Her inanan bunları mutlaka bilmeli

İslam
İslam’da haram ve helal Allah’ın mutlak çizgilerle birbirinden ayırdığı olgulardan biri. Neler haram, neler helal! Yemek kültürümüzde nelere dikkat etmeliyiz? Helal yiyecekleri, Helal olma...
EMOJİLE

İslam’da haram ve helal Allah’ın mutlak çizgilerle birbirinden ayırdığı olgulardan biri. Neler haram, neler helal! Yemek kültürümüzde nelere dikkat etmeliyiz? Helal yiyecekleri, Helal olmayan yollarla eld edersek ne olur? Ali Rıza Demircan hoca; tüm bu sorulara, İslam’da yemek kültürünün yerine ve yemek kültürümüzü nasıl İslamileştirmeleyiz sorusuna sohbetinde açıklık getirdi.

Ali Riza Demircan hoca sohbetinde çok önemli noktalara dikkat çekti.

İşte Haber 7’ye göre Demircan hocanın sohbetinin tamamı;

Bizleri yaratan ve hayatımız için muhtaç olduğumuz maddeleri halk eden yüce Allah’ımıza hamd ve sena ederim. Yaşadığı sade hayatı ile bizlere örnek olan aziz Peygamberimiz, biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e gönüller dolusu salat ve selam ederim.

Sevgili kardeşlerim sizlere bilmemiz gerekenler genel başlığı altında sohbetler sunuyoruz. Bu sohbetimizde, yemek kültürümüzü de İslamileştirmenin gereğini açıklamaya çalışacağız. Kardeşlerim, bizler müslümanız. inancımıza göre, yaradılışımızın sebebi ve ana görevimiz alemlerin rabbi olan Allah’ımıza ibadet etmektir. İbadet bizim dünya hayatımıza da ahiret hayatımıza da mutluluk sağlayacak görevimizdir. Rabbimizin emir ve yasaklarına sevgili Peygamberimizin öğütlerine göre hayatımızı düzenlemektir.

Yeme – içme kültürümüzle alakalı da Rabbimizin emirleri ve yasakları var. Aziz Peygamber efendimizin de öğütleri var. Dolayısıyla yemek kültürümüzü de İslamileştirmeyi, ibadet hayatımızın bir bölümü kılmakla yükümlüyüz.

Sevgili kardeşlerim, bu sohbetimizi yapmamızın ana sebebi, bilmemiz gerektiği içindir. Ancak bir diğer sebebi de şudur. Biliyorsunuz, televizyonlarımızın hemen hemen bütününde yemek programları yapılmaktadır. Üstelik akşam programlarında da yeme – içme ile ilgili konulara da yer verilmektedir. Şu şu maddeler, şöyle şöyle kalori verir, şu şu maddeler zayıflatır, şu şu maddeler şişmanlatır gibi. Oysa ki bütün bunlar bilinmeli ama müslümanlar olarak asıl bilmemiz gereken konulara yer verilmemektedir. Son derece önemli bulduğumuz içindir ki bizler bu konuyu seçtik. Sevgili kardeşlerim, sakın ha bu konuyu biliyoruz demeyiniz. Ben bu konuyu hazırlarken pek çok şey öğrendim.

Yeme – içme hayatı bir zaruret. Dolayısıyla yeme – içme kültürümüzün mutlaka İslamileştirilmesi lazım. Bu konuyu aslında 9 madde halinde sizlere sunmaya çalışacağım.

YİYECEKLERİMİZ HELAL OLMALI

Yemek kültürümüzle alakalı olarak bilmemiz ve yapmamız gereken ilk şey, yiyeceğimiz ve içeceklerimizin mutlaka helal maddelerden olması gereğidir. Yeryüzünde yaratılan bütün maddeler bizler içindir. Onlardan yiyebilir ve içebiliriz. Bize yasaklananlar son derece azdır. Haram kılınanlar sayılıdır. Yüce Rabbimiz Kur-an’ı Kerim’de başta Maide Suresi’nin 3. Ayeti olmak üzere hayati bir tehlike içine düşülmedikçe biz müminlere akıcı kan, domuz eti ve ölü hayvanların etlerini yemek haram kılınmıştır. Allah’ın adı bilerek ve kasti olarak anılmaksızın kesilen veya Allah’tan başka güçler için kurban edilen hayvanların etlerini yemek de bize haram kılınmıştır. Sevgili Peygamberimiz bizlere yırtıcı ve pençeli hayvanların etlerinden onları yemekten kaçınmamızı ihtar buyurmuşlardır. İlk görevimizin yiyeceğimiz ve içeceğimiz maddelerin helal kılınanlardan olması gereğini bilmemiz gerekir. İçeceklerimizden bahsederken alkollü içkileri ve uyuşturucu maddeleri kasteddiğimizi beyan etmek isterim.

