Kur’an’da Takva ve Muttaki Kavramı

İslam
Kur’ân, baştan sona takvâ kavramı ile örülmüş, çeşitli formlarda 250 kez kullanılmış; 54 defa da “itteku’llah” şeklinde Allah’a karşı takvalı olmak emredilmiş...
EMOJİLE

Kur’ân, baştan sona takvâ kavramı ile örülmüş, çeşitli formlarda 250 kez kullanılmış; 54 defa da “itteku’llah” şeklinde Allah’a karşı takvalı olmak emredilmiştir. Peygamberler ümmetlerine hep takvâ’yı tavsiye et¬mişlerdir (Âl-i İmrân 3/138). Kur’ân’da ittikâ/takvâ kavramı; iman (Şuarâ 26/11), tevbe (Mâide 5/65), itaat (Nahl 16/52), masiyetleri (isyan ve günahları) terk etmek (Bakara 2/189), korkmak/haşyet (Hacc 22/1), ibadet etmek (Nahl 16/2) ve ihlâs (Tevbe 9/108; Hac 22/37) anlamlarında kullanılmıştır. Takvâ kavramı; iman, ihsan, ihlâs, ibadet, itaat, sâlih amel, birr ve adalet gibi bütün erdemleri kapsar. Yani takvâ, bu kavramların ifade ettiği bütün anlamları içerir. (Dini Kavramlar Sözlüğü, D.İ.B.Y.) Ayrıca takvâ kavramı adalettir ve zulmün zıddıdır (Bakara 2/189, 237; Mâide 5/2, 8). Ve nihayet, “Takvâ, azıkların en hayırlısıdır” (Bakara 2/197).

Kur’ân-ı Kerim takva sahiplerini/muttakileri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve gayba iman eden, hidayet üzere olan, namazlarını kılan, zekâtlarını veren, malından Allah yolunda harcayan, fakirlere, yetimlere, yoksullara, yakın akrabaya yardım eden, sözleşmelerini yerine getiren, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreden, özü ve sözü, fiil ve davranışları ile dosdoğru olan (Bakara 2/3-5, 14, 177), insanlara iyilik yapan, darlıkta ve bollukta Allah için harcayan, öfkelerine sahip çıkan, insanları bağışlayan, kötülük yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp günahlarının bağışlanmasını dileyen, bile bile yaptığı kötülüklerde ısrar etmeyen (Âl-i İmrân 3/134, 135), malı ve canı ile Allah yolunda cihad eden, çalışan (Tevbe 9/44), geceleri az uyuyup seher vakitlerinde Allah’tan af-bağış dileyen, Allah’tan ve kıyamet gününden korkan (Zâriyat 51/17-18), her işini iyi ve sağlam yapan, güzel ameller işleyen, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet eden (Zümer 39/32-33; Zâriyât 51/15-16), sâlih ameller işleyen (Meryem 19/60-63) Müslüman (Kalem, 68/34-35) kimse¬ler olarak tanımlar.

Tâkatin Son Sınırına Kadar Takvâ

Rabbimiz (c.c) Kur’ân-ı Kerim’de, “takvâ”yı bütün bu anlamlarıyla birlikte kuşanmamızı emreder:
“Ey inananlar, Allah’tan ona yaraşır şekilde korkup-sakının / O’na karşı sorumluluğunuzun hakkıyla bilincinde olun ve yalnızca Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân 3/102)

Âyet-i kerîme Allah Teâlâ’nın çizdiği sınırlara uymaları konusunda müminleri “son derece uyanık ve dikkatli” olmaya çağırır. Zaten bu âyette geçen “hagga tügâtih: O’ndan gerektiği şekilde korkup-sakıma” kaydı, takvânın en üst seviyesini gösterir.

Aşağıdaki âyet-i celile ise, bu en üst seviyeye nasıl ulaşılacağının imkân ve usulünü işaret eder:

Allah’tan gücünüz yettiğince ittikâ edin / korkup-sakının!” (Teğâbün 64/16)

Yani elinizden geldiği ve gücünüz yettiği kadar, imkân ve kabiliyetlerinizi sonuna kadar kullanmak suretiyle, Allah’a karşı sorumluluklarınızı yerine getirin. İslâm’da emirlerin yerine getirilme ölçüsü, mükellefin gücü ve tâkatidir. Kitap ve Sünnet’te ona “istitâat” denilir. Dinimizde “güç yetirilemeyecek bir mükellefiyet (teklîf-i mâ lâ yutak)” yoktur. Öyleyse; Âl-i İmran/102’deki “hakkıyla” ibaresi ‘nasıl gerekiyorsa öyle, gerektiği şekilde’ demek olur ve bu da ‘gücünüz yettiği ölçüde’ olacaktır. Aşağıdaki âyette vurgulandığı üzere, mesela, takvâ’nın öncelikli şartı olan ‘doğru söz söylemek’, takati aşmaz.

“Ey iman edenler, Allah’a karşı takvalı olun ve doğru söz söyleyin.” (Ahzâb 33/70)

Abdullah Yıldız/ 40 hadis 40 ders-Pınar yy-kitappinari.com