Tahir Dede’nin anlattığıdır

Kitap
Tâhirü’l Mevlevî’nin meşhur hâtıratı Matbuat Âlemindeki Hayatım/İstiklâl Mahkemesi Hatıraları Büyüyen Ay Yayınları tarafından yeniden okura sunuldu. Bilgi Üni...
EMOJİLE

Tâhirü’l Mevlevî’nin meşhur hâtıratı Matbuat Âlemindeki Hayatım/İstiklâl Mahkemesi Hatıraları Büyüyen Ay Yayınları tarafından yeniden okura sunuldu. Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Nurcan Boşdurmaz’ın hazırladığı eser, sadece İstiklâl Mahkemeleri ekseninde tartışılmaması gereken zengin bir kaynak.

Tâhirü’l Mevlevî’nin meşhur hâtıratı Matbuat Âlemindeki Hayatım, yeniden yayımlandı. Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Nurcan Boşdurmaz’ın hazırladığı eser, “İstiklâl Mahkemesi Hatıraları” ibaresini de başlığında taşıyor. Boşdurmaz’a göre Tâhirü’l Mevlevî, İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandığı sırada bir savunma hazırlamak maksadındaydı; ancak temkin ve tedbir sebebiyle meseleyi bir anı kitabı yazıyormuş havasında gösterdi. Daha önce hatırâtı yayımlayan Prof. Dr. Atilla Şentürk de benzer bir görüşü savunuyor. Hatıra kitaplarının kaderidir; hiçbir vakit ne için yazıldıklarını bilemeyiz. Yazarları, niyetlerini açıkça belirtseler bile o hatırâtı her okuyan başka mana verecektir. Yalnızca İstiklâl Mahkemeleri ekseninde tartışmak, hâtıratın muhteviyatını hafife almak gibi görünüyor, zira yazar Bâb-ı Âli’de dönemin en velud din, felsefe ve edebiyat tartışmalarını da zikrediyor.

    Evvela müellifin safını belli etmek icap eder: İstiklâl Mahkemesi’nde, İskilipli Atıf Hoca’yla birlikte Şapka Risalesi sebebiyle yargılanan Tâhirü’l Mevlevî, birtakım edebiyat ve fikir gazeteleri çıkarttıktan başka, Teali-i İslam Cemiyeti’nde, Atıf Hoca ve Mustafa Sabri Efendi gibi isimlerle ilmî bir “aktivizm” göstermiştir. Ancak cemiyet Ankara’daki “Milli Mücadele” grubunu tezyif edecek bir bildiriyi dağıtmaya karar verdiğinde buna itiraz eder. Öte yandan, bir Mevlevî olduğu cihetle, sarık sarmak için resmî bir vesika da almıştır ancak mahkemeden sonraki hayatında sarık sarmaktan vazgeçmiştir. Savunması sırasında da, “İslam surete değil sîrete bakar” diyecektir. II. Abdülhamid devrinde çıkardığı haftalık mecmualar, veliaht olan Mehmed Reşad’ın “propagandası” sayıldığından -zira veliaht bir Mevlevî’dir- kapatılmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde bir süre yer alır ancak daha sonra istifa eder (hâtıratında bunun sebepleri üzerinde fazla durmaz). “Türkçüler” tarafından mütareke dönemi İstanbul’unda pek sevilmez, resmî vazifelerden kovulur. Teali-i İslam’da Said Nursî ile, Sebilü’r-Reşad’da Mehmet Âkif ile karşılaşmıştır.

DÖNEMEÇTE MEVLEVÎ BİR MÜNEVVER

Tâhirü’l Mevlevî’nin hâtıratı, bu açıdan, istibdat, meşrutiyet, mütareke ve cumhuriyet dönemlerini içine alan hayatını tarihçiler açısından mühim kılıyor. Sözgelimi Şeyh Galib’in vefat yıldönümü vesilesiyle kabrinde yapılmak istenen “şiir töreni” hakkında Sebilü’r-Reşad’da yazdığı yazı, onun “çarpık Batılılaşma” karşısındaki mutedil ama keskin tavrını işaret ediyor. Ancak Tâhirü’l Mevlevî’nin Batı’ya karşı kategorik bir reddiyesi olduğu düşünülmemeli. Nitekim, kısa süreli de olsa Paris’te yayımlanan Revue du Monde Musulman (1906-1926 yılları arasında çıkan, Müslüman dünyasını anlamaya yönelik Fransızca bir dergi) ile Mahfil arasında makale paylaşımı yapılıyor. Aynı zamanda Tahir Dede, Dr. Abdullah Cevdet’in İslam’a dair şüphelerini dile getirdiği makalelerine cevaplar yazıyor. Her dönem için ayrı ayrı hikâyeler barındıran bu hatıralar, yazarın dakik gözlemciliği ile birleşince, devrin maddi (ve gündelik) hayatına dair de etnografik veriler içeriyor. İstanbul Beyazıt’ta sahaflık yaptığı yıllarda semt tasviri ve okuryazar kimselerin alışverişi hakkındaki ayrıntılı anlatımı, o dönemin fikir dünyasını yansıtıyor. İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandığı esnada yaşadıkları, devrin hukuk anlayışı, ceza sisteminin keyfîliği ve hatta zamanın hapishane koşulları hakkında başvurulacak bir kaynak.

Her ne kadar Tahir Dede, başkaları için “müfid” görmediği bu hatıraları, neşredilmemek üzere, “boş günleri[n]de kendini oyalamak” maksadıyla kaleme almışsa da, mecmualarda yayımlanmış bazı makaleleri aynıyla sayfaya dercederken düştüğü, “tarihî vesika olmak suretiyle” ibaresi, Tâhirü’l Mevlevî’nin en çok tarihe seslendiğine işaret eder. Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ının “Rüyada Hitabe” başlıklı kısmında denildiği gibi, bahsi geçen asır, “felaket, helâket asrı”dır. Tâhirü’l Mevlevî, Teali-i İslam Cemiyeti’ne “siyaset olmamak” kaydıyla üye bulunsa ve fıtraten ilimden ötesine karışmamaya meyilli olsa da, yazdıklarıyla farklı bir fikrî duruşu temsil etmektedir. Ancak bu, kitabı yayıma hazırlayan Nurcan Boşdurmaz’ın tabiriyle, “Batılılaşma[ya] karşı muhafazakâr kanadın savunması” mıdır, tartışmaya değer. “Muhafazakâr kanat” içine sıkıştırılmadığında, Tâhirü’l Mevlevî’nin “matbuat hayatı”nın daha ilmî bir membaya dönüşeceği muhakkak.

İSTİKLâL MAHKEMESİ HATIRALARI, TÂHİRÜ’L MEVLEVÎ, HAZ.: NURCAN BOŞDURMAZ, BÜYÜYEN AY YAYINLARI, 472 SAYFA, 20 TL
A. YAVUZ ALTUN

Zaman Kitap