Tasavvufa Nasıl Girilir

Kitap
Kitap, ‘Kalpleri, ancak O’nu anmak tatmin eder’ yasasını umarsızca çiğneyerek mesnetsiz ilkelere tutunan güçsüz elleri üzerinde iğreti yaşayan insanın, yeniden kutsal arayışı nispeti...
EMOJİLE

Kitap, ‘Kalpleri, ancak O’nu anmak tatmin eder’ yasasını umarsızca çiğneyerek mesnetsiz ilkelere tutunan güçsüz elleri üzerinde iğreti yaşayan insanın, yeniden kutsal arayışı nispetinde değerli olduğunu hatırlamasını sağlayacak gerçekçi yaklaşımlarla dolu. Dikey bir tekamül ihtiyacının inkar edilmez ve sağaltıcı ağırlığını hissediyorsunuz baştan sona.

Sade bölüm başlıklarını bir araya getirmemiz bile kitabın seyr ü sülûkü hakkında isabetli hükümlere varmamıza yardımcı oluyor: İnsan hatırlamak üzere yaratılmıştır… İsimlerin zuhur mahalli insandır… Pozitif ilimler varoluşu kavramaya yetmez… Zikir unutulunca Müslümanlık kimlik olarak kaldı… Hakikat önce yatay sonra dikey olarak aranır… İksir-i Azam Mürşid-i Kamildir… Pozitif bilimler varoluşu kavramaya yetmez… Tasavvuf polülist değil doğrucudur… İlimlerin efendisi marifetullahtır… Halvet ve inziva bir bilgilendirme yoludur…

Tatmayan Bilmez

Kitabın bütünündeki muhtevaya örnek olmak üzere kitaptan bir bölüm paylaşmak istiyorum: “Tasavvufta bir kişi hangi varlık mertebesinde ise, o varlık mertebesinin bilgisine sahiptir. Bu da bizi tasavvufun aktif yönünü belirten ‘Tatmayan Bilmez’ prensibine götürür. Kişi ancak sahip olduğu mertebe hakkında bilgi verebilir. Aksi takdirde ‘kâzip’ olur. Başka bir mertebe hakkında ancak rivayette bulunabilirsiniz. Bu da çok düşük bir makamdır. Çünkü bu makamdaki kişinin kendi kapasitesi yeterli olmamış, sadece o bilgiye ulaşmış insanların bilgisini nakletmiştir. Böyle bir nakil tasavvufta ilim olarak kabul edilmez. Bu yönüyle tasavvuf diğer ilimlerden ayrılır.”

Bu cümleler, bunca sözlü varlığa, bunca tetebbuata, bunca veriye rağmen, bir türlü oldurulamayan, yaşanmışlık kalitesinde hayatlara dönüşemeyen eğitim faciamızın nirengi noktasını işaret ediyor. Kendi mertebesinin üstündeki bilgi alanından dem vuran kezzâbîn zümresinin satıcı olduğu bir bâzârda,  tükenen ömür çileleri, müşteri insanı içindeki solmayan ruhani enerjisiyle tanışamadan eli boş şekilde süreli derbederliğini bertaraf edeceği ahiret zindanına uğurluyor.

Bu çerçevede mertebemizin üstünde bir parantez açarak kitabın içinde yer alan sufi şiir şerhleri hakkında da birkaç söz sarfetmek isterim… Gerek Olanlar Şeyh Melami İbrahim Efendi’nin tasavvufu tarif eden 24 beyitlik muhteşem şiirinin aynı mertebeden şerhi, gerekse Niyazi-i Mısri şerhleri, metinler şerhi mütehassısı alim arif Ali Nihat Tarlan hocamızı istisnai makamında tutarsak, edebiyat kürsülerinde, geçmişte ve hali hazırda gerçekleşmemiş bir sahihlik makamından konuşuyor. Alıcısını bulmuş bir bâzergânın coşkun ruhu, çağları aşarak gelmiş doygun ruh eşleriyle buluştuğunda gerçeklenen bu ışıklı metinler, bilhassa genç ve sağlam talipleri için birer gök sofrası niteliğinde… 

Notların kitaplaşma aşamasında talebesi olmakla iftihar ettiğimiz kıymetli bir hocamızın gönüllü emeklerine şahit olduk. Davasına adanan insanların, insanlardan ve meleklerden aynı adanmışlıkta dostları, yardımcıları olduğunu ve hakiki söze dair bir kırıntıyı dahi zayi etmediklerini hakkal yakin gördük bir kere daha. Bazıları için konuşma üslubunda olması eksiklik gibi görülebilecekse de, bu kendini çoğaltan kitap, benim için aksine, gördüğüne inanan insanlar dünyasında, inandığını gören mertebe sahiplerinin ortak ondurucu nefeslerini ciğerlerimize çekmemizi sağlaması açısından tarifsiz bir kıymeti haiz. Sufi müelliflere ait, bugün mücelled kitap olarak elimizde tuttuğumuz bir çok eserin de derin meclis konuşmaları olduğu ehlinin malumu zaten…

Velhasıl, bu hoş geçimli zarif üslüplu dev kitabın, siyah ve beyazın yanında griye de gerçeklik alanı tanıyan ‘kırçıl mantık’ çağında tasavvuf denilen rehberli içe dönüş yolculuklarına niyet almış azimli ve cesur yürekler için şu anda benzeri olmayan bir şah eser olduğunu düşünüyorum. Taliplerine hayırlı olsun, emeği geçenlerden Hak razı olsun!

Mahmut Bıyıklı- Milat