Siyonistlerden İtiraflar!..

Kitap
İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin adıyla dilimize çevrilen kitabında Roger Garaudy, Yahudi asıllı devlet adamı, düşünür ve yazarların ağzından Hitler’in Yahudilere karşı yaptığı soykır...
EMOJİLE

İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin adıyla dilimize çevrilen kitabında Roger Garaudy, Yahudi asıllı devlet adamı, düşünür ve yazarların ağzından Hitler’in Yahudilere karşı yaptığı soykırıma Siyonist liderlerin yardımcı olduğunu gözler önüne seriyor.

Roger Garaudy’nin kitabında yer alan bilgilere göre, Ortadoğu’da bir Yahudi devleti, yani şimdi İsrail’i kurmak için o dönemin Siyonist liderleri gerek doğrudan gerekse dolaylı olarak Nazilerle işbirliği yapmışlar ve milyonlarca Yahudi’nin göz göre göre öldürülmesine çanak tutmuşlar.

Garaudy’nin Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıkan kitabında, Yahudi asıllı dünyaca ünlü hanım filozof Hannah Arendt’in, Siyonist liderlerin Hitler’le suç ortaklığı yaptığını ve bunun inkâr edilmez bir gerçek olduğunu şöyle haykırdığı açıklanıyor: “Yahudilerin kendi kendilerini katlettikleri ‘tezimi’ herkes hemen anladı ve tekrarladı.”

Garaudy, Hannah Arendt’in Eichmann in Jerusalem/Eichmann Kudüs’te, s. 141) kitabını kaynak gösteriyor ve Hannah Arendt, Kudüs’te Eichmann davasını takip ettikten sonra kesinlikle şu kesin sonuca varıp şu gerçeği bütün dünyaya ilân ettiğine dikkat çekiyor:

“Hakikat şu ki, eğer Yahudi halkı gerçekten örgütsüz ve lidersiz olsaydı, kaos hüküm sürer ve çok daha fazla sefalet olur, fakat kurban sayısı dört buçuktan altı milyona kadara ulaşmazdı. Freudiger’in hesaplamalarına göre, eğer Yahudiler, Yahudi Konseylerinin talimatlarına uymasalardı, yüzde ellisi kurtulurdu.”

Ben Guryon’un itirafı

İlahi Mesajlar Toprağı Filistinİsrail devletinin kurucu babalarından Ben Guryon’un da 7 Aralık 1938’de İşçi Partisi’nin Siyonist yöneticileri önünde meydan okurcasına yaptığı itirafta bu inanılmaz gerçeği aynen kabul ediyor: “Şayet ben Almanya’nın bütün çocuklarını İngiltere’ye getirerek tamamını, onları İsrail Toprağı’na naklederekse ancak yarısını kurtarmanın mümkün olduğunu bilseydim, ikinci şıkkı tercih ederdim. Zira bizler sadece o çocukların hayatını değil, İsrail halkının tarihini de göz önünde bulundurmalıyız.”

Garaudy, Yahudi’nin Yahudi’ye ettiği bu insanlık dışı davranışı bir başka İsrailli devlet adamının ağzından da şöyle veriyor:

İsrail Adalet Bakanlığı da yapmış olan Shamuel Tamir, Kastner Davası’ndaki ifadesinde şöyle diyordu: “1944 Temmuz ortasına, günde on iki bin ölümün başlamasından altı hafta sonrasına kadar, Yahudi Ajansı veya Siyonist bir yetkili tarafından, kitle hâlinde sürgünlerin başladığını ve yarım milyon insanın çoktan imha edildiğini duyurmak için, resmen tek kelime edilmedi.

Yahudi Ajansı o sırada Macaristan Yahudilerinin kaderi ve sürgünler hakkında en iyi ve en doğru bilgilere sahipti. Daha önce Mahkeme önünde de ispat edildiği gibi, bu konuda İngiliz sansürü de yoktu… Bir buçuk ay boyunca Bay Sharett ve Yahudi Ajansı ellerindeki haberleri bilerek ve kasten çöpe attılar.” Sözlerini şöyle sürdürdü: “Niçin bu korkunç haberler Ben Guryon, Sharett, Weizmann ve bütün resmî yöneticiler tarafından çöpe atıldı? Çünkü Filistin’de halk Macaristan’da olup biteni ve liderlerinin taş kalpliliğini bilseydi, toprağımızda bir fırtına kopar ve iktidar onların ellerinden giderdi. Ve onlar için en önemli olan, öyle görünüyor, iktidardı.”

İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin kitabından insanın kanını donduran şu bilgileri de okuyoruz:

Haham Michael Dov Weissmandel, 15 Mayıs 1944’te, Lublin yakınlarında bir mahzene saklanmışken, Yahudi Ajansı’na şu mesajı ulaştırıyordu: “Sizler, bizim Filistinli ve diğer bütün ülkelerdeki kardeşlerimiz, bütün Krallıkların siz bakanları, bu on binlerce cinayet karşısında nasıl sessiz kalabiliyorsunuz?…”

Yahudi Ajansı yetkilileri, Haham Michael Dov Weissmandel’in kendilerine gönderdiği şu net kurtarma plânlarını bile onlara iletmiyorlardı: “Auschwitz ölü yakma fırınlarının bir hava bombardımanıyla tahrip edilmesini istiyoruz. İlişikteki haritada görüldüğü gibi onlar rahatça görülebilecek durumdadır. Böylesi bombardımanlar kâtillerin işini geciktirecektir. Daha da önemlisi, batı Macaristan ile Polonya arasındaki demiryollarını ve Karpatlar civarındaki köprüleri bombalamaktır. Diğer işleri bırakın ve bunları yapın! Sizin ihmaliniz yüzünden her gün on bin kişinin ölmekte olduğunu hatırlayın!

Siz, ey İsrail oğulları, yoksa aklınızı mı kaybettiniz? Etrafımızdaki cehennemi görmüyor musunuz? Paranızı kim için saklıyorsunuz? Ya kâtil ya da çıldırmış olmalısınız sizler!”

Haham Weissmandel, onların ne gibi mazereti olduğunu merak ediyordu: “Acaba haberiniz mi yok?”

Fakat Kastner Davası’nda, Yahudi Ajansı’ndan Menachem Bader’e soruldu: “Haham Weissmandel’in bu mektubunu aldınız mı?” Cevap verdi: “Bu tür mektupları her gün alıyorduk.”

Macaristan Yahudilerine reva görülen

Siyonist yöneticilerin Nazilerle işbirliğinin en çarpıcı örneği, Siyonist Teşkilât Başkan Yardımcısı Rudolf Kastner örneğidir: “Macaristan Yahudilerinin sürgünü sırasında Eichmann onunla görüşmeler yapmıştır. Bu iki adam bir uzlaşmaya varmışlardır. Buna göre, Eichmann birkaç bin Yahudi’nin Filistin’e gitmesine ‘yasa dışı olarak’ göz yumacak (gerçekte ise onların trenleri Alman polisi tarafından durdurulacaktı); buna karşılık da yüzbinlerce Yahudi’nin Auschwitz istikametinde sevkedildiği kamplarda ‘düzen ve sükûnet’ hüküm sürecekti. Bu anlaşmada sözü edilen birkaç bin sağ kalacak kişi seçkin kimseler ve bizzat Eichmann’ın tabiriyle ‘en iyi biyolojik materyel’ olan Siyonist gençlik üyeleriydi. Eichmann’ın dediğine bakılırsa, Dr. Kastner bir “fikir” için dindaşlarını feda etmişti ve bunun böyle olması iyiydi. Eichmann Davası’na bakan üç hâkimden biri olan Benjamin Halevi, Kastner Davası’nda başkanlık kürsüsündeydi. Kastner, Eichmann ve diğer yüksek düzeydeki Nazilerle işbirliği etmekle suçlanmıştı. Halevi, Kastner’in ‘ruhunu şeytana satmış olduğu’ kanaatine varıyordu.”

