Yaz tatilinde haydi çocuklar Kur’an kursuna

İslam
Yusuf Levent’in haberi Çocuklar açısından yaz tatillerini en iyi şekilde değerlendirmenin bir yolu da hiç şüphesiz yaz Kur’an kursları. Çocukları bu kurslara göndermenin yanı sıra önemli e...
EMOJİLE

Yusuf Levent’in haberi

Çocuklar açısından yaz tatillerini en iyi şekilde değerlendirmenin bir yolu da hiç şüphesiz yaz Kur’an kursları. Çocukları bu kurslara göndermenin yanı sıra önemli en verimli şekilde değerlendirilebilmesi. Bu konuda başarılı çalışmalar yapan Yenibosna Selçuk Hatun Camii İmam-Hatibi İbrahim Tunç bunu şöyle formüle ediyor: “Öğrencinin hevesi, hocanın nefesi, annenin ketesi, babanın kesesi.”

Hattat, kaligraf, hafız, ilahiyatçı, orman endüstri mühendisi… Bunlar İstanbul’un Bahçelievler ilçesinde bulunan Yenibosna Selçuk Hatun Camii İmam-Hatibi İbrahim Tunç’un sahip olduğu vasıflar. Ancak İmam İbrahim Tunç ile görüşmemizin nedeni bunlar değil. Tunç’un yaz Kur’an kurslarına yönelik başarılı uygulamarı ve aldığı verimli sonuçlar nedeniyle bir görüşme yaptık. İmam İbrahim Tunç’un anlattıkları hem aileler hem de hocalar için yaz Kur’an kurslarının en verimli şekilde değerlendirilmesi adına önemli ipuçları içeriyor…

Çocuklar açısından yaz tatillerini en iyi şekilde değerlendirmenin bir yolu da hiç şüphesiz yaz Kur’an kursları. Türkiye’nin hemen hemen her camisinde düzenlenen kurslarda çocuklar kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i öğrenme fırsatı buluyorlar.

Eğitim-öğretim yılının ardından açılan ve genellikle iki ay süren yaz Kur’an kursları nasıl verimli bir şekilde değerlendirilebilir? Çocukların ilgisi tatil döneminde nasıl kurslara yönlendirilebilir? Çocukların sıkılmadan ve severek bu kurslara nasıl devamı sağlanabilir?

Bu ve benzeri soruların cevaplarını almak üzere yaz Kur’an kursları konusunda yeni ve güzel çalışmalar yapan, bu alanda başarılı olmuş bir isim olan Yenibosna Selçuk Hatun Camii İmam-Hatibi İbrahim Tunç’un kapısını çaldık. Tunç, bize yaz Kur’an kursları konusunda yaptığı ve çocukların Kur’an öğrenimini kolaylaştırıcı çalışmalarının yanı sıra bu kurslardan verim alınabilmesi için aile ve cami imamlarına tavsiyelerde bulundu.

Kur’an kurslarından çocukların en iyi şekilde istifade edebilmeleri için dört şeyin gerekli olduğunu ifade eden İbrahim Tunç, bunu şöyle izah ediyor:

“Eğitimin dört temel felsefesi vardır. Birincisi, talebenin hevesini sağlamaktır. İkincisi, hocanın nefesidir. Bunu hocanın örnek olması, bilgisinin iyi olması, talebeye iyi davranması şeklinde alabilirsiniz. Üçüncüsü, annenin ketesidir. Kete, yiyecektir.  Dördüncüsü, babanın kesesidir. Bu dördünü birleştirmek gerekir. Mesela, çocuk kursa gelirken sabah kahvaltı yapmadan geliyor. Annesi yatıyor. Aynı anne okula giderken sabahın 6’sında kalkıp beslenmesini hazırlıyor ama bunu yaz Kur’an kursuna gönderirken yapmıyorsa verim alamazsınız. İlk olarak annenin önem vermesi gerekiyor. İkinci olarak, 28 Şubat süreci ile Kuran kurslarının misyonunu camiler yüklendi. 28 Şubat ile birlikte camilerde öğrenci sayısı arttı. Diyanet’in ise böyle bir ödeneği yok. Bundan dolayı biz buradan verim elde edebilmek için dışarıdan hizmet satın almamız gerekiyor. Yani hoca tutmamız gerekiyor. Babanın kesesi burada devreye giriyor. Velilerin ’din eğitimi ücretsiz olur‘ mantığından çıkmaları gerekiyor. Veliler elinden geldiği kadar bu iki aylık eğitimin finansına ortak olmalı. Öteki türlü olunca bir camiye 100 kişi müracaat etse bir hoca 100 kişiyi okutamaz. Bu bir verimsizliğe neden oluyor. Kalabalıkta öğrenciye okutma sırası bile gelmiyor. Çünkü sınıf sistemi yok, karmaşa oluşuyor. Bu da insan zihnini yorar.”

