Yeni çıkan ve baskısı yapılan kitaplar!..

Kitap
Ekim ve Kasım ayında (2012) yeni çıkan ve baskısı yapılan kitaplar… 40 HADİS 40 DERS AİLE SOHBETLERİ Aile kurumu ciddi bir felaketle karşı karşıya. Batılı aile neredeyse göçmüş durumda. Türkiye&...
EMOJİLE

Ekim ve Kasım ayında (2012) yeni çıkan ve baskısı yapılan kitaplar…

40 HADİS 40 DERS AİLE SOHBETLERİ

Aile kurumu ciddi bir felaketle karşı karşıya. Batılı aile neredeyse göçmüş durumda. Türkiye’de sağlam ve köklü bir geleneğe yaslanan aile kurumu da son yıllarda planlı ve sinsi bir şekilde tahrip ediliyor. Aile kurumumuzu ayakta tutan manevi değerler hızla erozyona uğrarken, batılı yaşam biçiminin beraberinde getirdiği olumsuzluklar aile hayatımızı sarstıkça sarsıyor.

Böyle bir vasatta, aile kurumunu her türlü yıkıcı etkiden, özellikle modern hayatın beraberinde getirdiği seküler tahribattan korumaya, onun kadim İslami temellerini tahkim edip yaşatmaya yönelik çabalar, insanımızın ve insanlığın geleceği açısından önemli ve öncelikli bir görev haline gelmiştir.

Vahyi İlahi’nin ‘Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun! (Tahrim 66/6) şeklindeki zamanlar ve mekanlar üstü uyarısı, özellikle günümüzde her bireyi, aileyi ve toplumu kasıp kavuran küresel yangından ve bunun kaçınılmaz neticesi olan ‘ebedi ateş’ten korunmayı bir hayat- memat meselesi olarak öncelememizi emreden acil uyarı niteliği taşıyor.
Bu konuda yapılamsı gereken de Rasulullah (as) tarafından şöyle aktarılıyor.

Herhangi bir topluluk Allah’ın evlerinden birinde toplanıp Allah’ın kitabını tilavet eder( okur anlar yaşarlar) ve onu tedarüs( birlikte müzakere) ederlerse, muhakkak onların üzerine sekinet iner, kendilerini rahmet kaplar, çevrelerini melekler kuşatır ve Allah, onları kendi katındakilere anar.
Bu büyük müjdeye nail olmak ve bugün ailelerde ve hayatın her alanında kaybettiğimiz huzur ve süküna yeniden kavuşmak için yapılması gereken şey çok nettir:

Evlerimizi vahiy merkezli bir mektebe dönüştürmek!

Bugünün dünyasında sekinet’in bütün kuşatıcılığı ile elde edilmesi ve aile ocağımızın maddi, manevi, psikolojik ve sosyal tüm boyutlarıyla sağlam bir sığınağa, emin bir limana ve sarsılmaz bir kaleye dönüşmesi, meskenlerimizin vahiy merkezli birer eğitim yuvası haline gelmesine bağlıdır.

Bu seri,( aile sohbetleri) işte bu kutlu amaca hizmet sadedinde hazırlandı.

40 HADİS 40 DERS AİLE SOHBETLERİ
Abdullah Yıldız
Pınar Yayınları

KALEMDEN KELAMA

Aile kurumu ciddi bir felaketle karşı karşıya. Batılı aile neredeyse çökmüş durumda. Türkiyede sağlam ve köklü bir geleneğe yaslanan aile kurumu da son yıllarda planlı ve sinsi bir şekilde tahrip ediliyor.

Aile kurumumuzu ayakta tutan manevi değerler hızla erozyona uğrarken, batılı yaşam biçiminin beraberinde getirdiği olumsuzluklar aile hayatımızı sarstıkça sarsıyor. Böyle bir vasatta, aile kurumunu her türlü yıkıcı etkiden, özellikle modern hayatın beraberinde getirdiği seküler tahribattan korumaya, onun kadim İslami temellerini tahkim edip yaşatmaya yönelik çabalar, insanımızın ve insanlığın geleceği açısından önemli ve öncelikli bir görev haline gelmiştir.

Vahyi İlahinin Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun! (Tahrim 66/6) şeklindeki zamanlar ve mekanlar üstü uyarısı, özellikle günümüzde her bireyi, aileyi ve toplumu kasıp kavuran küresel yangından ve bunun kaçınılmaz neticesi olan ebedi ateşten korunmayı bir hayat- memat meselesi olarak öncelememizi emreden acil uyarı niteliği taşıyor.