YİYECEKLERİMİZİ HELAL YOLLARLA KAZANMALIYIZ

Bir diğer görevimiz de helal kılınmış maddelerden olsa dahi yiyeceklerimiz ve içeceklerimizi helal yollarla kazanılmış olan kazançlarla edinmemiz gereği de görevimizdir. Yani faiz, içki, kumar, fuhuş işletmeciliği, rüşvet, emek sömürüsü, karaborsa, hileli imalat, hırsızlık gibi islam dininin haram kıldığı ve helal kılınan maddelerin alınmasını yasakladığı bu haram yollardan da kaçınmalı ve yiyeceklerimiz ve içeceklerimizi haram kılınan bu yollarla sağlamamalıyız. Faiz bir zulümdür. İçki, kumar ve fuhuş işletmeciliğinden sağlanan kazançlarla yiyeceklerimiz ve içeceklerimizi alamayız. Rüşvet, karaborsa, çalıştırdığımız insanların emeklerini sömürerek, yiyeceklerimiz ve içeceklerimizi alırsak, zulme bulanmış olarak yiyecek ve içeceklerimizi almış oluruz. Müslüman olarak bu yolları kullanmaktan uzak durmalıyız. Bu haram kılınan kazanç yolları insanlara zulüm yollarıdır. insanlara hayır yoktur.

Faizden, rüşvetten, koroborsacılıktan, emeği sömürüden ötürü sağlanacak kazançlarla beslenecek vücutlar hayırlara yönelemez. Güzel kul olmak istiyorsak, yaşadığımız toplumda hayırlı bir insan olarak hayatımıza devam etmek istiyorsak, bu vücudu helal kazançlarla beslemek zorundayız. Yüce Rabbimiz Mü’minun Suresi’nde insanlığa gönderdiği, peygamberlere dahi bu konuda uyarılarda bulunmuş, “Ey Peygamberler! Helal kılınan maddelerden yiyin ve güzel ameller yapın. Ben yaptıklarınızı bilirim” demiştir.

Haram gıdalar, haram yollarla kazanılmış kazançlarla alınırsa, hayırlara yönelik işler yapan, yaptığı ibadetler kabul olunan müslümanlardan olamayız. Peygamberimiz buyuruyor ki, “Kişi ben dua ettimde kabul olunmadı” der. Kişinin yediği haram, içtiği haram olursa onun duası nereden kabul olunacak. Gerçekten ne namazımız ne de dualarımız kabul olunmayacağı gibi, vereceğimiz zekatlar, yapacağımız maddi yardımlar da kabul olunmaz. Çünkü Allah temiz olan kazançlardan verilenleri kabul buyurmaktadır.

YEDİKLERİMİZ ÜZERİNDE DÜŞÜNMELİYİZ

Yeme – içme kültürümüzü ibadetleştirmenin bir önemli gereği de yediğimiz yemekler üzerinde düşünmektir. Soframıza getirdiğimiz bir dilim ekmek en basit katıklar en mütevazi yemekler üzerinde hiç düşünüyor muyuz? O bir dilim ekmeğin, o 3-5 tane zeytinin, o bir dilim peynirin, bir kaç dilim domatesin, o burada sayamayacağımız yemeklerimize konulan maddelerin yaratılmasında rahim olan mevlamız ne büyük yaratıklarını seferber etmektedir. Eğer güneş sadık, vefakar bir ana gibi ısısını, ışığını bize sunmasa, denizler, göller üzerinde buharlaşma olmasa Rabbimiz rüzgarları seferber etmese, bulutlar rahmet gibi yağmurları yağdırmasa, toprak bir ana gibi kendisine bırakılan tohumlara Rabbimizin lütfuyla ayrı ayrı muamele edip, onları geliştirmese o yediğimiz bir dilim ekmeğe sahip olabilir miydik! Rabbimize hamd ederiz. Eğer biz yemin ile güneş, ay, toprak, denizler benim hizmetkarımdır diye yemin etse, yemininden ötürü kefaret ödemesi gerekmez. Yediğimiz maddeler üzerinde tefekkür edemediğimizi biliyorum. Ama bakın Yüce Rabbimiz Kur-an’ı Kerim’de bize nasıl görev yüklüyor. Abase Suresin’de, “İnsan yiyeceklerine bir baksın. Sizin ve hayvanların beslenmesi için suyu nasıl da bolca indirmekteyiz. Sonra da toprağı nasıl parça parça yarmaktayız. Böylece orada tahıllar, üzüm bağları, yoncalar, zeytin ağaçları, hurmalıklar, ağaçlarla dolu bahçeler, meyveler, hurmalar ve otlar yetiştirmekteyiz.” Sofraya oturup da yediğimiz nimetler üzerinde tefekkür etmemek, ne büyük yaratıkların bizler yiyecekleri için rabbimiz tarafından seferber edildiklerini düşünmemek reva mıdır.

