“Ramazan umresi nafile bir hac gibidir”

İslam
Gizem Gül’ün röportajı Ramazan ayının gelişi ile birlikte dünyanın her yerinden milyonlarca Müslüman Kabe ve Mescid-i Nebevi’ye akın ediyor ve en kutsal zamanı, en kutsal mekanda geçi...
EMOJİLE

Gizem Gül’ün röportajı

Ramazan ayının gelişi ile birlikte dünyanın her yerinden milyonlarca Müslüman Kabe ve Mescid-i Nebevi’ye akın ediyor ve en kutsal zamanı, en kutsal mekanda geçiriyorlar. Peygamber Efendimiz (sav), “Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar.” buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerif Ramazan ayını kutsal topraklarda geçirmenin ne kadar önemli olduğunu özetliyor. Biz de bu konuyu Ramazan’da umre ziyaretini gerçekleştiren ve ayağının tozuyla yurda dönen Bayrampaşa Müftüsü İzzet Şener Hocamız ile konuştuk.

Ramazan ayında kutsal topraklarda bulundunuz. Peki böylesi mübarek bir ayda Mekke’de Medine’de bulunmak nasıl bir duygu? Öncelikle bu konuyla ilgili hissiyatınızı anlatmanızı rica edeceğim.

Yüce Mevlamız’ın yarattıkları içerisinde zaman ve mekan açısından en değerli, en faziletli zaman ve mekanlar vardır. Bu zamanların içinde en değerli zaman Ramazan-ı Şerif ayıdır, en değerli mekan da Haremeyn-i Şerifeyn yani Mekke ile Medine’dir. Tabi ki en değerli zamanı, en değerli mekanda değerlendirmek çok önemli bir olaydır. Zira kısa zamanda çok sevap elde etmiş oluyoruz. Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, “Benim mescidimde kılınan bir namaz, diğer mescitlerde kılınan bin namazdan daha faziletlidir buyuruyorlar. Ancak Mescid-i Haram yani Kabe-i Muazzama müstesna. Zira “Orada kılınan bir namaz 100 bin namazdan hayırlıdır, 100 bin namaza eş değerdir buyuruyorlar.  Böyle mübarek bir mekanda ibadet etmek Müslümanlar için çok önemlidir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, “Ramazan-ı Şerif’te yapılan bir umre, nafile bir hac sevabı kazandırıyorbuyurmuştur. Dünya Müslümanları Ramazan ayını Haremeyn-i Şerif’te geçirmeyi çok özlüyorlar. Bu mukaddes bölgeler, hacda olduğu gibi Ramazan umresinde de oldukça kalabalık oluyor. Özellikle gençlerin Ramazan umresi yapması bizleri oldukça sevindiriyor. Bu mukaddes bölgelerde bulunmanın ayrı bir cazibesi var. Bir insan ister hac ister umre için oraya gitsin, ne kadar sıkıntı ve meşakkat çekmiş olursa olsun; evine adımını atar atmaz, memleketine döner dönmez oraları özlüyor.

Hz. İbrahim Mekke’ye, Sevgili Peygamberimiz (sav) de Medine için dua etmiştir

Çünkü, Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere Mekke-i Mükerreme’ye Hz. İbrahim dua etmiştir: “Ey Rabbimiz, ben kendi zürriyetimden bir kısmını (İsmail (as) ve onun zürriyetinden gelen müminleri kastediyor) ıssız, susuz bu çölde ikamet ettim. Senin o saygıdeğer olan evinin yanında bıraktım, ta ki namazlarını burada kılsınlar. İnsanları oraya meylettir, kalpleri oraya ülfet etsin, orayı sevsinler ve oranın insanlarını her türlü rızıkla rızıklandır, ta ki şükretsinler.Bu dua milattan asırlarca yıl evvel İbrahim (as)’ın; İsmail (as) ve Hacer validemizi oraya bıraktıktan sonra oradan ayrılırken yaptığı bir duadır. Bu dua o andan itibaren tesirini göstermiştir. Aradan kaç yıl geçmesine rağmen, hele bu son yıllarda dünya Müslümanlarının son derece iltifat ettiği, herkesin arzu ettiği bir mekan haline gelmiştir. Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm da Medine-i Münevvere’ye “Burayı bereketlendir, buranın insanına huzur ve mutluluk ver” diye dua etmiştir. İki peygamberin duası bir araya gelinde elbette ki Cenab-ı Hakk, mukaddes bölgeleri insanların cazibe merkezi haline getirmiştir. O susuz ve kurak çöllerde elhamdülillah şu an her daim su var, zemzem var, her türlü yiyecek var.

