Ağustos ayı dergilerine bir göz atın!

Edebiyat
Özgün İrade’nin 100. sayısı çıktı! Aylık ilmi fikri edebi dergisi Özgün İrade ağustos ayında 100. sayısıyla okurlarıyla buluşuyor. Arakan’da Müslümanlara yapılan zulmü kapağına taşıyan der...
EMOJİLE

Özgün İrade’nin 100. sayısı çıktı!

Aylık ilmi fikri edebi dergisi Özgün İrade ağustos ayında 100. sayısıyla okurlarıyla buluşuyor.

Arakan’da Müslümanlara yapılan zulmü kapağına taşıyan dergi Arakan ile ilgili iki önemli habere yer veriyor. Mehmet Kızılay’ın ‘Sözün ve insanlığın bittiği yer: Arakan’ yazısı ve Mert Mut’un Türkiye’de yaşayan ve aslen bir Arakanlı olan Dr. Muhammed Eyüp Han’la yapılmış bir söyleşi yer alıyor. ‘Arakan da neresi? Böyle bir yer de mi vardı?’ başlıklı haberde orada yaşananlar gözler önüne seriliyor.

Ramazan Kayan bu ayki başyazısında Kadir Gecesi’nin de bu ayda bulunması nedeniyle ‘Işıkların ışığı Kur’an’ yazısını kaleme almış. Ayrıca derginin bu ayki sayısında Suriye de unutulmamış. Engin Dinç, ‘Suriye’de Esed sonrası senaryolar’ başlıklı haberde Suriye’deki bugünkü durum ortaya konarak, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğine dair öngörüler yer alıyor.

Bakiye Marangoz’un ‘Kur’an-ı bu ayda iniyor gibi aşkla okumak’, Metin Kaya’nın ‘Nefse format atmak’, Adil Akkoyunlu’nun ‘Neden Kur’an ayı?’, Mehmet Akyüz’ün ‘Çocuk ve oruç’ başlıklı yazıları bu ayki Özgün İrade dergisinde okuyabileceğiniz konulardan sadece birkaçı. Bu haberleri ve daha fazlasını Özgün İrade dergisinin 100. sayısında okuyabilirsiniz.

İnsan & Toplum dergisinin 3. sayısı çıktı!

İlk sayısı Haziran 2011’de çıkan İnsan ve Toplum dergisinin üçüncü sayısı yayımlandı. İnsana ve topluma dair problemleri birbiriyle ilişkili bir biçimde, disipliner sınırlara hapsolmadan ele alan İnsan ve Toplum, üçüncü sayısında da sosyal, beşerî ve dinî bilimler alanında yapılan önemli çalışmalara yer veriyor.

Özgün ve eleştirel çalışmaları yayınlamayı kendisine ilke edinen derginin bu sayısında, Metin Demir’in, cuma hutbelerini Althusser’in “ideoloji” kavramı üzerinden ele aldığı, “Çevreye Minberden Bakmak: Cuma Hutbelerinde Çevre Sorununun Sunumu” başlıklı makalesi yer alıyor. Demir, makalesinde 2001-2011 tarihleri arasında İstanbul Müftülüğü tarafından yayımlanan hutbelerin söylemini analiz ederek cuma hutbelerinin ideolojik devlet aygıtlarından biri olarak kabul edilebileceğini öne sürüyor. Halil İbrahim Erol ise “Şanizade Mehmet Ataullah: Bir Osmanlı Tarih Tasavvur ve Yazımı Örneği” isimli makalesinde, XIX. yüzyıl başlarında vakanüvislik yapmış Şanizade Mehmet Ataullah Efendi’nin Tarih-i Şanizade isimli eserini inceliyor. Süleyman Güder ve Muhammed Hüseyin Mercan’ın beraber hazırladıkları “2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası” isimli çalışmada, Türkiye’nin Orta Doğu politikasında paradigmatik bir değişimin olup olmadığı sorgulanıyor