TEVAZU İÇİNDE YEMEK YENMELİ

Böylesi tefekkür etmek ve yemeklerimizi tevazu içinde yemektir. Aziz Peygamberimiz mütevazı bir kuldu. O yalnız insanlara değil Rabbine karşı da tevazu içinde olan bir kuldu. Yaşadığı dönemin şartları içerisinde Peygamberimiz yemek sofrasında tevazu içinde oturarak yemek yerdi. Dolayısıyla biz de mecbur kalmadıkça ayakta yememeliyiz. Eğer masada sandalyede oturarak yiyorsak, arkamıza dayanmamalıyız. Ve sakın ha ayak ayak üstüne atarak yemek yemeye kalkışmamalıyız. Bu Rambbimizin nimetlerine karşı sergilememiz gereken tevazuya manidir.

Kur’an-ı Kerim’de Tevbe Suresi’nin 61. Ayeti’nde, “Size beraberce veya yalnızca yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur” buyurulur. Tek tek de yiyebiliriz ama ailece yemek yemeyi tercih etmeliyiz. Peygamberimiz beraberce yenen yemeklerin daha bereketli olduğuna dair bizleri uyarmaktadır. Hatta doymadıklarını ifade eden aile fertlerine beraberce yemelerini öğütlemişlerdir. Tevazu içinde yemek yeme ve içmenin bir gereği de yemeğimize ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyerek başlamalı, sağ elimizle yemeli ve önümüzden yemeliyiz. Tek başımıza da olsak. Çünkü Peygamberimiz bize nasıl yiyeceğimiz ve içeceğimizi de öğretmiştir. Peygamberimize ilk inanan Selman bir gün inkarcılarla oturuyor iken Peygamberimizin nasıl büyük abdesten sonra temizlik yapacağını öğrettiğini söyleyince inkarcılar çevdredeki kafirler diyor ki, “Ne o nasıl temizlik yapacağınızı da mı Peygamberiniz öğretiyor. Selman da der ki, “”Evet bize her şeyi Peygamberimiz öğretir.” Evet bize Peygamberiz, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla yemeğe başlamamızı, sağ elimizle yememizi ve de önümüzden yememizi öğretmiştir. Hatta sol eli ile yemek yiyen müminleri de ısrarla uyarmışlardır. Bizim medeniyetimizde başkaları ne yaparsa yapsın, biz önümüzden yeriz, sağ elimizle yeriz, biz besmele çekeriz. eğer besmeleyi yemeğe başlarken unutursak Peygamberimiz bize ‘Öncesi ve sonrası için Allah’ın adıyla diyerek’ yemeğe başladıktan sonra hatırlamamız halinde de yine besmele çekmemizi emir buyurmuştur. Reva mıdır! Rabbimizin bunca nimetlerini yerken onu hatırlamadan yemeğe başlamak. O su ne büyük bir hayat maddesidir. Meyve suları, her biri bir mucize bitkidir. Toprağın nasıl bir paketleme gücü var ki, narı elinize aldığınızda düşünüyorsunuz. Ne büyük bir mucizedir, ne büyük bir mucize yapıdır.. Her bir varlık insanı acze düşürecek yüceliktedir.