Bu konuda yapılamsı gereken de Rasulullah (as) tarafından şöyle aktarılıyor Herhangi bir topluluk Allahın evlerinden birinde toplanıp Allahın kitabını tilavet eder( okur anlar yaşarlar) ve onu tedarüs( birlikte müzakere) ederlerse, muhakkak onların üzerine sekinet iner, kendilerini rahmet kaplar, çevrelerini melekler kuşatır ve Allah, onları kendi katındakilere anar.

Bu büyük müjdeye nail olmak ve bugün ailelerde ve hayatın her alanında kaybettiğimiz huzur ve süküna yeniden kavuşmak için yapılması gereken şey çok nettir: Evlerimizi vahiy merkezli bir mektebe dönüştürmek! Bugünün dünyasında sekinetin bütün kuşatıcılığı ile elde edilmesi ve aile ocağımızın maddi, manevi, psikolojik ve sosyal tüm boyutlarıyla sağlam bir sığınağa, emin bir limana ve sarsılmaz bir kaleye dönüşmesi, meskenlerimizin vahiy merkezli birer eğitim yuvası haline gelmesine bağlıdır.

Kalemden Kelama
Selçuk Kütük
Pınar Yayınları

İNSAN – Eşref-i Mahlukat

Yüce Allah, insanı, “en güzel” tanımla masıyla nitelendirdiği bir “oluş” içinde yaratmıştır (93/Tin: 4). İnsanın yaratılışındaki aşama ları bildiren bir dizi ayetin ardın dan, Yüce Allah’ın kendisi hakkında “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir!.. “(23/Müminun: 12-14) buyurmasıysa, bu “en güzel” nitelemesinin anlamını, kapsamını, derinliğini ve değerini daha açık bir biçimde ortaya koyar.

İnsan, “üzerinde halife olmak” üzere (2/Bakara: 30 ) yaratıldığı Yeryüzünde, bir süre için yerle şip, geçinecektir (2/Bakara: 36; 7/A’raf: 24). Bu süre içinde, onlara yol göstericiler gelecek (2/Bakara: 38), içlerinden doğru yolu seçenler için hiçbir korku da söz konusu olma yacaktır (2/Bakara: 38; 20/Taha: 123).

Yüce Allah, insanı indirdiği Yeryüzünü de insanın yaşamasına en elverişli bir biçim de yaratmış, düzeltmiş, döşemiş, donatmış; böylece insanoğluna olan lütuf ve keremini bu nimetlerle arttırmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de bunu bildiren onca çok ayet vardır ki, bu kitabı bütünüyle onların anlamlarına ayırsak bile yetmeyecektir. Bu yüzden, yalnızca birkaç ayetin anlamını vererek yaratılmışların bu “en güzel”ine olan ikramı örneklendirmek yoluna gidecek, bu kadarıyla yetineceğiz:

“O, Yeryüzünü size bir döşek ve göğü de bina kıldı. Gökten su indirip, onunla size rızık olmak üzere ürünler meydana getirdi.” (2/Bakara: 22)

İNSAN – Eşref-i Mahlukat
Zübeyir Yetik
Pınar Yayınları

HZ. MUHAMMED VE ŞARLMAN

Belçikalı büyük tarihçilerden Henri Pirenne, Constantinus’dan Charlemagne zamanına kadar geçen sürede, Avrupa’nın evrilme sürecine yepyeni ve devrimsel bir bakış açısı getirmiştir. Pirenne’in iddiasına göre antikitenin yokoluşu ve ortaçağ batı uygarlığının kaçınılmaz çöküşünün ana saiki Germen istilalarından ziyade İslâm’ın önlenemez yükselişidir.

Yazar, ilk bölümde Germen istilalarından sonra batı uygarlığının içinde bulunduğu durumu sorgulamıştır. Pirenne’e göre her ne kadar Germen kabileleri batıda önemli askeri zaferler kazanmışlarsa da bu başarıları Roma toplumunun kültürel dinamiğinde çok az bir değişime sebep olmuştur. Aksine barbar halklar çok kısa bir zaman zarfında Roma kültürü içerisinde erimiş ve yok olmuşlardır. Gerçekleştirilen evliliklerin de bu duruma büyük bir katkısı olmuş ve Latin dili etki ve önemini muhafaza etmiştir. Hatta Pirenne, Germenlerin İmparatorluğu dönüştürmek gibi bir niyetleri olmadığı görüşünü savunmuştur. Onun iddiasına göre barbarların amacı Roma’nın nimetlerini paylaşmaktan başka bir şey değildir.