Latif Karagöz ise “Teori ya da Realite: Hâkim Terapi Kuram ve Uygulamaları Karşısında Konumlanış ve Arayışlar” başlıklı makalede, psikoterapistlerin Türkiye’de psikoloji biliminin ve terapi hizmetlerinin mevcut durumunu nasıl değerlendirdiklerini, terapi uygulamalarındaki kuramsal ve yöntemsel tercihlerinin neler olduğunu, hâkim kuram ve yöntemler karşısında alternatif arayışlarının olup olmadığına dair bir araştırmayı İnsan ve Toplum okuyucularına sunuyor. Ahmet Köroğlu, “Türkiye’de 1990’lı Yıllarda Ortaya Çıkan Siyasi Liberalizm Pratikleri” isimli makalesinde, 90’lı yıllarda Türkiye’de ilk defa ve etkin bir manada ortaya çıkan siyasal liberalizm pratiğini inceliyor. Murat Şimşek ise “İslâm Hukuku ve Pozitif Hukuk Açısından Çocukta Ceza Ehliyeti: İhtilaf Çözümleme Yöntemi Olarak Mübâdele” başlıklı makalesinde çocuğun ceza ehliyetine ehil olup olmadığı, hangi yaştan itibaren cezai sorumlulukla muhatap olacağı, bu sorumluluğun hangi tür müeyyideleri getireceği gibi sorulara cevap arıyor.

“20. Yüzyılda Türkiye’de İran’a Dair Yayınlanan Kitaplar”ı konu alan Serhan Afacan ve “Avangard Sanat Siyasetsiz Düşünülebilir mi?” sorgulamasıyla Mehmet Fatih Uslu, İnsan ve Toplum’un bu sayısına değerlendirme makaleleriyle katkıda bulunuyorlar.

Özgün makaleler ve değerlendirme yazılarının yanı sıra akademik paylaşım ve gelişimin ilk şartı olan eleştiri kültürünü yerleştirmek amacıyla İnsan ve Toplum’un sayfalarında çok sayıda kitap değerlendirmesine de yer veriliyor. Özellikle Türkiye’de telif edilen eserlere ilişkin değerlendirmelerle birbirini dik¬kate alarak gelişen bir akademik muhitin meydana gelmesi hedefleniyor.

İnsan ve Toplum dergisi www.insanvetoplum.org adresinden takip edebilir ve istediğiniz  makaleleri derginin web sayfasından indirilebilirsiniz. Ayrıca gelecek sayı için bir not, İnsan ve Toplum dergisinin dördüncü sayısının dosya konusu ise sekülarizm. Aralık ayında yayımlanacak dördüncü sayı için son yazı teslim tarihi 31 Ağustos 2012’dir.

Ramazan İslam Medeniyeti’ni nasıl şekillendirdi?

Moral Dünyası dergisi ağustos ayı sayısında ‘Ramazan Medeniyeti’ konusunu kapağına taşıyor ve dergi, İslam Medeniyeti’nin şekillenmesinde Ramazan ayının nasıl bir etkisi olduğunu sorguluyor.  Konunun uzmanları ile Ramazan ayının toplum ve fert yaşantısı üzerindeki etkileri masaya yatırılıyor. Bu bağlamda Psikiyatrist Prof. Dr. Mustafa Merter ile Ramazan ibadetlerinin toplum ve fert psikolojisi üzerindeki etkileri, Medeniyetler İttifakı Başkanı Prof. Dr. Recep Şentürk ile İslam Medeniyeti’nin şekillenmesinde Ramazan ayının etkisi, Sosyolog Yrd. Doç. Dr. Esma Sayın ile Ramazan’ın sosyal hayata yansımaları, tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu ile Ramazan ayı yaşantısının tarihsel yansıması ve Yazar Ömer Baldık’la Ramazan’ın hikmetleri ele alınıyor.

Ramazan iklimini okuyucularına tam anlamıyla yaşatma amacıyla hazırlanan bu sayıda Ahmet Şahin Hoca’nın Kadir Gecesi ile ilgili yazısını, Yazar Nurdan Damla ile ‘Ramazan Günlüğüm’ isimli eseri üzerine yapılmış söyleşiyi, Dr. Muammer Yıldız ile Ramazan’da sağlıklı beslenme üzerine yapılmış röportajı okuyabilirsiniz.

