Kaza ve kader nedir?

İslam
Terim olarak kader, “Allah’ın her şeyi belirli bir ölçü, düzen ve uyum içerisinde yaratmasına ve yaratılmış olan her şeyi programlamasına ” denir. Kadere İman Ne Demektir? Kadere ima...
EMOJİLE

Terim olarak kader, “Allah’ın her şeyi belirli bir ölçü, düzen ve uyum içerisinde yaratmasına ve yaratılmış olan her şeyi programlamasına ” denir.

Kadere İman Ne Demektir?

Kadere iman; Allah’ın evreni ve içindeki varlıkları belirli bir plan, ölçü ve düzene göre yarattığına imandır. Allah’ın ilim, irade ve tekvin(yaratma) sıfatları vardır. O, her şeyi bilir ve dilediğini dilediği zaman yaratabilir. İşte kaza ve kadere inanmak, Allah’ın ilim, irade ve yaratma sıfatlarına inanmak demektir. Bu nedenle Allah, bütün evreni ve içindeki varlıkları belirli bir plân, ölçü içinde yaratmıştır. O evrende meydana gelecek en küçük olayları bile bildiği için, onun bilgisi ve iradesi dışında hiçbir şey olmaz. İşte Allah’ın ezeli olan ve her şeyi kuşatan bilgisi ile çizdiği plan ve programa, ortaya koyduğu ölçüye kader, zamanı gelince de bu programın bütün ayrıntıları ile gerçekleşmesine de kaza denir.

İnsan İradesi ve Kader

İnsanın Kaderle İlgili Bazı Özellikleri

Evrende her varlığın bir kaderi olduğu gibi, insanın de kendi özgü bir kaderi vardır. İnsanın kaderi, iyilik ve kötülük işleyecek bir yapıda yaratılması, kendisine akıl ve irade gücünün verilmiş olmasıdır. Bu nedenle kader konusu, insanın akıl, irade sahibi, özgür ve sorumlu bir varlık olması ile yakından ilgilidir.

Akıl; İyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında tercih etme yeteneğidir. Düşünme eylemi aklın doğal bir ürünüdür. İnsan, akıllı ve düşünen bir varlıktır. Aklı ve düşüncesi ile iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydayı zarardan ayırt eder. Çevresinde olup bitenleri anlar ve değerlendirir. İnsanın akıllı bir varlık olarak yaratılması onun kaderidir.

İrade ise, seçmek, istemek, yönelmek, tercih etmek ve karar vermektir. Diğer bir ifadeyle irade; insanı iki şeyden birini yapmayı tercih etmeye ve tercin ettiği şeyi yapmaya yönlendiren güçtür. Allah, insana seçme ve seçtiğin yapma gücü vermiştir. İrade insanın özgür bir şekilde hareket etmesini sağlar. İnsan, aklı ile iyiyi kötüden ayırt eder; iradesi ile de herhangi bir iş yapmaya ya da yapmamaya serbestçe karar verir. İnsanın seçme ve seçtiğini yapma gücünün olması onun kaderidir.

1. İnsanın Özgürlüğü ve Sorumluluğu

Özgürlük: Herhangi bir sınırlama, zorlama ve kısıtlama ve kısıtlama olmadan düşünceleri ifade etme, iyi veya kötü yönde davranma demektir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerden biri de seçme özgürlüğüne sahip olmasıdır. İnsanın eylemlerinde özgür olması ve istediğini yapabilmesi onun kaderidir.

Sorumluluk: Bir kimsenin üzerine aldığı, yaptığı ya da yapmadığı bir işten dolayı gerektiğinde hesap vermek zorunda olmasıdır. İnsan sorumlu bir varlıktır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerden biri de sorumlu olmasıdır. İnsanın sorumluluğu hür bir iradeye; seçme ve seçtiğini yapma gücüne sahip olmasının bir sonucudur. Bundan dolayıdır ki, Kur’an’a göre insan kendi yaşayışından sorumlu tek varlıktır.

İnsanın özgür iradesiyle yaptığı her davranıştan sorumlu olması onun kaderidir.İnsanın eylemlerini iki kısımda ele alabiliriz. Bunlardan birincisi zorunlu olan alandır. Örneğin, hangi anne ve babadan, ne zaman, nerede dünyaya geleceğimiz konusunda, irademizin bir etkisi yoktur. Ayrıca insan olarak dünyaya gelmemiz, akıl ve özgür iradeye sahibi olmamızda da bizim bir etkimiz yoktur. Bunlar insanın iradesi ve gücü dışında, Allah’ın dilemesi ve yaratmasıyla olur. Bu nedenle bunlardan sorumlu değiliz.

