilir” diyor. Konuşan; Yusuf Temizcan.

Mehmet Dinç, insana insanı anlatmaya devam ediyor. Bu sayımızda, sosyal ilişkilerimizin nereye doğru gittiğini ele alıyor. Ve bizleri, en baştan uyarıyor: “Olmasa Sonumuz Böyle”

“Bize Hasbî Adamlar Lazım” Asım Gültekin, böyle sesleniyor. Hasbîliği, hesapsızlığı anlatıyor…

Gündemden Uzak, İrfâna Yakın!

İkinci röportajımız ünlü yönetmen Mesut Uçakan ile. Sinemanın Müslümanca yorumu nasıl olur, hassasiyetlerimize dikkat ederek nasıl film çekilir, zorlukları var mıdır? Bütün soruların cevabı bu röportajda: “Kötülüğü Göstereyim Derken Bizzat Kötülük Yapmış Olabilirsiniz!” Konuşan: Alpaslan Öngel.

Sinan Özgenç, sıra dışı yazılarına Yarım Derviş sayfasında devam ediyor. Bu ay, maziyi, geçmişte kalan insanları nasıl yargılayabilirliğimizi tartışıyor. Başlığı: “Allah’ın Kulu Olmanın Verdiği Yetkiye Dayanarak”

Bir sonraki sayfada sizi yaşanmış bir hikâye bekliyor. Mehmet Köprülü, bir Tacik öğrencinin Türkiye’de başından geçen bir hadiseyi sizlerle buluşturuyor. Başlığı, aynı zamanda bir duayı ihtiva ediyor: “Allah’ım Türkiye’yi Dünyanın Başından Eksik Etme!”

Tüm bunlar ve daha fazlası Genç Dergi’nin Nisan sayısında….

İletişim: www.gencdergisi.com

AYRAÇ’IN ÖZEL SAYILARI YAYINLANIYOR

Ayraç Kitap Dergisi yazarları yaklaşık 3 aylık hummalı bir çalışmayla hazırladıkları özel sayıları yayınlamaya başladı. Ayraç Çalışma Grubu’nun hazırlamış olduğu sayılar, Ayraç yazarlarının sinemaya, kitaplara ve çağdaş sanata nasıl baktıklarını da ortaya koyuyor.

Ayraç’ın 52. sayısında (Şubat 2014) sinemanın dilini ele alan yazarlar, ‘Sinemanın Gör Dediği’ni görmeye çalışarak, Hollywood film endüstrisinin dünyaya verdiği mesajlardan Türk sinemasında bir türlü anlatılamayan menkıbe ve kıssadan hisselere, İran Sineması’ndan Uzak Doğu sinemasında yapılan çalışmalara kapsamlı bir sayı hazırlamışlar.

Ayraç 53. sayısında (Mart 2014) Ayraç yazarları, kitabın ortaya çıkışından günümüze hikayesini ele alıyor. ‘Kitapların Gör Dediği’ üst başlığıyla yayınlanan dosyada matbaanın ortaya çıkışından günümüzde kitap dünyasındaki sorunlara, kitap eklerindeki eleştirmenlerden Osmanlı’daki sahaflarla günümüzdeki sahafların arasındaki farkları kaleme alan yazarlar, aynı zamanda kitabın ilk yazılma anından okurun eline geçtiği süreci değerlendiriyorlar.

Ayraç’ın bu ayki sayısı ise (Nisan 2014) ‘Çağdaş Sanatın Gör Dediği’ başlığıyla 10 Nisan’da çıkacak. Böylelikle Ayraç yazarları 3 aylık bir dosya sürecinde, birbirini tamamlayan sayılarıyla okurlarının karşısına çıkacak. Ayraç Çalışma Grubu’nun yaptığı özel sayılar, kampanyayla toplu halde tüm kitap okurlarına ulaştırılacak.

İletişim: www.ayracdergisi.com

İLİM VE İRFAN: “BAHARIMIZ: KUTLU DOĞUM VE SÜNNET-İ SENİYYE”

Nisan, bahardır. Baharda, tabiat ve hayat tazelenir. Dünyamız yeniden canlanır, dirilir. Baharın taptaze kokusu, iç dünyamızı yeniler, canlandırır, diriltir. Baharın bu göklerden gelen diriltici nefesi aslında bütün gücünü ve güzelliğini Resulullah Efendimizden almaktadır. Çünkü O, baharda doğmuş, baharı getirmiştir. Peygamber Efendimizin baharda doğumunu anlatan,  Kutlu doğum, mevlid-i Nebi gibi güzel sözler bütün mü’minlerin gönlünde bu doğumun manevi iklimini bin dört yüz yıldır yaşatmaktadır. Baharın güzelliği aslında Peygamber Efendimizin doğumuyla gelen, gönüllere hakikatin taptaze, rengarenk demetlerini sunan güzelliğinden gelmektedir.

Yayın dünyamıza yepyeni bir nefes getiren İlim ve İrfan dergisi, Nisan sayısında işte mü’minlerin gönlünde bahar iklimi oluşturan Resulullah Efendimizin Sünnet-i seniyyesini kapağına, taşıyor, dosya konusu olarak işliyor. O’nun kılavuzluğu olmadan Müslüman olmak ve Müslüman kalmak mümkün değildir. Bu hakikat gün gibi ortadayken, son devirde Sünnet-i seniyyeden bağımsız bir Kur’an anlayışının geliştirilmeye başladığını görüyoruz. İşte hem bu olumsuzluklara bir cevap olması hem de İslam’ın temel çizgisini bugüne taşıyan Resulullah Efendimizin Sünnet’ine bağlılığın önemini işaret etmek amacıyla İlim ve İrfan dergisi son derece önemli ve güçlü bir dosya ile okurunun karşısına çıkıyor.

Dosya kapsamında Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe, Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Doç. Dr. Selahattin Yıldırım ve Prof. Dr. Süleyman Derin yazılarıyla Sünnet’in önemine vurgu yapıyor.