Cenab-ı Hakk kendi misafirlerini Mekke-i Mükerreme’de, Sevgili Peygamberimiz de misafirlerini Medine-i Münevvere’de dört dörtlük ağırlamayı lütfettiği içindir ki gerçekten orada her şey güzeldir. Tabi ki yaşlı insanlar sıkıntı çekiyordur ama oradan döndükleri zaman bile orayı arzuluyorlar. Elhamdülillah son zamanlarda da bu kutsal mekanlara ailece ve çoluk çocuk yapılan ziyaretler hem ülkemizdeki Müslümanları hem de dünya Müslümanları açısından sevindiricidir. Tabi aslında o mübarek mekanların bir de arka planı var. İslami kültürüyle yetişmemiş bir kişi uzaktan, kuşbakışı bu mekanlara baktığı zaman yalnızca bir çöl ve çölün ortasında dağlar görecek. Belki de buraların ne özelliği vardır diyecek. Ama gel gör ki o çölün ortasında milyonlarca insan, Yüce Rabb’ine ibadet ediyor, kulluk ediyor. Hele bu ibadetler Ramazan’da daha başka oluyor. Haremeyn-i Şerifeyn’deki imamların edaları, sedaları her şeyleri mükemmel; o tatlı okuyuşlarıyla insanlar gerçekten kendilerinden geçiyor. Hele toplu halde yapılan dualar insanları mest ediyor.

Ramazan ayına özel olarak umre ziyaretinde yapılan özel ibadetler var mı?

Ramazan ayının diğer aylardan farkı, sadece Haremeyn-i Şerif’te değil, Müslümanların yaşadığı her ülkede birincisi İslam’ın beş şartından biri olan oruç ibadetinin yapılıyor olmasıdır, diğer aylarda tutulan farz oruç yoktur. İkincisi de Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bizlere sünnet olarak vaaz ettiği teravih namazının Ramazan’da kılınmasıdır. Yani Ramazan’ın diğer aylardan farkı iki ayrı ibadeti olmasıdır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, “Ramazan’da Allahü Teala size orucu farz kıldı, ben de teravihi sünnet kıldım” buyuruyor. Kim bu iki ibadeti yerine getirirse, günahlardan arınmış olur.

Oruç, Haremeyn-i Şerif’te bir başka tutuluyor

İslam’ın temel esaslarından biri olan orucun Haremeyn-i Şerifeyn’de tutulması daha başka oluyor. Gündüzlerin uzun ve sıcak olmasına rağmen bile kimse rahatsızlık hissetmiyor. Hele o iftar anı daha başka bir heyecanlı oluyor. Orada siz akşam namazı için mescide gittiğinizde, iftar sofralarını hazırlamış olan insanlar, gel bizim sofrada misafir ol diyerek, sizi sofralarına davet ediyorlar. Irkları, kökenleri, dilleri farklı olan insanları Cenab-ı Hakk iftar sofrasında bir araya getiriyor. Allah ne verdiyse orada iftarlarını yapıyorlar ve bu çok zevkli oluyor.