AZ YEMEYE ÖZEN GÖSTERMELİYİZ

Müslüman, yemek için yaşamaz, yaşamak için yer. Ama biz ölçüyü kaçırıyoruz. Sonra da bin bir türlü hastalıklara müpdela oluyor ve doktorlara hastanelere başvurmak zorunda kalıyoruz. Peygamberimiz, insan midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmamıştır der. Oysa ki insana kendisine yetecek, kendisini yaşatacak bir kaç lokma yeter. Eğer çok yiyecekse hiç değilse midesinin üçte birini yiyeceğe, üçte birini içeceğe, üçte birini nefese ayırmalıdır. Bizim medeniyetimizde ruhen gelişmenin üç şartı ileri sürülür. Az yemek, az konuşmak ve az uyumak. Kendimize bu ruhen gelişme yollarını tıkadığımızın farkında mıyız acaba. Çok yeme, çok konuşma, çok uyuma. Bu konularda Rabbimize ‘Yarabbi razı olacağın şekilde az konuşanlardan, az uykuyla yetinmeye çalışanlardan, az yaşamak için yiyenlerden kıl’ diye dua etmeliyiz. Çok şey biliyoruz ama çok az uygulama içerisindeyiz.

İSRAF ETMEYELİM

Ekmek ve yemek israfımız var. Afrika’nın fakirlerini doyuracak kadar israf ediyoruz. Güneşin, yağmurların, rüzgarların seferber olduğu, toprağın görev aldığı bu nimetleri nasıl böyle israf ederiz. Hele hele müslüman bir ailede yemek nasıl dökülür. Peygamberimiz, “Yeyin, için ama israf etmeyin. Gereksiz harcamayın” der. Malesef umrede dahi israf hat safhada. Yiyelim, içelim, aziz Peygamberimizin emrettiği gibi israf etmemek kaydıyla bunu yapalım. Bazı otellerde yenilen yemeği bitirmeden bırakmak neredeyse örf haline dönüşmüştür.

YEMEKTE ALKOLLÜ İÇİCEKLERE YER VERMEMELİYİZ

Yeme- içme kültürünü ibadete dönüştürmek için, yemek yerken alkollü içkiler gibi maddelere yer vermemeliyiz. Bu ne büyük bir nankörlüktür. Bin bir türlü nimetleri soframıza getirirken, onları alkollü içkilerin mezesi olarak kullanmak reva mıdır. Ne büyük bir nankörlüktür. Müslüman yemek yemeksizin dahi alkollü içkileri kullanamaz. Ama yemek yerken yemeklerimizi haramlara aracı kılmamalıyız. Bir müslüman asla alkol alınan yemek sofralarına da oturmamalıdır. Peygamberimiz, Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse içki içilen yemek sofrasına oturmamalıdır buyurmaktadır. Bu tür sofralara oturma mecburiyetinde kalırsak dahi makul bir gerekçe üreterek kaçınmalıyız. Hele hele yemeklerde yemek sırasında sigara gibi zararlı maddelere de yer vermemeliyiz. Mümin kardeşlerimizin iftar sofralarında dahi orucu açtıktan hemen sonra sigara içtiklerini görüyoruz. Sigara, bütün dünya bilim adamlarının, inkarcıların dahil zararlılığı üzerinde ittifak ettikleri bir maddedir. İnsan, nefsine zarar verecek, iftar sonrasında bulunanlara zarar verecek bir hareketin içine girebilir mi! Bu büyük bir çirkinlik değil mi! Yemek sofrasında zulüm olabilir mi?

YEMEK SONRASI ALLAH’A HAMD ETMELİYİZ

Peygamberimizin verdiği değişik örnekler var ama ‘Elhamdülillah’ demek de bir ham-ü sena’dır. Peygamberimiz, “Bizleri yediren, içiren, ve bizleri müslümanlardan kılan Allah’a hamd olsun” diye dua ederlerdi. Peygamberimizin müjdeleyici bir hadislerine göre yemeğe ‘Bismillahirrahmanirrahim’ diyerek besmele ile başlamak ve ‘Elhamdülillah’ diyerek Allah’a hamd ile bitirmek günahlarımızın bağışlanmasına sebeptir. Bu ne lütuftur! Yediğimiz yemekler günahlarımızın bağışlanmasına vesile oluyor.

Sevgili kardeşlerim,

Allah’ın verdiği nimetlerden yiyelim ve içelim ama maddi imkanlarımıza göre de yediklerimizden ve içtiklerimizden yedirelim ve içirelim. Aziz Peygamberimiz cennete götürecek amelleri bize açıklarken daima bolca selam verin, akrabanıza sıla yapın, gece namazlarına kalkın ve yemek yedirin öğütlerini ısrarla beyan bulunmuşlardır.