Osmanlı’da Harem ve Cariye Neydi?

Kitap
Röportaj: Arzu Erdoğral Muhteşem Yüzyıl dizisi ile başlayan tartışmalar belki de bize tekrar tarihimizi ne kadar iyi bilmemizin gerekliliğini bir kez daha hatırlattı. Bizlerde suni tartışmalardan sıyr...
EMOJİLE

Röportaj: Arzu Erdoğral

Muhteşem Yüzyıl dizisi ile başlayan tartışmalar belki de bize tekrar tarihimizi ne kadar iyi bilmemizin gerekliliğini bir kez daha hatırlattı.

Bizlerde suni tartışmalardan sıyrılarak merak edilen birçok soruya cevap bulmak adına başladığımız tarih turunun ikinci bölümünde de merak edilen sorulara cevap aramaya devam ettik.
Tarihçi Yazar Gülfidan Uğurluel ile Osmanlıda Harem ve Cariye konusundan Oryantalist bakış açısına kadar birçok konuyu konuştuk

Osmanlının kadına bakışı nasıldı?Osmanlı toplumunda kadının yerini ve kıymetini anlayabilmek için aynı dönemde Avrupa’da kadın nasıl bir yere sahipti ona bakmak lazımdır. Osmanlı toplumu İslamiyet’ten gelen bazı kurallar esasına göre hayat tarzını geliştirdiği için bir nevi İslamiyet’in kadına bakışını iyi analiz etmek gerekmektedir. Osmanlı toplumunda kadın sosyal hayatın her kademesinde yer almıştır. Selçukludan itibaren kadının hem eş olarak hem de ticaret hayatındaki yeri hiçbir zaman tartışılamaz bir konu olmuştur.

Oryantalist eserlerdeki kadın imajıyla Osmanlı’nın mirası olan Türk kadını arasındaki tutarsızlıklar sizce nedir?

Oryantalist eser nedir onunla başlayalım isterseniz. Avrupalı yazarların Osmanlı ve Doğu toplumlarıyla ilgili yazmış olduğu yazı ve yorumlardır. Şark toplumlarıyla ilgilenen bu yazarlara Oryantalist yazar denmektedir. Oryantalist yazarların en büyük yanlışları yorum ve hayalleri yoğun bir biçimde kullanmasıdır. Bilhassa haremle ilgili ayrıntıları görüp bilebilme şansları hiç yoktur. Bu yüzden bu yazarlar genelde kendi coğrafyalarındaki kral veya kraliçelerin hayatlarına bakarak yorum yaparlar.  Aslında oryantalist yazarların tamamını mahkûm edemeyiz. Ülkemizde en büyük problem tarih yazanların kıyas yapmadan ve gerçekten haremi ve Osmanlı toplumunun hassasiyetlerini incelemeden yorum yapmaları olmuştur. Bu yazarların arasında hareme girmiş Osmanlı coğrafyasında uzun yıllar yaşayarak incelemelerde bulunmuş akabinde hatıratlar yazmış yazarlarda vardır. Lady Montegue, Julıe Pardoue, Lesslie Piers vs …

Sorun, Türkiye’de tarihle ilgili yapılan yapımlarda işin paparazzisi daha reyting yaptığı için işin sadece bu cenahı gündeme geliyor.  Tutarsızlıklara gelince bütün bunları saymak bir kitap yazacak kadar liste oluşturur. Ben yalnızca en kısa ifade olarak şunu söyleyebilirim. İslami yaşamaya çalışan ve Ramazan aylarında itikâfa çekilen kadınlar ve beş vakit namazıyla dinini yaşamaya çalışan erkeklerle bize gösterilmeye çalışılan ecdad modelini hiç birbirine yakıştıramıyorum. Bence en büyük sorun herhalde bu kadar büyük medeniyeti dindar şekilde gerçekleştiremeyiz. Modernliği sadece içki içme sevk sefa olarak algılayan, gelişme ve ilerlemenim tek yolu olarak da bunları görenler için tabi ki dindar Osmanlı pek de uygun görünmüyor sanırım.

Osmanlı dönemine baktığımızda kadın sosyal hayatın neresindeydi?

Osmanlıda kadın sosyal hayatın tamda orta merkezindeydi. Ev hanımı olanda vardı. Ticaret yapanda vardı. Ama en önemlisi ekonomileri de vardı. Var olan gelirlerini de her zaman hayır hasenat işine adamışlardır. Zira İstanbul siluetini incelersek neredeyse üçte iki yapının kadın yapısı olduğunu görüyoruz. Ama bizler kubbe görünen her şeyi mescid ya da cami sanmak gibi bir yanılgı içindeyiz. Oysa bu kadınlar külliyeler yapmışlardır. Külliye adı üstünde külli içinde hemen her birim mevcuttur. Merkez de bir mescid olur etrafında sübyan mektebinden başlamak üzere üniversite binalarına kadar bir eğitim ve kompleksi. Devamında bir tabhane (kervansaray} ve imaret (aşevi} olur. En önemlisi bu hanımlar yaptırdıkları bu eserleri ebediyen ayakta tutabilmek için bir de vakıf kurmuşlardır. Yapılan eserlerin bütün giderleri bu vakıftan karşılanıyordu. En basit vakıf eseri olarak size Mısır Çarşısını gösteririm. Bu devasa yapı bir kadın yapısıdır ve ticarete katkısını da ben yorumunuza bırakmak istiyorum.

