Kutlu Doğum ancak namazla kutlu olur

İslam
Faruk Beşer Yenişafak gazetesindeki yazısında,”Huşû, yani kalbiyle ve kalıbıyla Allah’ın huzurunda olarak” namaz kılmanın öneminden bahsediyor.. Kur’an-ı Kerim önceki peygamberl...
EMOJİLE

Faruk Beşer Yenişafak gazetesindeki yazısında,”Huşû, yani kalbiyle ve kalıbıyla Allah’ın huzurunda olarak” namaz kılmanın öneminden bahsediyor..

Kur’an-ı Kerim önceki peygamberlerin hayatlarında da namazın ve zekâtın bulunduğunu haber verir. Hepsi dinin bu iki temel unsurunu öğretmek için gelmiştir.

 

Zekât malın, servetin, bölüşümün, kısaca dünyanın düzenini sağlar, İslam’ın köprüsüdür, namaz da dinin direği.

İslam ibadetler tarihine baktığımızda namazın vahyin ilk günüyle başladığını görürüz. Hz. Peygamber Nûr Dağı’ndan ilk vahyi alıp, dağın eteğine indiğinde Cebrail tekrar gelip kendisine abdesti ve iki rekât namaz kılmayı öğretmiştir. Beş vakit namaz farz kılınıncaya kadar Hz. Peygamber ve ona inananlar gizli gizli günde iki vakit namaz kılmışlardır. Demek ki, İslam namazla başlamıştır. Bunun bir anlamı da şu olabilir. Diğer ibadetler zor şartlarda düşebilir ama namaz her halükarda bulunmalıdır. Çünkü o dinin ta kendisidir. O varsa din vardır, o yoksa din yoktur. Hanefiler dışındaki mezhepler olaya böyle bakarlar. Allah’tan ki, Hanefiler “namazı kasten terk eden küfre düşer” hadisini, ‘yani inkâr eden’ diye anlamışlar da pek çok insan kurtulmuş.

Namaz hayata göre ayarlanmaz, hayat namaza göre ayarlanır. Ama alışkanlık haline getirilen otomatik namazların namaz olmadığını da biz yine Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz. Namaz Kur’an-ı Kerim’de otuz küsur yerde zikredilir ve hep ‘namazın dosdoğru kılınmasından’ söz edilir.

Namazın dosdoğru kılınması; hep Allah’ı düşünerek, O’nu görür gibi, O’nunla konuşur gibi, kalbiyle ve kalıbıyla O’nun huzurunda olduğu bilinciyle, her rüknü diğerinden ayırarak, her ikisi arasında en az Sübhanellah diyecek kadar durarak ve okuduklarını tertil ile, yani anlaşılacak şekilde okuyup tane tane kılınmasıdır. Allah ‘Namazı beni anmak için dosdoğru kılın” buyurur. Hz. Peygamber “Kişinin namazından hak ettiği, ancak düşünerek kıldığı kadarıdır” der.

Sayın Diyanet İşleri Başkanı’nın arkasında en az üç kez namaz kıldım. Her birinde işte namaz böyle kılınır demişimdir. Kendilerine de, neden bütün imamlarımız namazı sizin kıldırdığınız gibi kıldırmıyorlar diye sorma nezaketsizliğinde bulunmuştum. Tabii ki işin zorluğundan söz ettiler. Elbette bütün imamlarımızın “dosdoğru namaz kıldırmaları” zor bir iş. Ama zor başarılamaz mı?

İtiraf edeyim ki ben imamlarımızın arkasında okuyacaklarımı tam okuyamıyorum, imam efendiye yetişemiyorum diye çoğu yerde camiye gitmiyorum. Belki şeytan beni de buradan vuruyor ama öbürünün şeytanı da hesaba katılmalı değil mi? Bazen imam arkadaşları nazikçe uyarmayı deniyorum, ama nezaketi iyi beceremediğimden olacak, kolay kabul etmiyorlar. Bazıları, senin dediğin gibi kıldıracak olsak arkamızda kimse kalmaz gibi pragmatist bir gerekçe söylüyorlar. Bu durum, namazı Allah’ın rızası için değil de kulları memnun etmek için kıldığımızı göstermez mi? Namazı dosdoğru kıldığımız için gelmeyecek olanlar, dosdoğru kıldırmadığımız için gelmeyenlerden daha mı önemli? Kaldı ki, ben meselenin onların dediği gibi de olmadığını düşünüyorum, düşünüyorum ne demek, iddia ediyorum. Çünkü yavaş yavaş,  Allah için ihlasla ve anlaşılır ölçülerle namaz kıldıran imam arkadaşlarımızın üç beş yıl gibi çok kısa bir süre sonra arkalarında bilinçli bir cemaatin oluştuğuna şahit oluyoruz. Böyle olmayanlar, zaten başka bir işi bulunmayan üç beş ihtiyarla yatıp kalkıp nihayet emekli olup gidiyorlar.

Dosdoğru namaz kılmak çok zor değil, bunun için bütün yapılması gerekenler şunlardan ibaret: Namaza özellikle de niyeti ve iftitah tekbirini Allah’ı düşünerek başlamak, açıktan ya da gizli, bütün ayetleri tane tane, anlamlarını düşünerek ve her ayette durarak okumak, her rüknü diğerinden küçük bir duruşla ayırmak, iki secde arasında bile biraz durmak. Mesela orada Hz. Peygamber ‘Rabbiğfir-li ve’rham ve ente hayru’r-rahimîn’ duasını okurlarmış. Ve bütün bunları huşu ile yapmak. Huşû, yani kalbiyle ve kalıbıyla Allah’ın huzurunda olmak. Mesele bundan ibaret. Böyle bir namaz, mevcutlardan sadece iki dakika daha uzun olabilir. Oysa başlangıçta ve sonda gereksiz yapılan ve belki on dakikamızı alan şeyler var. Zamanı çok değerlendirebiliyorsak onlardan kesilebilir.

Şimdi şöyle bir hesap yapalım. Diyelim ki, 85 bin imamımız var. Her biri yılda bir tek kişiyi namaza başlatmış olsa on yıl, yirmi yıl sonraki manzarayı hesaplayın. Bu elbette sadece imamların görevi de değil. Namazını dosdoğru kılan her mümin bunu yapmalıdır. Doğru kılınan bir namaz sahibine bunu yaptırır.

Yazının devamını okumak için…