Kabe’deki namaza evden saf tutulur mu?

İslam
"Namaz dinin direğidir. Cemaat namazı ise Kur’ani bir emirdir. Kişi, cemaat sevabına ulaşmak için canlı yayında izlediği namaza vakit birlikteliği şartıyla uyabilir. Bu duruma bir engel yok...
EMOJİLE

"Namaz dinin direğidir. Cemaat namazı ise Kur’ani bir emirdir. Kişi, cemaat sevabına ulaşmak için canlı yayında izlediği namaza vakit birlikteliği şartıyla uyabilir. Bu duruma bir engel yoktur"

Ramazan ayında Takvim gazetesinde yazdığı yazılarla zaman zaman gündem oluşturan İlahiyatçı Ali Rıza Demircan, yeni bir tartışma konusu olabilecek bir görüş bildirdi. Demircan’a göre, Kabe’deki namaza evden saf tutulur… İşte Demircan’ın konuyla ilgili olarak bugün Takvim gazetesinde yer alan makalesi: 

Yaklaşık 15-20 yıl kadar önce ülkemizin tanıdığı bir büyüğümüz bana Mekke’de yayın yapan Nidâül-İslâm isimli radyodan naklen yayınlanan akşam namazına uyduğunu bildirdi ve bunun caiz olup olmadığını sordu. Konu üzerinde yıllarca düşündüm. Son yıllarda özellikle Ramazan’da birçok kanalda Kâbe’den canlı olarak namazlar yayınlanmaya başladı ve hâlen devam ediyor.

Bu durum bize pek çok soru yöneltilmesine sebep oldu. Bu sorulara cevap olması için yazdığımız makalemizi kamu oyumuza ve ilim adamlarımıza sunuyorum.

"Renkleri, dilleri ve doğup yaşadıkları coğrafyaları farklı olsa da bütün müslümanlar kardeştirler.

Bu kardeşliği belirleyen Yüce Allâh’tır.

Fertler, toplumlar ve devletler olarak müslümanların İslâmî ilkeler çerçevesinde birleşmeleri, birbirlerini dost edinmeleri, ayrılıklara düşmemeleri, za’fa düşürücü eylemlerden kaçınmaları, sulh içinde yaşamaları, kendileri için güç kazanmaları ve aralarında yardımlaşmaları Kur’ân ve Sünnet gereğidir ve ibâdettir. (1) Dünya ölçeğinde iktisadi ve siyasi birlikteliklerin önem ve yaygınlık kazandığı devrimizde, yukarıda açıklanan vazifelerin bir gereği olarak müslümanların da kültürel, iktisâdi ve siyâsi bloklar oluşturmaları hayatî bir zarurettir. Muhtaç olduğu atılımcı aydınlarını ve yöneticilerini bir türlü yetiştireme-yen İslâm dünyası ne acıdır ki bu zarûreti algılayamamaktadır.

Ama bir yerden başlamak gerekir. Mevcut imkanları değerlendirerek kültürel alt yapıyı oluşturmada sivil insiyatifler olarak bizler de görev üstlenebiliriz.

Telif ve tercüme eserler, belgeseller ve medya yoluyla İslâm kültürünün yayılması, Hac ve Umre ibâdetinin tanışma ve kaynaşmalara aracı kılınması, yaygın turizm faaliyetleri, oluşturulacak çok yönlü ve kapsamlı fuarlar, değindiğimiz sivil insiyatiflere örnek olarak değerlendirilebilir.

Teknolojinin gelişmesiyle doğan bir kültürel imkan da radyolar ve televizyonlar aracılığıyla Mescid-i Haram’dan canlı olarak yayınlanan namazlara dünyamızın bulunduğumuz noktalarından katılmaktır.

KABE’YE GİDEMEYENLER VAR

Peygamberimizin açıklamalarına göre yeryüzü Peygamberimize ve O’na inanlara ibâdetgâh kılındı. (2) Kur’ân’ın emriyle Mekke’deki Mescid-i Haram’ı kıble edinmekle emrolunduk. (3) Güç yetirebilen bütün müminlere farz kılınan Hac ibâdeti için de Kâbe’yi tavafla vazifelendirildik. (4) Kâbe’yi içine alan Mescid-i Haram’da kılınan namazların yüzbin derece daha sevaplı olduğu bildirilerek orada namaz kılmaya yönlendirildik. (5) Bütün bu gerçekler ışığında zaman zaman da olsa yeryüzü mescidinin mihrabı olan ve Kâ’be’yi içine alan Mescid-i Haram’ın imamına uyarak namaz kılınmasının ne azîm bir ibâdet ve ne büyük kültürel birliktelik olacağı açıktır.

