Şubat ayında yeni çıkan kitaplar

Kitap
Abdullah Güner’in haberi Şubat ayında yeni çıkan kitapları sizler için derlemeye çalıştım. Yayınevlerinden gelen kitaplar olduğu gibi benim seçtiklerim de oldu bu haberde. Bu ay yeni çıkan kitap...
EMOJİLE

Abdullah Güner’in haberi

Şubat ayında yeni çıkan kitapları sizler için derlemeye çalıştım. Yayınevlerinden gelen kitaplar olduğu gibi benim seçtiklerim de oldu bu haberde. Bu ay yeni çıkan kitapları sizin için kısaca özetleyecek olursam şöyle:

Bu ay Pınar Yayınları, Ragıp el-İsfehani’nin “Müfredat” isimli Kur’an kavramlar sözlüğünün yeni baskısını çıkardı. Kur’ani kavramlar için yoğun emek verilerek hazırlanan başvuru kitaplarından birisi.

Doğu Batı Yayınları, Oğuz Adanır’la Osmanlı’yı farkı bir perspektiften keşfe çıkmış. Adanır’ın “Osmanlı ve Ötekiler”, “Osmanlı ve Avrupalılar” çalışması benim dikkatimi çekti. Ayrıca Bedri Gencer’in “İslam ve Modernleşme” kitabını unutmayalım. Hacimli ve derin bir çalışma yine Doğu Batı Yayınlarıyla okurla buluşuyor.

Timaş Yayınları, bu ay Sibel Eraslan ve Kemal Sayar’la yeni bir çıkış yapmış. Eraslan, “Saklı Kitap” ile sürekli kendilerini izleyen bir gözle yaşatılan bir neslin romanını yazmış. 28 Şubat’ın bir nesli nasıl şekillendirdiğinin izini bu kitapta bulmamız kaçınılmaz. Kemal Sayar ise çağımızın hastalığı “özgürlüğü” masaya yatırmış. “Özgürlüğün Baş Dönmesi” kitabıyla hem eleştirilere hem de çözüm yollarına ışık tutuyor.

Küre Yayınları, Sadık Ünay’ın çalışmasıyla akademik dünyaya Osmanlı Devleti ve Türkiye’nin küresel ekonomi politik çerçevesi açısından bir katkı çalışması: “Kalkınmacı Modernlik, Küresel Ekonomi Politik ve Türkiye”.

Sel Yayıncılık, “Yeni Sanat Tarihi” eseriyle, 1960’lı yıllardan günümüze sanat tarihinde ve pratiklerinde yaşanan temel değişimlere kuramsal bir kapı açıyor. Ayrıca Marx’ın Kapital’ini yeniden gündeme getiren “Kapital’i Sahnelemek” Fredric Jameson’un eseriyle Kapital’i yeniden farklı bir şekilde okuma biçimine giriyor.

İz Yayınları, “Bay Öteki” ile farklı kavam, olgu, olay dünyasıyla örülü karışık bir uzlaşıyı bizimle buluşturuyor. Ve Recep Alpyağıl’ın Kierkegaard ve Wittgenstein’dan hareketle irdelediği felsefi çalışması akademik bağlamıyla değerlendirilmesi gereken eserler arasında.

Yapı Kredi Yayınları, bu ay Behçet Necatigil’in Kendi Sesinden Şiirler isimli eseriyle “Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca” kitabı ve bu kitapla birlikte verilen CD yer alıyor. Necatigil’in seslendirdiği 50 şiire bu eserle birlikte ulaşabilirsiniz.

Okur Kitaplığı’ndan bu ay yeni çıkan kitaplar arasında ilk romanı çıkan Genç Dergi yazarlarından Ayşegül Genç’in “Ölü Serçe Dönemeci” kitabı var. Şair Hakan Arslanbenzer’in “Çok Üzgünüm” şiir kitabının üçüncü baskısı Okur Kitaplığı aracılığıyla okurla buluşacak.

Remzi Kitabevi, “Türk Kültüründe Yönetmek” kitabının İngilizcesini çıkardı. Türk iş dünyasının kendi kültür değerlerinden nasıl etkilendiğini araştıran bu eser kendi değerlerimize dikkat çekmesi açısından önemli.

Everest Yayınları, Ece Temelkuran’ın ikinci romanı “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” isimli eseriyle okuyucularını ağırlıyor bu ay. Yine Ortadoğu’da kadınların pençesinde savaşla, ‘Arap Baharı’yla, barış, özgürlük, kadın olmak bağlamında bir anlatı izleyen roman Tunus’lu dört kadının hikayesini anlatıyor.

Metis Yayınları, “Sessizliğin Gürültüsü” eseriyle Bosna’ya yolculuk yapıyor. Bosna Savaşı sonrasında Juli Zeh’in Bosna’ya gidişi ve sonrasında yaşadıkları, gördükleri küçük öykülerle örülü bir roman olarak karşımızda…

İletişim Yayınları, Handan Çağlayan’ın “Kürt Kadınların Pençesinden” isimli eseriyle “Doğulu kadın” imgesini inceliyor.

Bu ay çıkan kitapları sizler için derlemeye, kısaca değinmeye çalıştım. Haberimizin ayrıntılarını aşağıdan okuyabilirsiniz.

ŞUBAT [2013] AYINDA YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

PINAR YAYINLARI

MÜFREDAT [Kur’an Kavramları Sözlüğü], RAGIP EL-İSFEHANİ
Ragıp el-İsfehaninin çağlar ötesinden bugünü aydınlatan ve zamanın eskitemediği kıymetli eseri, titiz tercümesi, dipnotları ve tetkikleriyle Kuran okuyan herkesin başucu kitabı olmayı hak etmektedir. Çevirisini ve tetkiklerini Yusuf Türkerin yaptığı Müfredat bütün kütüphalerin vaz geçilmez eseri…

TÜRKİYE’DE AYDIN VE DEVLET ADAMI KİMLİĞİ, BAYRAM ALİ ÇETİNKAYA
Savaş alanlarındaki yenilgiler, toprak kaybı, ordunun çağın gereklerine göre modernize edilememesi, yönetim felsefesinin kaybolması, devletin dirayetsiz askerî ve sivil bürokratlarca idare edilmesi gibi sebepler, ülkenin aydın, münevver ve entelektüellerini düşündürdüğü/kaygınlandırdığı gibi “âkil” devlet adamlarının da gündemlerini meşgul etmiştir.

Bu kaygı ve sıkıntıların yoğunlaştığı dönemleri, özellikle son iki yüzyıla sıkıştırmak mümkündür Tanzimat ve Meşrutiyet devirleri, Osmanlı aydın ve bürokratlarının problem ve bunlara yönelik çözüm arayışlarının tespit edilip çözümlenmesi için çeşitli fırsatlar sunmuş ve ortamlar hazırlamıştır… Türkiye’de varlığı ile tüm zamanlarının en büyük “şikayet” konusu olan bürokrasi, sivil ve askerî alanlarda “katı” ve “hantal” yapısını değişmez ve değiştirilemez kuralları bina ederek güçlendi. Kısaca bu kitap, Osmanlı’nın son onlu yıllarıyla Cumhuriyet’in -günümüzde dahil- zihniyet ve felsefesini anlayabilme ve okuyabilme fırsatını yakalamaya çalışmakta; bunun sonucunda da bir kimlik tahliline ulaşmayı hedeflemektedir.

DOĞU BATI YAYINLARI

FELSEFEYE GİRİŞ, TAKİYETTİN MEMGÜŞOĞLU
Felsefeyi akademinin, hayattan soyutlanmış kavramlarının insani pratikleri ve tecrübeleri tam olarak yansıtmayan sınırlı ve dar çerçevesine hapsetmek yerine hayatın tazeliğine ve canlılığına temas eden, evrende bulunan her şeyi tam olarak kuşatan bir genişlikle ele almak gerekir.

T. Mengüşoğlu günce"lliğini koruyan bu eseriyle, özellikle Nietzsche ve Scheler’i takip ederek bize, hayatın hem pratik hem de teorik alanlarında yeni ufuklar açan doğru düşünmenin imkânlarıyla ilgili ipuçları veriyor ve felsefenin herkes için ulaşılabilir olduğunu gösteriyor.

