Sabır

İslam
Mustafa Kutlu’nun Yenişafak gazetesindeki yazısı…    İnsanoğlu zayıf mahluk. Sıcak olur sıcaktan, soğuk olur soğuktan; az olur azdan, çok olur çoktan şikâyet eder. Nefis dokuz canlıdır...
EMOJİLE

Mustafa Kutlu’nun Yenişafak gazetesindeki yazısı…   

İnsanoğlu zayıf mahluk. Sıcak olur sıcaktan, soğuk olur soğuktan; az olur azdan, çok olur çoktan şikâyet eder. Nefis dokuz canlıdır gördüğünü ister. Canımız-malımız selamette, keyfimiz yerinde ise güler oynarız; bu nimetlere şükretmek aklımızdan geçmez; az bir tehlikeye düşelim, biraz canımız yansın hemen feryada başlarız.

Sabır dünya hayatında nefisle olan imtihanımızın başlıca ölçüsüdür. Bakınız onun mânaları içinde neler var: Bir kere katlanılması zor acılar, sıkıntılar, haksızlıklar karşısında metin olmak lazımdır. Yoksulluk, yakınların ölümü, ayrılık, hastalık ve burada saymayı lüzumsuz bulduğum pek çok felaket karşısında şikâyet etmeden, sızlanmadan olana rıza göstermek her babayiğidin harcı değildir.

Parmağımıza diken batsa dünya başımıza yıkılmış gibi feryat ederiz. Ateş düştüğü yeri yakar. Doğru. Veren de Allah, alan da Allah. Madem ona teslim olmuşuz; “lutfun da hoş, kahrında hoş” diyebilmeliyiz. Ama nerde?

En basit meseleler yüzünden aniden parlayarak ya kavgaya tutuşur; ya bağırmaya başlarız. Öfkesini dizginleyenlere ne mutlu. Beklemeye tahammülümüz yoktur, çokluk sıraya riayet edemeyiz. Ne olacaksa bir an önce olsun, ne gelecekse bir an önce gelsin deriz. Bunun temelinde nefsin “elde etme, tatmin olma” duygusu yatar. Bir kere azdı mı durdurmak her kişinin değil, er kişinin harcıdır. Oysa nefsin bu sınır tanımayan arzuları hem kendi ruhumuza, hem bedenimize, hem de çoğu kere başkalarına zarar vermektedir. Cenab-ı Hakk’ın yasak kıldığı bütün eylemler şeytanın iğvası ile nefse hoş gösterilir. İşte bu “bile bile lades” gibi bir şeydir. İçki, kumar şehvet, hile, yalan, haksız kazanç, haksız elde edilen makam, şöhret, ne kadar zararlı şey varsa nefsin esiri olan kişi bunların peşinde koşar. Nefsin bu sayısız istekleri ile mücadele sabrın en önde gelen özelliğidir. Sabır en başta nefse karşı kazanılmış bir zaferdir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde çok durulan bir husustur. Hz. Peygamber de sabırla ilgili pek çok hadis söylemiştir.

Cenab-ı Hakk’ın biz insanlara gönderdiği bütün peygamberler Hakk’ı tebliğ için büyük acılara dayanmak zorunda kaldılar. Peygamberler tarihi bu ibretli kıssalar ile doludur ve her birinin merkezinde sabır durmaktadır.

Hz. Peygamber “Sabır (hadisenin) sarsıntı tesiri yaptığı ilk anda gösterilen tahammüldür” buyurmuştur. Buna bağlı olarak “Sabır ilk vuruşta olur” denilmiştir.

Günümüzde insanlar sabrı unuttu. Hatta onu lüzumsuz buluyor. Her ne istiyorlarsa “Hemen, şimdi” olmalı diyorlar. Bunu bir hayat tarzı yapmışlar. Elbette ki öte dünyaya inanmayan, hesap gününü kabul etmeyenler “gün bu gün, saat bu saat” diyebilir. Dünyaya bir kere geliyoruz; ye-iç-gül-eğlen-def-i hacet et-seviş, güçlü ol-üstün ol-başkalarına emret-nimetler senin külfetler başkalarının olsun- “ga” deyince su, “gı” deyince et gelsin diyebilir. Alabildiğine bencil, alabildiğine merhametsiz olabilir. Kendisine zarar gelmesin de, kime gelirse gelsin diyebilir. Ancak inananlar böyle davranamaz. Onlar sabr-ı cemil sahibi olmak zorundadırlar.

Cüneyd-i Bağdadî”ye sormuşlar, sabır nedir diye. Şu cevabı vermiş: “Yüzünü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmektir.”

Yazının devamını okumak için…