Dünyamızın değişik noktalarından aynı imama uyarak namaz kılmanın siyasî ve iktisadî güce de dönüştürülebilecek ihtişamını tahayyül etmek bile müslümanı vecde getirebilecek kültürel bir olgudur.
Bilindiği gibi namaz ana ibâdettir. İslâm’ın temellerinden birini oluşturur. Gerçek müslüman olabilmek için namaz kılmak gereklidir.

Kadınlar ama özellikle erkek müslümanlar için namazların cemaatle kılınması da İslâmî görevlerimizdendir.
Namazların ikame edilmesi şeklindeki Kur’âni emirler namazların cemaatle kılınması gereğine işaret ediyorsa da cemaat namazlarının önemi ve konu ile ilgili ayrıntılar Yüce Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.
Önemine binaen altını çizerek ifade etmek isteriz ki yaşanılan muhitin camilerinde cemaat namazlarına devam etmek şüphesiz Kıyâmet Gününe kadar devam edecek bir uygulamadır.

Cemaat namazlarında fiilen birleşemeyen müslümanların birlikteliklerini oluşturamayacakları da bir hakikattir.
Bizim gündeme getirmeye çalıştığımız konu, ümmet bilincini pekiştirecek, milyonların iştirak etmesi sebebiyle büyük sevablara erdirecek, kudsal topraklara gidemeyecekler için özlem giderecek, yaşadıkları mahallin camiilerine gidemeyecek kadınlara, hastalara, yaşlılara ve özürlülere cemaat namazına katılma imkanlarını sağlayacak ve bütün bunların sonucu olarak da İslâm birliğine kültürel katkı sağlayacak uygulamadır.
Yani Mescid-i Haram’dan radyo ve televizyonla canlı olarak yayınlanan namazlara ülkemiz dahil dünyamızın her noktasından katılmaktır.

Bir diğer ifadeyle Mescid-i Haram’ın imamına iktida ederek (uyarak) namaz kılmaktır.

Bazı misaller vermeye çalışalım.

1) Vakit birlikteliği şartıyla Mescid-i Haram’da kılınan beş vakit namazdan her hangi biri için imama uyulabilir. Mesela Mescid-i Haram’da kılınan yatsı namazı ise Türkiye’de bulunan mahalde de yatsı namazı vakti girmişse imama uyulabilir.

2) Vakit birliğinin sağlanması halinde Farz ve Vacib ibâdetlerimiz olan Cuma ve Bayram namazları için de imama uyulabilir. Ancak bu tür uyuşların yaygınlaşması Cuma ve Bayram namazlarının meşrû kılınmasındaki hikmetlerle çatışabileceği için biz bu uygulamayı özellikle üzerlerinden farziyet ve vücûbiyet düşmüş olan kadınlara, mahkûmlara, yaşlılara ve özürlülere tavsiye edeceğiz.

3) Beş vakit namazını münferiden veya cemaatle kılan kişi, kendisi için nafile ibâdet olması niyetiyle Mescid-i Haram’da kılınan her hangi bir namaz için imama uyabilir.

4) Vakit birliği halinde kişi yatsı ve teravih namazları için de uyabilir. Muhitinin camiinde 8 veya 12 rek’at -gece namazı olarak- teravih kılan kişi, Kâbe imamına uyarak 20 rekatı tamamlayabilir.

Terâvih namazını kılmış kişi, aynı gece Kâbe imamına uyarak 4, 8, 12, 16 rek’at veya tam bir teravih namazı daha kılabilir. Uygulama ile ilgili olarak verdiğimiz örneklerden sonra irdelememiz gereken asıl konuya girelim.