Önce hocalar önem vermeli

“Annenin ketesi” ve “babanın kesesi” konularını bu şekilde izah eden İbrahim Tunç’un “hocanın nefesi” konusunda söyledikleri manidar. “Öğrenemeyen çocuk yoktur, öğretemeyen hoca vardır” diyen Tunç, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Öncelikle eğitimin temeli disiplindir. Disiplin olmayan yerde başarı olmaz. Ders saatlerinde hocanın çok dikkat etmesi gerekiyor. Maalesef yaz Kur’an kurslarında ders saatleri sarkıyor. Öğrenci geç kalıyor, hoca geç kalıyor. Okul disiplini olmuyor. Eğer disiplini sağlayabilirsek öğrenci derse biraz daha önem veriyor. İmam arkadaşlara birinci olarak tavsiyemiz koyulan kurala öncelikle onlar uymalı.
İkinci olarak fiziksel ortamı iyi hazırlamaları gerekiyor. Yani yaz kursu başladığında hazırlık yapılmaz. Hazırlık yaz kursu başlamadan yapılır. Dolayısıyla okullar kapanmadan bu hazırlıkları yapmamız gerekiyor.

Diğer bir nokta, katılımın iyi sağlaması gerekiyor. Yaz kurslarının handikabı şudur: Kurs başladıktan bir hafta on gün sonra öğrenci gelmeye başlar. Burada tanıtım faaliyetleri devreye giriyor. Aynı mahallede oturup da camide ders verildiğini bilmeyen insanlar oluyor. Biz camimizin önüne ‘Haydi Çocuklar Yaz Kursuna’ diye afişler asıyoruz. Bu şekilde caminin önünden geçen insanlara bunu fark ettirecek, başlangıç tarihlerini zamanında duyuracak sisteme ihtiyaç var.

Diğer bir önemli nokta da öğrenciyi derse boğmamak, öğrenciye sosyal aktiviteyi yaşatmaktır. Bununla beraber de şu sıkıntı var: Öğrencilere amacını aşan hediyeler vermemek lazım. Mesela bilgisayar verilmesi. Ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Bu öğrenciyi öğrenmeye değil de, okuldaki gibi yarış sisteminin devamına neden oluyor. Din eğitiminde biraz daha özveri ve şuur önemlidir. Bunun yerine tabana dağıtılacak ufak hediyelerle gönül almayı da öğrenmemiz gerekiyor. Manevi hediyelere biraz daha ağırlık verilmeli. Çocuk kapitalist düzende yetiştiği için her şeyi maddi olarak algılıyor. O doyumun bir sonu yoktur. Burada manevi şeylerden de çocuğa haz almasını öğretmemiz gerekiyor. Sezon boyu büyük hedefler koymak yerine manevi hedefler koyarak herkesin ulaşma imkânını sağlamamız gerekiyor.”