Dosyanın çerçevesini belirleyen, “Müslümanların Sünnet Anlayışı” başlıklı yazıda, Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, “Hakiki ve makbul iman, ancak Efendimizin rehberliğine titizlikle riayet etmekle mümkün olacaktır.” diyor. Yazı boyunca, Sünnet’in bütün aslıyla yaşanılarak ve aktarılarak bugünlere ulaştığına değinen Sifil, Sünnet olmadan var edilmeye çalışılan bir dinin adeta peygambersiz bir din olacağını söylüyor: “Kur’an ve Sünnet bir bütündür. Zira ikisinin de kaynağı vahiydir. Bu bakımdan bu iki temel kaynağı birbirinden ayırmak ve ayrı düşünmek mümkün değildir. Efendimiz, ümmetine sadece Kur’an-ı Kerim’i değil, aynı zamanda Sünnet-i seniyyeyi de emanet olarak bırakmıştır. Dolayısıyla bu ümmet, Kur’an’ı nasıl büyük bir titizlik içinde muhafaza etmişse, Sünnet’i ve hadisleri de aynı şekilde muhafaza etmiştir.”

Prof. Dr. Süleyman Uludağ ise, “Tasavvuf Ehli Sünnet Ehlidir” başlıklı yazısında, gerçek anlamda Sünnet’in tasavvuf ehliyle, tasavvuf ehlinin de Sünnet’le hayat bulduğunu, yaşadığını ve bugünlere taşındığını ortaya koyuyor. Yazı boyunca, büyük sufilerin Sünnet ile ilgili sözlerine yer veren Prof. Uludağ, “Sufiler ayet ve hadislere, sünnete ve dini geleneğe sıkı bir şekilde bağlıdırlar ama ufukları da açıktır, gelişmeye müsaittirler. İslami ve tasavvufi hakikatleri derinlemesine ve incelikleriyle kavramak, İlahi hikmeti, hakikati ve sırları yakalamak, irfan mertebesine ulaşmak onların hedefidir. Tedebbür, tezekkür, taakkul, teemmül, tefekkür ve tefakkuh üzerine yoğunlaşmalarının sebebi budur. Böyle bir ruhsal ve zihinsel ameliye sonucunda ulaştıkları yeni bilgiler, marifetler ve hikmetler, İslam’ın genel çerçevesinin dışına taşmadan genişler ve derinleşir. Tasavvufun bireysel ve toplumsal manevi hayata katkısı bu şekilde ortaya çıkar.” diyor.

Prof. Dr. Süleyman Derin ise, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin tespitleriyle Sünnet’e bağlılığın derecelerini sıraladığı yazısında, bu derinliğin boyutlarını ifade ediyor: “Beşeriyetin en hayırlısı olan Peygamberimiz ile beraber olmaları ashab-ı kiramın bütün kemalatı elde etmelerine yeterli olmuştur. Sufiyyenin yolunu tercih etmeksizin, seyr u süluk ve cezbe yoluna girmeksizin selef alimlerinden derin alim olma payesini elde etme şerefine nail olanlar, bu bahtiyarlığı Sünnet-i seniyyeye mütebeati düstur edinmeleri ve bidatlerden kaçınmaları sebebiyle elde etmişlerdir.”

Dergini orta sayfasında düzenli olarak sohbetlerine yer verilen Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi bu sayıda, “Dünya ve Ahiret Saadetinin Kaynağı Sünnet-i Seniyyedir” başlıklı yazıda, Sünnet’e bağlılığın önemi anlatıyor. “Hazret-i Peygamber ile raşid halifelerin çizgisini takip etmediğimiz, yollarında yürümediğimiz, Sünnet-i Seniyyeye tâbi olmadığımız, Allah’ın hoşnut olduğu ahlak ile ahlaklanmadığımız ve Allah’ın ipine, Kur’an’ına sımsıkı sarılmadığımız sürece başarıya ulaşmamız mümkün olmadığı gibi, başka milletleri geçebilmemiz de düşünülemez.” diyen Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi, hayatımızın her alanında sünnetlerin yerine getirilmesinin kıymetine işaret ediyor.

Kur’an’dan dersler  

Prof. Dr. Ali Akpınar dergide düzenli olarak yer alan ve Kur’an-ı Kerim’deki kıssalardan dersler çıkarmaya devam ettiği yazılarında bu sayıda insanoğlunun inekle imtihanını ele alıyor. Bakara suresi, Medine dönemini kuşatan ve şekillendiren suredir.  Bu sureye, inek manasına Bakara adı verilmiştir. Surede İsrailoğullarının bir fail-i meçhul cinayeti aydınlatmak üzere kesmekle emrolundukları inek kıssası anlatılır. Prof. Akpınar, bu surede Rabbimizin bizlere, temel mesajının, “dünyevileşmeyin, Yahudileşmeyin” şeklinde özetlemenin mümkün olduğunu beyan ediyor.

İbrahim Tenekeci, “İtimat Ehli Olmak” başlıklı yazısında, selam, güven, itimat, emanet kavramlarını merkeze alarak bugün insan ve insanlık olarak çokça zayıflayan yanlarımızı işaret ediyor. “Peygamber Efendimiz, “Emaneti, sana güvenen kimseye teslim et.” buyurmuşlardır. Farkındaysanız, bir anda işin rengi değişti. Şimdi biraz düşünelim: Çevremizde, tam manasıyla bize itimat eden, edebilecek olan kaç insan var? Bu duyguyu yahut teminatı onlara verebilmiş miyiz?” diye soran Tenekeci, özgüvenden önce güven kazanmamızın önemine işaret ediyor.