İkinci kısım ise, bizim etkili olduğumuz, tercihli alandır. Burada kendi seçimimiz, irademiz etkilidir. Eğitimimizle ilgili sorumluluklarımızı yerine getirmek, ahlâklı olmak, iyi bir insan, iyi bir vatandaş olmak bizim elimizdedir. Bunun aksine kötü huylu olma yolunu da seçebiliriz. Bunlardan arasından seçim yapmak bizim kendi tercihimizdir. Bu alan bizim sorumlu olduğumuz alandır. Çünkü burada özgür irademizi kullanmaktayız. Bu da gösteriyor ki, insan özgürlüğü oranında sorumludur.

İnsanın akıl, irade sahibi olması ile özgür ve sorumlu bir varlık olması arasında ilişki nasıldır?

Dinimize insan, düşünce, söz ve davranışlarından tamamen özgür bir varlıktır. Onu bu özelliği, sorumlu olma zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. Allah, insana akıl ve düşünme yeteneği vererek, onu iyiyi ve kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek bir özellikte yaratmıştır. Ayrıca kitaplar ve peygamberler göndererek insana iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, faydalıyı zararlıyı açıklamış, onu seçimlerinde serbest bırakmıştır.

Bu durum Kur’an’da şöyle belirtilmektedir: “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik; ister şükreder, ister nankörlük eder”(İnsan suresi, 3. ayet) Bundan sonrası insanın kendisine aittir. İnsan isterse iyiyi, doğruyu, yararlı olanı tercih eder ve onu işler; isterse kötüyü, yanlışı ve zararlıyı tercih eder ve onu yapar. İnsan özgür iradesiyle dileyip yapmış olduğu davranışın sonucundan da sorumlu olur. Örneğin, bir öğrenci, sınavda başarılı olmak için derse çalışmasının gerekli olduğunu bilir. Ancak çalışıp çalışmamak, onun kendisinin karar vereceği bur durumdur.

Eğer öğrenci, iradesini kullanarak, derse çalışmamayı tercih eder ve bunun sonucunda sınavda başarısız olursa, sorumluluk tamamen kendisine aittir. Sınavda başarısız olduğunda ” Ne yapalım Allah kaderimi böyle yazmış” diyerek sorumluluğu kadere ve Allah’a yüklemesi doğru değildir. İnsan böyle demekle sorumluluktan kaçamaz. Böyle bir düşünce insanın kendi aklını, iradesini ve yapma gücünü inkâr etmektir.

Demek ki insan; özgür iradesini ve aklını kullanarak, sorumluluklarını ve kaderini belirlemektedir. Sonuç olarak; İnsan akıl ve hür iradeye sahip olmasından dolayı sorumlu bir varlıktır. Yüce Allah insana akıl ve irade vermiştir. İnsan aklıyla iyi ile kötüyü birbirinden ayırt eder; herhangi bir işi yapmaya veya yapmamaya iradesiyle karar verir. Bu tercihlerinin sonucunda yaptığı davranışın sorumluluğu insana aittir. Bu durum, insana verilen akıl, özgür irade ile sorumluluk arasında bir ilişki olduğunu göstermektedir.

İnsanın Çabası: Emek ve Rızık

Emek Ne Demektir?

Emek; bir işin yapılması için harcanan beden ve kafa gücüdür. Diğer bir ifadeyle emek; İnsanın bir amaca ulaşması, bir yarar elde etmesi için zihinsel ve bedensel olarak çaba sarf etmesi, gayret göstermesidir.

İnsan Niçin Çalışmak, Emek Sarf Etmek Zorundadır?

İnsan, barınma, beslenme, korunma gibi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için çalışmak zorundadır. Ayrıca bilgili, kültürlü, görgülü bir insan olmak için okuyup ilim öğrenmek, bilimsel araştırma ve incelemelerde bulunmak, bu konularda başarılı olmak için de çalışmak gerekir. Bu gün bilimsel ve teknik alanlarda yapılan, hayatımız kolaylaştıran pek çok alet ve buluşlar çalışmakla gerçekleşmiştir.

Çalışmak, Emek Sarf Etmek Bize Neler Kazandırır?