Tüm bunlar ve daha fazlasını Moral Dünyası dergisinde okuyabilirsiniz…

Yedikıta Osmanlı’da Ramazan kitapçığı hediye ediyor

Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi bu ay, 1875’te inşasına başlanan ve Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle yarım kalan Aziziye Camii’ni kapağa taşıyor… Bugün park ve binaların bulunduğu cami arazisinde yatan tarihin hazin hikayesi ilk defa yayınlanan vesikalar ışığında ortaya çıkarılıyor…

Deride, “Osmanlı Devleti Nasıl Yıkıldı?” sorusunun cevabı aranıyor. Osmanlı Devleti’ni kuran ve yaşatan unsurlar, devlet idaresinde emniyet ve huzur içinde yaşayan toplulukların niçin sömürgeci devletlerin pençesine düştükleri ele alınıyor…

Dergide, Prof. Dr. Mehmet Serez’in mekân etütleri neticesinde ortaya çıkardığı bir gerçek dikkat çekiyor: Çanakkale Deniz Savaşları’nda İngiliz Savaş Kruvazörlerini vuran Orhaniye Tabyası’nın inşa kitabesi çalındı…

Ülkedeki karışıklık ve zulümden kaçarak Osmanlı’ya sığınan Macarlar ve Osmanlı’da Darulkurralar ve hafızlık eğitimi makaleleri de dikkat çekiyor… 

Derginin bu sayısında Osmanlı’da Ramazan kitapçığı hediye ediliyor.

Namazın Varsa Her Şeyin Var, Namazın Yoksa Neyin Var?

Genç Dergisi, Ramazan ayında yayınlanan sayısında namaz konusunu kapağına taşıyor. “Biz dünyaya Namaz Kılmaya Geldik” başlıklı haber ile aslında namazı hayatımızın merkezine yerleştirmemiz gerektiğini vurguluyor. Yine bu sayıda Star gazetesi yazarı Mustafa Akyol ile yapılmış bir söyleşi yer alıyor.

Genç Dergisi okuyucularına şöyle sesleniyor;

İlk çıktığımız günden bu yana sesimizin eriştiği gençlere “senden murat nedir” diye sorduk. Her satırımızda ve her nazarımızda, muradını bulmuş, kendinden bekleneni yerine getirmek için yola koyulmuş, gözleri çakmak çakmak yanan dertli gençlerin rüyasını gördük. Uyanık görülen bir rüyaydı bizimkisi… Her katettiğimiz menzil, bize rüyamızın sağlamasını yapma imkânı verdi. Hamdolsun, rüyamızın da, rüyamıza giden yolun da hep bereketini gördük. “Dertli gençler” diye yürüdükçe dertli gençlerle buluştuk; derdimizin, sadece onları değil, bizi, hepimizi sımsıkı saran o ikliminde kardeşliği tattık. Kısacası, Mevlana’nın, elinde kandil, adam arayan dertlisi gibi ortada kalmadık.

71 sayıdır kalbi bizimle atan GENÇ kardeşlerimiz bunun şahididir. Zamanla dertli gençlere ilişkin derdimiz de kemale doğru seyretti. Doğrusu ne kadar değişim de olsa bizim o konudaki arayışımız bellidir; biz dertli gençler aramaya hep devam ederiz, ediyoruz da nitekim. Ama şu aralar esas arayışınız nedir diye soracak olursanız şunu söyleriz: Biz önce ‘namaz kılan gençler’ diyoruz artık. Evet, biz musalli gençler arıyoruz, çünkü namaz dert de dâhil her güzel hasleti bir şekilde doğurabilecek münbit bir ibadettir. Kapak konumuz, yıllar içerisinde tekâmül etmiş dert çağrımızın farklı bir ifadesidir. Biz dünyaya namaz kılmaya geldiysek, namazı öncelememiz gerekiyor. GENÇ, beraber yürüdüklerine ve ileride beraber yürüyeceklere namazın temelinde olduğu bir varoluş çağrısını hep yaptı zaten. Artık bu çağrımızı açık ve net bir şekilde “önce namaz” şeklinde ifade ediyoruz. Namaz varsa dert de vardır. Şunun için: Namazımız varsa her şeyimiz vardır, namazımız yoksa neyimiz vardır?