RES PUBLICA – EDITÖR: ARMAĞAN ÖZTÜRK
Antik Yunan’dan günümüze iyi bir toplum idealinin ideal yönetim tarzı olarak düşünülen res publica’nın, yani cumhuriyetin temel özellikleri ve ilkelerine dair farklı yorum ve anlayışların tartışıldığı kitapta, Machiavelli’den Kant’a, Rousseau’dan Spinoza’ya ve gene çağdaş yazarlardan Arendt’den Pettit’ye, Skinner’a dek bu konuda önemli tespitlerde bulunmuş düşünürlerin rehberliğinde demokrasi, anayasa, bireysel hak ve özgürlükler, devlet-toplum-birey ilişkileri, sosyal adalet, ortak refah, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, temsilî karar verme süreçleri vb. gibi pek çok kavram ve düşünce ele alınmaktadır.

OSMANLI VE ÖTEKİLER – OĞUZ ADANIR
Simülasyon evreninde, gerçeklik evreninde yaşanan ve biten her şeyin anlamı tersine dönmektedir. Oysa görünümlerin egemen olduğunu söylediğimiz bu evrende: politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel açıdan her şeyin eskisi gibi sürüp gitmekte olduğu gibi yanlış bir kanı vardır. Sanki hâlâ toplumsal sınıflar, bir çalışma ve üretim düzeni, bir fiyat ve ücret politikası ve nihayet yaşayan bir kültür var gibi görünmektedir. Bir zamanlar varolmuş tüm içeriklerin ve anlamların ölüp gitmediklerini kanıtlayabilmek amacıyla sistem olağanüstü bir çaba harcamaktadır. Kendi gerçekliğini yitirmiş olduğunu ve bu yüzden de sonunun gelmiş olduğunu kabul edememektedir.

Herşeyin birbiriyle yer değiştirdiği bu yeni dünya düzen(sizliği)nde Oğuz Adanır, geçmişi ve bugünü farklı bir perspektif üzerinden değerlendiriyor.

OSMANLI VE AVRUPALILAR – OĞUZ ADANIR
Osmanlı’daki oyunun kuralı ne idi? Fetih ve kahretmeye dayalı bir düzen hangi moral motivasyonlarından besleniyordu? Güç ve otorite karşısında her daim aman dileyenlerin davranış kalıpları, üretim ve tüketim alışkanlıkları ne tür bir gelenek içerisinde şekilleniyordu? (Geçmişteki gündelik hayatın reflekslerinin bugüne de fazlasıyla sirayet etmesi bu sebepledir. –İyi ve kötü yönleriyle.) Neticede, ‘birey’den yola çıkarak ‘dünya sistemi’ni oluşturan toplumların ‘ortak zihniyeti’nin ve ayrıksılıklarının görülebilmesi, bunun için de her türlü tarihsel, kültürel, etnografik ve antropolojik araştırmaya daha çok gereksinim vardır.

Oğuz Adanır, MarcBloch, MarcelMauss, LucienLévy-Bruhl, FernandBraudel, Karl Polanyi ve Jean Baudrillard gibi farklı kulvarların temsilcileriyle Türk düşünce tarihinde kalıcı izler bırakmış Hilmi Ziya Ülken, Sabri Ülgener ve Niyazi Berkes gibi aydınların düşüncelerini karşılaştırarak evrensel tarihî bir konjonktürün nasıl yakalanabileceğinin imkânını aramaktadır. Bu yönüyle bütünlüklü bir zihniyet tarihi okumasına girişmekte ve aykırı bir sentez çalışmasını yeniden gündeme getirmektedir.

İSLAMDA MODERNLEŞME – BEDRİ GENCER
Bu eser, çağımızda sayısız araştırmaya konu edilen İslam’ın modernleşmesi hakkında bugüne kadar yapılmış en kapsamlı ve derinlikli incelemedir.

"Hristiyanlaştırmadan medernleştirmeye Batılı kozmopolis projesinin sekülerleşmesinin modern Batı/Doğu karşılaşmasını nasıl etkilediği" merkezî sorusundan hareket eden eser. İslam’da modemleşmeyi ilk kez Batı ile Doğu’nun bu büyük karşılaşması bakımından ele alıyor. Eser, Batı ile İslam düşüncesi,geleneksel ile modem İslam düşüncesi ve Osmanlı ile sair İslam düşüncesi arasında mukayeseli ve kuşatıcı, sosyolojik bir perspektiften sosyal ile düşünsel değişim arasındaki etkileşim bakımından on dokuzuncudan yirminci yüzyıla İslâm dünyasının modernleşmesi sürecini derinlemesine inceliyor.

TİMAŞ YAYINLARI

ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞ DÖNMESİ, KEMAL SAYAR
Düşünce ile duyguyu buluşturan, akla ve kalbe aynı anda dokunan denemeleriyle tanıdığımız Kemal Sayar, Özgürlüğün Baş Dönmesi’nde bu kez makaleleriyle çıkıyor okuyucunun karşısına.

Benliğin dönüşümü, küreselleşme, siberalan, kaos kuramı derken yaşadığımız çağı irdeleyen ve yaşadığımız çağda gerçekleşen dönüşümleri anlamamızı kolaylaştıran derinlikli tahliller sunuyor. Sayar’a göre ‘narsisizm kültürü’nün hakimiyet kurduğu bir çağdır yaşadığımız çağ. Çağlar boyu özgürlük için savaşım veren birey, şimdi de “özgürlüğün baş dönmesi”ni yaşamaktadır. Kapitalizm ciddi bir kültürel ve psikolojik yıkıma yol açmış, kendimize yardım etme ya da kendimizi terbiye etme yetilerimizi yok etmiş, büyümek ve olgunluğa erişmek giderek daha müşkül bir hâl almıştır. Özgürlüğün Baş Dönmesi, bu açmazı çözümleme ve bir çözüm bulma yolunda mütevazı bir katkı sunma çabasındadır.

SAKLI KİTAP, SİBEL ERASLAN
Sibel Eraslan, 28 Şubat’la savrulan, yerinden koparılan, sürekli kendilerini izleyen bir gözle, “Tepegöz”le yaşatılan bir neslin romanını yazdı. Onlar direnci, direnişi, masumiyeti, nezaketi, safiyeti taşıyan birer ırmaktı. Çünkü onlar içlerindeki “saklı kitabı” her şeye rağmen koruyanlardı…

OSMANLI’NIN İZİNDE I / PROF. DR. MEHMET İPŞİRLİ ARMAĞANI
İlber Ortaylı, Feridun M. Emecen, Mübahat S. Kütükoğlu, İdris Bostan, M. Âkif Aydın, Salim Aydüz
İnsani yönü itibariyle gerçek olgunluğa erişmiş nadir simalardan biri olmasının yanında ilmi alanda da şaşırtıcı hafızasıyla ve ilginç konuların peşinde koşmasıyla dikkati çeken Prof. İpşirli, özellikle önemli Osmanlı kroniklerinin edisyonlarını yapmakla Osmanlı tarihçiliği için ciddi katkılarda bulundu. Selaniki Tarihi ve Naima Tarihi bu meyanda hemen zikredilebilir. Öte yandan hayli zor bir alan olan ilmiye teşkilatıyla uğraşarak, bilhassa kazaskerlik hakkında yegâne ayrıntılı çalışmayı da ilim âlemine kazandırdı.

GENÇ PRENS’İN DÖNÜŞÜ, ALEJENDRO GUİLLERMO ROEMMERS
Patagonya’nın çorak topraklarında yalnız başına arabasıyla seyahat eden bir adam, yolda yardıma ihtiyacı olan bir gençle karşılaşır. Adam, genci arabasına alır ve birlikte seyahat etmeye başlarlar. Birbirinden çok farklı hayatlara ve karakterlere sahip iki kahramanımız, yol boyunca hayat ve insanlık üzerine derinlikli sohbetler gerçekleştirir, hikâyelerini paylaşırlar. Kahramanlar için bir manevi yolculuğa dönüşen bu seyahatte paylaştıkları kalp kırıkları, mutlulukları, inançları, çocukluktan olgunluğa attıkları adımlar, vicdani sorgulamaları, coşkuları; okuyan herkese yeni kapılar açacak öğütler taşıyor.
Uluslararası bestseller Genç Prens’in Dönüşü, modern zamanlarda yitirdiklerimize vurgu yapan, sevginin gücüne ve mucizelere inancımızı tazeleyen bir kitap: Herkes içindeki Prens’i keşfedebilsin, kalbini hayata açabilsin diye…


KÜRE YAYINLARI

KALKINMACI MODERNLİK, KÜRESEL EKONOMİ POLİTİK VE TÜRKİYE, SADIK ÜNAY
Kapitalist modeller, sosyo-ekonomik kalkınma sorunsalı ve devlet-ekonomi ilişkileri bağlamında dünyada geliştirilen başlıca teorik yaklaşımlar nelerdir?  Bu yaklaşımlar ışığında Osmanlı Devleti ve Türkiye’nin küresel ekonomi politik sistem ve bu sistemin başlıca aktörleri ile yüzyıllara yayılan yüzleşmesi nasıl yorumlanabilir? Cumhuriyet Türkiyesi’nin devletçilikten bugüne uzanan çizgide ekonomik büyüme, sosyal kalkınma ve dış politika alanlarında gösterdiği performans küresel eğilimler ışığında mukayeseli olarak nasıl yorumlanabilir? 

