Anarko Muhafazakarlığın Plaza Çocukları

Kitap
Asım Öz Mesele’nin Temmuz 2011 tarihli 55. sayısının bu ayki ana dosya konusu Beyaz Yakalı işçilerin durumu, dolayısıyla plazalar ve benzeri yerlerde çalışan emekçilerin çalışma koşulları. Dergi...
EMOJİLE

Asım Öz

Mesele’nin Temmuz 2011 tarihli 55. sayısının bu ayki ana dosya konusu Beyaz Yakalı işçilerin durumu, dolayısıyla plazalar ve benzeri yerlerde çalışan emekçilerin çalışma koşulları. Dergide konu bağlamında Boşuna mı Okuduk kitabı hakkında doyurucu bir açıkoturum yapılmış.

ZAMANIN RUHU

Konuya ucundan kıyısından dokunan bir yazı da Sarphan Uzunoğlu’nun  "maço ve muhafazakâr bir topluluk olarak" nitelediği Afili Filintalar’la ilgili yazısı. Çok okunan ve zamanın ruhuyla birçok insanı etkileyen, başlı başına sektörünü yaratan, Afili Filintalar Edebiyatı’nı ‘cinsiyetçilik’, ‘sınıfsal tutarlılık’ ve ‘muhafazakârlık’ gibi üç kategori üstünden  ele alan yazı Afili Filintalar’ın  Demirören Plaza’da, kentsel  dönüşüm ve tarihin yok edilmesinin kalesinin tam tepesinde, Virgin Store’da imza veriyor olmalarından hareketle yazılan yazı bu yazar cemaati hakkında derli toplu olarak yazılan ilk eleştirilerden birini ortaya koyması bakımından önemli. Onların plazada imza vermeleri ile büyük sermaye arasında kurulan benzerlikte düşündürücü: "Afili Filintalar’ın Demirören’deki imza gününe katılmak yolunda gösterdiği tutum, özellikle İstiklâl Caddesi’ndeki eylemlere ellerinde afili kahveleriyle bölgenin geleneksel esnafını kovanların yerine geçen çok afili sermayeleri olan kafelerden destek verenlerin tutumuna benziyor."
 
Yazının girişindeki şu belirlemeler yazının ana düşüncesini açıklar gibi: "Afili olanın ne olduğu tartışmalıdır elbette; ancak saçların James Dean gibi görünmesi ya da Orhan Veli tipi bir çapkınlığın çok daha ötesinde, sözel tutarlılık afililiğin genel önkoşuludur denebilir. Bugün muhafazakâr ve Türkçü bakış açılarıyla -birkaç yazarı hariç- zamanın ruhunun en açık temsilcileri olan Afili Filintalar’a bir bakış atmak onların deyimiyle farz, benim deyimimle etik, politik ve özgürlükçü bir gereksinim." Herhalde bu birkaç isimden biri Murat Uyurkulak olsa gerek. Mesele’nin bir önceki sayısında söyleşi yapılan Uyurkulak’ın  ‘edebi’-kooperatif durumun baskın maço, milliyetçi, muhafazakâr karakterine bir meşruiyet mekanizması olarak araçsallaştırıldığının ne kadar farkında olup olmadığı sorgulanmaya çalışılıyor. Uyurkulak’ın son kitabının hemen bütün muhafazakâr basın tarafından sorgulanmaksızın kutsandığını hatırladığımızda bu durumun sadece burası için geçerli olmadığını da belirtmek gerekir.

"USLU ÇOCUKLAR"

"Afili Filintalar dönemin değerleriyle oynarken, dönemin değerleri de onlarla oynuyor" diyen Uzunoğlu’nun yazısının özellikle giriş kısımları çok kötü. Okurları için Türk okuru demelerinden tutun da "İslami mitleri" çekinmeden kullanıyor deyişine kadar uzanan bu bakış, Kemalizm mitleri ile İslami ritüelleri eş değer görüyor. Tipik radikal solun anlama özürlülüğünü yansıtıyor. Namus ve cinsiyetçilik konularının oturtulduğu temel de çok zayıf olduğu için yazının muhafazakârlık bağlamındaki kimi tespitlerine dikkat kesilmek daha doğru gibi. Mavi Marmara’da gösterilen duyarlılığın sol ve Kürt muhalefeti hakkındaki meselelerde gösterilmeyişi üzerinden giden eleştiriler son Mavi Marmara olayında görülen reelpolitikçi tavrın tutarsızlığını da gözler önüne seriyor: "Afili Filintalar, Mavi Marmara’nın yeni filodan ‘teknik gerekçeler’ nedeniyle ayrılmasının Tayyip Erdoğan’ın İsrail’le kapı ardında yaptığı bir anlaşma olduğunu göremeyecek kadar kör mü? Yoksa Hakan Albayrak, şehadet edebiyatından diplomasiye mi adım attı? Filistin’de sorunların çözüldüğünü mü düşünüyoruz?

IHH başkanı dahil kimsenin Filistin’deki bu insanlık ayıbına karşı çözüm zincirine başka bir gemiyle de olsa katılmaması, İsrail’le el sıkışanları mahçup etmemek adına mı? Afili Filintalar, muhafazakâr ailelerin uslu çocukluğuna daha ne kadar devam edebilirler?
 
Türkiye’de sadece afili filintalar için değil, temel olarak yeni muhafazakâr kitle için. Mavi Marmara’nın mücadelesinin peşine düşmek ‘one minute’ gibi perde arkasında kusura bakma abi iç politika’ denecek bir mesele midir?"

Murat Menteş’in durumunu en iyi özetleyecek olan kavramın Anarko-Muhafazakârlık olduğunu düşünen yazarın yazısının başlığına bu ifadeyi çekmemesi bir tür çelişki. Öte yandan bu kavramın muhafazakâr radyoların gece yarısındaki melankolik programlarının eski jönlerinden hareketle bir tür kültürel çözümleme aracı olarak içeriklendirilmesi de mümkün olur.

Yazının sonu şöyle bağlanıyor: "Sonuç olarak, elimizde kalan bir başka so­ru da şu: Anarşizm mi, AKP’nin uslu Türk çocukları olmak mı? Gösterilen ile olunan arasındaki derin seçim." [dunyabulteni.net]