İslâm Çağrısının Ana Esasları -2

İslam
Abdullah Yıldız Yeniakit gazetesinde geçen hafta yazdığı “İslâm Çağrısının Ana Esasları” başlklı yazının ikincisini bugün kaleme almış.İşte o yazı… Geçen hafta, En’am suresinin...
EMOJİLE

Abdullah Yıldız Yeniakit gazetesinde geçen hafta yazdığı “İslâm Çağrısının Ana Esasları” başlklı yazının ikincisini bugün kaleme almış.İşte o yazı…

Geçen hafta, En’am suresinin 151-153. âyetlerinde yer alan İslâm davetinin 9 ana ilkesinden 4’ünü (Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayın; ana-babaya iyilik edin; fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın…)sıralamış, kalan 5 ilkeyi de bu haftaya bırakmıştık.

5.“Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın yasakladığı cana kıymayın.”Tahrîmde “yasaklama” yanında “muhterem ve dokunulmaz kılma” anlamı da var-dır. Bunun özellikle belirtilmesi, insan hayatının Hz. Âdem’den beri dokunulmaz olduğunu ima eder. “Hak” kelimesi bâtılın zıddı olup ‘din ve aklın doğru, gerçek, meşru saydığı durumu’ ifade eder. Burada ‘doğru, gerçek, geçerli, meşru sebep‘ anlamında kullanılmıştır.

Allah’ın temel bir ilke olarak çiğnenemez kıldığı insan hayatının kutsallığının ilânıdır bu. Bu ilkenin çiğnenmesine yol açan ‘hak’lar Kur’an‘da üç tane olup, Hz. Peygamber de (s.) bunlara ikisini daha eklemiştir. 

İnsan canına kıymayı Kur’an üç durumda helâl tanır:

1) Bir başka insanı kasten öldürmek.

2) Savaş dışında bir seçenek bırakmayacak şekilde İslâm’a karşı çıkmak; İslâm’ın hâkimiyet ve yerleşmesini engellemeye çalışmak.

3) İslâmî yönetimin sınırları içinde karışıklık çıkarmak veya İslâmî hükümleri devirmeye girişmek.

Rasulüllah (s.) bunlara şu iki durumu eklemiştir: 4) Evliyken zina etmek.5) İmanından sonra küfredip İslâm toplumunu (savaşta) terk etmek.

İnsanı öldürmenin helâl olduğu yollar bunlar olup ister Müslüman, ister zımmî (İslâm devletinin Müslüman olmayan uyruğu) veya kafir olsun, bunlar dışında cana kıyılamaz.

6.“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına sadece iyi tutumla yaklaşın.” Zayıf ve korumasız olan yetimlerin malları saldırı veya istismara açık olduğu için âyette bu hususta özellikle titiz olunması istenmiştir. Ayrıca yetimin malına bütünüyle ilgisiz kalmak bu malın za-man içinde aşınmasına veya en azından bir artış sağlamamasına yol açacağından, bu malla ilgilenmeye izin verilmiş, “en iyi ve en güzel” (ahsen) kaydından anlaşıldığı kadarıyla ilgilenmek zımnen teşvik edilmiştir. Zira en iyi ve en güzeli yapmak faziletin gereğidir.

7.“Ölçü ve tartıyı adaletle yapın.” Alış-verişte ölçü ve tartılarda haksızlıklar sık olduğu için bu duruma özellikle dikkat çekilmiş; ayrıca adaleti tam olarak yerine getirmek insanın gücünü aşacağından, âyet kasıtsız olarak yapılan yanlış ölçü ve tartıların sorumluluğu gerektirmediğine işaret etmiştir. Buradaki “îfâ” kavramı tam olarak ölçüp tartmayı ifade etmekle birlikte ayrıca bir de “kıst” (adalet) kelimesinin geçmesinden anlaşılır ki, alış-verişte satıcının da, müşterinin de karşılıklı olarak adalet ve hakkaniyeti gözetmeleri gerekir.

8.“Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız bile olsa, adaletli olun.” Bu buyruk, çeşitli konularla ilgili bilgi, haber, hüküm, övgü, yergi, sözleşme, yemin, vaad, vasiyet, öğüt, eleştiri, emir, istek, istişare gibi her türlü sözlü ilişkilerde adaletli, dürüst ve doğru olmayı; haksızlık, zulüm, incitme, eziyet, hakaret gibi ahlâka aykırı sözler sarfetmekten sakınmayı kapsar. İnsanların yakınlarına duydukları sevgi ve acıma gibi sübjektif sebeplerle haksızlık yapmaları sık karşılaşılan bir beşerî zaaf olduğu için âyet bu konuda müminleri uyarır.

9.“Allah’ın ahdini tam olarak yerine getirin.” Buradaki “Allah’ın ahdi” üç türlü anlaşılmıştır:

1) İnsanın Allah’la yaptığı sağlam anlaşma yani Allah’ın kullarına yüklediği her türlü görevler. Müslüman olan kişi, bir bakıma Allah ile ahidleşmiş, O’nun hükümlerine uymaya söz vermiş olduğundan âyet- bu durumu hatırlatır.

2) Kişinin Allah adına bir başkasıyla yaptığı dönülmez sözleşme. İnsanlara meşru bir vaadde bulunulduğun-da bunun yerine getirilmesi de Allah’ın buyruğu olup bu âyet bu buyruğu da kapsar.

3) Allah’ın yeryüzünde doğar doğmaz kişi için ortaya çıkan tabiî bağlantılardır. Bunlardan ilk ikisi niyete ve seçime bağlıyken, üçüncüsü ahlâkî bir zarurettir.

İnsanın üçüncü bağlantının seçiminde herhangi bir rolü yoksa da, yine de bu bağlantı ilk ikisi ölçüsünde zorunlu ve yerine getirilmesi gereken bir bağlantıdır. Çünkü Allah insana olağanüstü fiziksel ve zihinsel melekeler vermiş ve yerleşmesi için yeryüzünü donatıp kendisine de her türden rızık ve sınırsız kaynaklar sağlamıştır. Bütün bunlar tabiî olarak insan üzerinde Allah adına bazı haklar doğurur…

İnsanın Allah’la ve toplumla olan bu ‘ahdi’ herhangi bir kitapta yazılı değildir, fakat tabii olarak bedeninin her bir uzvuna ve her zerresine bu ahid yerleştirilmiştir. Bakara 21. âyet buna telmihte bulunur; “…bağlandıktan sonra Allah’ın ahdini bozan…” Araf 172. ayette de; Adem’in yaratılışı zamanında Allah, onun Son Gün’e kadar gelecek olan çocuklarını Kendisi’nin onların Rabbi olduğu Ahdi’ne şahit tutmuştur.

153. âyet; önceki iki âyette 9 ana ilkesi verilen İslâm Çağrısı’nı “Bu benim dosdoğru yolumdur” diye tanımlar ve “Buna uyun, (başka) yollara uymayın…” şeklinde devam eder. Böylece, İslâm’ın dışındaki bütün yolların, yani burada başlıca ilkeleri belirtilen İslâm çağrısına aykırı her tür düşünce ve hayat tarzlarının, insanları Allah’ın yolundan, hak dinden uzaklaştıran sapmalardan ibaret olduğu ifade buyuruluyor.

“Tefhimü’l-Kur’ân” ve “Kur’ân Yolu” tefsirlerinden özetlediğimiz İslâm Çağrısı‘na kulak veren, tabi olan ve böylece hem bu dünyada huzura eren hem de Ahiret günü ebedi saadete erenlerden olmak duası ile…