***

Ramazan ne güzel bir bereket ve rahmet ayı, değil mi? Sıcağın tavan yaptığı zamanlar ama O’nun için aç ve susuz kalmak çok güzel ve farklı bir yardım ile taçlanıyor. Bunu da bilen, tadan ve yaşayan anlıyor ancak. Bayram da öyle olacak, çünkü bayram, ancak Ramazan’ın tadına varanların anlayabileceği bir keyfiyetle gelecek. Hem Ramazan’ınızı hem bayramınızı tebrik ediyor ve şu şükür hissinin hiç elimizi ve gönlümüzü bırakmamasını niyaz ediyoruz: Rabbimiz bizi bu müstesna zamanların tadını hissedebilecek, böyle müşterek sevinçleri ruhumuzda yaşayabilecek bir ortama sahip kıldı.

***

Geçtiğimiz ay Gana’ya giden GENÇ Gönüllülerin ilk grubu döndü, hemen ardından ikinci grup düştü yola. İlk grupla ilgili çok güzel haberler ve hidayet öyküleri geldi, ama biz istiyoruz ki bunları arkadaşlarımız kendi ifadeleri ile kendileri paylaşsınlar. O yüzden biraz sabır…

***

Abone kampanyamız biteli çok oldu ama abonelerimiz gelmeye devam ediyor. Geçen sene “Hakk’a Adanmış Gençlik” kitabımız ile yakaladığımız güzel çıtayı bu sene de muhafaza ettik, hamdolsun. Önümüzdeki sene için kampanya hazırlıklarına şimdiden başladık, yine bir kitap hediyemiz olacak. Eylül sayımızda bu kitabımızla ilgili bilgilerimizi paylaşmayı ümit ediyoruz.

Yeni sayıda buluşmak ümidiyle hepinizi Allah’a emanet ediyor, bayramımızın hayırlara vesile olmasını niyaz ediyoruz.    

 ‘Çağdaş Müslüman Düşünce’ Umran’ın Ağustos Sayısında

Temmuz ayında yayımladığı ‘İslâmcılığın Seyri’ başlıklı dosyası ile basında süren İslâmcılık tartışmalarını ‘başlatan’ Umran dergisi yeni çıkan 216.  sayısında İslâmcılıkla yakından ilgili olan Çağdaş Müslüman Düşüncenin bazı eğilim ve yönelimlerini gündeme taşıyor.

Çağdaş Müslüman Düşüncenin mahiyetini belirleyen temel unsurlardan biri, Müslüman kavimlerin Batı ile karşılaşması ve onunla yüzleşme arzusudur. Bu dönemin tipik özelliği ‘yenilmişlik duygusu’nun beslediği tepkiselliktir. Çünkü Müslümanlar, bu dönemde siyasi güçlerini neredeyse bütünüyle yitirmişlerdir. Bu ise, doğal olarak, yenilginin nedeni üzerinde yoğunlaşma ihtiyacını doğurmuştur. Bu yoğunlaşma hali kimi zaman savunmacı bir karakterde olmuş kimi zaman özgüvenli bir karşı çıkışa işaret etmiştir. Dönemsel etkilenmeler/etkileşimler dikkate alındığında bugün Çağdaş Müslüman Düşünce hem bir imkana hem de zaafa işaret etmektedir. Bir arayışı içinde barındırmasından dolayı önemli bir imkan olan bu düşünsel seyir düşünce konularında bütünlüklü bir bakışı yetkin bir biçimde teorize edemediğinden dolayı zaaflarından kurtulamamıştır.
Umran’ın  bu sayısında M. Kürşad Atalar genel olarak meselenin bu boyutuna eğiliyor. Talal Asad Muhammed Esed’i, Miraç Can Uğur ise Fazlur Rahman’ı ele alıyor. Abbas Pirimoğlu  ise meseleyi  genel  bir perspektiften Müslümanların düşünce sorunları üzerinden  ele alarak işliyor.
Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri ele alan  yazılar  tartışılan konuların mahiyetini kavramak bakımından önemli. İlhan Akkurt, liberalizm tartışmalarına  ilişkin bir kritik yazısı kaleme aldı. Mesut Karaşahan ise modern zamanların merhametsizliğini, ahlak ve iffetin yok oluşunu Almanya’daki terk edilen bebeklerin konulduğu kutular üzerinden ele alıyor.

