İyiliğin karşılığı iyiliktir

İslam
Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı.. İyilik yapanlar Allah’ın rahmetine yakın olanlardır. (A’raf, 56) ve elbette Allah iyilik edenlerin karşılığını verir. (Tevbe, 120) Eb...
EMOJİLE

Nihat Hatipoğlu’nun Sabah gazetesindeki yazısı..
İyilik yapanlar Allah’ın rahmetine yakın olanlardır. (A’raf, 56) ve elbette Allah iyilik edenlerin karşılığını verir. (Tevbe, 120)

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Aşırı günahkâr bir kadın sıcak bir günde bir kuyunun etrafında susuzluktan dili sarkmış halde dolaşan bir köpek gördü. Ona acıdı. Kuyudan onun için su çıkardı ve onun susuzluğunu giderdi. Bundan ötürü de günahları bağışlandı.

Benzer bir başka hadiste de bir erkek örneklendirilir. O da çölde yürürken bir kuyu bulur. İner ve su içer. Sonra da kuyunun etrafında nemli toprağı yalayan bir köpek görür. Köpeğe acır ve şöyle der: Bu köpek de benim gibi susadı. Adam kuyuya indi. Ayakkabısına su doldurdu. Ve ağzıyla tutup kuyudan çıktı. Sonra köpeğe suyu içirdi. Allah onun bu hareketini beğendi ve onun günahını affetti. (Ahmed, Müsned 3/8883; Buhari, 2363; Müslim, 2244; Ebu Davud, 2550)

İyilikten vazgeçmeyin. Olumsuz örnekler sizi ümitsiz kılmasın. Şerrin size egemen olmasına müsaade etmeyin.

Sıkıntılı günler, kötü ortamlar geçer. Niyetinizi halis kılın. Allah içinizi halis kılar. İyiliğinize rağmen, sizi görmeyen veya çirkin göstermeye çabalayanlara bakmayın. Bilin ki Yüce Rabbimiz belki sizin gizli kalan iyilikleriniz hürmetine sizi kabul edecektir.

Hurafe ve bid’ate dikkat

Hurafeyi bilirsiniz. Yolcunun arkasından evi süpür. Tahtaya üç kez vur. Kurşun dökmezsen kurtulamazsın. Nazar boncuğu seni kurtarır. At nalını evine tak. Ve bunun gibi yığınla yanlış ve aslı esası olmayan inanış. Özellikle de bunu din ile ilişkilendirirsek bu daha da tahrip edici olabilir.

Bid’at ise, dinde hiçbir esası olmadığı halde dine sokuşturulmuş olan inanışlar, davranış ve amellerdir. Bu bid’at (uydurma hususlar) inançla ilgili ise şirk noktasına kadar kişiyi taşıyabilir. İbadet konusunda ise cehalete veya fıska götürür.

Hz. Peygamber (s.a.v.) “her bid’at delalettir, her delalet ateştedir” buyururken bid’at türünü kastediyor.

Bid’ati, hasere (İslam’da temeli olup kabullenilebilir bir pozisyonla takdim edileni) ve seyyie (dinde hiçbir kökeni olmadığı halde ortaya çıkmış asılsız ibadet; inanış veya amel) diye ikiye de ayırmış İslam alimleri.

Hz. Ömer (r.a.) cemaatin teravih namazını bir imamın arkasında cemaatle kıldığını görünce söylediği “ni’mel bid’at” “ne iyi bir iş” sözü bu kabullenilebilir yenilik içindir. Çünkü teravihin kökeni Hz. Resulullah’a (s.a.v.) dayanıyor. Konu elbette uzun. Ben burada bir hususa dikkat çekmek için sözü buraya getirdim, özetledim.

Çağımızda bid’at ve hurafe tanımı değişiyor. Sünnete, hadislere, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ve ulemanın temellerini oluşturduğu ‘ehl-i sünnet’ akidesine karşı olanlar çağımızın bid’atçileri ve hurafecileridir. Onları ulema ‘delalet’ ehli olarak nitelemişken onlar inancı ve yolu Kuran ve sünnet olan insanları bid’at ehli ilan ederek mugalata yapmaktadırlar. Saptırmaktadırlar.

Sünnete bid’at ve hurafe demek

Yeni trend veya yenilenmiş bid’at Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerine ve hadislerle belirlenen hususlara bid’at veya hurafe gözüyle bakmak hastalığıdır. Kuran-ı Kerim’i esas aldığını zanneden bazı zevat; Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerini, Kuran’ın beyanı olan hadisleri tümden yok sayarak gözden düşürmeye çabalıyor. Tehlikeli ve batıl yollarına devam ederken Yüce Kitabı istismar ediyorlar.

Onlara göre, kadere iman bid’attir, kabir azabı yoktur, şefaat yoktur, ölüye yapılan hayır ve hasenatın faydası yoktur, sünnetler yoktur, faziletlerle ilgili hadisler uydurmadır, cinlerle ilgili bilgiler uydurmadır, miraç olmamıştır! Peygamberlerin çoğu yaşamamıştır, Kuran’ın onlardan bahsi semboliktir, kandil geceleri bid’attir, mevlit okumak dine zarar vermektedir, namaz üç vakittir, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) teşri yetkisi yoktu, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kabrinde dua etmek şirktir, kaza namazının aslı yoktur, büyük günah işleyen dinden çıkmıştır, hacca gitmek boş bir iştir, cuma namazı yerine tespih çekmek yeterlidir, zekâtın nisabı yoktur, aslında hadisler uydurmadır, mezhepler bid’attir, tasavvuf bid’attir, hurafedir.

Listeyi uzatabiliriz. İşte çağımızdaki yeni hastalık budur. Ehl-i sünnet diye ifade ettiğimiz; dini delilleri, Kuran – sünnet – icma ve kıyas olarak özetleyen dini oluşumu yok sayan bu hastalıklı, marazi, kene gibi yapışkan ve ağacı içinden kemiren hurafe ve bid’at ehline karşı dikkatli olmak lazımdır. Esas bid’at ve hurafe bu kökü dışarıya dayanan yeni yapılanmadır.

Çünkü bu yapının esiri olanlar önce sünneti, hadisleri, sonra Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve sonra da Kuran’ı devreden çıkarıp yeni bir din inşa etmek yolundadır. Farkındalar veya değiller. Bir yerlerden misyon yüklenmişler veya cehaletlerinin kurbanıdırlar. Hiç önemli değil; önemli olan vardıkları sonuçtur.

Bid’at ve hurafe olarak niteledikleri inanış; Hz. Resulullah’ın (s.a.v.) ve dört halifesinin takip ettikleri yöntemle örtüşen inanışlardır. Temelleri itibariyle. Kendilerinin davet ettikleri yol ise ehli sünnet ulemasının “ehli bid’at, delalet ve nifak” olarak nitelendirdikleri yoldur.

Onların inkâr ettikleri, hurafe ve bid’at dedikleri hususların çoğunun herhangi bir ayet veya sahih bir rivayetle ilgisi vardır.

Bu hususlardaki tefsirlere, hadislere veya fıkıh kitaplarına bakmaları, referansları taramaları yeterlidir.

yazının devamını okumak için