Elinizdeki eser, Türkiye ekonomi politiğinin Osmanlı Devleti’nin klasik çağından iki kuşak neoliberal küreselleşme dönemine uzanan süreçte tecrübe ettiği muazzam dönüşümün makro-düzey bir okumasını sunuyor.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERİN SOSYAL TEORİSİ, ALEXANDER WENDT
Günümüz akademik çalışmalarında, uluslararası siyasetin “sosyal olarak inşa edilmiş” bir alan olarak tanımlandığını görmek artık sıradanlaştı. Uluslararası Siyasetin Sosyal Teorisi’nde Wendt, felsefe ve sosyal teori temelinde, sosyal bir inşa olarak bir uluslararası sistem teorisi geliştiriyor. Wendt, yapısalcı ve idealist bir dünya görüşü sunan konstrüktivist yaklaşımın temel iddialarını ortaya koyuyor ve bunların, uluslararası ilişkilerde hakim konumda olan bireyci ve materyalist teorilerle karşıtlığının altını çiziyor. Her ne kadar yazar bu teoriden sadece uluslararası siyasete konstrüktivist bir yaklaşım olarak söz etse de, Uluslararası ilişkiler çalışmalarına egemen olan Realizmlerle yan yana konulduğunda bu teori bir çeşit idealizm, Yapısal idealizmdir. Bu nedenle de kitap aslında bütünüyle bir sosyal teori uygulaması olarak görülebilir.

SEL YAYINCILIK

PARALI ASKER, GEORGES PEREC
Georges Perec’in 1957-1960 yılları arasında yazdığı ilk roman olan Paralı Asker (Le Condottière) yazarın ölümünden otuz yıl sonra bulundu. Farklılığı ve yenilikçiliğiyle öne çıkan Perec dünyasını işte bu roman başlatmıştır.

Antonello da Messina’nın 1475’te yaptığı Paralı Asker tablosunun sahtesini yapma işini üstlenen Gaspard Winckler’i heyecan ve gerilim dolu, hayat kadar gerçek, sanat kadar kurmaca bir serüven beklemektedir. Özgün yapıt ile sahte yapıt arasındaki karmaşık ilişkide ruhu ve bedeniyle birlikte kaybolan kahraman aslında şu sorunun peşindedir: Sahte bir sanat eseri üreterek gerçeğin kendisine ulaşılabilir mi? Gerçeği arayan sanatın etkileyici öyküsünü anlatan Perec, polisiye roman temalarını kendi edebiyat anlayışıyla dönüştürerek son derece sürükleyici ve düşündürücü bir ilk kitaba imza atıyor.

BEDENDE YAZILI, JEANETTE WİNTERSON
Jeanette Winterson, “Bütün kitaplarım deneyseldir; biçimlerle oynar, geleneksel anlatı çizgilerini takip etmeyi reddeder ve okuyucuyu bir oyuncu olarak dahil eder,” diyor. Bedende Yazılı da tam böyle bir roman. İlk bakışta basit bir aşk hikayesi; aşık olmak, yitirmek, kavuşulan sevgili… Ancak anlatıcı ve ana karakterin ismi yok, cinsiyeti belirsiz, yaşı bilinmiyor. Winterson buna rağmen arzulardan fedakarlığa, tutkudan ayrılığa kadar insani durumların resmini çizmeyi, gerçekliği şüphe götürmeyen bir aşk hikayesi anlatmayı, içine çekmeyi ve öyküyü okur için kişisel kılmayı başarıyor.

Winterson’ın her romanı benlik duygumuzu oluşturan arzular ve sınırlarla ilgili; korku, sınıf, ten rengi ya da beklentiler gibi aşmaya çalışmamız gereken sınırlar. Bedende Yazılı, aşkın insanı hem parçalayan hem de iyileştirip bütünleştiren gücünden,  ölümcül bir hastalığın insanın benliğini nasıl yeniden oluşturduğuna kadar uzanıyor. Oyuna katılan okur için de bir kendini keşfetme yolculuğu vaadediyor. 

KAPİTAL’İ SAHNELEMEK: BİRİNCİ CİLT ÜZERİNE BİR YORUMLAMA, FREDRİC JAMESON
Her kriz, küresel kapitalizmin yapısının, ona yön verdiğini iddia edenlerin de kavrayışlarını aştığını gösterirken, Marx’ın Kapital’ini yeniden gündeme getiriyor.

Kapital’i Sahnelemek’te Fredric Jameson hem eser üzerine tartışmaları yeniden ele alıyor hem de metne sadık kalarak yeni bir çeviri sürecine girişiyor ve Kapital’in aslında işsizlik üzerine bir kitap olduğu gibi çarpıcı sonuçlar çıkarıyor: “Kapitalizmin her aşaması bir yandan onun özüyle ve yapısıyla uyumlu iken (kâr güdüsü, birikim, genişleme ve ücretli emek sömürüsü) aynı zamanda kültür ve gündelik hayatta, toplumsal kurumlarda ve insan ilişkilerinde bir başkalaşmaya işaret ediyor. Bugün Kapital’e yönelik yapılacak yaratıcı bir okuma, bir tür çeviri süreci olarak görülebilir.”

YENİ SANAT TARİHİ – ELEŞTİREL BİR GİRİŞ, JONATHAN HARRİS
1960’lı yıllardan günümüze yoğun bir dönüşüm geçiren alanlarından biri de sanat tarihi. Sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi farklı alanlardan daha çok beslenmeye başladıkça biçim ve üslup temelli yaklaşımlardan giderek uzaklaşan sanat tarihi, disiplinlerarası bir nitelik kazanarak yenilendi, yakın dönemin sanatını yorumlayabilecek yeni eleştirel araçlar ve yaklaşımlarla zenginleşti.

Jonathan Harris’in alana eleştirel bir giriş olarak hazırladığı Yeni Sanat Tarihi, 1960’lı yıllardan günümüze sanat tarihinde ve pratiklerinde yaşanan temel değişimlere kuramsal bir kapı açıyor. Sanat tarihi alanındaki yerleşik değerleri ve geleneksel yaklaşımları sorgulayarak 1960’lardan günümüze bu alanın toplumsal dönüşümlerle bağlantısını irdeleyen Harris, T.J. Clark’tan Griselda Pollock’a uzanan bir çizgide sanat okumalarında ‘toplumsal’ı dışlamamış olan eleştirmenlerin temel metinlerinden yola çıkıyor.

Yeni Sanat Tarihi, bu çerçevede sanat pratiğine ve tarihine, kapitalist modernitenin etkileri, ulus-devlet bağlamında görsel temsil biçimleri, özneler, kimlikler ve feminizm çerçevesinde görsel ideolojilerin yansımaları, cinsellik ve beden politikaları gibi farklı açılardan yaklaşıyor.

QUEER TAHAYYÜL, KOLEKTİF – Yayına Hazırlayan: Sibel Yardımcı, Özlem Güçlü
Queer kelimesi Türkçede garip, tuhaf, yamuk gibi anlamlara geliyor. Bunun yanı sıra argoda “ibne” demek. Queer kuramının merkezinde de acayip, tuhaf, yamuk, anormal, iğrenç, aşağılık olana; normatif alanın dışında kalana; bu alanın dışında bırakılana; normu ihlal edene bir gönderme ve bu “kötüyü”, “anormali” yeniden anlamlandırma imkanı yatıyor.

Biz bu derlemede biraraya getirdiğimiz metinlerin seçiminde, bu “kimliksizleşme” vurgusunu; hem de konu çeşitliliğini yansıtmaya çalıştık. Bu sırada, alanda öne çıkan isimleri okuyucuyla tanıştırmayı amaçladık. Bu vesileyle karşılaşmanın yabancı literatüre erişimi olmayan okuyucular için heyecan verici olmasını umuyoruz.

