Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak

İslam
Ali Erbaş’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı… İnsanlar birbirlerine muhtaç yaratılmışlardır. Bir insan bazı konularda ne kadar müstağnî olursa olsun başka pek çok konuda mutlaka başkalarına muhta...
EMOJİLE

Ali Erbaş’ın Yenişafak gazetesindeki yazısı…

İnsanlar birbirlerine muhtaç yaratılmışlardır. Bir insan bazı konularda ne kadar müstağnî olursa olsun başka pek çok konuda mutlaka başkalarına muhtaçtır. Bu yüzden, medeniyetimizin temelleri atılrken bu hakikat göz önünde bulundurulmuş, altyapısı da buna göre oluşturulmuştur. Allah Rasulü (sav) muhtelif vesilelerle bu konuya dikkat çekmiş, etkileyici sözleriyle Müslümanların paylaşma ve yardımlaşma ahlakını geliştirmeye çalışmıştır: “Bir kimse bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da o kulun yardımındadır. Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir grup Müslüman Allah Teala’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekînet iner (gönül huzuruna kavuşurlar) ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teala da onları kendi nezdinde bulunan meleklerin arasında anar. Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi nesebi (soyu-sopu, ırkı) öne geçiremez” (Müslim, Zikr 38).

Ayetler, hadisler, tarihten örnekler önümüzde dururken Müslümanlar olarak bu konudaki görevimizi hakkıyla yerine getirememenin ızdırabını yaşıyoruz. Müjdenin, va’din ne kadar büyük olduğuna bakar mısınız? “Bunları yerine getiren kimse için kıyamet günündeki sıkıntısının giderileceği müjdesi”. Bunun için gerçekten inanan ve inandığı gibi yaşayan Müslüman olmak gerekir. Cömertlikleri dillere destan ve belki de tüm sahabîler adına sembol isimler olmuş Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ruhlu Müslümanların sayısının artması gerekir. Yok değil, elbette var, ancak yetersiz. Biraz önce telefonuma mesajla bir video geldi. Esasında yazının başlığını da bu videodan etkilenerek koydum. Afrika’da bir ülkede, ellerinde Kur’an, altlarında bir hasır dahi olmadan sokakta toz toprak içerisinde oturmuş hafızlık yapan çocuklar.

Ülkemizden bir yardım kuruluşunun öncülüğünde “Müslümanların ihtiyaçlarını” gidermek için oralarda kan ter içerisinde koşturan bizim Ebubekir ruhlu gençlerimizden birisi bir grup çocukla beraber. Videodaki konuşmasını çözümlemeye çalıştım, bakınız neler söylüyor: “Bir akşam namazında karşılaştım ben bu çocuklarla. Hepsi şu gördüğünüz taslardan abdest aldılar. “Dilencilik yapan bu çocuklarınızı namaza iyi alıştırmışsınız” dedim. “Hayır, onlar dilenci değil, onlar hafızlık yapıyorlar” dediler. “Nasıl yani” dedim. Dediler ki “onlar hem kendi masraflarını karşılıyorlar, hem de öğretmenlerinin. Sabahleyin önce ezberlerini veriyorlar. Ezberlerini verdikten sonra kahvaltılarını yapabilmek için istemeye çıkıyorlar, yiyecek bir şeyler topladıktan sonra karınlarını doyuruyorlar. Sonra derslerinin başına oturuyorlar. İkindi ve akşam arası tekrar istemeye çıkıyorlar. Döndükten sonra, bulabildikleriyle karınlarını doyurup tekrar ertesi günün dersini hazırlamaya başlıyorlar.

Ülkenin neresine giderseniz gidiniz her ortamda birkaç hafızla karşılaşıyorsunuz. Gördüğünüz hafızlar işte bu şartlar altında hafızlıklarını yapıyorlar. Bu şartlar şimdi ne kadar kötü görünüyor, ancak gidişata bakılırsa üç dört sene sonra belki bu çocukları da bulamayacağız, çünkü misyonerler buralarda çocukları Hrıstiyanlaştırmak için çalışıyorlar”.

Evet başta Afrika ülkeleri olmak üzere İslam dünyasının pek çok yerinde manzara aynı. 2011 yılında Somali’de aynı şartlarda Kur’an öğrenimi yapan çocukları, gençleri görmüştük. Şimdi yukarıdaki hadis-i şerife bir bakalım, bir de bu duruma.

Dünyanın dengesini bozan sömürgeciler ellerindeki varlıkları, servetleri insanları yaşatmak için değil, öldürmek için harcıyorlar. Aç ve açıkta olan insanlar için silahlanmaya verilenin yüzde biri verilse yeterli olacak, ama yapmıyorlar. Sadece ABD’nin silaha yıllık harcadığı para 750 milyar dolar civarındaymış. Obezite hastalarını tedavi için harcanan paranın onda biri fakirler, açlar için harcansa yine problem çözülür. Onlardan artık umut yok gibi.

Ancak zenginlikte sınır tanımayan pek çok Müslüman var. Ne yapmalı, Müslüman zenginleri nasıl harekete geçirmeli. Ülkemizde başta Diyanet Vakfımız olmak üzere çeşitli vakıflar, hayır kuruluşları, TİKA gibi bazı resmi kuruluşlar ellerinden geleni yapıyorlar, fakat yeterli olmuyor. Önce ülkemizdeki Müslüman zenginlerin konuya daha duyarlı olması, sonra İslam ülkelerinin yetkililerinin bir araya gelerek açlık çeken insanları kurtarmak için seferber olmaları gerekmektedir. Müslümanlar israf çılgınlığına artık dur demeli. Allah Teala “yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz; Allah israf edenleri sevmez” (A’raf, 31) demekle kalmıyor, “israf edenler şeytanların kardeşleridir” (İsra, 27) buyuruyor. Sadece bizim ülkemizde çöpe atılan ekmek milyonlarca açı doyuracak miktarda: Günde altı milyon ekmek çöpe atılıyormuş. Ne diyelim, inandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlarlar, Allah Müslümanları bu duruma düşmekten muhafaza etsin.