Eserin ikinci bölümünde Pirenne, İslâm’ın göz kamaştırıcı bir hızla yükselişe geçtiğini belirtmiş ve bu durumun Avrupa’yı derinden sarsarak her alanda değişime zorladığını ifade etmiştir. Ona göre gerek Bizans’ın ve gerekse de Roma’nın güney merkezli bir tehdit korkuları yoktur. Bu yönde herhangi bir işaret de bulunmamaktadır. Afrika’da yahut bugünkü tabirle Orta Doğu’da İmparatorluğa hasım olabilecek herhangi bir güce rastlanmamaktadır. Bu bölgedeki tek faaliyet Bizans’ın o muhteşem donanması vasıtasıyla Akdeniz’i kontrol altına alarak ticaret ve ulaşım üzerinde denetimi sağlamış olmasıdır. Ancak 634 yılında İranla girişilen savaş neticesinde durum değişmiş ve güç dengeleri sarsılarak yavaş yavaş İslâm otoritesi etkisini hissettirmeye başlamıştır.

Pirenne, işte tam bu noktada o hayati soruyu sorarak bu meseleye çözüm aramıştır. Acaba Araplar niçin tıpkı Germenler gibi asimile olup İmparatorluk nüfusu içinde erimemişlerdir? Aslında ona göre cevap basittir; İslâm iman akidesi üzerine kurulu bir inanç sistemidir ve hızla yayılmaktadır. Müslümanlar Hıristiyanlığı kabul ederek din değiştirmemişlerdir. Aksine kendi dünya görüşlerini, adli, idari ve hukuksal yapılarını ve hatta konuştukları dili fethettikleri bölgelere taşıyarak yeni vatanlarını köklü bir dönüşüme uğratmak istemişlerdir. Tabiki bilim, sanat ve felsefe alanlarında Bizans ve Roma’dan faydalanmışlardır ama bu etki belirli sınırların dışına taşmamıştır.

Kısa bir zaman zarfında Hıristiyanlığın merkezinde yer alan Akdeniz sınırı haline gelmiştir. Afrika, Suriye ve Mısır sırasıyla kaybedilmiş ve bu bölgelerdeki ticaret el değiştirmiştir. 200 yıldan daha kısa bir süre sonra Akdeniz tamamıyla İslâm’ın kontrolü altına girmiş Hıristiyanlık ise kuzey kıyılarıyla yetinmek zorunda kalmıştır.

İstanbul hâlâ büyük bir donanma sahibidir ve Adriyatik ile Sicilya’yı egemenliği altında tutmayı başarmıştır. Ancak geriye kalan tüm bölgeler artık Müslümanların elindedir.

Kısacası tüm bu gelişmelerin ışığında değerlendirildiğinde Pirenne modern batılı tarihçilerin pek çoğunun aksine biraz da oryantalist bir bakış açısıyla İslâm’ın, özellikle ortaçağ boyunca kesinlikle Avrupa dünyasına alternatif bir güç haline dönüştüğünü savunmuştur. Ona göre İslâm’ın batıdan olduğu kadar batının da İslâm’dan öğreneceği çokşey vardır. Günümüz dünyasında ülkemizdeki siyasi erkin ‘Avrupa Birliği’ hayalleriyle yatıp kalktığı bir ortamda Pirenne’in bu görüşleri ne kadar da manidardır.

HZ. MUHAMMED VE ŞARLMAN
Henri Pirenne
Pınar Yayınları
 

BİRAZ YAĞMUR KİMSEYİ İNCİTMEZ

“‘Gerçek hayat, tamamıyla buluşmadan ibarettir’. Buluşmak, karşılaşmak. İnsan ötekiyle karşılaşarak var olur. Ötekinin bakışıyla, ötekinin yüzünü bana çevirmesi, beni dinlemesiyle. İlişkiyle. Sadece ilişkiler vasıtasıyla kendimizi dünyaya ve başkalarına tamamen açarız. Başka bir insana bağlanabilmek için ona açık olmam gerekir. Olmamızı gerektiğini düşündüğümüz kişi olmak arzusundan sıyrılarak, gerçekten olduğumuz kişi olmaya izin vererek. Gerçekte kimim ben? Gerçekte olduğum kişi olmak, yani olduğum gibi görünmekle sahiciliğe adım atarım. İncinmeyi göze alarak.”

Kemal Sayar “Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez”le insanın kendisiyle, ötekiyle, dünyayla kurduğu ilişkilere, varoluşla gerçekleştirdiği buluşmaya dikkat çekiyor. Yaşarken incitici de olsa geriye dönüp baktığımızda bizi olgunlaştırdığını düşündüğümüz her şeyle yani “hayat”la buluşmanın “hayatı askıya almadan” yaşamanın ipuçları Kemal Sayar’ın usta kalemiyle “Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez”de.

BİRAZ YAĞMUR KİMSEYİ İNCİTMEZ
Kemal Sayar
Timaş Yayınları

ARTIK RUHUNU DA BESLE!

