Sünnet ve Hadis

İslam
Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindekki yazısı… Bir noktaya daha işaret edip Sünnet’in ne olduğu meselesine geçelim. Bendeniz şu kanaatteyim: Elbette dinimizin yegâne kaynağı vahiydi...
EMOJİLE

Faruk Beşer’in Yenişafak gazetesindekki yazısı…

Bir noktaya daha işaret edip Sünnet’in ne olduğu meselesine geçelim. Bendeniz şu kanaatteyim: Elbette dinimizin yegâne kaynağı vahiydir, Kur’an-ı Kerim’dir, ama onu doğru anlamak için öncelikle Sünnet’i doğru anlamak gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’den bizim anladığımızdan önce, onu anlatmakla görevli olan Hz. Peygamber’in anladığı ve uyguladığı önemlidir. Bu sebeple fakir Sünnet’i anlamanın daha zor ve daha öncelikli olduğunu düşünüyorum. Sahabenin ve özellikle de Hz. Ömer’in, ardından da Ebu Hanife ve İmam Malik gibi imamların Sünnet’i nasıl anladıklarını bilmeden bizim onu doğru anlayamayacağımızı sanıyorum. Bunu anlarsak, “Sünnet konusunda hüküm veren Kitap değildir, ama Kitap konusunda hüküm veren Sünnet’tir” (es-Sünnetü kâdiyetün ‘ale’l-Kitab…) gibi ilk bakışta aykırı görünen bir cümlenin, muhtemelen aslında Sünnet’in konumuna dikkat çekmek için özellikle böyle tahrik edici şekilde kullanılmış doğru bir ifade olduğunu anlayabiliriz. Şatıbî gibi müstesna bir zekâ bile bunu doğru bulur ve anlamının şu olduğunu söyler: Kitabın/Kur’an’ın ne demek istediğini beyan eden Sünnet’tir, yoksa Sünnet Kur’an’dan önceliklidir demek değildir, der.

Sünnet ve Hadis

Hadisçiler bu iki kelimeyi bazen birbiri yerine kullanırlar, ama genel kabul Hadis’in, Hz. Peygamber’in sözleri, Sünnet’in ise onun sözleri de dâhil olmak üzere bütün eylemleri olduğu yönündedir. Buna göre Hadis sözlü Sünnet’tir.

Sünnet’in kelime anlamı; uygulama, tarz, yol yordam demektir. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’de Sünnetullah/Allah’ın Sünneti ifadesi geçer. Bu O’nun kendine özel tarzını, kanununu anlatır. “Allah’ın Sünneti’nde değişme olmaz” buyrulur.

İslam’ı bütünüyle anlama yöntemi olarak Usulü Fıkıh, Sünnet’i bilgi kaynağı olması bakımından ele alır, Kitap ve Sünnet der. Bununla doğrudan Kur’an-ı Kerim’den aldığımız bilgilerin yanında ayrıca Sünnet’ten aldığımız bilgileri kasteder. Biz de bugün Sünnet’i tartışırken bu manasıyla ele alıyoruz. Acaba Sünnet dini bilginin Kur’an dışında bir kaynağı mıdır? Kaynağı ise ne kadar bağlayıcıdır?

Fıkıhçı Sünnet deyince farz ya da vacip olmayan talepleri kasteder. Mesela abdestte yüzü yıkamak farzdır, niyet etmek sünnettir der.

Hadisçi meseleye bir başka açıdan bakar. Hz. Peygamber’e ait olan her şeyi Sünnet, ya da Hadis olarak görür. Buna onun sözleri, fiilleri, onayları/takrirleri, hatta şemaili dâhildir. Şemâil onun bedensel özellikleri demektir. Biz ‘şekli şemaili’ derken bu manada söyleriz. Mesela ‘onun mübarek sakalında on beş on altı kadar beyaz tüy vardı’ gibi bir haberi bile Sünnet bütünü içinde görür.

Kelamcı Sünnet kavramını bidatin karşılığı olarak kullanır. Bu manada ‘Sünnet’te bu vardır’ dendiği zaman, Hz. Peygamber’in öğrettiği dinde vardır, yani sonradan çıkma/bidat değildir demek olur.

Sünnet kelime manasıyla, uygulama biçimi, tarzı anlamında da kullanılır. Mesela Hz. Peygamber (sa); “siz benim Sünnetime ve benden sonra gelecek Raşit/istikameti düzgün halifelerimin sünnetine sıkıca tutunun” der. (Tirmizî, Sahih-liğayrihi). Yani uygulamalarınız onlarınki gibi olsun, demektir.

Ve bu tanımların hiç biri diğerini reddetmez, ona yanlış demez, sadece Sünneti kendini ilgilendiren yönüyle ele alır. Yeri geldiğinde öbür anlamlarda da kullanır.

Hadisçinin Sünnet anlayışını anlatabilmek için derslerimde verdiğim bir misali burada tekrarlamak istiyorum. Hadisçi sünnete, emretmesi ya da yasaklaması açısından değil, tarihi bir bilgi, ya da bir olay yeri bilgisi olarak bakar, tıpkı olay tahkiki yapan polis gibi. Mesela bir evde bir cinayet işlenmiş olsun, polis gelir ve gördüğü her detayı kaydeder; perde yarıya kadar açıktı, yerde filan marka bir izmarit vardı, boş kovan pencereden şu kadar santim uzaklıkta idi ve sair, der. Bu bilgilerin çoğu bize anlamsız gelebilir. Ama günün birinde bunların hiç tahmin etmediğimiz biriyle olayın sırrı çözülebilir.

İşte hadisçilerin muhteşem başarıları da buradadır. Ve işte bu anlamda Sünnet’in her bir birimi zorunlu bilgi ifade edecek düzeyde kesin olarak tespit edilmiş olmasa bile, onun bütün olarak korunmuşluğu, Kur’an-ı Kerim’in korunmuşluğunun bir parçasıdır dedik.

Bu yazıyı sık sık tekrarladığımız şu anlatımla bitirelim: Tartıştığımız anlamda Sünnet Kur’an-ı Kerim’in hatasız bir yorumu ve hatasız bir beyanından ibarettir. Zaten Kur’an-ı Kerim’in ona yüklediği görev ‘beyandır’. Beyan, hem sözlü hem fiili açıklamayı ifade eder. Bazılarının zannettiği gibi Kur’an’ın olduğu gibi duyurulmasından ibaret değildir. O da ayrı bir görevdir ve Kur’an-ı Kerim ondan ‘tebliğ’ diye söz eder. Ve biz Sünnet derken zayıf ya da uydurma sözleri kastetmiyoruz. Böyle sözleri bahane ederek Sünnet’in bütününe ta’netmek ilimle ya da iyi niyetle izah edilemez.
Devam edeceğiz.