İZ YAYINLARI

BAY ÖTEKİ, SUZAN NUR BAŞARSLAN
Araf Kuyu’dan Bay Öteki’ye dönüşen kahramanın yedi yıl, beş ay, on üç günlük hikâyesi ve bu hikâyenin içinde kedilerin dinlediği bir başka hikâye ile fasıl ve episod olarak verilen iki ayrı anlatının ve üslubun birleştirildiği Bay Öteki; birçok edebi metin ve sanatçıya göndermeler yapan, okura farklı okuma seçenekleri sunan, Yunan mitolojisinden, Kur’an kıssalarına, Dede Korkut hikâyelerinden Batılı anlatılara kadar birçok verimi dünyasına katmış postmodern bir anlatı.

Bay Öteki, bir kavram/olgu karakter, kaybolan, kendini dönüştüren, hiçliği yaşayan ama bulmaya çalışan… Bay Öteki’nin dünyasına girdiğinizde, onun hikâyesinin henüz tamamlanmadığını hissedeceksiniz. Evveli ahir, ahiri evvel olan bu anlatı, başladığı noktada bitmekte. Çünkü her başlangıç bir sonun, her son da bir başlangıcın habercisidir. Araf Kuyu’nun sonu Bay Öteki’nin, Bay Öteki’nin sonu ise Garip Dede’nin başlangıcı. Henüz Garip Dede’yi okumadınız. Belki bir gün, kim bilir?

[WITTGENSTEIN VE KIERKEGAARD’DAN HAREKETLE]
DİN FELSEFESİ YAPMAK, RECEP ALPYAĞIL
Geçen yüzyılın ilk yarısında, analitik felsefede bilim, rasyonellik, nesnellik vb. gibi kavramlar gerçekliğin ölçütü olarak ön plana çıkarken; öznellik, otorite, irrasyonalite gibi kavramlar da dini temsil eder olmuştu. Aynı dönemde ve sonrasında, Kıtasal felsefede ise öznellik, sinizm, tarihsellik vb. gibi kavramlar daha fazla yer edinmiş, bu gelişmeye paralel olarak da dini epistemolojide fideizmi andıran yaklaşımlar daha rahat bir biçimde dile getirilir olmuştur. Elinizdeki eser, bu temel ikileme, Kierkegaard ve Wittgenstein’dan hareketle ne türden felsefi katkılar yapılabileceğini irdelemektedir.

FÎHİ MÂ FÎH, MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN RÛMÎ, Tercüme: Ahmed Avni Konuk
“Hz. Muhammed (sav) gülzârında yetişmiş ve bu dünyaya o bahçenin râyihâsını ulaştıran gönül erleri, ilâhî kaynağın ilham sunucularıdır. Hz. Mevlânâ’nın eserleri arasında bulunan Fîhi Mâ Fîh de, bu ilâhî boyuttan uzanan hikmetler yumağından örülmüş bir kaftan ve rabbânî bir ilhamdır.

Merhum Ahmed Avni Konuk’un, Farsça aslından yapmış olduğu bu ilk tercüme eseri günümüz okurlarına ulaştırmak istedik. Bu eser, kütüphanelerde mevcut 7-8 nüshanın karşılaştırılması suretiyle hazırlanmış olması bakımından da ayrı bir husûsiyet taşımaktadır.”

İz Yayıncılık bu kıymetli İslâm Klasiğini, merhum Dr. Selçuk Eraydın’ın titiz ve zahmetli çalışmasıyla sunmaktadır.

HİCAZ SEYAHATNÂMESİ, SÜLEYMAN ŞEFİK SÖYLEMEZOĞLU
Seyahatnâmeler, coğrafya ve tarih kitapları gibi, beşerî bilimleri yakından ilgilendiren oldukça mühim eserler arasındadır. Yayına hazırladığımız seyahatname, Süleyman Şefik Söylemezoğlu Bey’in Hicâz Seyâhatnâmesi isimli yazma eseridir. 1306/1890 tarihinde müsveddesi hazırlanan ve 26 Eylül 1308/08 Ekim 1892 senesinde temize çekilme işlemi tamamlanan eserin iki gün sonra da Sultan II. Abdü’l-hamîd’e sunulmuş olması, yazılma gerekçesini izah etmektedir. Yazma, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Türkçe Yazmalar Bölümü TY 4199 numarada kayıtlı bulunmaktadır. Eser, sayfa numarasına göre düzenlenmiş olup, 385 sayfadan meydana gelmiş ve rik’a hat ile her sayfada 15 satır olarak yazılmıştır. Eserde bir hayli harita, plan ve sulu boya resimlere yer verilmiştir.

YAPI KREDİ YAYINCILIK

SOLGUN BİR GÜL OLUYOR DOKUNUNCA, Behçet Necatigil’in Kendi Sesinden Şiirler
Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca kitabı ve bu kitapla birlikte verilen CD, Behçet Necatigil’in kendi sesinden toplam 50 şiir ve hayat hikayesinden oluşuyor.
Behçet Necatigil’in yetmişli yıllarda Almanya’ya gittiğinde aldığı kasetli küçük teybi kullanım kılavuzunu dikkatle okuyarak çalıştırması ve odasına kapanıp kaydetmesiyle günümüze kadar ulaşan bu şiirler ölümünden 33 yıl sonra, şairin sesiyle aramızda.

İçlerinde Behçet Necatigil’in Nilüfer, Bunalım, Tat, Kuru Çay, Unutmak, Mat, Uğrak, Siper, Kandı, Flüt, Kalıt, Yadsı, Uzak Kapı gibi şiirlerinin bulunduğu kitap ve kitapla birlikte verilen CD’de ayrıca şairin kendi sesinden dinleyeceğimiz hayat hikayesi bulunuyor.

AŞKLAR, SAVAŞLAR, KAHRAMANLAR [Yirminci Şehir Monografisi]
Yapı Kredi Yayınları’nın şehir monografisi serisinin yirminci kitabı Aşklar, Savaşlar, Kahramanlar ve Çanakkale kitabında Veysel Tolun okuyucuya baştanbaşa bir şehir turu yaptırarak şehrin bütün ilçelerini gezdiriyor, önemli noktalar hakkında bilgiler veriyor. Kitapta ayrıca Tolun’un Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nin bebekleri, Rüstem Aslan’ın “Çanakkale’de Adalı Olmak” ve “Mitolojiden Arkeolojiye Bir Şehrin Öyküsü: Troya”, Göksel Sazcı’nın Troya hazineleri ve Maydos Kilisetepe Höyüğü, Erhan Öztepe’nin Aleksandria Troas, Nurettin Arslan’ın Assos, Cevat Başaran’ın Parion, Coşkun Özgünel’in Smintheus Kutsal Alanı, Turan Takaoğlu’nun Smintheion prehistorik yerleşimi, Davut Kaplan’ın Smintheion Roma Hamamı ve Musa Tombul’un Çanakkale bölgesindeki anıtsal tümülüsleri ile ilgili yazdığı yazılar bulunuyor.
 
ANADOLU’DA KADIN, PROF. DR. A. MUHİBBE DARGA
Anadolu’da Kadın-On Bin Yıldır Eş, Anne, Tüccar, Kraliçe, Prehistorik dönemden MS 7. yüzyıla uzanan zaman diliminde yaşamış kadınları anlatıyor.

Tamamen bilimsel veriler ışığında kadını anlamaya çalışan bu kitap, ülkemizde bu alanda ilk çalışmayı yapan ünlü arkeolog, Hititolog ve dilbilimci Prof. A. Muhibbe Darga’nın kaynak eseri Eski Anadolu’da Kadın’ın genişletilmiş baskısı. Yeni keşiflerle ve konuk yazarlarla genişletilen bu eser, tarih öncesi dönemden Erken Bizans’a Koloni Çağı, Hitit, Urartu, Likya, Lidya, Helen ve Roma kadınlarının geçirdiği değişimleri gösterirken bu toprakların kadına bakış açısını anlamamızı da sağlıyor.

İZMİR RUMLARININ MÜZİĞİ 1900-1922 – [Eğlence, Müzik Dükkânları, Plak Kayıtları] – ARİSTOMENİS KALİVİOTİS
20. yüzyılın başları İzmir için yıldızının parladığı yıllar demektir. Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Levantenler’den oluşan nüfusu içinde zenginlikte başı çeken Rumlar ve Levantenler kentin müzik yaşamına da damgalarını vurmuşlardı. Hele gramofonun yaygınlaşması müziği evlere kadar sokmuş, plaklar müzik yaşamında baş rol oynamaya başlamıştır. Kitap, plakların izini sürerek İzmir’in bu parlak yıllarını yeniden canlandırıyor, geniş dökümleriyle birlikte en güzel örneklerini de bir CD olarak bizlere sunuyor.

