Peygamber Efendimiz en güzel öğretmendir

İslam
Hz. Muâviye (ra), zihnini kurcalayan iki konuyu Rasûlüllah’a sordu. Bunlardan biri, ileride olacakları bildiklerini iddia eden kâhinlere inanılıp inanılmayacağı idi. Hz. Peygam...
EMOJİLE

Hz. Muâviye (ra), zihnini kurcalayan iki konuyu Rasûlüllah’a sordu. Bunlardan biri, ileride olacakları bildiklerini iddia eden kâhinlere inanılıp inanılmayacağı idi. Hz. Peygamber (s) “Sen onlara gitme!” buyurmak suretiyle, bir müslümanın kâhinlere ve falcılara inanmaması gerektiğini öğretti. Zira kâhinlere, falcılara ve gaybden haber verenlere gitmek İslâmiyet’te yasaktı. Aynı şekilde, İslâm’da uğursuzluğa da yer olmadığını, bunun sadece insanların gönüllerindeki bir kurmaca olduğunu söyledi.

Bu olayda, Peygamber Efendimizin (s), yeni İslâm’a giren Muaviye’ye ne kadar müsamahakâr ve yumuşak davrandığını görüyoruz. O, insanların şahsiyetine, onuruna ve gönül dünyasına değer veren ve kimseyi kırıp incitmeyen mükemmel bir öğretmendi. Namazda yaptığı hatayı düzeltirken de, sorduğu sorulara cevap verirken de, muhatabına şefkatli bir öğretmen gibi davrandı.

Peygamberimizin (s), ‘kâhinlere ve gelecekten haber verdiğini iddia edenlere gidenler’ hakkında herhangi bir değerlendirmeye girip sözü dolandırmadan:“Sen kâhinlere gitme!” buyurmakla yetindi ki, bu tavır, günümüzün Müslüman âlimleri ve eğitimcileri tarafından dikkatla incelenmeli ve İslami eğitim sistemine kazandırılmalıdır.

Uğursuzluğun anlamsızlığını açıklarken de, insanları suçlamak yerine onları tembellikten alıkoyucu açıklamalar ve nasihatlerle yetinmesi de son derece anlamlıdır.

Eğitimde Zorluğu Değil Kolaylığı Tercih Etmek

Benzer bir olayı Ebû Hüreyre (ra) şöyle anlatır: Bedevînin biri Mescid-i Nebevî’de küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler onu azarlamaya kalkıştı. Bunun üzerine Peygamber (s) şöyle buyurdu:

“Adamı kendi haline bırakın. Abdest bozduğu yere bir kova (veya büyük bir kova) su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.” (Buhârî)

Hadîs-i şerîfin muhtelif rivayetleri dikkate alınınca olayın şöyle geliştiği anlaşılıyor:

Adı tam olarak bilinmeyen, yeni müslüman olduğu için de İslâm edebi konularında bilgisi bulunmayan bir bedevî Peygamber Efendimiz’i (s) ziyarete gelmişti. Mescid-i Nebevî’nin bir köşesinde namaz kıldıktan sonra ellerini kaldırıp dua etmeye başladı:

-‘Yâ Rabbî! Bana ve Muhammed’e merhamet et. İkimizden başka kimseye merhamet etme’, dedi.
Orada oturmakta olan Peygamberimiz (s) bedevînin bu garip duasına güldü. Sonra ona dönerek:
-“Allah’ın geniş rahmetini amma da daralttın, yâhu!” dedi.

Peygamber Efendimiz’in (s) yanında biraz oturan bedevî, küçük abdesti gelince Mescid’in bir köşesine giderek abdest bozmaya başladı. Bedevînin bu hiç beklenmedik davranışı karşısında ashab telâşa kapıldı. Kimi oturduğu yerden “Yapma, etme!” diye bağırarak, kimi öfkeye kapılıp bedevînin üzerine yürüyerek ona engel olmaya çalıştılar. Duruma hemen müdâhale eden Rasûlüllah (s):
-“Bırakın, adam işini bitirsin” buyurduktan sonra, bedevînin küçük abdestini yaptığı yere büyük bir kovayla su dökmelerini söyledi. Sonra da ashâb-ı kirâmı:
-“Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil” diyerek yatıştırdı.

Daha sonra Rasûlüllah (s) bedevîyi yanına çağırıp ona camide abdest bozmanın doğru olmadığını, bu mübarek yerlerin Allah’ı zikretmek, namaz kılmak ve Kur’ân okumak için yapıldığını hatırlattı.

Bedevîler çölde yaşayan, hayatlarını zor şartlar altında sürdüren kimselerdi. Peygamberimiz’in (s) yanında fazla kalamadıkları için de İslâm âdâbını bilemiyorlardı. Bu sebeple zaman zaman Efendimiz’e (s) karşı da saygıda kusur edebiliyorlardı. Şefkat Peygamberi (s), onların kaba ve katı tavırlarını, görgüsüzlüklerini hiç mesele yapmadı. Bu olayda da gördüğümüz gibi onlara kızıp gönüllerini kırmadığı gibi, ashâbından onlara karşı daha anlayışlı ve davranmalarını istedi.

Efendimiz’in dini bilmeyen kimselere gösterdiği bu müsâmaha sayesindedir ki, bu sert ve kaba insanlar, daha sonraları, gözünü budaktan sakınmayan birer İslâm fedâisi oldular.

Uhud Savaşı sonrasında, Rasûlüllah’ın (s), yenilgide büyük payları olan gençlere kızmayıp yumuşak davranmasını , “Sen onlara kaba ve katı yürekli olsaydın, etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmrân 3/159) beyanı ile Kur’an’da zikreden Rabbimiz, eğitimde müsamaha ilkesini böylece ebedileştirmiştir.

Abdullah Yıldız/ 40 hadis 40 ders-Pınar yy-kitappinari.com