Umran’ın  Ağustos ayrıca Şakir Kocabaş’la ilgili olarak Metin Önal Mengüşoğlu’nun kaleme aldığı önemli bir yazıyı Hasan el-Basrî konulu söyleşi izliyor.  Ahmet Sait Akçay Müslüman şair Shabbir Banoobhai hakkındaki değerlendirme yazısı ile yer alıyor Umran’da.

Dergide dosya konusu dışında ilk önemli metinler de yer alıyor. Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol kitabında 1973 yılında yazmış olduğu ve Türkçede yayımlanan hiçbir tercümede yer almayan metni Selim Karlıtekin tarafından çevrildi.  Ölümünün ellinci yılında çeşitli etkinliklerle anılan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kırk yılı aşkın bir zamandır Edebiyat Üzerine Makaleler kitabında dört sayfası  eksik yayımlanan bir metninin tem hali yer alıyor. Asım Öz’ün  metnin serencamını anlattığı sunuşuyla beraber yayımlanan bu metin Tek parti devrindeki yayıncılık faaliyetlerini anlamak bakımından da önemli.

Değirmen Dergisi 32. Sayı, Dosya:Beşir Ayvazoğlu

Değirmen Edebiyat ve Düşünce Dergisinin 32. Sayısı çıktı. Medeniyet değerlerinin inşası için yola çıkan Değirmen Dergisi, medeniyetin estetik değerleri üzerine kalıcı araştırmalarıyla tanınan bir estet /kültür adamı Beşir Ayvazoğlu’nu ve seçkin eserlerini odağına aldı. Değerli akademisyenlerin ve yazarların düzeyli yazılarından oluşan dosyada Ayvazoğlu birçok cepheden bir bakışla ele alınıp incelendi.

“Beşir Ayvazoğlu” dosya bölümüne yazılarıyla katkı sunan yazarlar;

Mehmet Tekin- Kahve Yemenden Gelir!..

İbrahim Şahin- Bir Fotoğraftan Roman Çıkaran Yazar: Beşir Ayvazoğlu

Hayrettin Orhanoğlu- Bir Şairin Gözünden Hayatı Okumak: Beşir Ayvaoğlu’nun Monografileri

Mehmet Nuri Yardım- Kaynak Olacak Konuşmalar: Gel Söyleşelim

Yakup Öztürk- Bir Tayyizamanın Hikayesi

Dosya kapsamında Zeynep Çetin’in Beşir Ayvazoğlu ile Yazarlık Serüveni ve Eserleri Üzerine gerçekleştirdiği bir söyleşi yer alıyor.

 

Değirmen yeni sayısı farklı şiir anlayışlarına mensup şairlerin şiirleriyle göz dolduruyor. Bu yeni sayıda Değirmen, Hayrettin Orhanoğlu’nun ‘‘Bakış Risalesi’’ şiiriyle okuru karşılıyor. Dergide şiirleriyle yer alan diğer şairler, ‘

Yaz Haikuları- Şahin Taş,

Hevesin Dalları- Evliya Çelik,

İhtar- Salim Nacar,

Gözlerimi Yakub’a Verdiğimi Züleyha Gördü- Abdurrahman Adıyan,

Mezuniyet Töreni İçin Somut Şiir- Mustafa Celep,

Aşk Türkünün Ucunda Yaşamak- Mehmet Özdemir,

Kitâbe Yetim Hakkı Şuara Suresi- Hüseyin Avnî Cinozoğlu,

Ömrümün Mesihi- Serkan Engin,

Teyel- Şükrü Özmen,

Gazel Anne- Eyyüp Akyüz,

Nûn- Ahmet Gözübüyük,

Ter(a)(z)i- Hüseyin Yılmaz,

Çiçek Mezarlığı- Mustafa Oral,

Tramplen- Turan Gündüz,

Asıl Yüreklerine Dünyanın- Osman Yoluç.

