Sipariş Kitaplar Düşünmeyi Alt Ediyor!

Kitap
Röportaj: Hüseyin Güneş Yayın dünyası son dönemde Ömer Lekesiz’in ifadesiyle ‘dizi tadında tarih kitaplarının dinli ve dinsiz yayıncılar’ tarafından üst üste basımıyla hareketlendi. ...
EMOJİLE

Röportaj: Hüseyin Güneş

Yayın dünyası son dönemde Ömer Lekesiz’in ifadesiyle ‘dizi tadında tarih kitaplarının dinli ve dinsiz yayıncılar’ tarafından üst üste basımıyla hareketlendi. Edebiyat dünyasında bu tarz kitapların yerinin olmadığı gibi, ancak tüketim kültürünün bir parçası olan tüketici okur oluşturduğunu dile getiren edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz, amacı düşünmek yerine düşünülmüş olanı tüketmek olan bu arz talep ilişkisini “kolaycılık” olarak adlandırıyor…

Son dönemde yayıncıların siparişleri üzerine hazırlanan kitaplar insanların elinden düşmüyor. İnsanları bu kolaycılığa yönelten etkenler nedir?

Düşünme zahmetine girmek istemeyen bir okurla yüzyüzeyiz. Düşünmek yerine, düşünülmüş olanla kısa sürede bilgilenmeyi ve o bilgiyi kullanarak bilgili olduğunu “sandırma”yı isteyen bu okur tipi, mevcut pazar mantığıyla kitaba domatesten öte bir değer yüklemeyen yayıncıları da düşünülmüş düşünce düşüncesinin kitaplaştırılması konusunda tahrik ediyor. Temel karakteri sığlaştırma/sığlaştırılma olan bu arz-talep dengesinin diğer adı kolaycılık… Üretirken ve tüketirken asgari maliyetle, azami sürümde karşılığını bulan söz konusu denge de son tahlilde hem yayıncı hem okur açısından müptezel olanı temsil ediyor.

Dizi tadında yazılan tarih kitapları, tarihsel gerçekliğinden koparılarak, sizin de ifade ettiğiniz gibi, ‘dinli, dinsiz yayıncılar’ tarafında yayınlanmakta. Okur, bilgi kirliliği yaratan malumatla doğru ve yararlı arasındaki farkı nasıl anlayacak?

Normal eğitim ve öğretim sürecinden geçtiği halde hâlâ bu farkı anlayamayacak birini okur olarak nitelemek zaten yanlıştır. Bu tip okuyucuları yukarıda da söylediğimiz gibi “tüketici” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Bir bilgiyi tüketmek için değil, onunla çoğalmak ve onun sayesinde daha iyi düşünmek için talep edenler o farkı fark etmeyi de kendiliğinden bileceklerdir; bu doğrultuda bir okurluk ilgisi içinde değillerse atın onların iplerini üstlerine sürüsünler…

Bu tarz kitaplar, eleştirmeyi hak ediyor mu? Hangi yönlerden eleştirilmeli ve dozu ne olmalıdır?

Eleştiri, tüketim aracı olan kitaplar için lükstür. Bir sineğe bazukayla ateş etmek gibidir; gereksiz bir zahmettir. Bu kitaplarla ancak mizahi kültürü beslemek amacıyla dalga geçilebilir. 

Tarihsel gerçeklikleri yansıtan yazarların sesi neden hep fısıltı olarak kalıyor? Okur duymak istediği yalanı gerçeğe tercih mi ediyor?

Osmanlı’da Harem, Şah ve Sultan gibi kitapları düşünün… Her ikisi de mevcut gündemi gözeterek yazılmış kitaplar… İlki okurun başkasına mahsus bir mahremiyete dahil olma güdüsünü, ikincisi de onun bir padişahı “pijamalı” haliyle “basma” güdüsünü tahrik ediyor. İlki, “harem sizin bildiğiniz gibi değil” diyerek farklı bir bilgiyi size vaat eder gibi görünürken, ikincisi “Yavuz küpe takar mıydı?” türünden sorularla  “piercing”e “milli” bir dayanak bulma ihtiyacına karşılık düşüyor…

Sıradan okurun “yalan” anlayışı da görecelidir… Birileri “padişahların tek eşli” olma yalanına inanmak isterken, birileri de “padişahların seks düşkünü” olma yalanına inanmak istiyor… Adlarını zikrettiğim kitaplarla onların benzeri olan kitapların yazarları, muhatap kitlelerine göre yalan seviyelerini de iyi belirliyorlar. Yani “benim muhatap aldığım okur neyi duymak istiyor” diyenlerle, “onun söylediği doğrudur” diyenler karşılıklı olarak kendi “müstehakını” bulmuş oluyorlar… Yukarıda söz ettiğimiz arz-talep dengesi de oluşuveriyor böylece… Yazan memnun, yayınlayan memnun okuyan memnun… Gerisi çayda çıra… Vatan-millet-sakarya…

on5yirmi5.com