CANLI YAYINDAKİ İMAMA UYULUR

Kur’ânî, Nebevî ve Fıkhî bir engel olmadığı için biz câizdir diyoruz. İmama uymanın şartları ile ilgili Kur’âni bir hüküm yoktur. Temel birkaç hüküm dışında Nebevi Sünnette de ayrıntılı açıklamalar bulamıyoruz. Böyle olması da tabidir.

Zira Kıyâmet Günü’ne kadar geçerli kılınmış bir dinin gelişmeleri kucaklayacak genel kurallarla yetinmesi gerekirdi. Konumuzla ilgili sözü edilen genel kurallardan biri ve de başlıcası Buhâri ve Müslim’in rivayet ettiği şu hadistir: "İmam kendisine uyulması içindir.
İmam tekbir aldığı zaman tekbir alınız.
Rukûa gittiği zaman rukûa gidiniz, secdeye vardığı zaman secdeye varınız.
İmam ayakta kılarsa sizde ayakta kılınız." (6) Canlı yayın yoluyla nakledilen namazlarda imamın tabii sesi anında işitildiği ve imam tekbir aldığında tekbir alınabildiği, imam rukûa ve secdeye gittiğinde aynı anda rukû ve secde yapılabildiği için imama uyuş ile ilgili sünnetin öngördüğü ana şartlar gerçekleşmektedir.
Canlı yayın aracılığı ile imama uyuşla ilgili fıkhî bir engel de yoktur. İmama uyuşla alakalı olarak kişinin imama uymaya niyet etmesi, imamla, imama uyanın namazlarının aynı olması gibi ictihâdî şarlar zaten gerçekleşmektedir.

NAKLEN YAYIN KESİLİRSE

İmamla imama uyanların aynı mekânda olmaları gibi mekân birliğini ön gören ve engel gibi görülen fıkhî görüş ise Malikî müçtehidlerin katılmadığı bir görüş olup Kur’ân ve Sünnet ölçülerine dayanmaz. (7) Kaldı ki mekân birliğini şart koşan müçtehidlerin amacı, yaşadığımız dönemlerde ortaya çıkmış canlı yayın yoluyla imama uyma görüşünü reddetmek değildir.

Amaç, birlik ve beraberliğe vesile olması gereken cemaat namazlarının mekân farklılığı sebebiyle ihtilaf sebebi olmamasıdır. Canlı yayın yoluyla imama uyuşta ise böyle bir sakınca yoktur.
Burada akla gelebilecek soru, şu veya bu sebeple yayının kesilmesi ve ekranın kararması durumunda imâmla bağlantısı kesilecek muktedinin (uyan kişinin) ne yapılabileceği hususudur. İmâmın namazdan ayrılması ve yerine imam belirlenememesi durumunda uygulanacak fıkhî usûl burada da aynen uygulanır. Eğer imama uyan kişi tek ise kendisi namazını tamamlar. Eğer bir topluluk iseler, önceden belirledikleri kişi imâm olarak namazı devam ettirir. Aralarında imâmlık yaparak namazı tamamlayacak kişi yok ise herkes kendi başına namazını bitirir.

Burada görüşümüzü kısmen de olsa teyid eden ve uzun yıllardır devam etmekte olan bir uygulamayı hatırlatmakta fayda görüyoruz.

Bilindiği gibi Mescid-i Haram’ın, imâmının görülemediği yerlerinden örneğin dış avlularından imama uyulması ancak teknolojik araçla bir diğer ifadeyle yalnızca ses bağlantısıyla mümkün olabilmektedir.
Ses bağlantısının kesilmesi durumunda, imama uyan kişinin Mescid-i Haram’ın avlusunda olmasıyla Türkiye’de veya Nijerya’da olması arasında fiilen bir fark da yoktur.

Açıklanan şartlar içinde Kâbe imâmına uyulabilirse de hiç şüphesiz bizzat Mescid-i Haram’da bulunanla, canlı yayınla iktida edenin/uyanın alacağı sevap farklı olabilir.

Haberleşmenin ve hukûki akitlerin cep telefonları, fakslar ve internet bağlantıları ile yapıldığı; kongrelerin, sportif yarışmaların, eğlence programlarının ve açık oturumların canlı yayınlarla hayatımıza girdiği bir dönemde yaşıyoruz."

Takvim