Hayatta mutlu ve başarılı olmanın temel anahtarı çalışmaktır. Çalışan insan, kazancıyla kendisinin ve aile bireylerinin ihtiyaçlarını karşılar. Böylece rahat, huzurlu ve onurlu bir yaşam sürerler. Gelirini artırdığında yoksullara, düşünlere maddi yardımda bulunur. Yeni iş alanları açmak suretiyle ülkesinin kalkınmasına yardımcı olur. Bu durum insana mutluluk verir ve onu huzurlu kılar. Aynı zamanda Allah’ın doğuştan verdiği yeteneklerimizi geliştirir. Böylece hem bedenen hem de ruhen sağlıklı, başarılı bir birey haline getirir.

Dinimizde Çalışmanın, Emek Sarf Etmenin Önemi Nedir?

Çalışmak Allah’ın bir emridir. Bu nedenle dinimizde çalışmak bir ibadettir. Dinimiz insanların çalışmalarını, huzurlu ve onurlu bir hayat sürmelerini ister. Kur’an, insanın ancak çalışarak birtakım şeyleri hak edebileceğini, emeğinin karşılığını mutlaka göreceğini bildirmiştir. Konu ile ilgili olarak Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “İnsan ancak çalıştığının karşılığına sahip olur. Onun çalışması şüphesiz görülecek ve ona karşılığı tastamam verilecektir” (Necm suresi, ayet 39-41)

Kur’an’ın emirlerini en iyi şekilde uygulayan peygamberimiz de çalışmış ve zamanını en iyi ve en verimli şekilde planlamıştır. “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır, aldanmıştır” buyurarak, her türlü başarı ve gelişme, ilerleme ve verimli olmak için zamanın en iyi bir şekilde kullanılmasının gereğini ifade etmiştir. Dilenmeyi yasak eden peygamberimiz, Zekeriya (as)’ın marangoz olduğunu, Hz. Davut’un da el emeği ile geçindiğini söylemiştir. Bir sözünde “İnsan elinin kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir” buyurarak, çalışmanın önemini belirtmiştir.

Rızık

Rızık ne demektir?

Rızık; Sözlükte; rızk, yararlanılması için verilen bağış, nasip, gıda, yiyecek ve faydalanılan şey demektir. Terim olarak ise, canlıların ihtiyaç duyduğu ve yararlandığı Allah tarafından sağlanan her türlü nimet anlamına gelir. Rızık vermek canlıların her türlü ihtiyacını karşılamaktır. Allah, tüm canlıların ihtiyaçlarını karşılamak üzere, onların ihtiyaç duydukları şeyleri ilahi bir plan dâhilinde yaratmıştır. Konu ile ilgili olarak Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzündeki her canlının Allah’a aittir.” (Hud suresi, 6. ayet) Dolayısıyla insanlar Allah’ın sunduğu bu rızkı kendileri arayıp bulmalıdırlar. Yine Allah Kur’an’da “… Yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfunu isteyin.” (Cuma suresi, 10. ayet) buyurarak, insanın çalışıp kazanç sağlayabileceği imkân ve ortamı araştırması gerektiğini belirmektedir.

Ecel ve Ömür Ne Demektir?

İnsanın doğumundan ölümüne kadar geçen sınırlı zaman dilimine “ömür” denir. Ömrünü tamamlayan her varlığın yaşamı sona erer. İşte ömrün bittiği, hayatın sona erdiği zamana “ecel” denir. Ecel kelimesi Kur’an’da ölüm vakti ve ömrün bitim anı gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Yaratılan Her Varlığın Bir Sonu Vardır

Yaratılan her varlığın bir sonu vardır. Kur’an’da her varlığın bir eceli, sonu olduğu şöyle belirtilmiştir: “Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre(ecel) için yarattık.” (Ahkaf, ayet 3) Yaşadığımız dünyanın ve evrenin de bir sonu vardır. İşte bu günde dünyanın ömrünün bitmesine, evrenin yok olmasına “Kıyamet”, bu olayın gerçekleşmesine de “kıyametin kopması” denir. Kur’an, evrenin sonu olan kıyameti ecel kavramıyla açıklamıştır.

Her Canlı Ölümü Tadacaktır

Her canlının ne kadar yaşayacağı, ne zaman ve nerede ve nasıl öleceği Allah tarafından takdir edilmiştir. Bu nedenle her canlı dünyaya gelir, belirli bir süre yaşar ve sonunda ölür. Bu konuda Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Her canlı ölümü tadacaktır…” (Ali İmran, ayet 185)İnsanın dünya hayatı sürelidir. Dünya gelen her insanın herhangi bir müdahale olmadan yaşayabileceği zaman dilimine “tabii ömür” diyoruz. İnsan için de belirlenen ömür bittiğinde, ecel gelir ve ölüm olayı gerçekleşir. Bu insan için takdir edilmiştir. İnsan için de ömrün bitimini belirleyen Allah’tır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Sonra size ecel takdir eden odur.” (En’am, ayet 2)

Ecel ve Ömür Kavramlarını Kaderle Kavramıyla Nasıl İlişki Kurabiliriz?