Modern şiirin kurucu isimlerinden ‘‘Ezra Pound’’un şiirlerini Mustafa Burak Sezer çevirdi.

 

Değirmen, hikâyeyi de unutmadı ve etkileyici anlatımlarla yazılan hikâyelere sayfalarında yer verdi. Dergiye hikâyeleriyle bir zenginlik ve çeşitlilik katan yazarlar,

‘‘Kapat Gözlerini’’ hikâyesiyle Selvigül Kandoğmuş Şahin,

Otuz Yıl Sonra- Recep Şükrü Güngör,

Krizantem Severmiş- Fatoş Aktürk Mollamehmetoğlu,

Game Over- Aslan Gülce.

 

Kavrayıcı bir bakışla yazılan makaleler, Değirmen sayfalarında.

Dil Kavgasının İdeolojik Arka Planı- Yusuf Yavuzyılmaz,

Saatlerin Genişliği- İbrahim Biricik,

Zoraki Diplomat Yakup Kadri’nin Talihsizliği- Said Coşar,

Sahabe Tavrı Üzerine- Lütfi Bergen,

Sosyal Yaşam Barış Diline Gebedir-Zekeriya Menak,

Son Dönem Türk Şiirinin Gelişimine Hızlı Bir Bakış- Ertuğrul Aydın,

Şehirlerin İdeolojik Tasavvurları- Rüstem Budak,

Adalet Kaynağı Olarak Feta- Menderes Daşkıran.

 

Mustafa Celep, ‘‘Eleştiri Yordamı’’ yazı dizisinin 3. Bölümünü yazdı.

Özgün denemeleriyle Necati Mert, Değirmen sayfalarında: ‘‘Ramazanın Dedikleri’’.

Hale Gezici, ‘‘Ufuk Öncülerine Öğütler’’ başlığıyla Feta değerlerini yazdı.

‘‘Torino Atı ve Nietzsche’’ adlı sinema yazısıyla Enver Gülşen, katkı sunan bir diğer yazar.

 

Fundamenta Edebiyat Kültür Sanat Dergisi “Ağustos – Eylül Sayısı” çıktı.

Fundamenta kendisine kulak verenlerin ilgisiyle yürüyüşüne devam ediyor. Sesimizi ikinci kez sizlere duyurabilmenin sevincini yaşarken bu ay bizi kelimeleriyle kimler nerelere götürüyor hemen bir göz atalım; Ahmed Musab, ‘Korkmamalısın’ diye başlıyor şiir geçidine ve Ayşe Büşra Erkeç bizi ‘Limon Ormanları’nın içinde gezdirip bir ‘Kilise’ye çıkarıyor yolu. Nurbanu ‘Bilinçliydik Öldürülürken’ diyerek ‘Orta kısımlara doğru’ yön veriyor. Bunun üzerine Bünyamin bir ‘Körelti’nin içinde ‘bilemezsiniz ne zaman uyanacağımı’ diye uyararak,  Süleyman Sadık nâmı diğer Kaptan, tutup bir dağ gösteriyor sonra alıp denize indiriyor bizi; sonunda , ‘yelkenlerimi rüzgara bıraktım’ diyerek kapatıyor şiirin kapısını.

Hikayenin kapısı aralanır aralanmaz Zakire’nin içine ‘Garip Bir His’ doğuyor, Betül bir ‘Antiparantez’ açıyor ve Halit’in yolu ansızın ‘Cenevre’ye düşüyor. Bu sayıda misafirimiz olan Umut Can ise, çizgileriyle bir kuyuya işaret ederek  Yakub’un elindeki gömleği yeniden ıslatıyor.

Fundamenta, inceleme dosyasında bu ay Cenk Koray’la Orson Welles’i buluşturuyor. Derken sayfalar çevriliyor ve Gamze’nin ‘Sur Kenti’ne doğru bir  kuşbakışı yaptığını görüyoruz. Müzik sesleri ile başımızı çevirdiğimizde ise Ayşe Hümeyra’nın Leonard Cohen’i dinlemekte olduğunu ve Betül’in bir şövalyenin peşine takıldığını farkediyoruz.