ESNEYEN ADAM, FERYAL TİLMAÇ
Feryal Tilmaç’ın Esneyen Adam kitabındaki öyküler sanatın ve düşüncenin etrafını karbonmonoksit bulutu gibi saran popüler kültüre, aslolanın değersizleştirilmesine, görünme derdine, temelsizliğe, kültürsüzleşmeye, aşkın, inancın, etiğin, vicdanın kalıplara dökülmesine, aynılaştırma çabalarına, içi boş klişelerin tümüne ve dayatmalara ve hoyratlıklara ve özensizliklere kendi halinde bir karşı çıkıştır.

KARADELİK GÜNCESİ, ALİ TEOMAN
Karadelik Güncesi, Ali Teoman’ın “Konstantiniyye Üçlemesi”nin ikinci romanı. Bu roman ve daha önce yine Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Uykuda Çocuk Ölümleri ve Gecenin Atları kitapları birlikte Ali Teoman’ın Konstantiniyye Üçlemesi tamamlanmış oluyor.

Ali Teoman, tanıdık ama tedirgin edici sanrılarla dolu bir dünyada uzun bir gezintiye çıkarıyor bizi. Bu serüvende Dava Vekili İbrahim Nemrûd’la birlikte avukatlardan tellaklara, dervişlerden bahçıvanlara, psikanalistlerden yarı deli bilimadamlarına birçok karakterle tanışıp herbirinin öyküsüne kulak misafiri oluyoruz ve giderek belki de dava vekilinin yazgısının bu kent aracılığıyla bütün insanlığın yazgısına dönüştüğü bir sona doğru sürükleniyoruz.

Ali Teoman’dan, zaman ötesi bir İstanbul’da cereyan eden, yeraltı dünyasının sırlarının anlatıldığı grotesk atmosferiyle çarpan, fantastik kişilerle şaşırtan, gerçeküstü olaylarla güldüren, ironiyle kara mizahın at oynattığı bir acaip masal; bir melun ve mendebur roman.

OKUR KİTAPLIĞI

YENİ DÜNYADAN ESKİ DÜNYAYA – 19 YY OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA AMERİKAN MİSYONERLİK FAALİYETLERİ (BURSA ÖRNEĞİ) – MUHSİN ÖNAL – TARİH
POSTA KODU AŞK – MEHMET ŞAMİL – MEKTUP
ÖLÜ SERÇE DÖNEMECİ – AYŞEGÜL GENÇ – ROMAN
ÇOK ÜZGÜNÜM – HAKAN ARSLANBENZER – ŞİİR
MEDYA VE POPÜLER KÜLTÜR – EKMEL GEÇER – İLETİŞİM MEDYA

REMZİ KİTAPEVİ

SANIK, JOHN GRISHAM
Theodore Boone Dizisinden yeni macera….Küçük avukat Theodore Boone’un nefes kesen maceraları tüm hızıyla sürüyor. Üstelik hayranlarının pek de alışık olmadığı bir rol dağılımıyla… Cevval avukatımız Theo, bu sefer “sanık” durumuna düşerken avukat dayısı Ike’ın yardımlarıyla kendi kendisinin hem avukatı hem dedektifi oluyor.

MANAGİNG İN TURKİSH CULTURE,  ACAR BALTAŞ
Türk Kültüründe Yönetmek adlı kitabın İngilizcesi… Batı dillerinde “vefa”, “hatır”, “gönül” kelimelerinin karşılığı yoktur. Çünkü bu dillere kaynaklık eden kültürlerde bu kavramlar yoktur. Buna karşılık “vizyon”, “misyon”, “strateji”, “plan” kavramlarının karşılığı da bizim dilimizde bulunmaz.

Bizim geleneğimize göre “kervan yolda düzülür,” “istim arkadan gelir”. Bir kültürün düşünme biçimini yansıtan dil psikolojisi, bu tür kavramların oluşmasının ya da oluşmamasının nedenlerini ve bugünkü hayata olan izdüşümlerini ortaya koymaktadır. Bu kitap, aynı dil psikolojisi gibi, Türk iş dünyasının kendi kültür değerlerinden nasıl etkilendiğini araştırmakta ve bu değerleri dikkate alan bir liderin hem ülke çapında hem de dünyada nasıl başarılı olacağını göstermeyi amaçlamaktadır. Çünkü iş hayatında başarı, yaygın şekilde özenildiği ve uygulanmaya çalışıldığı gibi, ithal süreç ve ölçütleri olduğu gibi kullanarak değil, bunları kendi kültürünün tarzına ve dokusuna uyarlayıp hayata geçirerek kazanılır.

NATALİ, TARİFLER & ANILAR, NATALİ B. GÖKYAY
Sıradan bir yemek kitabı yazmak istemedi Natali B. Gökay. Bu nedenle saatlerce süren neşeli aile sofralarından da, Tarabya’da Dereiçi’nde mahalle arasında ağaç tepelerinde geçen çocukluğundan da izler taşıyor yazdığı kitap. Yazar şöyle diyor: “Hikâyesi olmayan herhangi bir tarifi koymadım. Hemen hemen her tarifin altında o yemekle ilgili bir anımı aktarıyorum. Türk mutfağından çok, kültürlerin iç içe geçip kaynaştığı İstanbul mutfağı anlatılıyor bu kitapta.” Yemek Kitaplarının Nobel’i sayılabilecek World Cookbook Awards Gourmand ödülünü de kazandı. 130 ülkenin 35 kategoride yarıştığı bu yarışmada ‘En İyi Yeni Çıkmış’ kitap Türkiye birincisi ve dünya üçüncüsü oldu.

LOTUS YAYINEVİ

PROMETHEUS ATEŞİ [Politik Felsefe ve Politik Kuram Tartışmaları] ARMAĞAN ÖZTÜRK
Büyük anlatılara karşı mikro sosyoloji çizgisi ile yapının ve tarihte sürekliliğinin reddi gibi metodolojik tutumlar akademisyenler arasında oldukça popüler. Ayrıca yaşama ve politik yaşama yönelik kayıtsızlık hemen her türlü ilişkiyi belirliyor. Post-nihilist bir çağda yaşadığımız gerçeği toplumsal normali karakterize eder hale geldi.

Bu kitaptaki makaleler ise ideolojik pozisyonları ve kullandıkları kavram setleri gibi kıstaslar bakımından karşı aydınlanma çizgisiyle taban tabana zıt bir konumu içselleştirmiş durumda.
Kitaba ismini veren Prometheus Ateşi imgesi post-nihilizme karşı daha modern bir izleğin işareti olarak yorumlanabilir.

İki bölüm halinde kurgulanan kitabın içeriğinde, bir tarafta Aristoteles, İbn-i Haldun, Hegel, Tocqueville, Mill, Gramsci, Schumpeter, Sartori, Dahl, Agamben gibi düşünürleri ele alan analizler, diğer yanda ise ekoloji, doğa, muhafazakarlık, entelektüel, insan hakları, şiddet, radikal demokrasi, sivil toplum ve yurtseverlik gibi temalar üzerine ayrıntılı tartışmalar yer alıyor.
 
ELMALILI’NIN AHLAK FELSEFESİ, PROF. DR. MEHMET TÜRKERİ
"Ahlak üzerine sistemli, tutarlı, şümullü, sorgulayıcı vb. düşünme demek olan ahlak felsefesi ya da etik, diğer konuları yanında, hayata dair iki temel soruya verilen cevaplarla şekillenen ahlak anlayışlarını yani teorilerini inceler. “İnsan için iyi hayat nedir?”, “İnsan nasıl yaşamalı ve davranış ortaya koymalıdır?” İnsanın niçin ve nasıl… yaşaması gerektiğini soruşturan bu teoriler insana, gündelik hayatında ışık tutmaya çalışırlar. Kur’an’ın ahlaki vurgularını düşündüğümüzde bu iki sorunun ve onun etrafında şekillenen diğer sorunların üzerinde düşünmemiz kaçınılmaz bir ödev olur.
Elinizdeki bu kitap, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın, Hak Dini Kur’an Dili isimli tefsiri temel alınarak hazırlanmış olup, Elmalılı’nın doğrudan Kur’an’a dayalı olarak ortaya koyduğu ahlak anlayışını yansıtmaktadır.

TANRI TUTULMASI, MARTIN BUBER [Din ve Felsefe İlişkisine Dair Araştırmalar] Çeviren, Doç. Dr. Abdüllatif Tüzer
20. Yüzyılın Başlıca Felsefelerinin, Varoluşçuluğun, Buhran Teolojisinin ve Jung Psikolojisin Bir Eleştirisi…
"Tanrı kendi sonsuzluğunda yaşamayı sürdürür ama bizler de “katiller”, ölüme teslim edilmiş, karanlıkta yaşayan varlıklar olarak hayatımızı sürdürürüz. Ancak hayatı kutsallaştırdığımızda canlı Tanrı ile karşılaşırız. Ve dünya, insan, kişi, sen ve ben; bunların hepsinin tanrısal anlamı ve gerçekliği vardır." 
 

