Köfteciler edebiyata sponsor olsun!..

Edebiyat
Ahmet Turan Alkan kendine has üslubuyla soruları yanıtladı. İşte o keyifli röportaj: Muhafazakâr sanat tartışmaları çerçevesinde ortaya atılan iddialardan bir tanesi de “sanatçı muhafazakâr olabilir, ...
EMOJİLE

Ahmet Turan Alkan kendine has üslubuyla soruları yanıtladı. İşte o keyifli röportaj:

Muhafazakâr sanat tartışmaları çerçevesinde ortaya atılan iddialardan bir tanesi de “sanatçı muhafazakâr olabilir, ancak sanat muhafazakâr olamaz” düşüncesidir. Sizce bir sanatçının özel hayatında bağlı bulunduğu dinî değerler, o sanatçıyı sınırlandırır mı? Böyle bir sınırlandırma mevcutsa, bu durum ortaya konan ürünü sanatsal özellikten mahrum saymak için yeterli bir gerekçe midir?

Sorunun cevabı dinden dine, sanatçıdan sanatçıya değişir. Müslümanlğı kasdediyorsanız, evet; bir müslüman sanatçının yapabileceği ve yapamayacağı şeyler vardır, her alanda olduğu gibi insan, sanatta da “Had”ler arasında bir yerde meşru zemin bulur.

“E, böyle bir ürün sanat açısından zaaf taşır mı?” diyorsanız o sizin meselenizdir; sanat için tam bir hürriyet vasatının bulunması yazımın geldiği hayli modern bir varsayımdır. Ben hadler arasında kalarak bir insanın opus magnumu verebileceğini düşünürüm.

Son dönemlerde edebiyatımızda Mevlana ve Şems merkezli olmak üzere tasavvufu konu alan pek çok eser yazıldı. Bu eserleri edebî açıdan değerlendirdiğinizde başarılı buluyor musunuz?

Bu eserleri okumadım, fikrim yok ama donanımı hayli şüpheli kişilerin, tasavvufun müntehasında sayılması lazım gelen titiz mevzular üzerinde bu kadar rahatlıkla kalem oynatmalarını manidar buluyorum ve manidar kelimesini ayrıca şerhe lüzum görmüyorum.

Asırlardan beri kuvvetli bir şiir geleneğimiz var. Hatta Eski edebiyatımızda nesre yeterince önem verilmediği şeklinde eleştiriler ortaya konuluyor. Böyle güçlü bir geleneğe rağmen bugün şiir okuyucusunun azalmasını, özellikle de şiir kitaplarının romanlara göre çok daha az satmasını nasıl açıklayabiliriz? Sizce modern şiir bir açmazda mıdır?

Soruyu yanlış adama sorduğunuzu hatırlatarak söylüyorum; bu meselede danışılacak ehil kişi ben değilim ama fikrimi söylerim; bu dil kıvamı ile şiir olmaz. Çok yüksek evsafta, istisnai bir şair bu dille bile yüksek şiir ortaya koyabilir ama biz burada vasat şiir ikliminden bahsediyoruz. Sebebi dildir; daha doğrusu dilin atıfta bulunduğu düşünce dünyasının cidarları; zenginlik, fakirlik meselesi kısaca.

Dili çok ağır olmamasına rağmen pek çok ünlü yazarımızın eserleri sadeleştirilerek yayımlanıyor ve edebî lezzetini kaybediyor. Bu konuda nasıl bir çözüm bulunabilir?

Çözüm, bu eserleri asıl halinden okumaktır; bu kadar basit. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da “Asıl metni sadeleştirilmiş edebi ürünleri” okullarda tavsiye etmemesi işi kesinlikle çözer çünkü bu tip kitapların asıl tüketici kitlesi orta dereceli okullar. Bakanlık tavır koyarsa yayıncı o tavra itaat eder.