Talebenin hevesi önemli

Yaz Kur’an kurslarının verimli olmasında en önemli etkenin “talebenin hevesi” olduğuna vurgu yapan İbrahim Tunç, bu konuda imam ve ailelerin işbirliği yapması gerektiğini söylüyor:

“Talebenin hevesini hoca sağlamalı, aile destek olmalı. Öncelikle öğrencinin bu işi başarabileceği inancını vermek gerekiyor. Bizim camimizde verdiğimiz Kur’an eğitimini klasik sistemden ayıran şudur: Biz 10 saatte Kur’an öğretiyoruz. Öğrenci ‘Ben havada karada bu 10 saate gelirim’ diyor. Yani öğrenciyi oraya bağlayacak bir sistem oluşturmamız gerekiyor. Sistemde önce öğrenciye ne yaptığının şuuru verilmeli. Biz öğrenciye bu işin önemini, Kur’an-ı Kerim’in Allah Teâlâ ile konuşmak olduğunu, bunun hayat boyu bir ibadet olduğunu ve bunu çok kısa sürede öğrenebileceklerini söylüyoruz. Birinci dersin sonunda öğrenciler Kur’an-ı Kerim’i okumak için 9 derslerinin kaldıklarını hesaplıyorlar. O heyecanla Kur’an’a geçene kadar enerjisini muhafaza ediyor. Ama klasik sistemde 30-40 ders olan kitaplarda öğrenci 9 haftalık yaz kursuna geliyor ve hastalığı var, gezmesi var derken kitap bitmiyor. Bu sistemin terk edilerek öğrencinin hevesini artırıcı yeni çalışmalar yapılmalı.”

İbrahim Tunç, talebenin hevesini sağlama adına Selçuk Hatun Camii’nde yaptıkları uygulamaları şöyle anlatıyor:
“Öncelikle biz açılış programını önemsiyoruz. Genellikle camilerde klasik olarak kapanış programlarına önem verilir. Kapanış işin sonudur. Önemli olan işin başıdır. Açılışta ne yapıyoruz? Palyaço getiriyoruz. O gün cami hoparlöründen çocuk ilahileri seslendiriyoruz. Uçan balon gösterisi yapıyoruz. İlk günkü o şöleni çocuk unutamıyor. Bu uygulama biraz Osmanlı’daki ’Âmin Alayı‘ uygulamasına benziyor. Osmanlı’da ilk gün çocuklara sadece elif ve elif gibi olmak öğretiliyor. Derse bir giriş yapılıyor ve ilk gün bir şölene çevriliyor. Çocuklar mahallede gezdiriliyor, velilerin evlerine gidiliyor. Burada aslında toplumun öğrenciye itibar ettiği öğrenciye hissettiriliyor. Âmin Alayı’nda sokakta herkes çocuklara övgüyle bakıyor. Çocuk bunu görünce ‘Bu önemli bir şeymiş demek’ diyor. Biz de gelenekten esinleniyoruz.

Açılıştan sonra biz her derste çocuklara ödüller veriyoruz. Hareket sensörlü bir oyun konsolu var. Kendi evinde alamayacağı, kendi imkânı ile ulaşamayacağı şeyleri tercih ediyoruz. Mesela her derste dersin birincisini seçiyoruz. Birinciyi seçerken kriter illa ders değil, ahlakı, arkadaşları ile iyi geçinmesi, derste uslu olması da birer kriterdir. Her dersin farklı kriteri var. Osmanlı’da eskiden ulemamız çocuk ne kadar zeki olursa olsun eğer ahlakı zayıfsa onu talebe olarak kabul etmezdi. Bizim bu anlamda bugün zeki çocuklar daha çok tutuluyor. Bu doğru bir şey değil, burada denge politikası yok. Zekânın yanında ahlak da ödüllendirilmelidir.”

Bunun yanı sıra halı saha maçları, geziler ve piknikler İbrahim Tunç’un talebenin hevesini canlı tutmak adına yaptığı organizasyonlardan bazıları.

Sonuç olarak, yaz Kur’an kurslarından verim alınabilmesi için aile ve imamlara büyük görevler düşüyor. Annelerimizin ketesinin, babalarımızın kesesinin ve hocalarımızın nefesinin bir araya gelmesi talebenin hevesinin sağlanmasında sacayağı görevi yapıyor. Birinin eksik olması durumunda ise bu kurslardan verim alınabilmesi zorlaşıyor…

Moral Dünyası dergisi

Moral Dünyası dergisine göz atmak için tıklayın!