Kur’an-ı Kerim A’dan Z’ye teravih namazıyla hatmediliyor

Bir de kutsal topraklarda Ramazan’da hatimle teravih kılınıyor, teravih 20 rekat, Kur’an-ı Kerim de 20 cüzdür. Dolayısıyla her 20 rekatta 1 cüz okunmak suretiyle 30 günde Kur’an-ı Kerim hatmedilmiş oluyor. Düşünebiliyor musunuz, Allah’ın A’dan Z’ye vaaz etmiş olduğu kelamı teravih namazında hatmedilmiş oluyor. En ulvi bir mekanda en ulvi bir ibadet içerisinde en ulvi bir şekilde bir araya gelmiş olmaktan daha üstün, daha şerefli bir şey yok. İşte bu güzelliği o mekanlar bizlere kazandırmış oluyor. Bizim ülkemizde hangi camide hızlı kılınırsa millet oraya koşuyor. Ama orada öyle değil, orada 2 buçuk – 3 saat teravih kılınıyor ve Müslümanlar sabırla ayakta duruyorlar ve imamı dinliyorlar. Oranın cazibesi ne ülkemizde var ne da başka bir yerde var, o cazibe yalnızca oraya mahsustur.

Orada elde ettiğin zevkin haddi hesabı yok

Ramazan’da teravihin hatimle kılınması, Ramazan’daki oruç ibadeti ve diğer ibadetlerin o mekanlarda ifa edilmesi esnasında insanın elde ettiği zevkin haddi hesabı, sınırı yoktur. Onun için biz herkese gidip oraları görsünler, hatta hacca umreye giden kardeşlerimiz "bütün neslinden, zürriyetine kıyamet sabahına kadar buraya gelmeyen olmasın" diye dua ediyor. Gayrimüslümler dahi Müslüman olup orayı görsünler çünkü onların da oraya ihtiyacı var. Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm onların da peygamberidir, Kabe onların da Kabe’sidir. Çünkü İslam dini geldikten sonra her şey İslam’a yönelmektedir. İnşallah onlara da dua ediyoruz. İslam’ın ne kadar güzel ahlakı varsa ne kadar güzellik varsa insanlar Haremeyn-i Şerif’te insanlar bunları kazanıyorlar. Ama ne var ki bunları ülkelerine döndükten sonra bunları devam ettirmeleri önemli. Keşke 6 buçuk milyar insanın hepsi gidebilse, Müslümanlar tekrar tekrar gidebilse, Müslüman olmayanlar da iman dairesine girdikten sonra oraları ziyaret etse diye dua ediyoruz.

Hz. Peygamber Efendimiz (sav) “Ramazan ayında yapılan umre, tam bir hac sayılır yahut da benimle birlikte yapılmış bir haccın yerini tutar” buyurmuşlar. Bu hadis-i şeriften hareketle Ramazan ayında kutsal toprakları ziyaret etmenin faziletlerini anlatır mısınız?

Hac ibadeti hac mevsiminde yapılır, hac mevsimi dışında da umre ibadeti yapılıyor. Umre ibadetini Ramazan ayında kutsal topraklarda yapmak Sevgili Peygamberimiz’in hadis-i şerifinden kaynaklanıyor. Ramazan ayında yapılan bir umre nafile bir hac sayılır ama farz değil. Bazıları ben Ramazan’da hac yaptım, umre yapmış olur muyum? diye soruyor. Hayır, hac yapmış olmaz. Çünkü haccın mevsimi var, zamanı var, kendine ait şartları var, ibadet tarzı farklı oluyor. O bakımdan o mevsimde o ibadetleri yapmak gerekiyor.

Ancak Ramazan umresi de diğer zamanlarda yapılan umrelerden farklı. Teravih ve oruç ibadeti olduğu için, bu iki ibadeti en mukaddes bölgede yerine getirdiğiniz için Ramazan ayında kutsal topraklarda olmak daha faziletli oluyor. Tabi daha önce oraların arka planlarının önemli olduğunu ifade etmiştim. Yukarıdan baktığınız zaman bir çöldür, dağ, tepecikleri vardır. Ancak İslam dininin 14 asırdan beri  bize ulaşmasını sağlayan ilk Müslümanlar orada yaşamışlardır. Vaktiyle buralarda putperestlik hakimdi. Putperestliğin yıkılması, tevhid akidesinin oraya yerleşmesi dünyanın her tarafına ulaşması o ilklerin sayesinde olmuştur. Muhacir-i izam, Ensari kiram dediğimiz ve Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafında yer alan, Mekke’den Medine’ye hicret eden, Medine’deki Müslümanlar da hicret eden Müslümanlara bağırlarını açmak suretiyle bütün varlıklarıyla onlara destek olan ensar sayesinde olmuştur. Onların mücadele verdiği bu mekanları insanlar gördüğü zaman kendine “Burada Müslümanlar olanlar var, biz de Müslümanız, peki biz nasıl Müslümanız” diye sorası geliyor.