Siz onu hep fiziksel şişmanlığa en doğru çözümleri bulan uzman hekim olarak tanıdınız. Sağlıklı beslenme konusundaki önerilerini dinlediniz, uyguladınız. Milyonların sevgilisi Dr. Ender Saraç bu kitabında ise ‘yaralı ruhları’ tedavi ediyor! Stetoskopuyla insanların ‘içini’ dinliyor. Doğumdan yaşlılığa yaşamın her dönemi için ‘manevi gıdalar’ öneriyor. Gereksiz yere acı çeken ve çareyi hep ‘dışarıda’ arayanlara sesleniyor. Ruh doğru beslenirse, birçok hastalığın da kendiliğinden iyileşeceğini müjdeliyor. Evlilik, iş, başarı, huzurlu yaşam gibi konularda bir türlü amaçlarına ulaşamayanlara da şeytanın bacağını kırmanın ipuçlarını veriyor! 

Ona göre ruha en faydalı gıdalar, Allah’ın güzel isimleri! Ender Saraç, Esmaü’l Hüsna’yı günlük yaşamdaki negatiflikleri pozitife çevirmek için nasıl kullanacağımızı anlatıyor. Özel tasarladığı 40 Günlük Tefekkür Diyeti’yle ise ağırlaşan şehir insanını ‘hafifletmeyi’ hedefliyor.

ARTIK RUHUNU DA BESLE!
Ender Saraç
Hayy Kitap

BUHRANLARIMIZ VE SON ESERLERİ

İslâmcı fikir ve devlet adamı Said Halim Paşa’nın çok önemli sekiz eseri bir arada… “Buhranlarımız” genel başlığı altında toplanmış bulunan yedi kitabı: Meşrutiyet, Taklitçiliğimiz, Fikir Buhranımız, Cemiyet Buhranımız, Taassup, İslâm Dünyası Neden Geri Kaldı?, İslâmlaşmak ile son olarak yazdığı ve “İslâm’ın devlet teşkilâtı, başkanı, meclisi, partileri, seçimleri, kanun koyma ve icrâ kuvvetleri ile nasıl olmalıdır?” sorusuna cevap veren İslâm Devletinin Siyasî Yapısı adlı eseri… Ayrıca “Hâtırât”ından elde bulunan bir bölüm ve I. Dünya Harbi’ne neden girdiğimizi açıklayan “Cevaplar”ı…

BUHRANLARIMIZ VE SON ESERLERİ (Yeni Baskı)
SAİD HALİM PAŞA
İz Yayınları

BATI DÜŞÜNCESİNİN OLUŞUMUNDA İSLÂM’IN ROLÜ

İster inşa, isterse yeniden-inşa sürecini yaşıyor olsun, hiç bir medeniyet öteki medeniyetlerin birikimine kayıtsız kalamaz. Hiç bir medeniyetin oluşum süreci kültürel coğrafyadan bağımsız bir boşlukta, çağının şartlarına kayıtsız bir tutum içinde gerçekleşmez. Dünya tarihçileri olsun, medeniyet tarihçileri olsun daima bu olgunun altını çizmişlerdir. Nitekim İslam medeniyeti Akdeniz havzasında çiçeklenirken bu süreci yaşamış, bilim ve felsefe geleneğini kurarken tevarüs ettiği Helenistik birikimden alabildiğine yararlanmıştı. Kısa süren bir öğrencilik dönemi ardından yeryüzünün öğretmenleri olmayı başaran müslümanların, ortaya koydukları muhteşem birikimle yeni oluşumlara gebe Avrupa’yı etkilememesi düşünülemezdi.

Ünlü Mısırlı felsefeci Abdurrahman Bedevi bu kitabında Batı düşüncesinin oluşumunda İslam medeniyetinin rolünü ortaya koyuyor. Yazarın sözünü ettiği etki alanları yalnızca bilim ve felsefeyle sınırlı değil. İslam tasavvuf ve edebiyatının oynadığı rol de inceleme konusu yapılıyor.
Elinizdeki kitap Abdurrahman Bedevi’nin Türkçe’de yayınlanan ilk eseri. Bu eserin sizlere telkin etmek istediği ana fikir Avrupa’nın yeni bir dünyanın temellerini atarken müslümanlara neler borçlu olduğudur. Bu ana fikri işleyen kitaplar okudunuz belki. Ancak Bedevi’nin çok dil bilmenin sağladığı mukayese imkanı ve yazarın her iki kültür dünyasını kuşatan derin bilgisi bu eseri diğerlerinden belirli ölçüde farklı kılıyor.

