Doğu Akdeniz’in Liman Şehirleri

Kitap
Liman şehirleri, kendisini nedensiz sevene, keçilerin zeytinliklerde ezdiği acı ot kokusunu, baharatlı sokakların canlılığını da getirir. Ben o şehirleri sadece farklı dinlerin, ulusların, kültürlerin...
EMOJİLE

Liman şehirleri, kendisini nedensiz sevene, keçilerin zeytinliklerde ezdiği acı ot kokusunu, baharatlı sokakların canlılığını da getirir. Ben o şehirleri sadece farklı dinlerin, ulusların, kültürlerin bir araya geldiği yerleşim yerleri olarak algılayamam. Palmiyeleri, defneleri, lezzetli yiyecekleri, kıyıları döven dalgaları ve Kafavis gibi büyük ozanların şiirlerini besleyen güzellikleriyle bir hayat biçimidir Akdeniz.
 
Konstantiniyye ve Osmanlıların Son Yılları gibi eserleriyle tanınan saray ve hanedan tarihçisi Philip Mansel, Türkçeye çevrilen ‘Levant-Akdeniz’de İhtişam ve Felaketler’ (Everest Yayınları) başlıklı kitabında Smyrna (İzmir), İskenderiye ve Beyrut’u hikâyeleri, anekdotları ve asırlardır biriktirdikleri ihtişamlı güzellikleriyle anlatıyor.
 
Kitap, Crowe’un "Bir geminin ziftli güvertesinden kendini kurtarıp, bir Levanten şehrin kıyısına çıkmaktan daha güzel çok az haz vardır." alıntısıyla açılıyor. Sahiden, biz bugün sıkça kullandığımız ‘Levanten’ kelimesinden ne anlıyoruz tam olarak? Mansel, kitabın hemen başında bizi bu soruyla kıvranmaktan kurtarıyor. Fransızca ‘yükselen’ anlamına gelen ‘le levant’, Avrupalılar için güneşin doğduğu topraklarla eşanlamlı hale gelmiş. Levant, 16. yy. ile 20. yy. arasında, Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan, Doğu Akdeniz kıyısındaki diyarlar anlamında bugünkü Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır demek. Aynı zamanda -7. yy’da Müslümanların Doğu Akdeniz’in çoğuna hakim olmalarından sonra- Doğu ile Batı, İslam ile Hıristiyanlık arasındaki diyaloğu da ima ediyor.
 
Bu kitapta anlatılan Levanten şehirlerin, 19. yy’da Batı’ya açılan birer pencere, oraya karşı isyanın ateşleyicisi ve savaş gemilerinin hedefi olmaları itibarıyla önemini vurgulayan Mansel, o kültüre ait zihniyeti isabetli örneklerle resmediyor. Levant, yazarına göre bu üç şehir, sadece Doğu ile Batı, şehirlerle devlet arasındaki diyalogların yansımasından ibaret değil. O bu konumun, aynı zamanda bir arada yaşama ihtimalinin, zor olsa da aslında mümkün olabildiğinin arayışı olduğunu düşünüyor. Sadece bu yönüyle bile önemli bir çalışma Levant.
 
Farklı dünyalar arasındaki bu şehirlerde, insanların dillerini değiştirebildikleri gibi, kolaylıkla kimliklerini değiştirebildiklerini örnek gösterirken İskenderiye’yi kozmopolit bir şehre dönüştüren Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan, aynı anda Rum, Osmanlı ve Avrupalı olan Smyrna’lı Baltazzi ailesinden de bahsediyor. Dolayısıyla şehirlerin tarihi sadece dönemin siyasi hareketleri, savaşları veya felaketleriyle sınırlı değil.
 
‘Akdeniz’in Kraliçesi: İskenderiye’ başlıklı bölümü okumaya başladığınızda, 20. yy’da facia yaşamamış az sayıdaki Levant kentinden biri olması sayesinde muazzam bir kültürel zenginliğe sahip olduğunu öğreniyorsunuz. Peki, katliamların, sınır dışı edilmelerin, yangınların olmadığı bir yerde neler olmuştu? Dönemin, gazetecileri, edebiyatçıları, şairleri kenti nasıl algılıyordu? Tunus kökenli milliyetçi şair Bayram al Tunsi’nin şiirlerini anlattığı bölümden sonra, "Ne kadar kozmopolit görünürse görünsün, İskenderiye de milliyetçi ve sınıfsal çekişmenin ön saflarındaydı." diyor mesela.
 
İskenderiye’nin kültürel yaşamını Mansel’in kalemiyle izlerken ırkların karışımından nasıl bir zenginlik ortaya çıktığını da idrak ediyorsunuz. İsviçreli bir İskenderiyelinin hatıratını açıveriyor size: "Sabahları evdeki müstahdeme Arapça talimat vermek, beraberce Rumca hitap etmek, ayakkabı dükkânlarında İtalyanca konuşmak ve ardından öğleden sonra da briç oynarken beş çayında veya bilardo masasında İngilizce konuşmak ve nihayet akşamları misafirleri ağırlarken Fransızca konuşmak gayet olağandı".
 
Velhasıl, İzmir’i, Beyrut’u ve İsken- deriye’yi tarihsel ayrıntılarıyla okurken sadece şehirlerin kültürel dokularını hissetmiyorsunuz. ‘Levant’, ‘birlikte yaşayabilme’ ihtimalini geçmişle hesaplaşarak, ayrıntıları atlamadan hatırlatıyor