Umre ziyareti birlik beraberlik ruhu kazandırıyor

Şimdiki umre ziyaretleri gayet rahat. Eskiden 6 ay gidip geliniyordu, şimdi 6 saatte gidip geliniyor. Bu kolaylıklar birtakım güzellikleri de beraberinde getirdi. Milyonlarca insan oraya akın akın geliyor. Hele Ramazan’da hac mevsimine yakın sayıda umreci oluyor. Akın akın mescide giden insanları gördüğümde bu insanlar nerede kalır, nerede yer içer diye düşünüyorum. Ama demek ki Cenab-ı Hak öyle güzellikler veriyor ki kimse halinden şikayetçi değil. Ramazanda mukaddes beldeleri ziyaret etmek çok faziletlidir. Orası insanlara birlik beraberlik ruhu kazandırıyor.  Sevgili Peygamberimiz’in kabrinin başında şöyle yazıyor. “İman, bir kertenkelenin yuvasına girdiği gibi Mekke ve Medine’ye sığınacaktır” Ahir zamanda herkes İslam’dan çıktığı zaman gerçek müminler Haremeyn-i Şerifeyn’e Mekke ile Medine’ye sığınacak, orada İslam en son dönemlerde yaşanacağını da Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm ifade ediyor. Bu da bu mukaddes beldelerin ne kadar önemli olduğunu bize ifade etmiş oluyor. Yani iman oradan nasıl bir volkan gibi fışkırdı ve Orta Asya’ya, Avrupa’ya yayıldı ise; son zamanlarda da fışkırdığı yerde iman kendi kabuğuna girecek ve nihayet dünyanın yıkılışı oradaki bir avuç Müslümanın Rab’lerine kavuşmasından sonra gerçekleşecektir.

Mekke’de Allah’ın misafiri, Medine’de Sevgili Peygamberimiz’in kabrinin misafiri

Diğer zamanlardan farklı olarak Ramazan ayında Kabe’de bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu siz biraz önce ifade ettiniz. Şüphesiz ki Ramazan ayında çok farklı bir atmosfer var orada. Peki oruç ve umre ibadetini birleştirmek insanın manevi iklimini nasıl etkiliyor?

Kutsal topraklara giden bir Müslüman dünyanın en mukaddes bölgesine gidiyor. Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, hacca ve umreye giden Müslümanlara, “Onlar Allah’ın misafirleridir” diyor. ‘Mekke’de Allah’ın evinin misafiriyim, Medine’de Sevgili Peygamberimizin kabrinin misafiriyim’ diye orada bulunuyoruz.

Dünyada en mukaddes toprak, Sevgili Peygamberimiz’in Ravza-i Tahire’deki teninin değdiği topraktır

Dünyada en mukaddes mekan, toprak neresidir? Diye kitaplarda geçer. Kabe-i Muazzama’nın, dört duvarın bulunduğu toprak mı? Çünkü orası dünyanın merkezidir, dünyada ilk yapılan mabettir. Yoksa Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın mübarek cesedinin bulunduğu toprak mı? Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’ın mübarek cesedinin bulunduğu toprak Ravza-i Tahire’de Peygamberimizin teninin değdiği o toprak, Kabe-i Muazzama’dan daha üstündür deniyor. Bakınız bu üstünlük Efendimiz’in orada bulunmasından kaynaklanıyor. Sevgili Peygamberimiz  Aleyhissalâtü Vesselâm, “Benim kabrimle mimberim arası Cennet bahçesidir” buyuruyor. Gerçekten orası Cennet bahçesidir. Dünyada oradan başka gerçek manada bir Cennet bahçesi yok. Onun içindir ki orada namaz kılmak, dua etmek çok önemlidir. Bütün Müslümanlar orada dua ediyorlar ki dualar kabuldür, gerçektir. Siz burada bir şeyin gerçekleşmesi için dua edersiniz, olmaz. Gidersiniz, orada hatırınıza gelir, el açıp dua edersiniz. Bakarsınız ki Cenab-ı Hakk kapıları açmıştır, sürprizler yaratır. En mukaddes belde de Allah ile beraber olmak, ki dua Allah ile beraber olmak demektir. Allah’ın gücü her şeye yeter.