Kurbanlık koyunlar gibi…

Siyonist lider Kastner, Siyonist hedefler için “yararlı” 1 684 kişiyi Filistin’e gönderme hakkını elde etmek için, Eichmann’a 476 bin Yahudi’nin direniş göstermeden gideceği garantisini veriyordu. Çünkü kendisi yani Kastner, imha edilmek üzere gönderildiklerini onlardan saklayacak ve onları bunun sadece basit nakil işi olduğuna inandıracaktı. Hâkim Halevi devam ediyor: “Macaristan gettolarının Yahudi kitleleri, başlarına gelecekten habersiz sürgün trenlerine kuzu kuzu bindiler. Kendilerinin sadece Kenyermeze’ye nakledildikleri yalan haberine tamamen güvenmişlerdi… ‘Seçkin’ bir kesimi kurtarmak için Yahudilerin çoğunluğunun hayatını feda etmek Kastner ile Naziler arasındaki anlaşmanın esasını oluşturuyordu. Hâlbuki ‘Yardım Komiteleri’nin yöneticileri vazifelerini yapmış olsalardı, binlerce Kluj, Nodvarod veya diğer tarafların Yahudileri sınırdan (Romanya’ya) kaçabilirlerdi.”

“Haaretz” gazetesinde Dr. Moshe Keren, 14 Temmuz 1955’te şöyle yazıyordu: “Kastner Nazilerle işbirliği etmekten dolayı sanık sandalyesine oturtulmalıdır…” Ama Yediot Aharonot akşam gazetesi (23 Haziran 1955), bunun niçin yapılamayacağını çok iyi izah ediyordu: “Eğer Kastner yargılanacak olursa, bu davanın ortaya çıkaracağı gerçeklerden ötürü, milletin önünde tam bir yıkıma uğrayacak olan hükümet üyelerinin tamamıdır.”

“O Yahudiler zaten değersizdi!”

Garaudy, İsrail devletini sadece “seçkin” ve “zengin” Yahudilerle kurabilmek için Siyonistlerin kendi dindaşlarına reva gördükleri acımasızlığı eserinde bir bir gözler önüne seriyor. İnsanı insanlığından utandıran bu vahşete ve bu anlayışa aşağıdaki satırlarda bir Yahudi hâkim tarafından verilen hükmü okuyunca artık söyleyecek hiçbir sözümüz kalmıyor. İşte Kastner’i aklayan hâkimin sözleriyle ilgili olarak kitapta anlatılanlar:

Ancak Kastner “tam zamanında” öldü ve İsrail Hükümeti davayı temyize götürdü. Yüce Divan üyelerinin çoğunluğu tarafından Kastner “aklanmak”la kalınmadı, bir de kendisine arka çıkıldı. Hâkimlerin çoğunluğu adına kararı okuyan Hâkim Shlomo Chessin’in temel tezi şu idi: “Macaristan Yahudileri, uzun zamandan beri ağaçta kurumuş kalmış bir dal idi… Ne fiziken, ne de zihnen direniş yapabilecek güçte değildiler…”

Dünya çapında bir düşünür

Eskiden Fransa’nın dünya çapında ünlü komünist düşünür ve siyasilerinden iken sonradan Müslüman olan Roger Garaudy’nin Batı ülkelerinde fiilen yasaklanan “İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin” kitabında sadece Siyonist-Nazi işbirliği anlatılmıyor. İsrail devletinin kurulabilmesi için Osmanlı Devleti’nin nasıl çökertildiği de gözler önüne seriliyor.

İlâhî Mesajlar Toprağı Filistin, Irak’tan başlayıp Suriye, Lübnan ve Ürdün’ü içine alıp Mısır’a kadar uzanan ve adına “Verimli Hilâl” denilen tarihî toprakların üç bin yıllık macerası da gözler önüne seriliyor. Eserde, medeniyetler kavşağı ve insanların birbiriyle dostça buluştuğu bu toprakların Osmanlı’nın yıkılışı ve ardından da İsrail devletinin kurulmasından itibaren nasıl cehenneme dönüştürüldüğü belgeleriyle ortaya koyuyor.

Ayrıca kitaptan İsrail devletini daha Napolyon döneminden itibaren sırf Osmanlı’yı yıkmak ve Doğu’yu sömürgeleştirmek için Batı’nın kurdurmaya çalıştığını öğreniyoruz.

Batı’dan güçlü bir destek alan İsrail’in “Nil’den Fırat’a kadar uzanan Vaat Edilmiş Toprak” idealini büyük bir sabırla, fakat sinsice adım adım nasıl gerçekleştirmekte olduğu da bu eserde bütün çıplaklığı ve güncelliğiyle ortaya konuyor. [Haber7.com]