Said Yavuz’un şiirde açan naat-i şerif çiçeklerini el aldığı yazısı, Kutlu doğum, mevlid-i Nebevi merkezinde şiirimizin en güzel çiçekleri olan naatleri merkeze alarak okuru o çiçeklerin güzel kokularını hissetmeye çağırıyor.  Mona İslam ise, ihtilafta rahmet var, deyip şu vurguyu yapıyor:  “Bizden birbirimizin aynı olmamız istenmiyor. Hep aynı şeyi düşünmemiz, aynı şeyi beğenmemiz gerekmiyor. Her türlü aynılaştırma çabasını bir baskı olarak algılamamız tenkit edilmiyor. Bilakis bu fıtratımızın gereği, biz hepimiz ayrı, biricik, yerine başkası konulamaz, özgün yaratıldık.”

Kutbeddin Akyüz, başta Türkiye olmak üzere dünyanın pek çok yerinde Nakşiliğin merkezi bir tarikat olmasında büyük hizmetleri olan Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin portresini ortaya koyuyor. Mevlana Halid Hazretleri, Nakşiliğin yanında, Kadiriye, Sühreverdiye, Kübreviyye ve Çiştiye olmak üzere toplamda beş tarikattan ders ve hilafet verecek manevi bir otorite olarak, Anadolu’dan Hindistan’a geniş bir sahada şeriatın ve tarikatın öncüsü olmuştur.

Ümmet bilincine sahip olmanın önemini vurguladığı yazısında Kâmil Yeşil,  “İslami hayat düzeni, ümmet merkezli örgütlenme, imanın bir gereğidir. “İnananlar topluluğu” oluşturmak Müslümanlığın olmazsa olmaz bir parçasıdır.” diyor.

Her sayı yeni, diri, güçlü, özenli ve önemli yazılarla, dosyalarla okuruna ulaşan İlim ve İrfan, gönüllerde tatlar bırakarak yeni pencereler açarak irfan dünyamızın ışıklarını hep aydınlık tutmaya devam ediyor.

İletişim: www.ilimveirfan.com.tr

AY VAKTİ BAHARI SELAMLIYOR

149. Sayısı ile AY VAKTİ dergisi raflardaki yerini aldı. Dergi bu sayısında yine dopdolu.  Eyyüp Azlal’ın “Nevrûz’un Dünü Bugünü” isimli incelemesi ve Cavit Marancı’nın “Dil ve Kültür Şövenizmi Üzerine” isimli gezi yazısı derginin öne çıkan yazıları.

Ahmet Sezgin  “Aydın, Entelektüel, Entel, Münevver ve Âlim Kavramları Üzerine” isimli yazısında fikir ve inanç anarşisine yol açan kavram kargaşalarına bir ışık tutmuş. Şeref Akbaba hocamız kar özlemimizi “Karda Telesmek” isimli denemesi ile azda olsa dindiriyor. Ay Vakti’nin yükselen kalemi Semra Saraç deneme ve şiirleriyle göz doldurmaya devam ediyor.  Dergimiz  edebiyatımızın her türünden eserlerle okucularını selamlıyor..

İşte yeni içeriğiyle Ay Vakti;

DENEME

“Şiirde Hasbilik” Recep GARİP

“Bugün Neyi Arıyorsan” Semra SARAÇ

“Yazmak ve Yaşamak” Ayhan SAĞMAK

“Karda Telesmek” Şeref AKBABA

“Kardelene Mektuplar – XIV” Hamdi ÜLKER

“Kar Eliftir” Selami ŞİMŞEK

“Mehtap” Talip ÇUKURLU

ŞİİR

“Misk” Semra SARAÇ

“Tufan” Mustafa ÖZÇELİK

“Sen Var Yarınlım” Alâaddin SOYKAN

“Akrepler Sokmuş Gibi Yeryüzünü” Mehmet BAŞ

“İkindi Deminde Şehrim” Erol ERDOĞAN

ÖYKÜ

“Kedi, Kız ve Adam” Ömer ÇELİK

“Hap” Dilara Pınar ARIÇ

“Çengelli Bavul” Nurten ÇAKIR

“Cemre” Kenan Yusuf TAŞKIN

GEZİ

“Dil ve Kültür Şövenizmi Üzerine” Cavit MARANCI

İNCELEME

“Aydın, Entelektüel, Entel, Münevver ve Âlim Kavramları Üzerine” Ahmet SEZGİN

“Nevrûz’un Dünü Bugünü” Eyyüp AZLAL

Bizim “Arka Sokaklar”da “Criminal Mind” Onur AKBAŞ

SİNEMA

“Yunus Emre: Aşkın Sesi” Abdullah Ömer YAVUZ

İletişim: www.ayvakti.net

AŞIKANE: İNSAN KUR’AN’IN İKİZİDİR

Nisan ayında 17. sayısını yayınlayan Aşıkane Dergisi, bu ay “İnsan Kur’an’ın ikizidir” başlığıyla yayınlanıyor.

Sıddık Naci Eren Efendi’nin  “İlk Nur” başlıklı yazısı derginin orta sayfalarında yer alıyor. Muhammed Hikmet Bey “Alemlerin Ruhu, İnsan-ı Kamil” yazısıyla tasavvuf derinlikli bir konuyu bizlerle paylaştı, Mustafa Akgül “Rabbimiz Nimetlerine Karışlık Bizden Ne İstiyor” başlıklı bir yazı yazarken Dr. Talha Uğurluel “Gül Baba” konulu yazısıyla tarihe ışık tuttu. Yrd. Doç. Dr. Hamdi Kızıler de “İstikamet” konusunu hazırladı.

Bu sayıda “Allah Dostları” köşesinde Talib-i İrşadi (k.s.a) yer alıyor. Ayrıca bu sayıda Muhammed Gündoğdu makalesinde “Din Samimiyettir” konusunu işledi. Halil Ilgaz “İnsan Ömrü” kıssasını nakletti ve Gülbeyaz Güner de “Ey Rabbim!” başlıklı yazısı kaleme aldı.