Ramazan ayında Kabe’de yüzlerce farklı milletten insanla birlikte teravih namazı kılmak, oruç açmak duygusunu insanın kulluk bilincini idrak etmesine ya da eşitlik duygusunu içselleştirmesine nasıl vesile oluyor?

İnsanoğlu hangi ırktan olursa olsun, ekonomik durumu ne olursa olsun aslını düşünüyor. Ne diyor? biz dünyaya nasıl geldik. Biz dünyaya gelirken Cenab-ı Hak bize zenginlik, makam birtakım nimetler verir. Bu mukaddes beldelerde aynı kıbleye dönerek, saf içerisinde omuz omuza ibadet etmek, aynı sofrada oturup oruç açmak bütün bu üstünlüklerin fani olduğunu gösteriyor. İnsana esas üstünlük kazandıran, birilerinin sofra hazırlayıp size sofraya davet etmesidir. Çünkü Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, “Bir Müslümanın, oruçlunun iftarına vesile olana Cenab-ı Hak rahmet eder, günahlarını bağışlar” demiştir. O iftar sofrasını o kurduğu için, o konumda o üstün oluyor.

Orada insan eşit olduğunu idrak ediyor

Omuz omuza aynı safta namaz kılıyoruz, en başındaki fakir bir insan olabilir, ben zengin bir insan olabilirim. Ben zenginim, makam sahibiyim benim bir protokolüm olsun, bir yerim olsun diye bir şey yok orda. Demek ki orada insan Allah’ın huzurunda eşit olduğunun idrakine varıyor. Çünkü Cenab-ı Hak bizi dünyaya nasıl getirdiyse dünyadan da öyle alıyor. Ceneza namazı kılınırken er kişi deniyor, zengin kişi denmiyor, komutan, paşa denmiyor. Cenab-ı Hakk, “Siz bizim huzurumuza ilk yarattığımız gibi fert fert geliyorsunuz” buyurmuştur. İnsan orada bir fert olduğunu, Allah’ın bir aciz kulu olduğunu, harici olan zenginliklerin makam, mevki gibi şeylerin fani olduğun idrak ediyor. İnsanları üstün kılanın bunlar değil, köke inerek İslam’ın öngördüğü faziletleri elde etmekle olduğunu öğreniyor. Bir iftar sofrası açmak üstünlüktür mesela, başkalarına yardım etmek cömertliktir. Cömert olan bir insanla cimri olan bir insan eşit olur mu? Başkalarına faydası olan bir insana, faydası olmayan bir insan eşit olur mu? Sevgili Peygamberimiz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. Güzel ahlak nedir, Sevgili Peygamberimizdir. Onun huzuruna gidip orada Ramazan’ı kutluyoruz ki bundan daha mukaddes bir şey olmaz.

Son yıllarda umre ziyareti yapanların sayısında oldukça artış olduğunu ve kutsal toprakları ziyaret edenlerin yaş ortalamasında da bir düşüş olduğunu görüyoruz. Yani artık gençler yaşlanmayı beklemeden Mekke ve Medine’yi görmek istiyor. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Bu benim son yıllarda dikkatimi çeken bir noktadır. Zira biz çeşitli zamanlarda umre ve hacca gittik. Cenab-ı Hakk, gidemeyenlere de gitmeyi nasip eylesin, gidemeyenlere de tekrar gitmeyi nasip eylesin.  Gerçekten Kabe-i Muazzama, Beytullah ve etrafı 1 milyondan fazla insan alır. Medine-i Münevvere 700 bin ile 1 milyon arası insan alır. Yani bir bakıyorsunuz, her taraf doluyor. Hele biraz geç giderseniz, namazı yollarda kılarsınız. Bu da orada 1 milyonun üzerinde umreci olduğunu gösteriyor. Otelleri uzak olan yerlerden gelmeyen insanları da düşünün. Aşağı yukarı hacta 3 milyondan fazla insan oluyor, umre de hactaki sayının üçte ikisi kadar olduğunu hissettim. Yani 3 milyon hacı varsa, 2 milyon kadar da umreci olduğunu gözlemledim elhamdülillah.