Tüm bunlar olup biterken rüzgarın bir şair penceresine uğrayıp perdelerini havalandırdığını görmezlikten gelmek mümkün mü. Şükrü Erbaş, Antalya’dan selam ediyor bizlere ve ricamızı geri çevirmeyip sorularımıza yanıt veriyor.

Fundamenta Edebiyat Kültür Sanat Dergisi’nin 2. Sayısını www.fundamentadergi.com adresinden PDF olarak indirebilirsiniz.

Siyer-i Nebi Dergisi 17. Sayısı ile karşınızda!

Siyer-i Nebi Dergisi yeni sayısında Peygamber Efendimizin İslam’a Açık Davetinin ilk adımını: yakın akrabaların Hakk’a davetini, ‘Önce En yakın Akrabalarını uyar’ ayeti çerçevesinde ele alıyor.
Bu zorlu süreçte Hz. Peygamber (sas) ve yanındakileri neler bekliyordu? Rasûlullah’a akrabalarının tepkisi neler oldu? O’nun yanında kimler yer aldı? Hz. Peygamber’in (sas) yaşadıkları, bizlere davet üslubumuz konusunda neler öğretmekte? Akrabalarımızla ilişkilerimiz nasıl olmal?

Siyer-i Nebi dergisi tüm bu sorulara Temmuz-Ağustos’ 12 sayısında cevap arıyor.

“Siyer-i Nebi Dersleri” ile Mutlu BİNİCİ, Hz. Peygamber’in (sas) yaşadıklarını ve akrabalarıyla olan diyaloğunu kendine has üslubuyla âdeta bizlere yaşatıyor. Prof. Dr. Mehmet Yaşar KANDEMİR Hocamız İslamî davette tatlı dil, güler yüzün önemine dikkat çekerken; Hatice TURAN, Hz. Peygamber (sas)’in yumuşak ve merhametli üslubuna rağmen karşısındakilerden gördüğü sert tepkiyi anlatıyor.

Ramazan’ı idrak ettiğimiz bu rahmet dolu günlerde Prof. Dr. İsmail L. ÇAKAN Hocamızın, M. Nihat MALKOÇ ve Muhammed Fesih KAYA’nın Ramazan’a dair birbirinden etkileyici yazılarının yanısıra Nureddin YILDIZ Hocamızın bu güzel yaz günlerini değerlendirme konusunda öğütlerini derginin bu sayısında bulacaksınız.

Abdullah YILDIZ, Ali ERDOĞDU, Adem SARAÇ, Erol DEMİRYÜREK, Halid AKILLI, Osman SÜNGÜ, Umut AĞBAYRAM gibi birbirinden değerli hocalar; Afra GÖRÜCÜOĞLU, İrem ÇIKRIKÇIOĞLU, Sümeyye OLGAÇ ve Reyhan KIVLIĞ gibi genç yazarların yer aldığı bu sayıda İbrahim ŞAŞMA Beyefendi’nin “Siyer-i Nebi Dergisi 2012 Kutlu Doğum Kompozisyon Yarışması”nda ikincilik kazanan yazısı da yer almakta…

Ayraç, bu ayki sayısında ‘Popüler kültür’ü işledi

Ayraç 34. sayısında Jean Baudrillard’dan Cemil Meriç’e, Terry Eagleton’dan Frankfurt Okulu eleştirmenlerine analizler sunuyor.

34. sayısında popüler kültürü işleyen aylık kitap tahlili ve eleştiri dergisi Ayraç, okuyucularına şöyle sesleniyor;

