Selek ‘Yolgeçen Hanı’ İçin İstanbul’a Geldi

Kitap
Kaya Genç Pınar Selek ilk romanı ‘Yolgeçen Hanı’ için İstanbul’a geldi. Yazar, son dönemde yaşadıkları için "Bu ben değilim, o izlediğiniz filmdeki rol ben değilim; bazen mücade...
EMOJİLE

Kaya Genç

Pınar Selek ilk romanı ‘Yolgeçen Hanı’ için İstanbul’a geldi. Yazar, son dönemde yaşadıkları için "Bu ben değilim, o izlediğiniz filmdeki rol ben değilim; bazen mücadeleci, bazen mağdur olan o rol ben değilim. Gündemim yalnızca Mısır Çarşısı değil, o davayla uğraşmak dışında da yaptığım şeyler var…" diyor

Pınar Selek ilk defa bir roman yazdı ve ‘Yolgeçen Hanı’ adını verdiği kitabından bahsetmek için küçük bir grup gazeteciyle İstanbul’da bir araya geldi. Biraz yorgun ve kendi deyişiyle ‘büyülenmiş’ haldeydi, İstanbul’a geldiğinden beri sevdikleriyle buluşup özlediği ve romanındaki olayların da geçtiği semtleri dolaşmaktan, yapmayı istediği şeylerin düşüncelerinden yorgun düşmüştü. ‘Yolgeçen Hanı’ romanını uzun zamandır kafasında oluşturduğunu anlatıyor. “Yurtdışında kendimi çalışmaya vermiş halde yaşıyorum. Sonra bu roman birden hayatımın merkezine oturdu. Ben hayatıma hiçbir zaman kıskanç bir sevgili almadım, ‘Yolgeçen Hanı’ ise kıskanç bir sevgili olarak hayatıma girdi. Doktora, proje sorumluluklarıyla uğraşırken başıma gelen adli olaydan ötürü çok ciddi acı çekiyorum, hayatımdaki en önemli mesele bu oldu sonuçta,” diyor.

İki senede yazdı

“Kitabın yazılması son iki seneye yayıldı. Yargıtay kararından sonra yaşadığım, benim için en ağır dönemlerden biriydi bu. Müthiş bir yorgunluk ve psikolojik sıkıntılar…” Roman yazmak bu süreçte onu kurtaran bir rol oynamış. 12 Eylül’ün ardında başlayan ve 20 yıla yayılan romanın kahramanları (devrimci Elif, müzisyen Hasan, annesiyle yaşadığı evden uzaklaşan Sema, ailesine bakmaya çalışan Salih ve daha pek çokları) için “canlı, yaşayan karakterler olarak hayatıma girdiler,” diyor. “Onlarla olmak çok yoğun bir süreçti. Bütün gece uyumuyordum. Sonra kitabın sonunda ‘galiba bitti‘ dedim. İletişim’e gönderdim. Onlar da ‘yayımlayalım’ dediler. Epey çalıştık üzerinde, kitabı ise ancak buraya geldiğimde elime alabildim.” ‘Yolgeçen Hanı’nı “Farklı arayışların kesişmesinin hikâyesi” olarak tanımlıyor. 1971 yılında doğan Selek, daha çok kendi kuşağını, aile üyelerini ve sevdiklerini, 12 Eylül’de devlet şiddetiyle karşılaşanların öykülerini anlatıyor.

Yıllardır süren baskının üzerinde oluşturduğu gerginlik belirgin. “Sonuçta yaşadığım şey çok olağanüstü. Nasıl direnmeye devam ediyorum bilmiyorum. Kitabından dolayı yargılanırsın, hapse girersin, bu böyle bir şey değil. Katliam. Bununla baş etmek ailem için de benim için de çok zor. Muhalif biriyim sonuçta. Ama sürekli bir suçsuzluk ispatı durumundayım. Ve bu çok zor bir şey. O kaygıyla hareket etmemeye çalışıyorum. Ömürboyu ağırlaştırılmış hapisle yargılanıyorum ve suçlamalar da az buz değil. Sadece Mısır Çarşısı değil. Ben hapisteyken bir taksici öldürülüyor, diyorlar ki Pınar Selek bize cezaevinden talimat gönderdi… Böyle bir sürü ıvır zıvır şey, öylesine terörize ettiler ki. Ben hukuki mücadelenin biraz dışında kalıp kendi patikamda devam etmeye çalıştım, hâlâ da çalışıyorum. Umarım bu işkence biter artık.”

Pis bir bilimkurgu gibi

Fiziksel ve ağır bir işkence yaşayan Pınar Selek, görüştüğü psikologdan güçlü bir aile temeli olduğu için bu travmalara karşın ayakta kalabildiğini öğrenmiş. “Epey ciddi bir raporum var. Sonuçta bu davadan uzak durmak istiyorum. Bu pis bilimkurgu filminin içinde olmamak için de üretiyorum. Aslında davayla ilgili konuşmak da istemiyorum, konuşmak Çin işkencesi gibi.” Ve 1998 yılından bu yana devam eden süreci acı biçimde ifade eden şu sözleri söylüyor: “Bu ben değilim, o izlediğiniz filmdeki rol ben değilim; bazen mücadeleci, bazen mağdur olan o rol ben değilim. Gündemim yalnızca Mısır Çarşısı değil, o davanın etkileriyle uğraşmak dışında da yaptığım şeyler var. Başka gündemleri olan bir insanım ve hep bu davanın gündeme gelmesi sıkıcı oluyor, sıkıcıdan da öte bir şey…”

Yüksek Seçim Kurulu’nun BDP’li bağımsız adaylara yönelik kararı hakkındaki görüşlerini soruyorum. “Yargı darbesi gibi bir şey bu,” diyor. Peki iyi bildiği 1990’ların zalim, Kürt düşmanı milliyetçi atmosferine bir dönüş yaşanıyor olabilir mi? “Bence 1990’lara dönüş gibi bir durum yok, olamaz. Artık değişti. Kocasından dayak yiyen bir kadın belli bir noktaya gelir, bilinçlenir ve adam artık ona o kadar kolay şiddet uygulayamaz; burada toplum da belli bir noktaya geldi, artık eski duruma dönülemez,” diyor.

‘Yolgeçen Hanı’nı yollarda yazmış. “Berlin ve Strazburg arasında gidip geliyorum. Bir hafta oradayım sonra diğerinde. Romanı yazdığım defterler yanımda seyahat ediyorum.” Yollarda yazdığı romanından bahsettiğimiz sohbetten sonra yine yollara düşmek üzere yanımızdan ayrılıyor Pınar Selek, veda ederken büyüleyici enerjisi ve sebatının bize de ilham verdiğini hissediyoruz. [Radikal Hayat]