‘Hac, umre yapalım; gelince dünyadan elimizi eteğimiz çekeriz’ düşüncesi yanlış

Bizim kafileye baktığım zaman yaş ortalamasının 50’nin altında olduğunu hatta 25 yaşın altında olan insanların da olduğunu gördüm. Artık gençler bebekleriyle birlikte ailece geliyorlar. 30 yıl önce biz kutsal topraklara gittiğimiz zaman hep yaşlı insanlar oluyordu. Yani o zamanlarda şöyle bir mantık vardı: “Çoluk çocuğu evlendirir, dünyayla ilişkimizi bitirir, emekli oluruz, enerjimiz de biter. Şimdi gidelim bir hac, umre yapalım” denirdi. “Hac, umre yapalım, gelince de ticareti bırakırız, terazi kullanmayız, köşemize çekiliriz” diye bir düşünce vardı. Tabi bu yanlış bir mantıktı. Elhamdülillah, bugün bu mantık yıkıldı, artık herkesin kendine özgüveni var.   Şimdi deniyor ki biz oraya gidersek, tövbe edeceğiz, bir daha günah işlemeyeceğiz.

Oranın tesiri hayat boyu devam ediyor

“Şimdi yanlış yapmaya devam edelim de en sona bunu bırakalım” düşüncesi çok yanlış. Çünkü hangi yaşta olursa olsun, İslam hatayı reddediyor. Kaldı ki hayat devam ediyor ve nefis insanın başında, şeytan insanın baş düşmanı, her an insanı kaydırmaya çalışıyorlar. Peygamber Efendimiz, “Bir günah işlediğiniz zaman, ardından bir iyilik yapın ki o günahı silip süpürsün” demiştir. O yüzden insanoğlunun her an tövbe istiğfar içerisinde olması lazım. Hele günümüzde nereye el atarsak bir günahla karşı karşıya kalıyoruz. Kutsal topraklarda yapılan tövbeler kabuldür o yüzden orada da çokça tövbe etmeli. Tabi gelince melek gibi olacağım diye bir şey yok. Ama insan melek değildir zaten, insanın fıtratı değişmez. Ama oraya giden bir insan, oranın ruhunu, maneviyatını idrak ettiği içindir ki, geldikten sonra daha dikkatli oluyor, onu hissediyoruz. Oranın o manevi tesiri insanda hayat boyu devam ediyor.

Mekke ve Medine, gençken gidilecek bir yerdir

Gençlerin oraya gitmesi bizi sevindiriyor. İnsan mukaddes beldelerde ibadet ettiği zaman irade hakimiyeti kazanıyor ve Allah’a olan imanı güçleniyor, kuvvetleniyor. Bir milletin istikbali o milletin gençlerine bağlıdır. Gençlik ne kadar ne kadar sağlam ve sağlıklı olursa, o millet, o devlet o derecede sağlamdır. Eskiden 60-70’ten aşağı insan bulamazdık, hep yaşlı, bastonlu insanlar giderdi ve orada hasta olup ibadet edemezlerdi. Ancak orası gençken gidilecek bir yerdir. İklim şartları farklı, sıcak, tanımadığınız bilmediğiniz bir toplum.  İnsan genç olacak ki koştursun, ibadetlerini yapsın. O yüzden gençlere tavsiye ediyoruz. Cenab-ı Hakk, neslinizi, zürriyetinizi, torunlarınızı buralara en kısa zamanda ziyaret nasip etsin diye de dua ediyoruz.

On5yirmi5