“Tarih, Kimseyi Hatırlamayan Bir İhtiyar”

Kitap
Neziha Çakıroğlu Dergi  ve gazetelerde yazıları yayınlanan ve bir televizyon kanalında kültür sanat editörlüğü yapan Bedia Ceylan Güzelce 1473 isimli bir roman yayınladı. Güzelce, iki kirpinin gö...
EMOJİLE

Neziha Çakıroğlu

Dergi  ve gazetelerde yazıları yayınlanan ve bir televizyon kanalında kültür sanat editörlüğü yapan Bedia Ceylan Güzelce 1473 isimli bir roman yayınladı. Güzelce, iki kirpinin gözünden Otlukbeli Savaşı’nı anlattığı kitabında  mevcut tarihi gerçekliğin dışına çıkarak savaşı romantik bir üslupla yeniden yorumladı.  Akkoyunlu Devleti’nin dini algılayışının  Anadolu Alevileri’ninki ile  aynı olduğunu varsayan Güzelce ile “1473” üzerine konuştu.

Roman yazma fikri nasıl doğdu?

Dergi ve gazetelerde yazılar yazıyordum ama yetmiyordu. Edebiyatla ilgili aldığım görgüyü yansıtabileceğim bir kitap yazma düşüncesi vardı. 2005 yılında “Ve beyzadem Otlukbeli’nde yürürken toz çıkaran kirpiler gibi savaşta bizden hiç bahsedilmedi.”cümlesi aklıma geldi. Otlukbeli savaşını, orada gözden kaçmış iki tane kirpiyi anlatacaktım. Tarihi kaynakları araştırdım. Hiçlik kavramıyla ilgili Ömer Hayyam’dan tutun da divan edebiyatına kadar eski dili, ruhu yakalayabilmek için araştırmalar yaptım. Uzay bilimi üzerine bile okumalar yaptım.

Anadolu’nun kaderini belirledi

Tarihe özel bir merak var mı?

Klasik arkeoloji okudum.  Daha çok antik çağ, Ege ve Yunan tarihi üzerine ama tarih her zaman en merakla, hevesle okuduğum alan oldu. Kitapta özellikle protest bir şekilde 1453’ün görkemi ihtişamına tarihimizde yer buluş şekline karşılık, ondan belki daha önemli Anadolu’nun kaderini belirleyen bir başka savaş daha var ona dikkat çekmek istedim. Tarihten de konusunu almasının bir sebebi bu.

Bu çok bilinçli bir tercih o halde..

Tabiî ki çünkü orada Uzun Hasan var. Uzun Hasan Şah İsmail’in dedesi. Şah İsmail de bugün bildiğimiz anlamda Halil İnalcık’ın tanımladığı Türkmenler’in daha sonra da bugünkü Alevilerin de bir anlamda başlangıcı kabul ediliyor. Bizzat başlangıcı değildir biliyorsunuz ama o da hürmet ettikleri büyüklerinden bir tanesi.Burada bir yandan da Alevilik ve Osmanlılar’ın yaşadığı Müslümanlık belki Sünnilik de diyebiliriz onlar arasında da bir mücadele yaşanıyor. Yani Uzun Hasan bu savaşı kazansa bambaşka bir profil çıkacak, Osmanlı kazanıyor bambaşka bir profil çıkıyor.  Osmanlı kazanıyor ne oluyor? Bugün yaşıyoruz onu zaten.

Uzun Hasan kazanmış olsa Alevilik daha yaygın olacaktı anlamında mı söylüyorsunuz bunu?

Olabilirdi ama sonuçta 1473’ten 15 yıl sonra da başka bir savaş olabilirdi ve orada yine kaybedilebilirdi. Onu hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

“Tarih, kimseyi hatırlamayan bir ihtiyar, ona yalnızca yazanlar inanıyor” diyorsunuz. Kitabınızın etkisi  tarih yazımdan daha mı büyük sizce?

Kitabın eser danışmanı Mehmet Kalpaklı Bilkent Üniversite’sinin Tarih bölüm başkanı ve tarih üzerine Türkiye’de referans noktası alınabilecek birkaç insandan biri. O’nun kitapta en hoşuna giden cümle buydu. Kalpaklı, “Tarihi başka türlü anlatmak mümkün  kitapta bunu gördüm.” dedi. Bir tarih bilimciden bunu duymak benim için gurur oldu.

Kitap, keşke bu savaş hiç olmasaydı mı dedirtecek, yoksa savaşı keşke Uzun Hasan kazansaydı mı?

“Sen biraz Uzun Hasan’ı mı tutuyorsun”

diye bazen lafı geçiyor. Öyle değil. Uzun Hasan bir isim ve sıfatla geçiştirilmiş, bilmiyoruz.O’nun parantezini biraz açıp iç dünyasını anlatınca, tarih kitaplarında bildiğimizden biraz daha fazla bahsedince sanki onu övüyormuş gibi algılanıyor. Fatih Sultan Mehmet’i biliyoruz ama karşısındaki hükümdarı da tanıyalım gibi. Çünkü aynı güzellemeler, Fatih Sultan Mehmet için de var.

Fatih Sultan Mehmet’in yükseklik korkusu ve 40 yaşında oluşunu özellikle mi vurguladınız?

Yükseklik korkusu, şişman olması birazcık.

Kızıl akbabanın adı neden Hayyam?

Ömer Hayyam bir uzay bilimcidir aynı zamanda ve o hep şunu anlatır:”Ben varsam dünya var ben varsam dünya yok” der. Birazcık kuşbakışı bakmak lazım, birazcık o dertleri tasaları birazcık yukarıdan görebilmek lazım.Yukarıdan baktığınızda onların aynı göründüğünü siz de anlayabileceksiniz, der felsefesinde Ömer Hayam ona tabiî ki bir göndermedir.

Yukarıdakilerin bakışı

Hayyam üzerinden; ‘Yerden bakanlar inanıyor, yukarıdan bakanlar inanma gereği duymuyor’ diyorsunuz. Hayyam farklı bir noktadan bakmıştır ama temelinde inanç ve teslimiyet vardır. Niye bu Hayyam’ın inançla arası yok?

Arası yok değil aslında. O kadar yukarıdan baktığında bir yaratıcıdan güç almaya ya da çözemediği bir sorun kalmıyor. Her şeyi, görebiliyor, anlayabiliyor, adalet ve adaletsizliği de aynı kefede görebiliyor. O yüzden de bir yaratıcı güç, ya da başka bir şeye ihtiyaç duymuyor.

Genel olarak kuşları zaten öyle bir kategoriye koydum.

Her şeyi görebilmek, müdahale edebilme ve güç anlamına gelmiyor ama.

Gelmiyor tabiî ki. Ama zaten güce sahip bir varlık değil orada o. Ama biz Tanrıyı da her şeyi gördüğü, bildiği ve her şeyden haberdar olduğu için ondan birazcık korkarız, saygı duyarız, kabulleniriz. Her şeyi bilmek, görmek, birazcık onun mertebesine yaklaşmaktır aslında.

Star Gazetesi