EVEREST YAYINLARI

DÜĞÜMLERE ÜFLEYEN KADINLAR, ECE TEMELKURAN
Bir kadının kalbini fena kırmış bir adam… O adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dört kadın… Düğümlere Üfleyen Kadınlar bu yolculuğun romanı. Ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada, Ortadoğu’da geçiyor. Saraylar devrilip meydanlar dolarken sorular kalıyor geriye. Her yola en az bir soruyla çıkılır çünkü: Bir kadın ya da bir ülke nasıl sevilir sahiden?

TAŞ ÜSTÜNDE GÜL OYMASI, ERENDİZ ATASÜ
Erendiz Atasü’nün Trabzon’daki bir mezar taşından Mısır piramitlerine uzanan öykülerinde, taşı ve sözü yontanların sabırlı ve ıstıraplı emeği, sanatta ve hayatta geçici olanla kalıcı olanın iç içeliği dile geliyor.


OTORİTE YAYINLARI

FENA: MEVLANA’DA ÖZGÜRLÜK, EKREM ÖZDEMİR
Mevlâna, bizi bir yere davet eder; “FENA” bir yerdir burası. Burası, kullukla asla değişilmeyecek hürriyet yurdudur. Burası, insanın sevgilisiyle bir bütün olduğu, varlığını sevgilisine armağan ettiği aşk mabedidir. Burası, ne dinin ne de aklın kalmadığı, sonu olmayan sarhoşluk halidir. Burası, terk etmeyen sevgiliyle buluşma mekânıdır. Burası insanın iradesiyle Allah’ın iradesinin bütünleştiği noktadır: “Ben mi arıyorum seni, yoksa sen mi arıyorsun beni? / Ben, ben oldukça, benden kurtulmadıkça ne ayıp bana / O vakit ben bir başkasıyım, sen bir başkası.”
 
CUMHURİYET İSLAMCILIĞININ SEYRİ [İslamcılık Yazıları], SERKAN YORGANCILAR
"Dünya sisteminde meydana gelen dalgalanmalar coğrafyamızda da etkilerini gösteriyor ve Türkiye’de bütün siyasi aktörlerin ve söylemlerin bir biçimde değiştiği/değiştirildiği bu süreçte İslamcılar da bazen kendi tercihleri doğrultusunda değişim geçiriyorlar bazen de koşulların zorlaması sonucunda bir değişime maruz kalıyorlar. Değişim kavramı ise çoğu zaman hareketin aktörleri tarafından yönlendirilemediği durumlarda İslamcılığa inananlar açısından ciddi tehditler üretiyor.
Sonuç olarak İslamcılık da diğer bütün muadilleri gibi beşeri bir söylemdir. Tarihseldir. Zamanla değişmeye muhtaçtır. Mutlak olan İslamcılık değil bizzat bir din olarak İslam’ın kendisidir. Çeşit çeşit İslamcılık vardır ve İslamcılıkların çeşitlenmesi normalleşme olarak algılanmalıdır."

KENT KİTAP

ŞU SAATTE ORADA MIYDIN?!, BİLAL SAMİ GÖKDEMİR

BİZE HER YER TRABZON, HARUN ÇELİK
Türkiye’de bir takımı ilk kez taraftarları anlatıyor… Gün ışığı, en doğudan merhaba der memlekete. Trabzon şehri de, ilk selamlananlardandır Karadeniz’de…  Aldığı erken selamın hakkını verir ele avuca sığmayan Trabzonlu… Yurduna, bambaşka ilkler armağan eder her alanda. Futbol, belki en göze çarpanıdır…

1800′lerde Trabzon’da futbol turnuvaları düzenlenirken, tarih 1922′yi gösterdiğinde Anadolu’nun ilk futbol kitabı yine bu şehirde yazılır. Bunun da hakkı ödenir; tam 45 yıl sonra, yazdığı kitapta yeni bir sayfa açar şehir Trabzonspor’la birlikte ve yepyeni ilklerin temelini atar.

Bugün ise ilk defa bir takımı, taraftarı anlatıyor. Futbolu aşan niteliğiyle, sosyolojik bir saha çalışması halini alıyor adeta bu kitap. Bir futbol takımından öte; bir şehri, bir kimliği, bir duruşu ve bir kültürü sunuyor satırları arasında.

KIRKAMBAR KİTAPLIĞI

FÜSUSU’L-HİKEM, MUHYİDDİN İBN ARABÎ
Füsusu’l-Hikem İslâm tasavvuf ve düşünce tarihinin en önemli eserlerinden biridir. Kitap mutasavvıfların bilgi ve varlık görüşlerinin zirvesidir. Eser yüksek edebi özelliğinden dolayı şüphesiz anlaşılması zordur. Bu nedenle tarih boyunca hakkında en çok şerh yazılan eserlerden biridir. Rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’den aktararak bize ulaştırdığı bu eser derin hikmetlerle doludur. Marifet ve ilahi hikmete dair disiplinleri temellendirmeyi hedefleyen son derece özgün bir eser ve bir başyapıttır.

MESNEVİ, MEVLÂNÂ, HAZIRLAYAN: RECEP KİBAR, ABDULKADİR SARIKAMIŞ
Yenikapı Mevlevihanesinin son Mesnevihanı Tahirü’l-Mevlevi’nin hayatının büyük bölümünü adadığı bu çeviri Sayın Tuğrul İnançer’in belirttiği gibi en önemli Mesnevi çevirisidir. Kullanılan dil çok sade ve genel okuyucunun anlayabileceği şekildedir.  Tahirü’l-Mevlevi Esad Efendi’den sonra Fatih Camisinde geniş bir kesimin takip ettiği Mesnevi dersleri yapmaya başlamıştı. Bu derslerde İsmail Ankaravi’nin tercümesi esas alınmıştır. Elimizdeki çeviri bu derslerin sonunda ortaya çıkan nefis bir eser olmanın yanı sıra İsmail Ankaravi’nin Mesnevi tercümesi rehber alınarak meydana gelmesi açısından önemini daha da arttırmaktadır.

METİS YAYINLARI

SESSİZLİĞİN GÜRÜLTÜSÜ [Bosna’ya Yolculuk], JULİ ZEH
2005 yılından itibaren Metis Edebiyat’ta eserlerine yer verdiğimiz Juli Zeh savaşın ertesinde Bosna’ya gitti. Bu yolculuğun izlenimlerinden oluşan Sessizliğin Gürültüsü, doğanın büyüleyici güzelliğiyle savaşın yıkımının iç burkan izlerinin iç içe girdiği, savaşın hayaletlerinin hâlâ her yerde kol gezdiği bir ülkeyi yalın bir şiirsellikle anlatan etkileyici bir kitap. Yolculuk boyunca yaşadıklarını derin bir duyarlılık ve ince bir mizah anlayışıyla aktarırken bir yandan da savaşın doğasını, sebep ve sonuçlarını sorgulayan Zeh’in akıcı anlatısı, küçük öykülerden örülü bir roman tadında.

GERÇEK BİR YANILSAMA: BİLİNÇ, TEVFİK ALICI
Yayına Hazırlayan: Tuncay Birkan
"İnsan beyni diğer bütün beyinler gibi, ‘gerçeği’ değil, görmeye (duymaya, tatmaya…) gereksinim duyduğu şeyleri görmek üzere evrimleşmiştir. Hatta görmeye gereksinim duyduğumuz şeylerin bazıları da, bizzat biz görelim diye evrimleşmiştir! Örneğin rengine bakarak bir kayısının olgunlaşıp olgunlaşmadığını anlamak için renk algısı geliştirmişsek, kayısı da biz görelim diye olgunlaştıkça sararma huyu geliştirmiştir! Bu anlamda algı kendi beynimizin ürünüdür ve beynimizde gerçekleşir, yani bir yanılsamadır. Öte yandan beynimizde algıyı oluşturan süreçler de bir o kadar somut ve gerçektir. Bu anlamda da algı gerçektir. Bir başka deyişle, ne algıladıklarımız gerçeğin kendisidir, ne de gerçeğin kendisi bir yanılsamadır; ama algı gerçek bir yanılsamadır."