 

İletişim: http://www.asikanedergisi.org/ussaki.php

GEZGİN 86. SAYISIYLA BİR KEZ DAHA YOLLARDA!

Gezgin Dergisi Nisan ayında yayınladığı 86. sayısıyla yine okuyucularını güzel yolculuklara çıkarıyor.

Gezgin’de bu ay neler var:

Niyazi Uğur Genca 7 tepe üzerine kurulu İtalya’nın başkenti Roma’yı hem yazdı hem de fotoğrafladı…

Atların hep dörnala koştuğunu zannederiz, oysa atların Rahvan adı verilen bir koşma stili de var. Bu koşma stili adına Anadolu’da yıl boyunca çeşitli yarışlar yapılır. İşte Kadir İrkin Rahvan At Yarışlarını yazdı…

Kadıköy, Cihangir, Moda, Üsküdar, Taksim…  Cemrenur Meleke İstanbul’un tekerlekle aşınmayan yollarını yazdı..

Hayrettin Oğuz’dan Denizli’deki Güney Şelalesi…

Halit Ömer Camcı, Marmara’nın parmaklarına takılmış kıymetli mücevherler gibi göz alıcı olan İstanbul incileri Adalar’ı yazdı…

Mehmet Kutlu İnanç’ın kaleminden İran…

Ayşe Sevim’den ‘Savaşı Gezmek,  Önder Kaya’dan Burmalı Mescit ve Minaresi’nin hikayesi ve daha fazlası Gezgin Dergisi’nin Mart sayısında.

İletişim: www.gezgindergi.com

HAKSÖZ: VESAYET DEĞİL, SİYASET KAZANDI

Haksöz Dergisi, Nisan 2014 tarihli 277. Sayısında 30 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını “Vesayet Değil, Siyaset Kazandı!” vurgusuyla manşete taşıdı.

“Kur’an’ın aydınlığına doğru” şiarıyla aylık yayınını sürdüren Haksöz Dergisi, Nisan 2014 tarihli 277. Sayısıyla 24. Yılına da girmiş oldu. “30 Mart’ta Vesayet Değil, Siyaset Kazandı!” manşetiyle çıkan dergide seçim sonuçları etraflıca değerlendiriliyor.

Derginin Gündem yazısında seçimlerle ilgili genel bir değerlendirme sunuluyor.

Hamza Türkmen, seçimleri AK Parti stratejisi ve komplocu yaklaşımlar üzerinden değerlendirirken; Bahadır Kurbanoğlu, süreç içerisinde yaşanan darbe süreci ve seçim sonuçlarından nasıl bir ders çıkartmak gerektiği üzerinde yoğunlaşıyor. Rıdvan Kaya ise ümmet dayanışmasını hedef alan, ilkesiz ittifak arayışları ve iftiralardan medet uman, ahlaki sınırları aşarak ideolojik savrulmalar içine giren Gülen Cemaatinin neler kaybettiğini irdeliyor. Musa Üzer, seçimler ve sonuçlarından hareketle toplum değerlendirmesini yenilemenin zorunluluğunu tartışıyor. Son olarak Murat Koç ise seçimlerin Kürt illerindeki sonuçlarını ve “çözüm süreci”nin seçimlere nasıl yansıdığını tahlil ediyor.

Fevzi Zülaloğlu, hassaten Fethullah Gülen’in ve Gülen Cemaatinin dinî yaklaşımlarını irdelediği yazısında ayetler ekseninde muharref din olgusuna dikkat çekiyor.

Eyüp Togan, Twitter ve Youtube kanallarının kapatılması tartışmalarından hareketle dünyadaki örneklere de işaret ederek sosyal medyanın yasaklanmasının götürülerini tartışıyor.

Thomas Pierret’ten yapılan çeviride, Suriye’deki Sünni İslam ile devlet yönetici elitinin Alevi kimliği arasındaki işbirliği ve çatışma tahlil ediliyor. Ayrıca kendisiyle yapılan bir röportajda Thomas Pierret, Suriyeli Selefilerin köklerini ve diğer Arap dünyasındaki Selefilerden farklılıklarını anlatıyor.

Ali Değirmenci ve Sezai Arıcıoğlu’nun birer denemelerinin yayınlandığı dergide Ali Ekber Konuk’un da “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi ve Hareketi” adlı kitabının değerlendirmesine yer veriliyor. Bünyamin Doğruer ve Hikmet Kızıl’ın şiirlerinin yayınladığı dergi Mısır’da 529 idam kararıyla ilgili arka kapak çalışmasıyla son buluyor.

İletişim: www.haksozhaber.net

ACEMİ DERGİ 13.SAYISINI YAYINLADI

Acemi dergisi 13. sayısıyla siz okurlarını selamlamaya devam ediyor.

İşte Acemi dergi okuyucularına şöyle sesleniyor…

Yola çıkma; özünde geniş anlamlar taşıyan önemli bir eylemdir. Menzile varmayı gerektiren bir dinamizm, sonuçta da bir hedefin gerçekleştirilmesi gibi ciddi bir amacın varlığını gerektirir. Geride bırakılanların hüznü de vardır bu yol alışta, geleceğin neler getireceğinin merak ve heyecanı da. Acemi dergisi olarak, kuruluşumuzda ilke edindiğimiz prensipler doğrultusunda edebi yolculuğumuzu sürdürmekteyiz. Dergimizin her yeni sayısında; insanî duyarlılıklarını şiirden öyküye, denemeden fikir yazısına ve söyleşi gibi edebi kimliklere kavuşturarak okurla paylaşan dostlarımız eşliğinde yine karşınızdayız. Kendimizi, hayatın akışına kayıtsız şartsız bırakma yanlışına düşmeden, gücümüz nispetinde bu önemli süreci, bilgi ve sanat düşüncesiyle aydınlık kılarak, siz okurlarımızla olan beraberliğimizi uzun yıllara, mutlu bir geleceğe taşımak istiyoruz.

