Bosna’nın acı yüzü

Kitap
Günlükler edebiyatın içinde çok önemli bir yere sahip. Her bir günlük, yazanın bilinçaltını görebilmemizi sağladığı gibi, bir tür olarak da edebiyatı zenginleştirdiğini söylemek mümkün. Hemen hemen he...
EMOJİLE

Günlükler edebiyatın içinde çok önemli bir yere sahip. Her bir günlük, yazanın bilinçaltını görebilmemizi sağladığı gibi, bir tür olarak da edebiyatı zenginleştirdiğini söylemek mümkün. Hemen hemen her dönemde popülerliğini koruyan bir tür olması ise ilginç. Bu popülerliği, belki samimi oluşlarına belki bir başkasının özel hayatını okumanın cazibesine belki de her ikisine de bağlayabiliriz…

Yazan için bir patlama anı, düşüncenin dışavurduğu ve fışkırdığı andır ‘günlük’. Pek çok yazarın günlüklerinin gün yüzüne çıkması ve okurla paylaşılması ise bir parça da olsa onun mahremiyetine el sürmek gibi geliyor bana. Bu nedenle olsa gerek elime geçen bir günlüğe karşı bir nebze de olsa önyargı besleyebiliyorum. Ama bütün bu önyargılarımın dışında tutabileceğim birkaç günlükten biri olan Zlata’nın Günlüğü ise bu yazının kendisini oluşturuyor.

Zlata Filipovic, Bosna Savaşı’ndan yaklaşık olarak bir yıl önce yazmaya başladığı günlüğünün sonradan bütün dünya tarafından okunacağını bilmiyordu. Bilseydi daha başka şeyler yazar mıydı bilmiyorum ama yazdıkları, paylaştıkları, çizdikleri ve haykırdıkları savaşın küçücük bir çocuğun gözünden nasıl göründüğünü bize apaçık bir biçimde anlatıyor. Aşırılıktan ve ajitasyondan uzak, sadece içinden geçenleri defterine aktaran henüz 12 yaşında bir küçük kızın yazdığı bu günlük yayınlandığında tüm dünyada çok büyük bir ses getirdi.

Zlata, günlüğünü yazarken belki de ters giden bir şeyler olduğunu sezmiş olacak ki (olaylar yaklaşık olarak 1 Mart gibi başlamış ve kıvılcım yavaş yavaş büyük bir felakete dönüştü) 30 Mart 1992’de Anne Frank’in yaptığı gibi günlüğüne bir isim bulma arayışı içine girmiş. O anlar günlüğünde şu satırlarla yerini almış: “Bil bakalım ne düşünüyorum sevgili günlük. Anne Frank günlüğüne Kitty adını vermişti, ben neden sana isim koymayayım?… ASFALTİNA, SEFİKA, SEVALA, PIDZAMETA, HIKMETA, MIMMY… Ya da başka bir isim. Arıyorum arıyorum. Buldum! Senin adın Mimmy!”

Saraybosna’ya birdenbire giren dehşet Zlata’nın hayatına da var gücüyle tesir etmekte gecikmez. Zlata’nın sıradan hayatının yerini aniden korku, öfke, çaresizlik alır. Zlata’nın dünyası bombardımanlar, keskin nişancılar, ölümler susuzluk ve açlıkla yıkılırken Zlata yazmaya devam eder. Bugün Zlata’nın yazdıkları, bir toplumun çaresizliğini ve acılarını ortaya sererken, eski Yugoslavya’nın yakın tarihinin büyük çatışmasına da ışık tutuyor.

21 Ekim 1992’de nam-ı diğer Fipa’yı ziyarete gelen Maja adındaki arkadaşı onun günlük tuttuğunu öğrenince UNICEF haftası için yayınlanacak bir kitaptan söz eder ve Fipa tüm günlüğünü başka bir deftere geçerek günlüğü arkadaşına teslim eder. Ve böylece bu eşsiz günlükle tüm dünya tanışmış olur. Zlata da ünlü olur, tıpkı bir zamanlar okuyup aklından çıkaramadığı Anne Frank gibi. Zlata’nın Günlüğü, Türkçe’de ilk kez yayınlanmıyor. Ancak renkli ve resimli baskıyı ilk kez Ağustos 2012’de Artemis yaptı. Orijinal isimler muhafaza edilmiş gerekli yerler dipnotlar verilerek okurun savaş ve coğrafya hakkında bilgi sahibi olması sağlanmış.

Zlata’nın Günlüğü, Zlata Filipovic, Papirüs Yayınevi

Mert Sevinç Yılmaz
Star Kitap