 Türk insanının edebiyatla olan ilişkisini nasıl buluyorsunuz? Liselerde verilen edebiyat eğitimi ile paralel düşünüldüğünde gençliğin edebiyata olan ilgisi istenilen ölçüde midir?

Türk insanının edebiyatla ilgisi, genel manada şöyle bir şey olsa gerek: “ben bunu vaktiyle rüyamda görmüştüm veya elest bezminde böyle bir şeyden bahsedilmişti” kabilinden bir dejavu duygusu. İyi edebiyatın ayrıca teoriye ihtiyacı yoktur çünkü, edebiyattan zevk almak için lise eğitimi almak da gerekmez fakat can sıkıcı gerçek şu galiba: “edebiyat iyidir güzeldir ama okumak zorunda mıyız?” Okumak bizi bozuyor işte. Çok yıldırıcı bir şey. Dizi filmlerde böyle bir sıkıntı yok ama. Seyredebiliyoruz yani edebiyat uyarlamalarına karşı değiliz, sadece okuyamıyoruz.

Bu durum bana tam yerine denk düşen bir fıkra hatırlatıyor ama anlatmak olmaz. Edebe mugayir.

Türk Edebiyatı dergisinde kaleme aldığınız “Yunus Emre Modern mi?” başlıklı yazıda, ham sofularla alay eden mısralarından hareketle Yunus Emre’yi hümanist bir şair gibi göstermek isteyenler olduğunu ifade ediyorsunuz.  Yunus Emre’yi sadece evrensel sevgiyle ilişkilendirenlerden,  sosyalizm düşüncesine yakın bulanlara kadar farklı Yunus Emre algıları var. Yunus Emre ile ilgili bilgilerimizin azlığını da göz önünde tuttuğunuzda, bilgi kirliliğinden nasıl kurtulabiliriz?

Çok basit, Yunus Emre’yi hakikaten okuyarak bu adamın nasıl bir insan olduğuna doğrudan siz karar verebilirsiniz. Bizde çoğunlukla edebiyat eleştirmenlerinin beylik lafları tekrar ediliyor, Mevlana Hümanisttir filan diye. Okudun mu, hayır? O zaman iki şeyi yapmanız lazım. Bir Mevlanayı okuyacaksınız doğrudan; iki, hazreti neye teşbih ediyorsanız onu da bileceksiniz; mesela Hümanizm mesela insan sevgisi filan gibi.

Bu arada belirteyim, bizim okuma-yazma  ve anlama iklimimizde insan sevgisini bildiğin insan sevgisi zannedenler hayli çoktur…

Çok köklü edebiyat dergilerimiz dahi bugün ekonomik zorluklar yaşıyor. Edebî hayatın canlılığının devam etmesinde mühim rol oynayan bu dergilerin ayakta kalabilmeleri için neler yapılmalıdır?

Edebiyat dergileri maliyeti düşürmeliler bence; mesela sadece internet üzerinden yayın yapabilirler; müşterisi okur. Bence mesele ekonomi değil, edebiyata talep. Bu arada dergici gençlerin güzel niyetlerle işe başlarken maliyeti yüksek tuttuklarını da belirtelim. Yüksek maliyetler, sonra ardından reklam sponsor arayışları ve gıda ürünleri reklamlarına rıza gösteriş… Bir saniye, etliekmekçilerin, köftecilerin edebiyata sponsor olması belki de aradığımız çıkış kapısıdır, niçin küçümsüyorum ki ben?..

Başta edebiyatçılar olmak üzere Türk sanatçılarının dünyadaki sanatsal gelişmeleri yeterince takip edip, doğru okuyabildiğini düşünüyor musunuz?

Kendimden hareketle cevap veriyorum: Hayır!

Edebî eserlerden dizilere yapılan uyarlamaları nasıl buluyorsunuz?

Uyarlayıcı gençlere hayranlık duyuyorum; kolay iş değildir ve yaptıkları iş edebiyatın kaale alınmayan ama iyi kazandıran bir başka türüdür.