Bu sayımızda Yasin Nail, Alpaslan Akdağ, Tuba Küçük, Hakan Şahin, Şevket Önder,Kemalettin Örs, Coşkun Tugay Göksu, Mehmet Abdırgan, Ferda Balkaya Çetin, Dilek Ayrıbaş şiirleriyle,

Beyza Mutlu, Saynur Yıldız, Serhat Öncü, Burak Çavuş, Erinç Büyükaşık, İbrahim Arpacı, Cansaran Kızıltaş, Sayde Güler, Hayriye Yılmaz, Binnur Tekinalp, Evin Gülan Fidan yazılarıyla yer alırken, Acemi-Yazak 1. öykü yarışması birincisi Fatma Türkdoğan; ödül kazanan Kesişen Yollar isimli öyküsüyle sizleri selamlıyor.

Her sayımızda ilgiyle takip edilen söyleşi köşemiz, sanat ve kültür çevresinden seçkin konuklarını ağırlamaya devam ediyor. Emel Kosi, Ulaş Işıklar ile dikkate değer konuları sizin için konuştu.

İletişim: www.acemidergisi.com

AŞİYAN’IN BU AYKİ DOSYA KONUSU GÜNLÜKLER

Aşiyan’ın Nisan sayısında dosya konusu günlükler. Sevilen yazarların günlüklerinin ele alıdığı “Sevgili Günlük” adlı dosyada yer alan yazılar ise şöyle:

-Aybeniz Ece Çetin – Oğuz Atay’ı Anlama Rehberi

-Dilan Yamaç – “Ölmeye Yatmak”ın Peşinde –

-Halim Çiftçi – Yıldızı Düşük Bir Adam: Tanpınar

-Hakan Özlen – Kafka’nın İçine Açılan Pencere

Türkçe edebiyatın önemli isimlerinden Füruzan’la geçmişi, sanata ilgisi, edebiyat hayatı ve gelecek planları üzerine ayrıntılı bir söyleşi de Aşiyan’ın Nisan sayısında.

Melisa Sürücü, Murat Gülsoy ve Ayfer Tunç’un Diyaloglar etkinliğinin bu ayki oturumunda sorulan “Yazar kim?” sorusunun cevabını Aşiyan okurlarıyla arıyor.

Fırat Kargıoğlu’nun yazı dizisi “Postmodernist Zombi Zamazingosu IV” ile bu sayıda son buluyor.

İlknur Bilir “Zamanın Askısında Takılı Kalmış Mecnun Selamı” başlıklı yazısında Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e mektuplarının derlendiği “Leylim Leylim” kitabını inceledi.

Cansu Karagül buluTiyatro’nun “Evim! Güzel Evim!” adlı oyununu Aşiyan okurları için değerlendirdi.

“Analitik Psikolojinin Şiirle İlişkisi Üzerine” adlı Carl Gustav Jung denemesinin ilk kısmı Gizem Özbekoğlu çevirisiyle Aşiyan’da.

İletişim: www.asiyandergisi.com

HAYAL PERDESİ’NİN 39. SAYISINDA NELER VAR?

Hayal Perdesi Sinema Dergisi Mart-Nisan 2014 tarihli 39. sayısıyla www.hayalperdesi.net adresinde yayında…

Derginin Vizyon sayfalarında bu sayıda Jim Jarmusch’un iki ölümsüz vampirin hayatını anlattığı son filmi Sadece Aşıklar Hayatta Kalır (Only Lovers Left Alive) ile Deniz Akçay’ın sorunlu bir aileye eğildiği ilk uzun metrajlı filmi Köksüz yer alıyor.

Hayal Perdesi’nin 39. sayısında Komşum Totoro, Ruhların Kaçışı gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Hayao Miyazaki’nin sinemaya veda filmi olduğunu açıkladığı Rüzgar Yükseliyor (Kaze Tachinu) kapağa taşınıyor. Rüzgar Yükseliyor özelinde filmlerinde Japonya’daki kültürel değişimi, aile olgusunu ve ahlaki değerleri gösteren Miyazaki’nin sineması değerlendiriliyor.

İyi Yönetmenler, Kötü Filmler başlıklı yazısında Celil Civan 2 Mart 2014 Cuma gecesi düzenlenen 86. Oscar Töreni’ni ve gecede ödüle layık görülen filmleri yorumluyor. Nesibe Sena Arslan En İyi Yabancı Film Oscar ödülünü kazan Muhteşem Güzellik (La grande bellezza) filmi hakkında yazıyor.

Festival Günlüğü’nün ilk bölümünde Aybala Hilâl Yüksel Şubat 2014’te Eskişehir’de düzenlenen Uluslararası Turkuaz Sinema Günleri’nin direktörü İhsan Kabil ve Türk dünyasından iki önemli sinemacıyla; Uygur yönetmen Firdevsi Azizi ve Türkmen yönetmen Hocakulu Narlıyev ile birer söyleşi gerçekleştiriyor. İkinci bölümde ise Koray Sevindi 3. Los Angeles Türk Filmleri Festivali izlenimlerini kaleme alıyor.

Türk Sineması Araştırmaları’nda 1915 yılında basılan Alafranga Yaşama Yolları isimli kitaba Alemdar Sineması tarafından verilen bir ilan Hayal Perdesi okurlarının dikkatine sunuluyor. Osmanlıca metni ve transkripsiyonu ile yayınlanan ilan, Türk sinemasında 100 yılda değişenler ve aynı kalanlar hakkında ipuçları taşıyor. Aynı bölümde, Esra Tice Yıldırım’ın Muharrem Gürses sineması ile alakalı akademik bir çalışma gerçekleştiren Hakan Gök ile yaptığı söyleşi de yer alıyor.