MUTFAK, MURATHAN MUNGAN
Mutfak Murathan Mungan’ın yeni oyun kitabı. İstanbul’un Cihangir’e benzeyen bir semtinde, çevre işyerlerine ev yemekleri yapan kadınların işlettiği küçük bir lokantanın mutfağında geçen yirmi sahnelik roman tadında bir oyun. Tek mekânda geçen oyunda ikisi erkek olmak üzere on karakter yer alıyor.

TUDEM YAYINLARI

GENÇ SHERLOCK HOLMES “ÖLÜM BULUTU” ANDREW LANE
Türkçeleştiren: Arif Cem Ünver
Çocukluğundan beri sıkı bir Sherlock Holmes okuru olan İngiliz gazeteci-yazar Andrew Lane tarafından kaleme alınan serinin ilk kitabı Ölüm Bulutu, Holmes’un meşhur bir dedektif olmadan önceki yaşamından kesitler sunan çarpıcı bir tanışma hikâyesi… Sherlock Holmes’u tanıdığınızı sanıyorsanız bir kez daha düşünmenizi tavsiye ederiz. Nitekim, karşınızda katilin saç telinden ayakkabı numarasını çıkarabilen bir efsane var. Ancak, henüz yolun çok başında… Sherlock’un araştırmacı ve şüpheci ruhu erken yaşta kendini fark ettirse de, gözü pek dedektif adayımızın daha çok yol kat etmesi gerekiyor. Yıllardan 1868. 14 yaşındaki Sherlock Holmes bir ordu subayı oğlu olarak oldukça sıradan bir yaşam sürmektedir. Yatılı okul, iyi bir terbiye ve İngiliz usullerine uygun klasik bir eğitim üçgeninde geçen kısacık yaşamı büyük bir değişimin eşiğindedir… Babasının ani tayini ve annesinin sebepsiz rahatsızlığı yüzünden bir süreliğine garip davranışlarıyla bilinen amcası ve yengesinin Hampshire’daki evlerine gönderilen Sherlock, orada Matthew adında yeni bir arkadaş edinir. Genç Holmes kısa bir süre sonra kendini Matthew’la beraber “Ölüm Bulutu” isimli gizemli bir bulutun peşinde bulur. Genç ikili Britanya’nın geleceğini elinde bulunduran dehşet verici bir komplonun tam ortasındadır…

İLETİŞİM YAYINLARI

KÜRT KADINLARIN PENCERESİNDEN, HANDAN ÇAĞLAYAN
Kürt kadınların 1990’lardan beri sürdürdükleri mücadele hem resmî hem de gayri resmî kimlik politikalarına karşı çok katmanlı bir hak ve eşitlik talebine dönüştü. Kürt kadınların siyasal katılımından ve temsilinden yola çıkan Handan Çağlayan, savaşın tahribatının bütün boyutlarıyla sergilenmesi ve gerçek bir barışın inşa edilebilmesi açısından, bu çabanın ne kadar değerli olduğunu gösteriyor.
Kürt kadınların yirmi yıllık politik aktivizmi ve hak talepleri, kendilerine yakıştırılan “kurban/cahil Doğulu kadın” imgesine bir cevap, bir itiraz niteliğinde. Haklı tepkilerini duyuran sesleri, duymazdan gelenlerin kulaklarını açacak kadar yüksek çıkmaya başladı son yıllarda…

TEK PARTİNİN İKTİDARI, AHMET DEMİREL
Ahmet Demirel, Tek Partinin İktidarı’nda 1923-1946 arasındaki tek parti döneminin tarihini seçimler ve milletvekilleri üzerinden ele alıyor. İsim isim, bölge bölge milletvekillerini inceliyor, seçim süreçlerini analiz ediyor, Cumhuriyeti kuran siyasi elitin portresini kapsamlı sorularla çiziyor: Cumhuriyetin ilk meclislerinde görev yapan milletvekilleri kimlerdi? Hangi sosyo-ekonomik kökenlerden geliyorlardı? Eğitim durumları neydi? Daha önceki meclislerde görev almışlar mıydı? Kaç kez seçildiler?
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran elit, bu elitin TBMM’yi oluşturma süreci ilk defa bu kadar ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Milletvekillerinin demografik özellikleri, meslekleri, eğitim durumları, kaç kere seçildikleri, hangi meclislerde görev aldıkları tek tek gösteriliyor.

KİRAZ’IN ŞARKILARI, AMELİE COUTURE
Lucie’nin hayatı, anneannesini kaybettikten sonra büsbütün değişir. Anneannesiyle oturdukları çiftlik evinden taşınıp, şehirde babası, üvey annesi ve üvey kardeşiyle birlikte yaşamaya başlar. Çok sevdiği anneannesinden ona kalan yalnızca Kiraz adlı bir kuştur. Günlerini, kendisini anlayan tek dostu Kiraz’la geçirir. Lucie odasında Kiraz’ın şarkılarını dinleyerek ve penceresinin önündeki ağacı seyrederek, anneannesiyle birlikte geçirdiği eski güzel günleri düşünür. Ama Lucie’nin keşfedeceği önemli bir şey vardır: Babası, üvey annesi ve üvey kardeşi de Lucie’yi en az anneannesi kadar çok sevmektedir ve önünde onlarla geçireceği çok güzel günler vardır.

ALTIN KİTAPLAR

GÜNEŞ BATINCA GÖLGELERİN HİÇBİR HÜKMÜ KALMAZ, ABDULLAH AYATA
Abdullah Ayata, sosyal sorunlara bu sefer bir öykü kitabı ile değiniyor. Küçük Dağların Gölgeleri adlı öykü kitabı ile karşımıza çıkan Ayata, yarı kurgu yarı gerçek on beş farklı karakterin sıradan hayatından kesitleri, kader çizgisinde ilerleyen ömürlerini anlatıyor.
Öykücülüğe yakışan sade bir dil kullanan Ayata, “sıradan” olarak addedilen insanın değerini ise Küçük Dağlar metaforuyla kitabın önsözünde şöyle açıklıyor:

“Aslında dağın küçüğü, büyüğü de yoktur. Büyük denilen dağların yükseltileri ne kadar fazla olursa olsun tabanları küçük dağlarla aynı seviye üzerine oturmuştur. Yine, büyük dağların gölgelerinin hükmü güneş batıncaya kadardır. Güneş batıp karanlık çöktükten sonra gölgelerin hiçbir önemi kalmaz.”

GECE MAVİSİ ZAMANLAR, SEVİM REŞAT
Dünya durdukça silahların hep var olacağını, silahların gölgesinden çıkmış bir dünyanın kaosa sürükleneceğini savunan bir subay. Dünyayı artık para yönetecek, paraya hükmeden de dünyayı yönetir diye düşünen bir işadamı. İki çocukluk arkadaşı.

Mesleklerinde yükselirken özel yaşamlarında zorlanırlar. Bu iki tutkulu adam başarı uğruna aşkı gözden çıkarmış değillerdir, ama aşkı bulmak, bulduktan sonra sürdürmek onlar için hiç de kolay olmayacaktır.       

YİTİK ÜLKE YAYINLARI

AŞKSIZ GÖLGELER, KADİR AYDEMİR – Öykü

BAY T., KATERİNA İLOPOULOU – Çeviri Şiir

GEBELERE BALON – HAMİLELİK HURAFELERİ, BİHTER DİNÇEL & ELİF EZGİ UZMANSEL – Anlatı

POTKAL KİTAP YAYINLARI

ÖLÜMDEN ÖNCE HÜZÜNDEN SONRA, CENGİZ MADENCİ – Roman


BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI

ERKEN MODERN AVRUPADA TIP VE TOPLUM, MARY LİNDEMANN
Tıp tarihi, genel tarihin ayrılmaz bir parçasıdır; hatta erken modern dönem dünyasını derinden kavramakla ilgilenenler için tıp tarihini anlamak zorunludur. Dolayısıyla, tıp tarihini, tüm o göz alıcı buluşlara ya da mücadeleci öncülere dair destansı ya da romantik hikâyeler olarak kaleme almak artık yeterli değil. Bugün tıp tarihi bilimi, 1500’den 1800’e dek Avrupalıları etkileyen toplumsal, kültürel, iktisadi etkenlerin hepsini hesaba katmak zorunda.

Kimi araştırmacılara göre erken modern dönem cehaletin, sefaletin, yanılgıların ve bitmek bilmez acıların hâkim olduğu “eski kötü günler”dir; o günlerde din ve batıl inanç “bilime” ayak direrken, “iman ile akıl” arasındaki mücadele aklın lehine henüz sonuçlanmıştır ve bu karanlık çağda bir avuç gözü pek adam, daha bilim doğmadan bilim adamı olabilmiştir. Mary Lindemann ise tıp tarihini bir ilerleme hikâyesi olarak görmeyi yadsıyor; bu yöntemin doğasındaki yanlışlara işaret ediyor.