BATI DÜŞÜNCESİNİN OLUŞUMUNDA İSLÂM’IN ROLÜ (Yeni Baskı)
ABDURRAHMAN BEDEVÎ
Türkçesi: Muharrem Tan
İz Yayınları

Nar Ağacı   

Nazan Bekiroğlu’ndan Trabzon- Tebriz -Tiflis- Batum- İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman. Balkan savaşı yıllarında başlayıp I. Dünya savaşı’na uzanan bir öykü… Trabzon’da ve Tebriz’de doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat, önce delice akan sonra durgunlaşan iki ırmak… Aslında çok ırmak… Tebriz’in en büyük. en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzon’lu inci tanesi Zehra… İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, tehcir, mücadele kader… Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. ‘Nar Ağacı’ bir doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikaye… İncelik işlenmiş karakterleri zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle yılalrca unutulmayacak bir kitap…

Nar Ağacı   
Nazan Bekiroğlu  
Timaş Yayınları  


BALKAN HARBİ’Nİ NİÇİN KAYBETTİK?

"Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?" demiş Mehmed Âkif. Bu mısralarına en önemli delillerden biri, 1912 yılında Osmanlı devleti ile Balkan devletleri arasında yaşanan savaştır. Bu savaş, ülkenin Rumeli’deki topraklarını kaybetmesi ve beraberinde milyonlarca müslümanın Anadolu coğrafyasına göç etmesi sonucunu doğurmuştur. Savaş o kadar seri ve kesin cereyan etmiş ve ordumuzun mağlubiyeti o kadar net ortaya çıkmıştır ki, ülkemize savaş açmış olan Balkan devletleri bile bu duruma şaşırıp kalmışlardır. Alınan bu utanç verici mağlubiyet, “moral bozulmasın” diye konuşulmaktan kaçınılmıştır. Belki mağlubiyetlerimizin sebeplerini konuşsaydık, bugün dünya tarihi çok farklı noktada olabilirdi. Ancak yine de mağlubiyetin sebeplerine yönelik çalışmalar yapanlar da çıkmıştır. Balkan Harbi’nin 100. yılında neşre hazırlanan eser, bu kapsamda yazılmış bir çalışmadır. Osmanlıca baskısında müellifi meçhul olarak gözüken bu eser, Balkan Harbi’nde alınan mağlubiyetin sebeplerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Sadeleştirilmiş metnin yanı sıra, eserin Osmanlıca aslı da hem bir belge olması, hem de Osmanlıca okumak isteyenler veya okumasını geliştirmek isteyenler için kitabın sonuna eklenmiştir.

BALKAN HARBİ’Nİ NİÇİN KAYBETTİK?
TÜCCARZADE İBRAHİM HİLMİ & ALİ İHSAN SABİS
Yayına Hazırlayan: Mecit Yıldız & Hamdi Akyol

OSMANLININ BALKANLARDAN ÇEKİLİŞİ

93 Harbinde Osmanlı ordusunun başkomutanlığını yürüten Süleyman Hüsnü Paşa’yı (1838-1892) kimileri Rus ordusunun Balkanları aşmasına engel olamadığıyla itham ederken, kimileri de kaybedilen toprakları geri almak için bizzat ordusunun başında kahramanca savaştığı için “Şipka Kahramanı” olarak anmıştır. Sultan Abdülaziz’i askerî darbeyle tahtından indiren de odur. İlim Yayma Cemiyeti ve Dârüşşefaka Lisesi’nin kurucularından olan Paşa aynı zamanda, İslamiyet ve Osmanlı öncesindeki Türk Tarihi’ni inceleyen ilk bilimsel araştırma olarak ünlenen Târih-i Âlem’in de müellifidir. Ayrıca Türkçenin özgün dilbilgisini inceleyen bir yapıtı vardır. Asker olmanın ötesinde bir öğretmen, mütercim, edebiyatçı ve tarihçidir. Paşa’nın askerî ve siyasî hayatını, kişiliğini ve yapıtlarını ayrıntılı bir şekilde değerlendiren bu kapsamlı portre, Osmanlı’nın hâlâ büyük ölçüde meçhulümüz olan bu karışık dönemini anlamak isteyenlere Süleyman Paşa’nın hayatı ekseninde ciddi açılımlar sunacak nitelikte.

OSMANLININ BALKANLARDAN ÇEKİLİŞİ (Yeni Baskı)
Süleyman Hüsnü Paşa ve Dönemi
EROL ÖZBİLGEN
İz Yayınları

ZAĞRA MÜFTÜSÜNÜN HATIRALARI

“Bu kitap, Türklerin vatan edebiyâtında en samîmî, yüksek bir şâheserdir…” Bu sözler, meşhur edip ve şâirimiz Yahya Kemal Beyatlı’ya aittir…

Bu kitap “93 Harbi” diye anılan 1877-78 Moskof Harbi’nde Rumeli’deki müslüman kardeşlerimizin başına gelenleri bizzat yaşamış olan Zağra Müftüsü Hüseyin Râci Efendi’nin, hemen o günlerde kaleme aldığı hâtıralarıdır… Bu kitap, yıkılan büyük devletimiz Osmanlı’nın son asrında, düşman hücumlarının vahşet ve dehşetinin bir zaptı; mâsum müslüman halkın çektiği ıstırapların acıklı bir destanıdır… Evet, bu kitap, ecdâdımızdan bizlere bir mektup, bir şikâyet, bir tezallüm, bir vasiyettir.

