Bilgelik Ambarından Damlalar

Kitap
Cemal Aydın Hikâyede kurgu elbette önemlidir. Belki hikâyeyi okutan daha çok da kurgusudur. Okuru ilk cümlesiyle birlikte yakalayan ve sonuna kadar bırakmayan, onu tetikte tutan hikâ...
EMOJİLE

Cemal Aydın

Hikâyede kurgu elbette önemlidir. Belki hikâyeyi okutan daha çok da kurgusudur. Okuru ilk cümlesiyle birlikte yakalayan ve sonuna kadar bırakmayan, onu tetikte tutan hikâyeler vardır. Zaten beğenilen hikâyelerin, hikâyecilerin de gücü bundandır. Bir de dilin ustaca kullanımı vardır ki hikâyeyi asıl edebî kılan da odur. Şerif Aydemir’in “Mendilim Sende Kalsın” adıyla yayınlanan hikâyelerinde mükemmellik hissi veren kurgu kadar, Türkçe kullanımındaki titizlik, tadı damakta kalan mısralar gibi tarifsiz bir haz bırakıyor. Dilimizi öylesine güzel kullanıyor, en bildik kelimelerle öyle güzel ifadeler oluşturuyor ki kelimelerin âdeta şakıdığını görüyor, lisanımızın bitmez tükenmez hazineleri arasında zevkle geziniyorsunuz. “Bahar gelmiş, gene dağı taşı çiçek bürümüştü. Kırlangıçlar, yıkanmış paklanmış temiz duygular gibi geri dönüyorlardı. Kır menekşeleri nöbeti sarı çiğdemlere çoktan devretmişti. Karları eriyen tepelerin alınlarında kardelenler ıslak bir namlunun ağzı gibi parlıyordu…” Okuru yeşillik özlemiyle buluşturan bu bahar tasvirini yazar biraz daha uzatsaydı diye hayıflanıyorsunuz. Uzun yoldan bütün gece kızak çekerek hastasını getiren kahramanın karşılaştığı şu sabah mahmurluğundaki şehrin nasıl anlatıldığına bir bakalım: “Kasabaya vardıklarında, henüz kasabanın uyanmadığını gördüler. Perdesiz camlardan kaçan tek tük cılız ışıklar sokaklara yetişemeden havada eriyip dağılıyordu. Evler sakin tatlı uykulara yatmıştı…

İçimizdeki meleğin adı

“Mendilim Sende Kalsın”a değer kazandıran sadece hikâyelerin ustaca kurgulanışı değil. Dil zevki doruklardan olanları hayran bıraktıracak kadar güzel kullanılan ve bu zengin dilin bütün imkânlarının seferber edilmesi de değil. Bu çok önemli iki unsurun yanında bir üçüncüsü daha var. O da hikâyelerdeki mesajların çarpıcılığı. İnsanımızın bütün asaletini, atalardan mirasla genlerimize iyice yerleşmiş soylu duygu ve davranışları bu hikâyelerde rahatlıkla görebiliyorsunuz. Yaşlı bir ihtiyarın tek bir sözü, ihtiyar bir ninenin bir çift kelâmı, taze bir gelinin veya gencecik bir öğretmenin bir cümlesi milletimizin hikmetlerle yoğrulmuş o alt yapısını bir anda gözler önüne seriveriyor. Bu hikâyeler sadece hikâye zevki, son derece önemli olan dil ustalığı için değil, ibretlik değerlendirmeler, insan olarak almamız gereken dersler açısından da okuyucusuna çok şey kazandırıyor.

“Hamdi Dayı, senin ne güzel gönlün var! Alican Efendi, sakın bir daha öyle söyleme! Hepimizin gönlü güzeldir. Gönül dediğin ne ki? Gönül, içimizdeki meleğin adıdır. Kim o meleği uyutmazsa, diri tutarsa, her daim gelir yoldaş olur.” [Star]