Cihan Aktaş, Büyülü Gerçek isimli köşesinde Bosnalı yönetmen Aida Begiç’in ikinci uzun metrajı Çocuklar (Djeca)filmini Bosna’daki güncel olaylarla birlikte yeniden yorumluyor. Açık Alan’da Abdülgafur Şahin Yunus Emre Aşkın Sesi filmini sinematografik, kavramsal ve tarihi bağlamda tartışmaya açıyor. Keşif sayfalarında ise Ahmet Terzioğlu Gürcistan’dan gelen The Machine Which Makes Everything Disappear filmini ele alıyor.

Kamera Arkası’nda Zeynep Turan, Seçkin Akyıldız ile elektronik müzikten sesçiliğe uzanan serüvenini, sektörel tecrübelerini ve Türkiye’de ses sektörünün durumunu konuşuyor. Belgesel Odası’nda Kültigin Kağan Akbulut !f İstanbul Film Festivali kapsamında Türkiye’ye gelen Michel Gondry’nin Noam Chomsky belgeselini ve festivalde gerçekleştirdiği toplantıyı ele alıyor. Kitaplık sayfalarında ise David Sterritt’in usta yönetmenin ABD söyleşilerinden derlediği Jean-Luc Godard kitabı yer alıyor.

Neden Film Seyrediyoruz bölümünde ise bu sayıda sorumuzu sinema eleştirmeni Enver Gülşen cevaplıyor. Gülşen, yazısında sinemanın hakikatle ilişkisine dair ipuçları veriyor.

İletişim: www.hayalperdesi.com

GENÇ OKUR BAHARA HOŞ GELDİN DİYOR

Gençlerin elinden düşmeyen Genç Okur dergisinin Nisan sayısı çıktı. Bu ay dergi, Baharın Dili’nden konuşarak en sevilen mevsime ‘hoş geldin’ diyor.

Hoş geldin bahar…

Okuyucuya, “Baharın tabiatı renklendirip süslemesi gibi, üç aylar da günahlardan arınma, sevaplarla bezenme mevsimidir.” diye seslenen dergi, bahar mevsimiyle başlayan üç ayların manevi iklimimizi yeşertmesini umut ediyor.

Bahar ayının heyecanını sayfalarına yansıtan dergide bu ay, bahar mevsiminde tüketilecek besinlerden, odayı bahar sevinciyle dolduracak dekoratif düzenlemelere kadar pek çok konuda nefes aldıran tavsiyeler yer alıyor.

Çözüm Masası bölümünde Psikolojik Danışman Sare Yazmalar bu ay, pek çok gencin ortak derdi olan ‘arkadaş ortamında popüler olma kaygısına’ samimi üslubuyla çözümler üretiyor.

Sevilen karakterlerden Meraklı Adam, bahar aylarındaki gevşeme ve tembelliğin sebebini merak ederek kendini yeni bir maceraya sürüklüyor.

Giyim-kuşam tavsiyeleri, sağlık, teknoloji ve birbirinden komik mizah sayfaları ve testleriyle Genç Okur, bahar mevsiminde de ‘gençliğin yeni trendi’ olma özelliğini devam ettiriyor.

İletişim: www.gencokur.com.tr

ÖZLENEN REHBER BU AY KUTLU DOĞUM’U İŞLEDİ

Aylık ilim, kültür, fikir ve ahlak dergisi Özlenen Rehber Dergisi Nisan ayında çıkardığı 133’üncü sayısıyla okurlarıyla buluştu.

Özlenen Rehber Dergisi bu ay Kutlu Doğum temalı içerik hazırladı. Muzaffer Yalçın’ın “Sevgi ve İtaatin Hakkın Veren toplum, &Ümmet-Sahabe Birlikteliği” konusunda kapağına taşıyan dergide bu ay okuyacağınız konular şöyle;

Mustafa Şentürk- Gönüller Sultanı Efendimiz, Din ve Samimiyet

Nadir Sönmez- TAbakat ve Edebiyat Geleneğimizde Göz Aydınlığımız Kutlu Doğum

Kader Uslu- En Sevgiliye Sevgi Veren Anneler

Murat Gelegen- Şeriat’te Sahabe Sözü ve Fıkhi Açıdan Geçerliliği

Abdullah Fariki El-Müceddidi – Takva Rasullullah’a Uymakla Olur, Başka Türlü Olmaz…

Seyfullah Kılıç- Temizlikle İlgili Hükümler

Seyfullah Kılınç-Mehdi’nin Zuhuru

Harun Apaydın- Ashab-ı Kiram’a Taan Edenlere Reddiye

Hanne Nur- Hüsn-ü Hat

Berda Aksoy- Yeni İnternet Düzenlemesi Özgürlüğe Engel mi

İletişim: www.ozlenenrehber.com

AYRAÇ’TAN “ÇAĞDAŞ SANATIN GÖR DEDİĞİ” ÖZEL SAYISI

Ayraç Kitap Dergisi yazarlarının hazırladıkları “Sinemanın Gör Dediği” ve “Kitapların Gör Dediği” sayılarından sonra, şimdi de “Çağdaş Sanatın Gör Dediği” özel sayısı çıktı.

Son zamanlarda ‘Çağdaş Sanat’ın ne olduğu konusunda geçmişte yapılan tartışmaların yeniden yapıldığını belirten editörler, Çağdaş Sanat’ın tarihsizliği yapısında bulundurmasına rağmen, sanatı bizzat icra edenler tarafından Batı’daki ‘contemporary art’ı tam olarak karşılamadığını ifade ediyorlar:

60′lardan sonra ortaya çıkan, 80′lerde ‘modernizmin tüm dünyada zayıflaması ile ayrı bir konu olarak ele alınan, modern sanatın artık sonunun geldiğini işaret eden Çağdaş Sanat eylemi, küresellikten yerele geçişe başladı mı?

Çağdaş Sanat, iletişime ve finansa evrilerek modernizme ve avangarda son verdiği gibi, artık kendi kendisini tanımlamaya zemin oluşturabilecek mi?