Osmanlıda harem neydi? Şimdi anlatılar efsaneler ne kadar gerçeği yansıtıyor?

Harem Osmanlının en büyük okullarından biriydi ve ismi ‘Duhteran Mektebi’dir. Buluğ çağındaki kızlar savaş ganimeti olarak veya satın alma yöntemiyle saraya getirilir.  Ardından eğitim başlar dini fenni eğitimlerin yanı sıra güzel konuşma yazma öğretilir.  Bir enstrümanı en iyi şekilde çalma öğretilir ve bir müzik kulağı oluşturulur. Hatta çiçek aşısının çıkışıyla beraber bu hanımların bu aşıyı yapmayı öğrenip çocuklara ve birbirlerine yaptıklarını Lady Montegue’den öğreniyoruz. Yemek haremde yapılmaz ama harem kadını yemek yapmayı öğrenirdi. Dikiş nakış da aldıkları diğer eğitimlerdendi. Aralarından padişahla evlenenler olmuştur fakat padişah hiçbir zaman kızları sıraya dizip seçmemiştir. Padişahın annesinin uygun gördüğü adayla evlendirilmişlerdir. Kızların bazıları da Enderun’dan erkeklerle evlendirilmişlerdir. Kimseyle evlenmeden yaşamış olanlar da vardı. Hatta dinini değiştirmeden yaşamış olanlarda. Diğer soruda ifade ettiğim gibi reytingi düşük herhalde bu tarz ifade etmenin.  Oryantalist yazarların hayalleri ilgi çeker diye düşünüldüğü için bu tarz bir yöntemle tarih öğretisine gitmeye çalışılıyor diye düşünüyorum.


Birde dillerden düşmeyen cariye meselesi var. Bu konuda anlatılanlarla gerçekler birbiri ile örtüşüyor mu?

Cariye meselesi ile ilgili soruya bir önceki soruda cevap vermeye çalıştık. Ek olarak şunları söyleyebiliriz. Bu kızlar doğru köleydi yalnız Osmanlıda kölelik Avrupa’daki gibi seyretmiyordu. Osmanlıda kölenim adı cariye idi. Bu cariyelerle evlenmek bir kurala bağlı olabiliyordu. İstifraş nikahı denilen özel bir nikahla evleniyorlardı.  Özellikle padişahla evlenmeyenler padişahın evlatlıkları gibi çeyizleri yapılarak evlendiriliyorlardı. Küçük bir maaş bağlanıyordu. Buna da cerağ yani saraydan uçurma deniliyordu.
Osmanlı döneminde tarihe damga vurmuş kadınlardan sizce adından en çok söz edilen hangisi?

Tabi ki Hürrem çünkü Hürrem Osmanlının en zirve yaşadığı dönemin Padişahı Kanuni Sultan Süleyman ile evlenmiştir. Çok fazla eser vermiştir. İstanbul Haseki külliyesi, Kudüs haseki külliyesi, Mekke Haseki Külliyesi… Rodos Haseki külliyesi Hürrem’in en önemli eserlerindendir. Ayrıca Sultan Ahmet meydanındaki Hürrem Sultan Hamamı da bu eserlere vakiyedir. Ama asıl çok konuşulan Hürrem’in istifraş nikahından hariç çocuk sahibi olmasından sonra hürleşen Hürrem hür hanım nikahıyla evlenebilmiş tek hanımdır. Bu nedenle o dönemde de günümüzde de Hürrem’in bunu nasıl başardığı hep konuşulan konu olmuştur. Ama atlanan da Kanuniyle aralarındaki aşktır.  Bütün bunların tek açıklaması da bu aşktır.
 

O dönemde kadın hakları denilince neler söylenebilir?

Kadının hakları İslam’ın kadına verdiği haklarla birebir örtüşür. Hür hanımlarla cariye kadınları hakları birbiriden farklıdır. Hür hanımlar boşanmadan tutun miras haklarına kadar mehir davalarına kadar her türlü hakka sahipti. Cariyelerin hakları ise daha farklı idi… Bir köleye İslam’ın sunduğu hakları kullanırlardı. Örneğin işkence gören köle hürleşeceği için bu manada dava açılabilirdi. İsterlerse ticaret yapabilirlerdi. Ayrıca unutmayalım ki İngiltere 1940’larda kadın hayvan mı? İnsan mı diye tartışırken:  Osmanlı kadını hep yanı başında tutmayı bilmiştir. Bu yüzden tarihi yaşandığı dönemden inceleyip yorumlamak daha faydalı olacaktır.