ZAĞRA MÜFTÜSÜNÜN HATIRALARI
HÜSEYİN RACİ EFENDİ
Yay. Haz. M. Ertuğrul Düzdağ
İz Yayınları

HÜSEYİN VASSAF

Hüseyin Vassâf’ın bıraktığı izleri takip ederken karşılaştığımız ve Vassâf’ın 1910 ile 1925 yılları arasında Sırât-ı Müstakîm, Cerîde-i Sûfiyye ve Mahfil dergilerinde yayınlanmış makaleleri ve şiirlerinin tamamının bir araya getirilmesi ile ortaya çıkan bir çalışmadır. Bu makale ve şiirlerin sayıları, farklı kaynaklarda kırkbeş olarak bildirilmişken daha detaylı bir inceleme sonucunda bunların tamamının ellidört tane olduğunu tesbit ettik.

Zikredilen makalelerin büyük kısmı şeyh efendilerin biyografilerinden oluşmaktadır. Makaleler tarih sıralamasına göre tasnif edildiğine (kitapta bu sıraya riayet edilmiştir) Vassâf’ın ilk makalelerinin farklı konuları içerdiğini görmekteyiz. Bir yıla yakın bir süre içerisinde Sırât-ı Müstakîm’de yayınlanan on makalesi, birbirinden farklı on konuyu içermektedir. Aradan geçen iki yılın sonunda Vassâf’ın makalelerini yayınlamaya başlayan Cerîde i Sûfiyye’deki ilk yazıları Na‘t-ı Şerîfler ve şiirlerden ibarettir. Cerîde i Sûfiyye’de iki sene içerisinde otuzsekiz yazısı yayınlanmıştır. Son olarak Vassâf’ın Mahfil dergisinde de altı tane makalesinin yayınlandığını görüyoruz.

HÜSEYİN VASSAF-Makaleler
Kırkambar Kitaplığı

MESNEVİ

Yenikapı Mevlevihanesinin son Mesnevihanı Tahirü’l-Mevlevi’nin hayatının büyük bölümünü adadığı bu çeviri Sayın Tuğrul İnançer’in belirttiği gibi en önemli Mesnevi çevirisidir. Kullanılan dil çok sade ve genel okuyucunun anlayabileceği şekildedir.  Tahirü’l-Mevlevi Esad Efendi’den sonra Fatih Camisinde geniş bir kesimin takip ettiği Mesnevi dersleri yapmaya başlamıştı. Bu derslerde İsmail Ankaravi’nin tercümesi esas alınmıştır. Elimizdeki çeviri bu derslerin sonunda ortaya çıkan nefis bir eser olmanın yanı sıra İsmail Ankaravi’nin Mesnevi tercümesi rehber alınarak meydana gelmesi açısından önemini daha da arttırmaktadır.

MESNEVİ
MEVLÂNÂ
Hazırlayan : RECEP KİBAR, ABDULKADİR SARIKAMIŞ
Kırkambar Kitaplığı
 

HZ. PEYGAMBER’İN HAYATI

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamber, Hz. Muhammed. İki cihanın serveri, tüm müslümanların kendisine karşı muhabbette yarıştığı son peygamber. O’nun hayatı, yüzyıllar boyunca yüzlerce siyer âlimi tarafından kaleme alınmış, örnek hayatı milyarlarca müslüman tarafından okunmuş, ezberlenmiştir. Bu çalışma, O’nun hayatını hiç alışık olmadığımız bir kaynaktan, Kur’ân-ı Kerîm’den iktibasla anlatıyor.  Peygamberimizin risâletinin öncesinden başlayıp ömrünün sonuna kadar anlatıldığı bu kitap, O’nun hayatını anlamamız ve kendi hayatlarımızı anlamlandırmamız bakımından müstesna bir özellik taşıyor.

HZ. PEYGAMBER’İN HAYATI
KUR’ÂN-I KERÎM’İN IŞIĞINDA SİYER-İ NEBÎ’NİN KRONOLOJİK OKUNUŞU
ŞABAN ÖZKAVUKÇU
İz Yayıncılık

İSLÂM HUKUK TARİHİ

Fıkıh tarihini inceleyen hukukçu ve tarihçiler iki ayrı noktadan hareket etmişlerdir. Bazıları hukuku dinî ve ictimaî bir müessese olarak ele almış, onu canlı bir uzviyete benzeterek doğuş, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık devrelerine ayırmışlardır. Bazıları da fıkhın gelişmesine tesir eden faktörleri göz önüne alarak bu ilmin tarihini ya nesiller yahut da siyasî hakimiyet bakımından devrelere ayırmışlardır. Ülkemizin en önemli fıkıh otoritelerinden Prof. Dr. Hayreddin Karaman İslâm hukuk tarihini başlangıcından modern zamanlara kadar, her iki hareket noktasını da göz önünde tutarak ortaya koymuştur.

