Kitap falcılığı nasıl oluyor?

Kitap
Şimdi bu kitap işleri nasıl olacak? Her yandan bir tartışma her yandan bir hesap almış başını gidiyor. E-kitap baskısı bir yanda. Satış ve piyasa ilişkileri diğer tarafta. Meselenin ontolojisi pek gün...
EMOJİLE

Şimdi bu kitap işleri nasıl olacak? Her yandan bir tartışma her yandan bir hesap almış başını gidiyor. E-kitap baskısı bir yanda. Satış ve piyasa ilişkileri diğer tarafta. Meselenin ontolojisi pek gündeme gelmiyor oysa. Bir de eski kitaplara ne olacak ve gelecekte şimdi basılmış kitapları nasıl bir kader bekleyecek? Niçin kitap okumayı niçin kitabı sevmeyi sürdüreceğiz? Bunu da tartışmak gerekir ısrarla. Necip Asım, erbabı tarafından az çok bilinen bugünki kuşaklar tarafından tanınmayan bir yazar. Yazmış işte, yazıksız, kitabı, kitabın tarihini, nitelik ve niceliği kendisince dert edinmiş. Ali Yıldız tarafından hazırlanan ve Mustafa Kirenci’nin notları ve açıklamalarıyla boyut kazanan kitaba, kitap kültürüne döneceğim, lakin önce birkaç söz…

894.35-91, H 32 kayıt numaralı ‘Hayber Kalesi Cengi’ni sahafta, yere ‘düşmüş’ bulduğumda, hemen eğildim ve kucakladım. Daha doğrusu alamadım. Kucaklayamadım. İç kapağında, İstanbul Üniversitesi Kitap Sarayı mührü bulunan kitap yine değişik numaralarla çevrilmişti. Her Hakkı Mahfuz sayılan, Naşiri: Çemberlitaş; Vezirhan Emniyet Kütüphanesi ve sahibi: İsmail Nazım Ergenel diye kaydedilen eser, İstanbul , Sinan Matbaası 1941 tarihinde basılmıştı. Muharrem Zeki tarafından kaleme alınan ‘Hayber Kalesi Cengi’, Hz. Ali’nin Hayber Kalesi Kapısını açışını sembolize eden oldukça özel bir görsel kapağa sahipti. Ve Ali, elinde zülfikar, sol eli kapıya dayanmış, sağ eli kılıçla aşağıda, öyle, ikiye bölünüp parçalanmıştı. Ben ki, kaç gündür, Kan Kalesi Cengi, Gülistan Kalesi Cengi, Billur-ı Azam Cengi diyerek çoktan dalmıştım eski kitapların dünyasına. Hz. Ali’nin yüzyıllardır muhayyile uçuran maceralarına biraz da bugünün merakıyla bakıyordum. Her şey öylesine yerli yerinde her şey o denli ölçülü biçili yapılmıştı ki bu kitaplarda, İstanbul –Maarif Kütüphanesi’nin kapak çizimlerinden baskı kalitesine kadar gördüklerimi hayalimde tasavvur eder olmuştum. Hz. Ali bir kahramanın bütün iç ve dış şartlarıyla çiziliyor, dini bilgi ve hassasiyet son derece özenle metne giydiriliyor, sonra da akın, dil akışına bırakılıyordu. Kim sevmez ki böyle kahramanları. Kim gözyaşı dökmez, kim imrenmez? Fakat ya kitap, ya onlara yapılan muameleler…Ya bu paramparça vandallık.

Olmaz olmaz değil mi?
Bir kitaptı sonuçta elimdeki fakat kitap sadece içeriğiyle, edebi değeriyle, sahafiye değeriyle kitap değildir ki! Bir de kitabın götürdüğü, çağırdığı, hayat ve insan tasavuru vardır, değil mi? Hem şimdi diyorum ben, elimdeki yarım, paramparça kitabı incelerken; ‘Suriye ile savaş çıksa ne olacak? Şam’da yaşayan Müslümanlar İbn-i Arabi ile Selahaddin-i Eyyubi’nin türbesinde göğe el açarken, buradakiler Eyup Sultan veya Hz. Mevlana ’nın türbesine mi yönelecekler? Hz. Ali de dudaklardan dökülecek. Ya kitaplar, ya kitap hışırtıları ne olacak? Aynı medeniyetin kılıçları birbirini mi kesecek? Olmaz olmaz değil mi? Ne alakası var kitapla, kitaplarla bütün bunların. Kültürel bağlamlar, tarihsel ilintiler nicedir kayıp afra tafranın altında… Sonra elim, zihnimle beraber, Necip Asım’a gidiyor. Kitap Falcılığı bölümünü okuyorum. Kitap, yazı, elifba, yazı malzemeleri, yazma eserler, kitap merakı, tercüme kısacası kitabın dünkü dünyasında ne varsa hepsi hakkında yazmış, bildiklerini anlatmış yazar. Benim için verdiği en çarpıcı bilgilerden birisi Kanuni’nin rüşvetçiliği ile şöhret bulmuş vezir-i azamı Rüstem Paşa’nın muhallefat defterindeki kitap kayıtları oldu. 8000 güzel hatla yazılmış Kur’an, 5000 farklı türde ve 130 da bacild-i murassa kitabı varmış bu paşanın. Bir paşalar ve konaklar şehri olan eski İstanbul ’daki kitap sayısını hayal bile edemiyorum. Hem ne oldu o kitaplara, İstanbul ’a olan onlara da oldu galiba…Övünmeye gelince…
 

Gerçi, Kitap Falcılığı meselesini, kutsal kitaplara dayanarak fal bakmak diye açıklıyor Necip Asım ama, yine Hz. Ali cenklerinden emanet bir cümle kurmak gerekirse eğer, raviyan-ı ahbar ve nakılan-ı asar şöyle rivayet eder ki, bir gün yine kitaplar, kitapçıklar olacakmış, okuyanlar, bakanlar, yazanlar ve satanlar dahi var olacakmış, lakin, ne geçmişin suçu bir bulut gibi ağıp kayarmış gökten ne de geleceğin kara çanı kolayca duyulurmuş en yakından, en dipten… Dilsiz ve sağırların bile nasıl okuyup yazdıkları üzerine cümle kurmuş bir kitap olunca eldeki, dilsizlik ve sağırlık ayrıca konuşulmaya değmez mi?

KİTAP
Necip Asım
Hazırlayan: Ali Yıldız
Büyüyen Ay Yayınları
2012, 400 sayfa, 25 TL.

Ömer Erdem

Radikal