Yukarıda verilen ayetlerden anlıyoruz ki, insanın eceli değişmemektedir. Allah insanın ecelini ne öne almakta ne de sonraya bırakmaktadır. Onun doğal ömrünü tamamlaması ancak gerekli önlemlerin alınmasıyla mümkündür.

Bu açıdan insan ölümlerine neden olan hastalıklar, trafik kazaları ve ölümler karşısında “Bu benim kaderimdir, ne yapalım kader böyleymiş” diyerek önlem almamak, tedavi olmamak, bunların nedenlerini sorgulamamak dinimizce uygun değildir. İnsanın ecelinin tamamlanmasına engel olan durumlar ortaya çıkarıldıkça ve gerekli önlemler alındıkça insanın doğal ömrünü tamamlayabilme olasılığı daha yüksek olacaktır.

Gelişmiş ülkelerde ortalama ömrün uzun, az gelişmiş ülkelerde daha kısa olması buna delil olarak değerlendirilebilir. Bunun için doğal ölümler dışında yangın, hastalık, trafik kazaları, afetler sonucu meydana gelen ölüm olayları sorgulanmalı ve bu konuda gerekli önlemler alınmalıdır.

Ecel ve Ömür Kavramlarının Bizim İçin Önemi Nedir?

Dünya hayatı insanın sınava tabi olduğu bir yerdir. Ahiret hayatı ise bu sınavın ölçülüp, değerlendirildiği ve karşılığının verildiği yerdir. Kur’an’ın bildirdiğine göre insan gayesiz ve hedefsiz yaratılmamıştır. İnsanın yaratılışının bir anlamı ve amacı vardır. Bunun için insanın hayatın anlamını kavramak, neye, niçin inandığını bilmek zorundadır.

Bir amaç için yaratılan İnsanın dünyadaki görevi; Allah’ı tanımak, bilmek, inanmak ve ona kulluk etmektir. İnsanî ve Ahlâkî değerlere bağlı kalarak yaşamak ve sonsuz hayata hazırlanmaktır. Maddi yönü ile de dünyadaki varlıklardan helal sınırlar içinde yararlanıp, varlığını sürdürmek, hayatın sırlarını gücü yettiğince çözmektir.

Dinimizde “dünya ahiretin tarlası” olarak kabul edilmiştir. Bunun için insan dünyada bir amaç için yaratıldığını unutmamalı, Allah’ın buyruklarına uygun yaşayarak, ona hesap ndan çıkarmamalıdır. Yani “dünya ahiret dengesini” iyi kurmalıdır. Yüce Allah Kur’an’da “Allah’ın sana verdiği şeylerle ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma.” .(Kasas suresi, ayet 77) buyurarak, bunun gerekliliğini hatırlatmaktadır.

Allah, insana dünya hayatındaki imtihanda başarılı olması için ona akıl, irade ve düşünme gibi üstün yetenekler vermiştir. Ayrıca bu imtihanında yardımcı olmak için, kitaplar ve peygamberler göndermiş ve insanı sorumlu tutmuştur. Gönderdiği peygamberler ve kutsal kitaplarla hiçbir iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağını bildirmiştir. Bunun için insan, Allah’ın verdiği ömrün kıymetini iyi bilmeli, hayatının her alanında güzel davranışlar sergilemeye özen göstermelidir.

Güvenmenin İnsan Açısından Önemi Nedir?

Güven insan için vazgeçilmez bir duygudur. Her insan güven içinde olmak ister. Güven duygusunu yitirmiş insanlar, hayata küsmüş, ümitsiz, perişan kimselerdir. Üzüntülü kişide bir parça güvensizlik vardır. İnsanın güveni çeşitli unsurlarla belirir. Sağlık, gençlik, ilim, para mal ve mülk, şan şeref, vb. güven duygusunu pekiştirirler.İnsan yaratılışı gereği bir güce güvenmek ister. O, sonsuz güç sahibi Allah’tır. Çaresizler Allah’a güvenirler sığınırlar ve ona yalvarırlar. Çünkü her şey onun elinde ve gücü dâhilindedir.