İSLÂM HUKUK TARİHİ
HAYREDDİN KARAMAN (Yeni Baskı)
İz Yayıncılık

SİSTEMATİK KELAM 

Prof. Dr. Emrullah Yüksel, kelam ilmi sahasının duayenlerinden biri. Kendisi bu eserinde İslam inanç esaslarını sistematik biçimde ele alıp temellendiriyor. Yöntemi ise Kur’an ve sünneti hareket noktası kabul edip geleneksel ve çağdaş yorumlara açıklık kazandırmak. Bu yönüyle müellif, kelam ilminin tarihi boyunca tartışmalara yol açmış ve halen de tartışılan hassas konuları, ilmî birikim ve hocalık tecrübesinin getirdiği bir vukufla ele alıyor.

SİSTEMATİK KELAM
EMRULLAH YÜKSEL (Yeni Baskı)
İz Yayıncılık

MUKAYESELİ İSLÂM HUKUKU

Yüzyıllar boyunca İslâm dünyasının hukukî hayatına istikamet vermiş olan İslâm hukuku, kütüphaneler dolusu esere mevzu teşkil ederek derinlemesine işlenmiş bir sistemdir. Doğu’da ve Batı’da yapılan ilmî araştırmalar sonucu değeri tasdik edilmiş olan bu hukuk sistemi, mukayeseli hukuk araştırmalarında da vazgeçilmez bir yere sahip olmuştur. Ancak tarihimizin son dönemlerinde İslâm hukuku ile ilgili araştırmaların bir hayli ihmale uğradığı görülmektedir. İslâm hukukunun ülkemizde modern yöntemlerle ele alınıp işlenmemiş olmasının bu ihmaldeki rolü büyük olmuştur. Halbuki mezkûr sahadaki tetkikler millî kültürümüzü tamamlamak, tarihimize ışık tutmak ve muasır Türk hukuk ilmini geliştirmek gayesine yönelik olarak müsbet tesirler icrâ edecektir. Prof. Dr. Hayreddin Karaman’ın Mukayeseli İslâm Hukuku (I-III) adlı eseri, bu yolda atılmış önemli bir adımdır. Müellif, eserini yazarken Türk hukuk sistematiğinin İslâm hukukuna uygulanmasının; mevzuların iyi anlaşılması için de mukayeseli olarak yürütülmesinin yararlı olacağı düşüncesinden hareket etmiştir.

MUKAYESELİ İSLÂM HUKUKU (Yeni Baskı)
HAYREDDİN KARAMAN
İz Yayıncılık
 

PEYGAMBERİMİZİN BİR GÜNÜ

Resûlullah aleyhissalâtu vesselamın altmışüç yıllık ömründe, hayatın gündelik akışının değiştiği özel günler ve bu özel günler adına seferde, yolda, hazırlık aşamasında, dönüş yolunda geçirilen günler sayıldığında, üçyüz gün gibi bir rakam çıkar karşımıza. Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselamın yaşadığı 63 yıl ve 22300 gün içinde, 300 gün… Diğer bir hesaplamayla, onun Resûlullah olarak yaşadığı 23 yıl ve 8000 gün içinde, 300 gün…

Peki, hayatının üçyüz özel gününü siyer kitaplarının anlattığı büyük olayların içinde yaşayan Hz. Peygamber, geride kalan binlerce günü nasıl yaşamıştır? Bir peygamber olarak yaşadığı 7700 ‘sıradan’ günde neler yapmış, nelere dikkat etmiş, güne nasıl başlamış, gündüz ne ile meşgul olmuş ve geceyi nasıl karşılamıştır?

Peygamberin Bir Günü, bir ‘mikro siyer’ olarak, işte bu soruların izini sürüyor ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselamı ‘herhangi bir günü’nde anlatıyor. Onun bir gününden, günümüzü ve ömrümüzü nasıl yaşamamız gerektiğine dair dersler de çıkararak…

Gerçekte ‘sıradan’ bir gün yoktur; her gün özeldir. Madem ki, özel günlerin rengini ve rotasını onlar belirler, aslında hiçbir gün sıradan değildir. Bilakis, hepsi de sıradışı ve özeldir. Dolayısıyla, Peygamber aleyhissalâtu vesselamın yaşadığı büyük olayları ve ‘özel’ günleri anlamak için, onu önce ‘herhangi bir gün’ünde tanımak gerekir. Çünkü, bu özel günlerin sırrı, Peygamberin bir gününde gizlidir.Özel günlerde dışa vuran, sıradan bir günde içe taşınandır.