Çağdaş Sanat’ın artık kendisini tanımlama zamanı geldi. Çağdaş Sanat artık bize yeni yeni hakikatler, kehanetler söylemeli ve kendi varoluşunu ifade edecek bambaşka bir başlangıçla kendi kendisini tanımlayarak yeniden varolmalı. Aksi halde, çağdaş sanat üzerine tartışmaları yalnızca hegemonik bir teslimiyet ortamı gibi görmek kaçınılmaz bir hâl alacak ve çağdaş sanat; çağdaş bir eleştirelliğin ve siyasallığın arayışına dönüşemeyecek.

Çağdaş Sanat üzerine hazırlanan dosyada, son zamanlarda “Çağdaş Sanatın Felsefi Söylemi kitabıyla tartışmaları canlandıran ve aslında yeni bir arayışın da fitillerini ateşleyen Sosyolog Süreyya Su ile konuşan Ayraç editörleri, Çağdaş Sanat’ın ne olduğu konusundaki tartışmaları inceliyor.

İletişim: www.ayracdergisi.com

NİDA: “AYDIN SORUMSUZLUĞU: YA DA RAHİPDEN AKADEMİSYENE BİLGİNİN SERÜVENİ

Nida Dergisi 163. Sayısında; AYDIN SORUMSUZLUĞU: Ya da Rahipten Akademisyene Bilginin Serüveni Konusunu irdeliyor…

Bilgi âlimin her an sorduğu soruların bir yanıtı olarak yeryüzüne yansır. Eğer bilgi kendine yer edinecek bir zemin bulamadıysa burada sorun bilgiden ziyade onu üreten mekanizmanın yabancılaşması ile alâkalıdır. Âlim, Batı’nın entelektüelinden farklı olarak, söylediği söylemi damarlarına nüfuz edecek kadar yaşamaktadır. Onun sahiciliği canıyla ve kanıyla bir hayat tarzını diriltmesinde gizlidir.

‘Aydın’ ortaya çıkmasıyla birlikte dünyanın o güne kadar yaşadığı karanlığa karşı elinde kılıç yerine modernizmi egemen kılan kitapları ile tüm fabrikaları, şehir sokaklarını, beton binaları, ilkel Afrika’yı, Ortaçağın Orta-doğusunu, muhtaç Asya’yı diriltmeyi hedefler. Ona göre tüm dünya modern hayatın içinde kendine rağmen kendisini bulacaktır. Bu despotik bilim üretim tarzı hayata yön vermeyi kendi tekeline alma iddiasındaydı. Matematiğin hayatı dizayn ettiği bu ‘ilmi’ tarz yeni bir âlim tipi üretti. Burada adı geçen aydının bizdeki âlime tekabül etmediği/etmeyeceği muhakkak. O halde bizde ya da kadim toplumlarda bilmek nedir, bilen kimdir?

Kur’ân’ın insanı düşünmeye, akıl yürütmeye, evrene bakmaya ve nihayetinde bilgi sahibi olmaya davet etmesi İslâm’ın -en azından tarihsel bilgimizin Hz. Muhammed döneminden itibaren işlevsel olması- son Peygamberinden itibaren oluşturduğu toplumda bilgili mü’minleri hedeflediğini iddia edebiliriz. Âlim; bilen ve bildiği ile amel edendir. İlim, Allah’ın verdiği akıl ile Âlim’in eşya ile kurduğu ilişkide ulaştığı sonuçlardır. Doğal olarak ilim-âlim-eşya arasındaki organik ilişki bize göre Allah’ın bir hikmetidir. Bu ilişki hikmet gereği barışçıl ve uyum içeren bir yönelime sahiptir. Oysa modern dünya ile gelişen hayat ‘Hayy bin Yakzan’ın usulü yerine ‘Robinson Crouse’nun tüketiciliğini seçmiştir.

Bu tüketim kalıbı eşyayı yok etmekle kalmamakta ve yenidünyada ilmi (bilgiyi), doğal olarak Âlimi de tüketimin bir nesnesi haline getirmekte. Batı’da varolan yazarlığın ölümü onun otoritesini yani bilgi temelli dünyanın yok oluşunu simgelemekte. Eşya doğal olarak hırs, tüketim merkezli bu yenidünyada İslâm’ın ufkuna sahip bir âlimi konuşmak, yeniden ilme dönmek büyük bedel istemektedir.

Nida Dergisi’nin sayfaları arasında heyecan ve ilgi uyandıran yazılar ve yazarlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Birey Olmak ve Birey Kalabilmek

Nurettin ÖZCAN

Taklit ya da Hakikate Giydirilen Deli Gömlekleri

Halil BALÇIK

Miras Mevcut Ya Vâris

Altan Murat ÜNAL

Muhafazakârlık

M. Kürşad ATALAR

Cübbelerin Diktatörlüğü ‘Aracı’ların İhaneti

Nusret ALTUNDAĞ

Aydın Aydınlanmış mıdır ya da Işığı Tutan Kimdir

Arif ARCAN

Ramazan Yazçiçek İle

Dînin Kültürleşmesi ya da Kültürün Dînleşmesi Üzerine…

Röportaj: Fatih Bütün

Doğru Bir Dîn Anlayışı İçin Zihniyetin ve Ortamın Değişmesi Gerekir

İbrahim SARMIŞ

Yaratan Rabbinin Adıyla Oku

Ömer KARATAŞ

İlim

Hüseyin KARATAY

Sâlih Amel

Ferda KÜRÜN

Şehir Bir Hayat Tarzıdır

Yılmaz ALTUNÖZ

Kıtlık Günlerine Özlemle

Mücahid SAĞMAN

Şimdi Benim Bir Silahım Oldu

Nizar Qabbani Çev.: Sümeyye Hamarat

İran Sineması’nda İnsan ve Empati

Ali YALÇIN

Aile ve Cemaatler Bağlamında Proje Çocuk ve Proje Gençlik Kavramları

Rukiye KARAKÖSE

İletişim: www.nidadergisi.com

CENGİZ BOZKURT: SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK SORUMSUZ ŞAHSİYET YAPAR

Erdal Bakkal tiplemesiyle fenomene dönüşen ünlü oyuncu Cengiz Bozkurt, her oyuncunun kırmızıçizgilerinin olması gerektiğini söyledi. 50’sine geldiği halde içindeki çocuğun ölmediğini belirten Bozkurt, “sanatı kutsamanın alemi yok, hepimiz ölüp kemik torbasına döneceğiz” dedi.