Aylık kitap dergisi Ayraç, 34. sayısıyla (Ağustos 2012) karşınızda. “Popüler Kültür’ün Neresinde Duruyoruz?” dosya başlığıyla yayınlanan dergi, popüler kültürün ne olduğunu tartışmaya açıyor ve Jean Baudrillard’dan Cemil Meriç’e, Terry Eagleton’dan Frankfurt Okulu eleştirmenlerine analizler sunuyor. Medya, TV gibi popüler kültür araçlarını da inceliyor. Üç yıldır yayınlanan kitap tahlili ve eleştiri dergisi Ayraç, binlerce kitabı okurlarıyla buluşturmanın sevincini yaşıyor her ay. Dergide kitap eleştirileri, tahlilleri, karşılaştırmalı analizler, incelemeler ve röportajlar yer alıyor. Ayrıca Kapanmış Dergiler Kıraathanesi bölümünde her ay kapanmış bir derginin genel yayın yönetmeniyle konuşuluyor, Çocuk Kitaplığı bölümüyle çocuk yayıncılığı, Kültür Sanat bölümüyle sanat ve edebiyat camiasından haberler sunuluyor

Popüler Kültür bizi gerçekten de farklılaşıyor mu? İmajlar ve imgeler çağında yaşıyoruz. Her gün yeni reklam alanları yaratarak bilinçaltımıza nasıl farklı metotlarla imgeler ekleyebiliriz sorusuna cevap arayarak yaşamaktan dolayı kendimize duyarsızlaşıyoruz. Daha fazla kuşkulanmalı oysa, her gün görmeye alıştığı ve zararsız olduğuna inandığı şeylerden kuşkulanma zahmetini göze alamayacak kadar da tüketmemeli, tükettikçe tüketilen şeylerden arınmalı. Kendimize çizdiğimiz ve sınırlarını belirlediğimiz dünyanın tüketilmesini engellemeli ama nasıl?

Ayraç yazarları olarak sizlere popülerleştikçe tüketilen, tüketildikçe popülerleşen şeyler üzerine okumalar yaptık ve yazılarımızı bu ay “popüler kültür” üzerine kurguladık. Neler tüketilmiyor ki hayatta, kitaplardan filmlere, görsel malzeme sunan nesnelerden televizyon muhabirlerinin gerçeği yansıtabilmek uğruna müthiş cansiperane çabalarına kadar hemen her şey tüketiliyor çağımızda. Popüler kültür deyimi de buradan çıktı, gündelik yaşamın yeniden ideoloji üretebilme arayışıyla doğdu ve yöneten sınıfların kültürel değerleri ve gelenekleri, egemen ideolojileri doğrultusunda yeni formüller oluşturma gayretiyle ilerledi. Bu yüzden de yaşamın içinden beslendi, eğlence ve mizaha yeniden bir alan oluşturarak emeğin gündelik olarak yeniden üretilmesine imkân sağladı. Her ne kadar bizler iletişim araçlarıyla yansıtılan gerçeklerin her zaman gerçeği yansıtmayabileceğini okuduğumuz kitaplardan öğrensek de, bir yanımız her zaman tüketilen ve tüketildikçe popülerleşen şeyleri önemsedi. Ya da popüler olana karşı müthiş duyarsızlaşarak popüler olanın gücüne itaat etti! Tıpkı artık yaşamımızın önemli bir parçası haline gelen, olmazsa olmazı olan televizyonun hemen her şeye nüfuz ediciliğine ses çıkaramayışımız gibi…

TV’nin gücüne ses çıkaramıyoruz, sadece TV’ye dair nasıl davranmamız gerektiği hakkında kendimize yöntem belirliyoruz. TV’nin parlaklığı, göz kamaştırıcılığı ve gücünün büyüklüğü bazen bizim ona karşı görmezden gelerek yenik düşmemize sebep oluyor. Yenik düştükçe karşı koyabilme tarafımız da köreliyor. Popüler Kültür, bizi farklılaşmayı vaat etmesiyle kandırıyor. Aslında uzay istasyonunda çocukla kızın Levis giyinme ayrıcalığı filan yok, aynı şekilde Fanta içen gençler plajda farklılık filan yaratmıyorlar, aynı dünyada yaşadığımız halde farklı dünyalar sunarak bizleri kandırıyorlar. Peki, gerçekte plajda Fanta içmeyenlerin daha ayrıcalıklı olmadığını bildiğimiz halde, neden esir düşüyoruz popüler kültüre? Sorular soruları açıyor, sizleri popüler kültür dosyamıza davet ediyoruz. İyi okumalar…

On5yirmi5