PEYGAMBERİMİZİN BİR GÜNÜ
Metin Karabaşoğlu
Nesil Yayınları

GÜZEL SUSMA SANATI

Bülent AKYÜREK’i yıllardır çok satan ve çok okunan İÇİNİZDEKİ ÖKÜZE OHA DEYİN, YILGIN TÜRKLER, ÖĞLEN NAMAZINA NASIL KALKILIR, MAVİ MARMARA RİSALESİ gibi kitaplarından tanıyorsunuz.

Son kitabında  yazar, bu yüzyılın gürültü çağı, boş laf üretme yüzyılı olduğundan yakınıp, sosyal medya, sokak filozoflarını topa tutup, edep açısından susmanın hikmetlerinden yine her zamanki sert diliyle bahsediyor. Yine çok orijinal, yine ufuk açıcı, benzersiz bir Bülent Akyürek kitabıyla karşı karşıyasınız.

GÜZEL SUSMA SANATI
Bülent Akyürek
C4KİTAP Yayınları

 
ÜÇ TARZ-I SİYASET

Osmanlı Devleti, zayıflayıp, güçten düşünce Osmanlı aydınları devleti kurtaracak çareler aradılar. Reçeteler içinde dikkate değer olanları ise Osmanlılık, Türkçülük ve İslamcılık siyasetleri idi.

Akçura, ünlü üç Tarz-ı Siyaset makalesinde bu üç akımın uygulanabilirlik ihtimallerini sorgulamıştır.

ÜÇ TARZ-I SİYASET 
Yusuf Akçura
Lotus Yayınevi

FIRTINA KOKUSU

“Beş Macavity, Dört Agatha, Bir Anthony, Bir Shamus Ödülü kazanmıştır. Bu dört ödülü kazanan tek yazar konumundadır.”

Jody Linder, güzel bir yaz gününde sarsıcı bir haber alır: Babasının katili olarak hapis yatan adam salıverilmiş, Kansas’taki küçük Rose kasabasına geri dönmektedir. Babasının vurularak öldürüldüğü, annesinin ise kaybolduğu ve cinayete kurban gittiğine hükmedildiği fırtınalı gecenin üzerinden yirmi üç yıl geçmiştir. Ne amcalarıyla eniştesinin kendisini koruyup bağırlarına basmaları ne de büyükannesi ile büyükbabasının güvenli bir limanı andıran çiftliği, o felaket gecesinde Billy Crosby’nin sebep olduğu acıları silebilmiştir.

Hayatını babasının masumiyetini kanıtlamaya adayıp avukat olan oğlu Collin’in çabaları sayesinde Billy Crosby artık serbesttir. Kasabanın küçük nüfusuna rağmen çocukluklarından beri birbirlerinden uzak durmaya çalışan Jody ile Collin, kaybettiklerinden dolayı duydukları üzüntünün ortak olduğunu keşfederler. 
 
FIRTINA KOKUSU
Nancy Pickard
Ephesus Yayınları

NASIL BİR ORGANİK TARIM İSTİYORUZ?

Organik tarıma tamamıyla geçiş üzerine düşünürken, önümüze organik olduğu ileri sürülen, oysa düpedüz endrüstriyel olan bir tarımsal üretim şekli çıktı. Bu aşamada durup düşünmek ve tartışmak gerekiyor; nasıl bir organik tarım istiyoruz? Her birimizi yakından ilgilendiren, sağlığımızı ve geleceğimizi etkileyen tarım yöntemleri üzerine daha çok yoğunlaşmalı ve kamuoyu oluşturmalıyız. 
Bu düşünceden yola çıkan bir grup bilim insanı, küçük çiftçi, kooperatifçi, sendikacı ve meraklı 16 Mayıs 2011’de Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde bir çalıştay düzenledi. 

Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı, nasıl sorusunun yanıtlarını aradı. “Katılımcı sertifikasyon”, “bilge köylü tarımı”, “topluluk destekli tarım”, “ev yapımı ilaçlar” gibi seçenekler enine boyuna konuşuldu.
Elinizdeki kitap, bu tartışmaları Türkiye geneline yaymak için tasarlandı.

Abdullah Aysu – Suat Yalçın – Füsun Tezcan – Turgut Gelegen – Kadir Dadan – Berin Ertürk – Mustafa Fatih Bakır – Mete Hacaloğlu

NASIL BİR ORGANİK TARIM İSTİYORUZ?
Editör: Tayfun Özkaya
Yeni İnsan Yayınevi