 Film Arası Sinema Dergisi, Nisan sayısında Erdal Bakkal tiplemesiyle fenomene dönüşen başarılı oyuncu Cengiz Bozkurt’u ağırladı. Suat Köçer’in sorularını yanıtlayan ünlü oyuncu, çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte o açıklamalardan bazı bölümler:

FELEĞİN ÇEMBERİNDEN GEÇTİM

Kısaca söylemem gerekirse ben Londra’da feleğin çemberinden geçtim. Hayatı orada tanıdım diyebilirim. O zamana kadar baba parası yiyen, üniversiteye giden, altında babasının arabası olan tiyatro, oyunculuk ve siyaset dışında bir şey düşünmeyen biriydim. 25 yaşında yurt dışına gitmemle hayati sorumluluklar aldım. Sabah 8’den akşam 6’ya kadar çalışıyordum. Pazartesiden cumartesiye kadar… Bir tek Pazar boş. Böyle bir şey hayatımda hiç olmamıştı. Sabah kalk işe git, deli gibi orada otur, öğlen arası bile vermeden çalış… Tuhaf bir evrilmeye doğru gitti hayatım. Çocuk sahibi olmakla birlikte ağır sorumluluklar da yüklendi ama bunların hepsi beni olgunlaştırdı, bana çok şey kattı diyebilirim.

SANATA KUTSİYET YÜKLEMEK YANLIŞ

Bizim burada abarttığımız büyüttüğümüz mevzular aslında memlekete dışardan bakıldığında ne kadar tali sorunlar, ne kadar küçük mevzular. Hatırlarsanız Haluk Abi bir zıtlaşma sırasında ‘Babam öldü ama gittim ondan sonra 5 kilo et kestim diyen bir kasap gördünüz mü?’ diye bir açıklama yapmıştı. Baban annen ölürse durursun. İnsansın kardeşim! Bu kadar da kutsiyet yüklemene gerek yok! Oyunu iptal edemem, bilmem ne yapamam.

HEPİMİZ KEMİK TORBASINA DÖNÜŞECEĞİZ

Ankaralıyız memur çocuğuyuz. Ben de oradan gittim yani. İtikat sahibi ailelerden geliyoruz. Hepimizin ölümlü olduğunu, bir gün hepimizin birer kemik torbası haline dönüşeceğinin çok farkındayız yani. Bunu böyle abartmanın, çok kasmanın, yaptığın işe çok farklı farklı anlamlar yüklemenin falan bir anlamı yok. Ben aileden gelen terbiyemle hepimizin etten kemikten birer fani olduğumuzun farkındayım. Bu benim hayatımın belirleyici özelliklerinden bir tanesi. Çoluk çocuk, iyi zaman geçirmek, dürüst bir şekilde, ahlaklı bir hayat sürmek vesaire. Hayatta geriye kalan başka bir şey yok. İstediğin kadar çırpın, sette kendini kas, çok iyi yönetmen olduğunu, tiyatro oyuncusu olduğunu düşün falan, ölünce hoca elinde bir pamukla şeyediyor hepimize. Ağır takılıcam diye kasmanın bir manası yok, kaçış yok..

50 YAŞINDAYIM, İÇİMDEKİ ÇOCUK ÖLMEDİ

50 yaşına geldim ama gençliğimde öldüremediğim bu çocuksu yanım, sıkılıyor. Hani böyle aşırı ciddi şeyler oynamayı, böyle çok büyük dramlarda rol kesmeye filan gelemiyorum.  Bir süre sonra sıkıntı basıyor bana ve rolü bir yere doğru eğriltmeye başlıyorum. Çocuksu, böyle tilki ve insanın zaaflarını öne çıkartan bir tarafa… Ki oyunculukta aslında bu esastır.

HER ROLÜ OYNAMAM

Benim de oynamayacağım karakterler var. Kırmızıçizgilerim var. Her oyuncunun kırmızıçizgilerinin olması gerekiyor. Kırmızıçizgilerim ne mesela? Beni, halklar arasındaki düşmanlığı körükleyen karakterleri hiçbir zaman oynarken göremeyeceksiniz, ya da uluslararasında, milletler arasında kötülükleri körükleyen, milletleri birbirine düşman eden ya da bir ulusu diğerinden yüksek gören karakterleri yücelten bir oyuncu olarak hiçbir zaman karşınıza çıkmayacağım. Aynı zamanda pedofili var, pedofili bir insanı kötüleyen karakteri oynayabilirim.

SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK SORUMSUZLUKTUR

Aile babasıyım, çocuklarım var. Efendim “özgürlük özgürlük” falan ben oralarda değilim. Herkes her şeyi de yapamaz. Bir sürü zaaflı, yaralı karakter var hayatta, psikolojisi bozuk insanlar var. Yaptığınız işler onları tetikleyebilir. Sorumluluk sahibi olmanız gerekiyor. ‘Özgürlükler sınırsızdır, insan her şeyi yapar, her şeyi çeker, her şeyi oynayabilir’ diye bir şey söz konusu olmamalı bence. Böyle bir hayat yok, o sorumsuz bir hayat. Sorumsuz bir şahsiyetten öteye geçemezsiniz böyle bir tavır takınırsanız.

Söyleşinin tamamı Film Arası Dergisi’nin Nisan sayısında.

İletişim: www.filmarasidergisi.com