SEMERKAND YAYINLARI

AHMED-I CÂMÎ NÂMEKÎ, ABDULVAHAP YILDIZ
Semerkand Yayınları, Allah Dostları Seri’sine bir yenisini daha ekledi: Seyhülislâm lakaplı
Ahmed-i Câmî Nâmekî (k.s). Sünnî tasavvuf düsüncesine sahip Seyhülislâm Ahmed-i Câmî Nâmekî, 11. Yüzyılın sonuyla, 12. yüzyılın yarısında Selçukluklar döneminde, Iran’ın Horasan bölgesinde yasamıstır. Üç bölümden olusan eserde Câmî hazretlerinin yasadıgı sosyal ve siyasî yapı da izah ediliyor. Abdulvahap Yıldız’ın bir akademisyen titizligiyle hazırladıgı eserde, birçok eser telif eden
ve yaklasık bir asır hayat süren Ahmed-i Câmî Nâmekî hazretlerinin hayatı, eserleri ve
tasavvufî düsüncesi anlatılıyor.

EDEP BIR TÂC İMİŞ, DILAVER SELVİ
Semerkand Yayınları’ndan güzel ahlâka dair kısa, özlü ve faydalı makalelerden olusan bir
eser: Edep Bir Tâc Imis. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurmustur. Güzel ahlâk Peygamberimiz’in (s.a.v) yasayıs seklidir, Allah dostlarının sanı ve alametidir. Tasavvuf da güzel ahlâktan ibarettir. Ahirette mîzana konacak en agır, en faydalı amel, iman ve namazdan sonra güzel ahlâktır. Doç. Dr. Dilaver Selvi’nin sade ve akıcı dille yazdıgı eseri, dinî kaynaklara dayanmakla beraber kıssa, siir ve nüktelerle okunması zevkli hale geliyor.

RİSÂLE-İ ÜNSİYYE, MEVLÂNÂ YAKUB-I ÇERHÎ
Sah-ı Naksibend ve Hâce Alâeddin Attâr hazretlerine (k.s) halife olmus bir gönül dostu
olan Yakub-i Çerhî hazretlerinin (k.s) eseri Risâle-i Ünsiyye, Mehmet Ali Özkan tarafından
tercüme edildi. 14. yüzyılın büyük âlimlerinden biri olan Yakub-i Çerhî hazretleri (k.s), yakınında olanlara sohbet etmis ve onları tasavvuf yoluna davet etmis biridir. Yazdığı risâlelerle tebliğde bulunmus ve onlara Naksibendîlik yolunun inceliklerini anlatmıstır.

Semerkand Yayınları’ndan çıkan bu eserde abdestin, gizli zikrin, vukûf-i kalbînin ve nâfile
namazının faziletlerini ayet ve hadislerle delil getirerek belirtmistir.

DOĞAN KİTAP

RUMELİ’YE ELVEDA: 100.YILINDA BALKAN BOZGUNU, TAHA AKYOL
[100. yılında Balkan Savaşları’nın acılı hikâyesi]
Rumeli’ye Elveda: 100. Yılında Balkan Bozgunu, Taha Akyol’un hazırladığı, CNN Türk’te yayınlandığında büyük ses getiren aynı adlı belgeselin kitap çalışmasıdır.
Taha Akyol Rumeli’ye Elveda’da Balkan Savaşları’na giden yolda Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi yapısını, açmazlarını ve giderek güçlenen Balkan milliyetçiliklerini ele alıyor.

DÖNÜŞ YOLCULUĞU, MAEVE BİNCHY
Çeviren: Renan Altunbay
Aşk romanlarının ve öykülerinin sevilen yazarı Maeve Binchy’i geçtiğimiz ay Temmuz ayında kaybettik. Dönüş Yolculuğu yayınevimizin onu kaybettikten sonra basılan ilk kitabı. Maeve Binchy, bu öyküler toplamında da her zaman olduğu gibi sıradan insanların hayatlarına dokunuyor.

Dönüş Yolculuğu’nda 20 öykü var. Kitaba adını veren ilk öykü, Amerika’dan doğum yeri olan İrlanda’ya gelen genç bir kız ile annesi arasındaki zedelenmiş ilişkinin haftalık yazışmalar yoluyla yeniden onarılmasını anlatıyor. Diğer öykülerde ise bavulları karışınca tanışan ve birbirlerinden hoşlanan iki yabancıyı, bir sekreterin patronuna karşı duyduğu tutkuyu, ilk görüşte birbirine âşık olan bir adam ile bir kadının hayal kırıklığını, mutsuz bir çiftin yanlış bir bavulla değişen hayatlarını ya da kendine güvenemeyen bir başka kadını tanıyoruz. Maeve Binchy her zamanki gibi zaman zaman dokunaklı, zaman zaman ironik üslubuyla hikâyelerin içine taşıyor bizi.

AŞK KIRGINLIKLARI, NEDİM GÜRSEL
Aşklar Venedik’te başlar… Venedik’te biter…
Nedim Gürsel de edebiyat ve aşk ilişkisi üzerinden gitmiş ve ortaya insanı kendinden geçiren denemelerden oluşan Aşk Kırgınları çıkmış. Dünya edebiyatına damgasına vuran Thomas Mann, Louis Aragon, Ernest Hemingway, Alfred de Musset, George Sanda ve Marcel Proust da bu denemelerin baş kahramanları olmuşlar, Venedik’in yanı sıra.
Nedim Gürsel, Aşk Kırgınları’nda bu edebiyatçılar için kimi zaman aşkın beşiği kimi zaman da mezarı olan Venedik’i anlatıyor.

TİYO YAYINLARI

KALIN TÜRK, İSMET ÖZEL
TİYO’nun sekizinci kitabı İsmet Özel’in KALIN TÜRK’ün  gözden geçirilmiş yeni baskısı yapıldı. 
İsmet Özel’in yeni uzun bir önsöz yazdığı kitabının arka kapağında şunlar yazılı…
Ses var; ama kulak nerede? Bir gündemi olmasını arzulayan kim? Türkiye olarak adlandırılan ülke Türkiyeliğinde ısrarlı mı? Bu sorular bizi acilen millet meselesine götürür. Oysa Türkiye’de “millet” tarifi yapılmamış, çerçeveden mahrum bırakılmış, muhteviyatı kasıtlı bir biçimde çapraşıklaştırılmış bir meseledir. Millet dolayısıyla bir mesele karşısında olduğumuzu biliyoruz; ama karşımızdaki meselenin ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, yerkürenin hangi siyasî şekle bürüneceği bahsini tertip edenlerin, aynı zamanda Türkiye’de yaşayanların ne şekilde davranacaklarına da etkili olduklarıdır.

YEDİ RENK YAYINLARI

HEYBELİADA RUHBAN OKULU, SALİH İNCİ
Heybeliada Ruhban Okulu, İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesine bağlı olarak 1844 yılında kurulmuş ve 1971 yılına kadar Ortodoks teolojisi eğitimi vermiş önemli bir okuldur. Kuruluşundan itibaren kendine özgü eğitim ve öğretim anlayışı göstermiş olmasının yanısıra, yazılı ve sözlü Ortodoks geleneğinin korunup geliştirilmesini de üstlenmiştir. Gerilen Türk-Yunan ilişkilerinden nasibini alarak 1971 yılında kapatılan okul, günümüzde her açılmaya hazır bir şekilde bekletilmektedir. Bu kitap, mezkûr okulun teolojik bakımdan misyonunu, objektif bir gözle ve belgeler ışığında anlatmaya çalışan bir eserdir.

TÜRK EDEBİYATI VAKFI YAYINLARI

SANAT VE EDEBİYATIMIZ, AHMET KABAKLI
 
Bu eser, Şeyhülmuharrirîn Ahmet Kabaklı’nın insanımıza bıraktığı çok kıymetli bir hazinedir. Sanat ve edebiyata gönül veren herkesin, özellikle de gençlerimizin bu kitabı okumaları onların önlerine yepyeni ufuklar açacaktır. Bu kitapta, dünya çapında eserler kaleme almanın yolu gösteriliyor. Ayrıca özümüze dönmeden kalıcı eserler verilemeyeceğinin altı çiziliyor. Bununla da yetinilmiyor; özümüze dönmenin ne demek olduğu çok açık ve net bir anlatımla dile getiriliyor.

On5yirmi5.com